Prof.Dr. İbrahim MARAŞ[i]
Türkiye Cumhuriyeti’nin 101. Yılını kutladığımız bugünlerde, belki yüz yıl, hatta 200 yıl öncesinden daha güçlü olsak da, maalesef beka konusunda endişeli günler yaşıyoruz. Sanki sorun Türk kavramındaymış gibi konuşanların arttığına şahit oluyoruz. Sanki Osmanlı durup dururken yıkılmış, Osmanlı’nın ve Selçuklu’nun adı da Türkiye değilmiş gibi konuşanlar, Batı ve emperyalistler için bir İslam sorunundan önce bir “Türk sorunu”nun varlığını unutuyorlar. Herkes elbirliği ile mevcut Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya çalışıyor.
Tarih şuuru olmayanlar, Türk ve İslam tarihini bilmeyenler, “Türk sorunu”nun ne olduğunu anlayamazlar. Bugünkü Türk devletini içeriden ve dışarıdan bölmeye ve yıkmaya çalışanlar ile Osmanlı’yı yıkmaya çalışanların zihniyetinin aynı olduğunu da bilemezler. Bugün bilinçli bölücülere, devleti yıkmaya çalışanlara ilave olarak; vatan, millet, bayrak, ezan ve din retoriği ile hareket etmelerine rağmen; insanı, toplumu kendi bütünlüğünde, çağın ruhu ve temel değerler doğrultusunda anlayamayan, gaflet içinde bir güruh da söz konusudur.
Bu güruh; sağcı, solcu, milliyetçi, İslamcı, Kemalist, liberal kim olursa olsun, kendi ideolojik söylemlerini tek hakikat kabul edip değişime direnerek; bazen emperyalistlerle, bazen toplumun temel değerleriyle, bazen de toplumun yanında olarak tam karşısında saf tutarlar. Toplumun yanında görünürken tam karşısında saf tutanlar, topluma çok yakın göründükleri için çok daha tehlikelidir. Toplumun gelişimine katkı vermeleri gerekirken toplumun gelişime karşı cahilce direnmesinin yanında yer alarak toplumu yok olmaya ve fanatizme yöneltmektedirler.
Bütün bu ideolojik açıdan körleşmiş, kesin inançlı, bağnaz nesillerin yetişmesinde elbette Cumhuriyet döneminin bazı yanlış politikaların etkisi oldu, ancak bunun asıl sebebi son 3-4 yüz yıllık modernleşememe maceramızdı. Cumhuriyet, bu maceraya yeni ve keskin bir sayfa açtı. Elbette bu yeni ve keskin sayfa, Türk toplumunda bir kültürel ve manevi buhran yaratacaktı. Bu, kaçınılmazdı. Önemli olan yeni bir kültürel ve manevi diriliş gerçekleştirmekti. Çağın ruhunu en azından bu şekilde yakalamalıydık. Başka türlü varlığımızı devam ettiremezdik. Osmanlı son dönem yöneticileri ve Cumhuriyet’in kurucu idaresi, skolastik medrese ile modern üniversitenin ne olduğunu, bizi ve bütün İslam dünyasını kurtaracak şeyin skolastik tekrar değil; araştırmayı, düşünmeyi, yeniden üretmeyi esas edinen yapılar olduğunu biliyordu. Mevcut yapılarla bunu yapmak kolay olsaydı Osmanlı son 3 asırda bunu yapabilirdi. Ama yapamadı. Hatasıyla sevabıyla Cumhuriyet buna niyetlendi ve bunu büyük ölçüde başardı. Bugün, İlahiyat alanı dâhil, her alanda bütün İslam dünyasından çok daha ileride isek bundandır.
Cumhuriyet’in, Batı medeniyetini tercih ederken milli ve manevi kültürümüze çok zarar verdiğini savunanlar, var olan milli ve manevi kültürün korunamaması ve gelişememesinin suçunu son yüz yıla yükleyemezler. Çünkü Cumhuriyet’ten önceki son üç yüzyılda temel sorunlar ortaya çıkmış ve bir türlü kültürel ve manevi gelişme gerçekleşmemiştir. Cumhuriyet, en azından, yeni ve keskin bir tavırla kendisinden çok önce başlayan modernleşmeyi yeni bir hamleyle devam ettirmiştir. Cumhuriyet döneminde kültürel bunalım yaşayanlar; geçmişi diriltmek ve mazide/tarihte yaşamak isteyenler ile geçmişi ve tarihi yok sayanlar çoğunlukla aynı çizgide birleştiler ve birbirlerini besleyerek büyüdüler. İki grup da gerçeklerden, tarihten ve medeniyetten kopuktu.
Her iki grup da Cumhuriyet’in asıl hedefinin milli, dini değerlerini yok etmek değil, bunları yepyeni bir zihinle yeniden kurgulayacak modern bir devlet, MODERN BİR MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETİ’ni kurmak olduğunu hiç anlamadılar. Ya da anlamak istemediler. Bu yüzden Kemalisti de, solcusu da, milliyetçisi de, İslamcısı da maalesef milli ve dini meselelere, hatta çağdaş medeniyet, çağdaş bilim ve düşünce meselelerine çoğunlukla gerici bir zihin ile yaklaştı. Bugün gelinen noktada altı tamamen boş sloganlarla toplumda taban bulan ideolojik bütün gruplar, hâlâ çağın ruhundan ve ilmi, sosyal, medeni gelişmelerden uzak bir şekilde milli, dini ve kültürel değerlerimizin içini boşalttılar. Artık dijital çağda kendi milli-manevi kültürümüzü yeninden inşa etmeliyiz. Umudumuz yeni nesillerde. Hedef, sadece, onları değer sahibi insanlar olarak yetiştirmek, çağı bu değerler çerçevesinde yeniden kurmalarını sağlamaktır. Türkiye Cumhuriyet’i, ancak böyle yaşayacaktır.
[i] Akara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi