AKP iktidara geldiğinden beri yeni bir anayasa yapılması gerektiğinden bahsediyor. Kürt açılımı döneminde yüzlerce toplantı, konferans, sempozyum düzenlendi. Yüzlerce sivil toplum kuruluşu, örgütler, kurumlar anayasa taslağı hazırladı, hükümete sundu.
Ama bir türlü anayasa yapılamadı. Bütün bu çalışmalar AKP tek başına iktidar iken gerçekleşti. Yani MHP ile ittifak yapmadan önce.
Yeni anayasa neden yapılamadı? Çünkü, “Çözüm süreci” denilen Kürt Açılımı yani PKK ile yürütülen pazarlıklarda acil anayasa yapılması gerekiyordu. Toplumun bir ihtiyacından değil. Kürt açılımı Türkiye’yi bölünmeye götürecek bir süreçti ve yeni anayasa halkın önüne bütün hazırlıklar bitmesine rağmen getirilemedi. Çünkü Türkiye’yi federatif bir yapıya dönüştürmek istiyorlardı. PKK ile yapılan müzakerede, PKK özerk bir Kürdistan’ın altyapısını oluşturmak, ana dilde eğitim yapmak, anayasadan Türk kimliğini silmek için yeni bir anayasa yapımını çok istemişti.
Ortam müsait olmasına rağmen yapılamamıştı, çünkü, müzakereler sonunda üzerinde mutabakata varılan bir anayasanın Türk milletine nasıl sunulacağına karar verilemedi.
Şimdi yeniden bir “yeni anayasa” tartışması başladı. Peki, seçimden sonra Anayasa tartışmalarının yeniden başlaması ne anlama geliyor?
Gerçekten Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var mı? Yoksa Türkiye’nin pahalılık, yoksulluk, yolsuzluk, iktidarsızlık gibi sorunlarını perdelemek için mi kullanılıyor?
Şimdi bu sorulara kısa dokunuşlar gerçekleştirelim.
Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı yok. Çünkü yeni anayasanın hangi ihtiyaçlara binaen ortaya atıldığı ikna edici bir şekilde anlatılmıyor. AKP iktidara geldiğinden beri bir yeni anayasadan bahsediyor ama herhangi bir gelişme yok. İmkânı varken de yapmadı. Bu sebeple sürekli olarak gerçek sorunların tartışılmasını engellemek için yeni anayasa gündeme getiriliyor. Ayrıca, mevcut anayasanın uygulanmadığı, uyulmadığı bir sistemde yeni anayasanın gereksizliği bir başka sebeptir.
Yıllar içinde mevcut anayasa zaten bütünüyle değiştirildi. En son başkanlı sistemine geçişle birlikte neredeyse yeniden yazıldı. Anayasa büyük ölçüde bugünkü hükümet tarafından değiştirildi.
Genelde anayasalar bir devlet kurulurken veya rejim değişiklikleri sonucunda gerçekleştirilir. Türkiye’de yeni bir devlet mi kuruluyor ki, yeni anayasa ihtiyaç hissediliyor?
Yeni anayasa hangi ihtiyacımızı giderecek? Hangi sorunlarımızı çözecek?
Yeni anayasa yapıldığında ekonomideki çöküş sona mı erecek? Yoksulluk bitecek, yolsuzluklarla mücadele başlayacak, işsizlik yok olacak, eğitimde eskisi gibi dünya sıralamalarında yukarılarda mı olacağız? PKK bitecek, Türkiye Almanya’nın kıskandığı süper bir devlet mi olacak?
Elbette cevap, koskocaman bir HAYIR!!
Esas amaç, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesini sağlayacak değişikliğe gitmek.
Hükümet ortağı Bahçeli ne demişti, hatırlayalım. “Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri ol”… Mevcut anayasaya göre Erdoğan yeniden seçilemeyecek.
Oysa yeniden seçilmeli ki, yeni yüzyılda bizi kurtarsın.
***
Türkiye’de, tarihinde görülmediği kadar yoksulluk yaygınlaşmış, ekonomide durum bir kriz hâlinden öteye çökmüş, eğitimde dünya sıralamasının sonlarına kadar gerilemiş, yolsuzluk, rüşvet sıradanlaşmış, halkın yoksullaşması oranında devleti yönetenlerde lüks ve şatafat zirveye çıkmış, devletin madenleri, fabrikaları, stratejik tesisleri hep yabancılara satılmış, üreten Türkiye tüketen Türkiye’ye dönüşmüş, bütün bunlardan daha kötüsü ise ülkede 13 milyonu aşan sığınmacı-kaçak, Türkiye’yi, âdetâ işgál etmiştir.
Yukarıda belirttiğim gibi, anayasa yapımı AKP’nin iktidara geldiğinden beri gündeminde var. Özellikle Kürt açılımı döneminde yoğun bir şekilde çalışmalar yapıldı. O kadar yoğun çalışıldı ki, “Bu yıl içinde mutlaka bitirmemiz lazım”, “Bahara bitirilmezse geç kalacağız” gibi aciliyet bildiren konuşmalar dahi yapıldı.
