Soğuk savaş sonrası – Bosna-Hersek’teki soykırıma varan iç savaştan sonra- bugün Avrupa’da çok daha büyük bir coğrafyada, biri küresel askeri güce sahip iki büyük ülke arasında, çok ciddi bir savaş baş gösterdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği “Savaş, zaruri olmalıdır. Değilse cinayettir!” sözünde olduğu gibi, zaruri olmadığına inandığımız bu savaş, Rusya’nın sırtına yüklenecek bir cinayet zinciri haline gelebilir.
*****
Prof. Dr. Celalettin YAVUZ[i]
Ukrayna’nın doğusunda, Rus yanlısı ayrılıkçıların bağımsızlığını ilan ettiği Donbass bölgesinde 2021 yılının son iki ayından itibaren başlayan hareketlilik sonunda savaşa dönüştü. Rusya’nın tıpkı 2008’deki Gürcistan saldırısı öncesinde, Güney Osetyalıları kışkırtmış olduğu gibi Donbass’taki ayrılıkçılar da kışkırtıldı, karşılıklı ateşkes ihlalleri yaşandı ve zemin hazırlandı.
Gürcistan müdahalesi öncesindeki gibi Ukrayna’da siber saldırılar yaşandı. Uluslararası para transferi SWIFT’ten çıkarılma riskine karşı döviz rezervi mümkün olduğunca yükseltildi. Belarus’la neredeyse “birleşmeye” varan antlaşmalar imzalandı. Ve tabii ki “tatbikat” maskesi altında yüz binin üzerinde askeri birlik Ukrayna sınırına yığınaklandı.
Rusya Devlet Başkanı Putin, Ukrayna’ya müdahalenin “haklı savaş” olacağı algısını vermek için 22 Şubat 2022 akşamı tarihi ve felsefi bir nutuk çekti. “Ukrayna diye bir devlet ne diye kuruldu ki?” dercesine konuşarak, bu ülke insanlarını “Siz bizdensiniz. Tarihimiz ve kültürümüz aynı!” diyerek sahiplendi. Ancak Kırım’ı ilhak ve Ukrayna’yı işgal ederken, Karadeniz kıyılarından bahisle “Biz bu bölgeleri Osmanlı Devleti’nden savaşarak aldık!” diyerek, 21. yüzyıl gerçeklerinden kopuk bir gerekçe uydurmaya kalktı. Putin’in bu sözleri, 1990 yılı yazında “Kuveyt Osmanlı Devleti döneminde Irak’a aitti. Bugün de bize ait olmalıdır!” diyen Saddam Hüseyin’in çarpık sözlerini ve Kuveyt’i istila etmesini hatırlattı.
SAVAŞIN İÇ YÜZÜ
Soğuk savaş sonrası – Bosna-Hersek’teki soykırıma varan iç savaştan sonra- bugün Avrupa’da çok daha büyük bir coğrafyada, biri küresel askeri güce sahip iki büyük ülke arasında, çok ciddi bir savaş baş gösterdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği “Savaş, zaruri olmalıdır. Değilse cinayettir!” sözünde olduğu gibi, zaruri olmadığına inandığımız bu savaş, Rusya’nın sırtına yüklenecek bir cinayet zinciri haline gelebilir.
Çünkü Rusya, Kırım’ın ilhakı ve Donbass bölgesi konusunda, dünya ülkelerinin çoğunluğunun aksine kendisini ne kadar haklı görürse görsün, hiçbir bahane komşusu olan bir ülkeye saldırmasını gerektirmezdi. Rusya’nın Luhansk ve Donetsk’in bağımsızlığını tanımayla yetinmesi hali, AB ülkelerinin bir kısmı da dahil ülkelerin çoğunluğu tarafından tolere edilebilirdi. Ama Ukrayna’ya füzeler, tahrip kalıpları, tanklarla saldırısı üzerine ibre tersine döndü. Öyle ki, ABD’ye kızdığı için zımnen Rusya yanlısı olan kesimler bile desteklerini çekmeye başladılar.
