Yaşamayı maddî zevkleri tatmaktan ibaret zannedenler aldanmıştır. Hayatın esası belki sevgi, belki hayal, belki de düşüncedir, sonu da yine sevginin zuhur, hayalin tezahür etmesi ve düşüncenin de ispat edilmesidir. Bu yüzden niyet, bu dünyada bu kadar önemlidir işte!
Her şey insanın niyetine ve iç dünyasına göre şekil alır. Bundan kurtuluş yok. Biz neysek dünya odur. Fakat burada asıl mesele, insanın dünyanın ve kendisinin hakikatiyle ilgili hemen hiçbir gayretin içinde olmamasıdır.
Dünyanın zevkleri tecrübe etmek için sunulur insana. Bıkarsınız ve geçersiniz. Bu zevkleri gayr-i meşru yollarla tatmin yoluna gitmek de insan maneviyatında telafisi çok zor hasarlara sebebiyet verebilir.
Burada dikkat çekmek istediğim yer, hayatın merkezine mümkün olduğu kadar düşüncenin alınması gerektiğidir. Aksi hâlde hakikatte çok güçlü olan insan, gelip geçici şeylerin elinde oyuncak hâline geliyor.
İnsan hayatı anlamlı yaşamalı ve gelip geçici şeylere hak ettiğinden fazla değer vermemeyi öğrenmelidir. Bir hüsranla karşılaşmamak için hayatı, içindekileri ve eylemlerimizi tefekkür etmelidir. Bu da eninde sonunda hayatın merkezine düşünceyi almamız gerektiğini bize söylemektedir.
Düşünen insan aslına uygun hareket ettiği için her şeyin yerli yerince olmaya başladığı bir iç âlemine de sevk olunur. Buradan da huzur doğar. Huzur ve mutluluk, insanın kendisini muhasebe etmesi, hayatın anlamı üzerinde düşünmesi ve hatalarını tekrar tekrar etmemesindedir. Demin de ifade ettiğimiz gibi maddi zevkler tam bir aldanıştır ve gerçekte hepsinin bir görevi vardır.
Düşünceyi merkeze almadan bir iç huzurunun yakalanabileceğini zannetmiyorum. Bizim insanımız, düşünmek deyince olumsuz bir durum vehmediyor. Kast edilen yaşananlar çok büyütüp kafaya takmaktır. Kastettiğimiz bu değil. Anlatmak istediğimiz kendimiz ve hayatın anlamı üzerinde düşünmek, olayları ve durumları iç dünyamızda sindirebilmektir. Bu yüzden de düşünmek, insanın manevî sağlığı için çok gereklidir.