Bize su ikram edene “su gibi aziz ol” deriz. “Su hayattır, susuz hayat olmaz” diye biliriz. “ Akarsudan veya nehirden abdest alırken bile suyun israf edilmemesi gerektiği” öğretilir. “Su nimettir” denir. Ama bunlar genelde sözde kalır, uygulamaya geçmez. İlkokuldan bu yana hep derslerde “Ülkemiz üç tarafı denizlerle çevrili, Kızılırmak, Yeşilırmak, Menderes, Gediz, Fırat, Dicle gibi çok önemli nehirleri olan yemyeşil bir ülkedir” diye öğretildi. Suyu bol bir vatan diye kaldı aklımızda.
Suyun ne kadar kıymetli olduğunu bilmeli ve gelecek kuşaklara öğretmeliyiz.
Çünkü; Türkiye kişi başına düşen yıllık 1.323 metreküp su ile su stresi yaşayan ülkeler kategorisinde yer almaktadır. Bu oran 1960 lı yıllarda 4.000 metreküpün üzerindeydi. )”(Günlük kişi başı su tüketimimiz 217 litre civarındadır.)
Artan nüfus, azalan yağışlar ve iklim değişikliği nedeniyle bu değerin 2040 yılında 1.116 metreküpe düşmesi öngörülüyor. 2050’de ise 1069 metreküp. Çok yakın bir gelecekte Türkiye’nin su kıtlığı sınırına çok yaklaşacağını ve su sıkıntısı çeken bir ülke durumu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor. Su miktarı düşüşü ve nüfus artışı bu şekilde sürerse de 2050’lerde 1069 metreküp ve aşağısı ile ‘kıtlık-kuraklık’ çeken bir ülke haline geleceğiz.
1981- 2017 yılları arasında ortalama yağış metrekareye 574 milimetre iken 2023 de bu oran 540 milimetreye düşmüştür. Nüfus artılı da düşünüldüğünde kişi başına düşen su miktarı gün geçtikçe azalmaktadır.
Geçtiğimiz yıl bir olayı anlatmak istiyorum. Zeytin toplama mevsiminde topladığımız zeytinleri yağhaneye götürmüştüm. Orada işletmenin sahibi ile çay içerken yanımızda ilkokul 1. sınıfa giden oğlu oynuyordu. Çocuğun eline bir boş bardak verdim ve çeşmeden su doldurup gelmesini istedim. Suyu doldurup getirdi. Şimdi o suyu dök dedim. Çocuk suyu yere döktü. Makinadan çıkan zeytinyağı çeşmesini göstererek haydi şimdi de bir bardak yağ doldur dedim. Çocuk babasına baktı, o da doldurması için izin verdi. Bir bardak yağı getirdi. “Şimdi yağı yere dök” dedim. İtiraz etti “hayır o pahalı dökülmez” dedi.
Ben “az önce su doldur” dediğimde babana sormadan gidip doldurdun, ama “yağ doldur” deyince babandan izin aldın. “Suyu dök” dedim, döktün. “Yağı dök” dediğimde, “o pahalı” dedin. “Yağ nimet, su nimet değil mi?” diye sordum. “Evet, o da nimet ama, ucuz” diye cevap verdi.
Evet, su ucuz algısı hâkim toplumda. (Gerçi geçtiğimiz günlerde Hollanda Amsterdam da yarım litrelik suya 3 Euro – 115 ₺ ödedim) Ucuz olan “değersizdir” diye düşünülür. Ama bu nimetin kıymetini bilmezsek gün gelir büyük bedeller öderiz. Kişi başı günlük 217 litre tüketirken 40-50 litre suyla bir gün geçirmemiz gerektiğini hayal edin. Hayat ne kadar zor olur değil mi?
Gelin önce kendimiz suyun değerini bilelim, sonra da çocuklarımıza bunu anlayabilecekleri şekilde öğretelim. “Eğitim şart.” Nokta.
Dr. Muzaffer YURTTAŞ
12 Ekim 2024 – Pazar