Putin, kameralar önünde nükleer silahlar ile hipersonik füzeler de dahil, stratejik caydırıcı güçlerin “özel savaş görevi” gibi bir alarm seviyesine yükseltilmesi emrini de verdi. “Putin’in gözü dönmüş!” dedirten ve dünyayı dehşete düşüren bu gelişme 1962’deki Küba Krizi’nde yaşananları hatırlattı. Küba Krizi’nde nükleer savaşın eşiğinden dönen ABD ve SSCB mümkün olduğunca “dünyayı yok edebilecek” provokasyonlardan kaçınmışlardı. Ukrayna üzerinden gerçekleştirilen Rusya-ABD bilek güreşi, giderek Ukrayna’ya ilaveten bölge ülkelerine ve Avrupa’ya da önemli zararlar verirken, hala Putin’i haklı görmeye çalışan Putin destekçileri de var. Obama döneminden ABD’nin Türkiye’ye karşı takındıkları “düşmanca tutumları” sebebiyle ABD’ye kızanlar bu hataya düşmemeli; Kırım’ı kimin ilhak ettiğini, Gürcistan’dan Güney Osetya’yı kimin kopardığını da unutmamalılar. Zira, bağımsız bir ülkenin, uluslararası hukuk hiçe sayılarak, topraklarını parçalamanın hiçbir haklı yanı yoktur.
PUTİN’İN SİYASİ HEDEFİ NE?
Rusya’nın nihai hedefi Ukrayna’nın tamamen işgali ve “Rusya İmparatorluğu”na katılması mıdır? Yoksa NATO’nun doğuya doğru genişlemesini “zor” kullanarak önlemek midir? Askerî harekât söz konusu olduğu zaman stratejistler ve askeri uzmanlar, savaşın siyasi hedefi ve askeri hedeflerinin ne olabileceğine bakarlar. Bunları açıkça anlayabilmek için Rusların harekât emirlerinin bilinmesine ihtiyaç vardır. Ancak temin etmek mümkün olmadığı için, Rus devlet adamlarının beyanatları ve askeri harekâtın seyri fikir verebilmektedir.
Şu an için Rusya’nın Ukrayna harekâtındaki siyasi hedefinin Zelenskiy yönetimini düşürüp, yerine Rusya yanlısı bir yönetim getirmek olduğu ileri sürülebilir. Askeri hedefleri arasında Azak Denizi’nde Rus birliklerine engel olabilecek Ukrayna unsurlarının etkisiz hale getirilmesi, Karadeniz’de Ukrayna limanlarına abluka uygulanması, Harkiv gibi demiryolu ve karayolu ulaştırmasının düğüm noktalarının ele geçirilmesi, Ukrayna’nın savaşa devam ve azmini kırmak maksadıyla enerji hatları ve haberleşme unsurlarının ele geçirilmesi ya da tesirsiz hale getirilmesinin olduğu görülebilmektedir.
Savaş, bilinen bir “cephe savaşı” şeklinde değildir. Rus kuvvetlerinin Ukrayna içerisinde “elini kolunu sallaya sallaya” ilerleyeceği zannedilirken, beklenenden çok daha yavaş ilerlediği görülmektedir. Bu temkinli ilerleyişte hem harekât öncesi Ukrayna’ya gönderilmiş olan tanksavar füzeleri, hem de harekât başladıktan sonra ilaveten hava savunma füzelerinin (Stinger gibi) gönderilmesinin etkisi olabilir. Bu arada Ukrayna medyası Türk SİHA’larının (Bayraktar) Rus birliklerinin korkulu rüyası olduğunu da ileri sürmektedir.
Rusya’yı şaşırtan bir diğer gelişme de “özel uydu şirketleri”nin, adeta bir istihbarat birimi gibi çalışıp, Rus birliklerinin mevkilerini tespit edip, Ukrayna’ya bildirmesidir. Sosyal medya ise taraflar arasında yeni bir mücadele alanına dönüşmüştür. Ukrayna, Rus kamuoyuna mümkün olduğunca, bu saldırıda Rus hükümetinin yanlışlığı üzerinden bir algı yönetimi uygularken, Rusya da Ukrayna’nın komünikasyon sistemlerine zarar vermeye çalışmaktadır.
YAPTIRIMLAR RUSLARI SARSAR MI?