Sivil toplum örgütlerinden üniversitelere, devlet kurumlarından platformlara binlerce kişi yeni anayasa önerisinde bulunmuş, taslaklar hazırlamıştır. Ama bütün bunlara rağmen yeni bir anayasa yapılamamıştır. Bunun sebebi ise, anayasanın Türkiye’nin ihtiyacı değil de PKK ile yürütülen “Çözüm süreci” denilen Kürt açılımının anayasal temelini oluşturmak amacını taşımasıdır.
Kürtlere anayasal statü, ana dilinde eğitim, özerklik gibi tartışmalar ekseninde yürütülen anayasa çalışmaları halkın önüne getirilemedi. Çünkü, Türkiye’nin bölünme sürecini başlatacak bir projeyi halka anlatmakta başarılı olunamadı. Yani, Türkiye’nin bütünlüğü tehlikedeydi Türkiye’nin bölünmesini izah edecek bir ortam yoktu. Bu şartlarda da başarı sağlanamadı.
Üstelik, o dönemde, AKP tek başına iktidardır. Bugün FETÖ denilen cemaatten tarikatlara, liberaldin sosyalistine hepsinin de desteğini tam olarak almış bir iktidar vardır. Bu dönemde yeni bir anayasanın yapılamamasının üzerinde bugün derin bir şekilde düşünmek icap eder. Peki o zaman yapılamayan yeni bir anayasa bugün yapılabilir mi?
Elbette yapılabilir. Yeterli destek sağlanırsa yapılabilir. Peki bugün yapılacak yeni bir anayasa daha önceki yapım sürecindeki kaygılardan uzak mı? Yani Türkiye’nin bölünme sürecini başlatacak bir nitelik kazanabilir mi? Türk milletinin egemenlik statüsü yok edilebilir mi veya paylaşılabilir mi? Daha doğrusu bugünkü anayasa MHP ile yapılırsa daha önceki anayasa yapım çalışmasındaki Türk kimliği karşıtı ve bölünme üzerine kaygılarımız ortadan kalkar mı?
MHP’nin olduğu bir mecliste, Türk kimliğine olan vurgu biraz azaltılsa da yok edilemez. MHP’nin, en azından Türkiye’nin Türk karakterinin korunması için çalışacağını, millî ve üniter yapısının devamını tehlikeye atacak bir girişime ortak olmayacağını düşünüyoruz. Bunu bırakın yapmayı, tartışılmasına imkân vermesi dahi kendi tabanına izah edilmesi mümkün olmayan bir sıkıntı yaratır.
Fakat Bahçeli’nin TBMM’de DEM sıralarına giderek “ülke içinde barış için” el sıkması ve sonrasında da grup toplantısında terörist lider Öcalan’ın TBMM’de DEM grup toplantısında konuşması gerektiği yönündeki açıklamaları dikkat çekti. Bizim daha önce yazdığımız bir konuyu gündeme getirdi. MHP’nin otoriter bir parti niteliği taşıdığını, lidere irrasyonel bir bağlılığın söz konusu olduğunu vurgulamış ve tabanını ikna etmekte zorlanmayacağını belirtmiştik. Nitekim, parti Bahçeli’nin ihanet de dâhil her türlü suçlamayı yaptığı AKP ile iş birliğine çok hızlı bir uyum sağlamıştır. Hatta taban bu uyumun ötesinde kraldan fazla kralcı kesilerek çökmüş AKP politikalarını bile canla başla sahiplenmiştir.
Anayasa kabul edilecek olursa, bu sefer farklı bir sorun ortaya çıkar. Türkiye, otoriter ve totaliter bir yapının inşa edildiği bir siyasi rejime kayar. Tipik bir Ortadoğu devletine dönüşme riski yüksek olur. Demokratik yapı tasfiye edilir veya işlevsizleşirken denetleme mekanizması da yok edilir. Düşünce ve ifade özgürlüğü ortadan kalkar, tek sesli bir Türkiye’ye doğru hızla yol alırız. Bütün yetkiler tek bir kişinin kontrolüne verilir. Fiili durum hukukî bir hâle gelir.
Elbette bütün bunlar aslında anayasadan Türk kimliğini çıkarılması veya Türkiye’nin bölünmesi kadar tehlikeli sonuçlar doğurur. Çünkü bu ülke millî bir devlettir, millî devlet ise millet egemenliğine dayanır, yani tek adama değil. Millî devlet, hukukun üstünlüğü ve demokrasi üzerine kuruludur. Demokrasiyi yok ederseniz, millet egemenliğini, millet egemenliğini yok ederseniz millî devleti yok etmiş olursunuz. Bölünme için illaki terör örgütleri gerekmez.