ABD ve AB ülkeleri (G-7 ülkeleri ve Avustralya dahil), Ukrayna’ya saldırısıyla birlikte Rusya’ya karşı peş peşe yaptırımlara başladı. Önce Rus bankalarını ve bazı devlet adamlarını hedef alan bu yaptırımlar giderek genişledi. Rus uçaklarına hava sahalarının kapatılmasından uluslararası para transfer sistemi SWIFT’ten Rus bankalarının çıkartılmasına kadar dayandı. Özellikle bu durumun 291 SWIFT uygulayıcısı olan Rusya’da, merkez bankasından şirketlere, özel bankalardan çeşitli iş alanlarına kadar önemli ve olumsuz etki yaratacağı ileri sürülmektedir. Zira küresel çapta SWIFT uygulamasındaki payı yüzde 1.5 olan Rusya, bu sistemi kullanan ülkeler arasında altıncı sıradadır. GSYİH’sı 1.5 trilyon dolara yakın Rusya’nın her yıl yaklaşık 800 milyar doları SWIFT üzerinden aktarılmaktadır. Bu miktar Rusya açısından bile çok önemlidir.
Bir diğer görüşe göre de daha 2014 yılında Rusya SWIFT’e alternatif olarak kendi uluslararası para ödeme sistemi SPFS’yi kurduğu için -Aralık 2017’de Türkiye ile ticaretinde de test etmeye başladı- Rus bankalarının SWIFT yaptırımlarından fazlaca etkilenmeyecekleri anlaşılmaktadır. Keza Rus bankaları MİR isimli kendi sistemleriyle (Visa ve Mastercard gibi) ödemede alternatif bir yolu 2018’de hayata geçirdiler. SWIFT yaptırımlarına karşı Rusya’nın bir diğer önemli güvencesi de Çin tarafından SWIFT’e alternatif olarak uygulamaya konulan CIPS sistemidir. Çin’e silah sistemleri ile petrol ve doğalgaz satışlarından önemli gelir elde eden Rusya için bu yol bulunmaz bir imkân sunmaktadır. Bu bağlamda 2019 yılında Çin bankalarıyla CIPS uygulaması başlatılmıştır. Rusya’nın bir diğer önlem paketi de dolar cinsinden döviz borcunu 2020 yılına kadar yüzde 24’lere kadar düşürmüş olmasıdır. Rusya’nın Çin ve Hindistan gibi dünyanın sayılı ekonomilerindeki finansal akışlarının yaptırımlar dışında kalmaya devam etmesi de diğer bir avantajıdır.
Rusya’ya yönelik teknoloji transferleri de yaptırıma uğradı. Enerji alanında yaptırımlar da masada. Şayet savaş uzun sürerse ve Almanya ile İtalya gibi ülkeler ikna edilebilirse AB ülkeleri, yakın bir gelecekte Rusya’dan doğalgaz, kömür ve petrol ithalatını da durdurabilir.
SAVAŞIN AVRUPA’YA BEDELİ
Uluslararası ilişkiler alnında çalışmalarıyla ünlü neorealist kuramcı Kenneth Waltz, “Savaşta kim kazandı diye sormak, San Fransisko depreminde kim kazandı?” demek kadar yanlış bir sorudur der. Bu savaşın kazananı muhtemelen petrol/doğalgaz üreticisi ve silah satan ülkelerdir. Kaybedenler içerisinde başta alt yapı tesisleri birer birer tahrip olan Ukrayna ile ölen, yaralanan, maddi/manevi kayıplara uğrayan ve ülke dışına kaçmak zorunda kalan Ukraynalılar gelmektedir.
Avrupa ülkelerinin 2020 yılı enerji kaynakları içerisinde petrol yüzde 31, doğalgaz yüzde 25, nükleer enerji yüzde 14, kömür yüzde 11, hidroelektrik yüzde 2, yenilenebilir ve diğer enerji kaynakları yüzde 17 pay sahibidir. 2019 yılı itibarıyla AB ülkelerinin ham petrol ihtiyacının yüzde 27’si, doğalgaz ihtiyacının yüzde 41’i ve katı yakıtların (genellikle kömür) yüzde 47’si Rusya’dan tedarik edildi. Rusya’ya yaptırım uygulanması halinde bundan en büyük sıkıntıyı çekecek ülkeler arasında Almanya da vardır. Zira Almanya’nın 2020 yılı itibarıyla enerji ihtiyacının yüzde 33,7’si petrol, yüzde 26,6’sı doğalgazdan temin edilmektedir. Her ne kadar elektrik enerjisi üretiminin yüzde 16,3’ü doğalgazdan elde edilse de, bu miktar bile dünyanın dördüncü büyük ekonomisinin sanayisinde çok önemli bir yer tutmaktadır. 2020 yılında doğalgaz ihtiyacının yüzde 55,2’sini Rusya’dan ithal eden Almanya, bu sebeple Anglo-Sakson birlikteliğinin Rusya’ya karşı politikalarında uzlaşma zemini aramıştı. Her ne kadar hizmete girmeyen Kuzey Akım-2 doğalgaz hattını durdurmuşsa da ve alınan tüm yaptırımlara uysa da Rusya’dan edindiği doğalgaz, petrol ve taş kömürü tedarikine yaptırım uygulamasına karşı olacağını da dillendirmiştir. İtalya ve Yunanistan da Rus doğalgazına önemli ölçüde bağımlı diğer iki AB ülkesidir. Görüldüğü gibi Nabucco gibi Katar ve civar ülkelerin doğalgazının Avrupa’ya transferiyle projenin gerekliliği bir kez daha ortaya çıktı.
TÜRKİYE’YE OLASI ETKİLERİ
Rusya, Türkiye’ye son yıllarda en çok turist gönderen ülke iken, Ukrayna da Almanya’nın ardından ikinci sırayı almaktadır. Bu savaşın ardından gene orta vadede iki ülkeden gelecek turist sayısında ve harcamalarında önemli düşüşler yaşanabileceği anlaşılabilmektedir.
Yaptırımların enerji sektörünü de kapsayarak NATO ülkelerinin de buna mecbur edilmeleri halinde, bundan Türkiye de zarar görecektir. ABD’nin Irak müdahaleleri (1991 ve 2003), Suriye iç savaşı ve İran’a yaptırımlarla ciddi ekonomik kayıplara uğrayan Türkiye, ABD’nin Rusya’ya karşı kışkırttığı Ukrayna faciası sebebiyle bir kez daha haksız bir bedel daha ödemekle karşı karşıya gelebilir.
Gelinen gün itibarıyla Rusya-Ukrayna savaşı henüz “dehşet verici” bir aşamaya gelmemişse de, Rus birlikleri kademe kademe Ukrayna’daki hedeflerine erişmekte, ülke içerisindeki siviller güvenli buldukları yurtiçi ve dışındaki yerlere sığınmaktadırlar. Geçici de olsa ateşkesin uygulanıyor olması, taraflar arasındaki diyalog kapısını açık tutması açısından olumludur. Bu bağlamda Antalya’da 10-11 Mart 2022 tarihlerinde gerçekleştirilecek “Diplomasi Forumu” (ADF) belki de önemli bir gelişmeye sahne olabilecektir. Aksi halde -Ukrayna yönetiminin direnişi sürdürmesi halinde- Rusya’nın kullanmadığı hipersonik füzelerden hava vasıtalarına ve ağır zırhlı birliklerine kadar uzanan orantısız gücü, Ukrayna’yı tarifi imkânsız bir tahribata uğratabilir. Dönem, uzlaşma arayışı dönemidir. Yerle bir olacak Ukrayna’dan kimseye hayır gelmez. Türkiye, Kırım’ın ilhakını ve saldırıyı kabul etmediğini söylemeye ve barış görüşmelerini desteklemeye devam etmeli, savaşan taraf olmamaya özen göstermelidir. Bu arada aklına esenin, “ABD’nin ağzıyla” Montrö’ye dokunmasına da prim verilmemeli, enerji tedarik çeşitliliği ve depolama kapasitesinin arttırılmasının gerektiği de unutulmamalıdır.
———————————————-
Kaynak:
https://www.yenisafak.com/dusunce-gunlugu/bolgesel-ve-kuresel-barisa-tehdit-ukrayna-rusya-savasi-3768692
***
[i] İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Öğretim Üyesi