Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU
Gerçek bir demokrasi, kaba ve sömürücü yönetimleri, daha iyi olduğu düşünülen başka bir yönetici kadroyla, seçim yoluyla değiştirme fırsatı verir. Popülist demokraside iktidar sahipleri, psikolojik savaş ve kapsamlı propaganda teknikleri yoluyla kendilerini yeniden seçtirebiliyor. O zaman, yaşanılan haksızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk ve yoksulluk gibi durumlar, bir anlamda seçmenlerin kendi elleriyle yaratılmış oluyor.
Yöneticiler ve yüksek kültür ilişkisi
Verimli bir ekonomik yapı ile nispeten adaletli bir bölüşüm, yüksek kültüre sahip yöneticiler sayesinde gerçekleşiyor. Yüksek kültür kaynağı, akılcı düşüncenin öncülüğünde bilimsel bilgi, felsefe, sanat, edebiyat ve etik değerler konusunda üretilmiş nitelikli bilgi birikimidir. Nitelikli bilgi türlerinin birleşiminden meydana gelen kültür dokusu, toplumun yüksek kültür öğelerini oluşturuyor.
Yüksek kültür sahibi yönetici, bulunduğu mevki ve makam için liyakatli insan sayılır. Akıl ve bilim öncülüğünde hareket eden yöneticinin sorun çözme kapasitesi daha yüksek oluyor. Aldığı kararların muhtemel sonuçlarıyla ilgili isabetli öngörüleri vardır. Keyfine göre hareket etmediği için yönetim krizlerine fırsat vermez. Çıkar topluluklarının baskılarına boyun eğmez.
Entelektüel, yönetici için kılavuzdur
Gerçek demokraside, yönetici sınıfın toplum üzerindeki baskıcı etkisini frenleyen en etkili denetim aracı, güçlü bir entelektüel topluluğun varlığıdır. Entelektüel, yüksek kültür sahibi olarak hiçbir otoritenin ve siyasetin kalıbına girmeden; güçlülerin haksız uygulamalarını eleştirerek onlara karşı tavır koyan insandır.
Entelektüellerden destek alan yönetimler -eğer gizli ajandaları yoksa- nispeten hukuki ve ahlaki ölçüler içinde çalışır. Herhangi bir emir-komuta ve hiyerarşik ilişkiye girmeyen entelektüeller, zaten bir iktidarın doğrudan parçası olmak istemez. Uzmanlık bilgileriyle toplum sorunlarına akılcı ve bilimsel çözümler önerir ve iyi niyetli yöneticilere gönüllü kurmaylık yapar. Liyakatli yöneticiler de entelektüel çevreden gelen eleştiri ve önerileri dikkate almaktan hiç yüksünmez ve komplekse kapılmaz.
Entelektüel, topluma ışık tutar
Entelektüeller, sahip oldukları yüksek kültür öğelerini kullanarak toplumu aydınlatır. Etkili bir entelektüel topluluğun varlığı hâlinde seçmenler, yönetimin propagandasına karşı nispeten sorgulayıcı bir bilince sahiptir. Halkın, seçim yapma bilinci daha fazla gelişir. Siyasetçiler, ‘biz ne yaparsak yapalım seçmenimiz bize nasılsa oy verir’ diye siyaset cambazlığı yapamaz.
Entelektüel çevrenin etkili olduğu toplumda seçmenler, çoğunlukla yönetme liyakatine sahip siyasetçileri seçerler. Seçilmiş liyakatli yöneticiler, kamu görevlerine liyakatli yöneticilerin atamasını yaparlar. Atanmış liyakatli yöneticiler, öncelikle doğru ve isabetli kararlar alıp uygular. Böylece, toplum refah ve huzur içinde yaşama imkânı bulur.
Entelektüel yoksunluk ve yönetim yozlaşması
Ülkede yetkin bir entelektüel topluluk olmadığı zaman, yönetici sınıfın yönetme gücüne karşı dengeleyici bir düşünce akımı meydana gelmez. Yöneticiler hızla otoriterleşerek yönetim sistemini yozlaştırır. Eğer iş başındaki iktidarın asıl maksadı ülke kaynaklarına çökmek veya gizli emelleri gerçekleştirmek ise çoğunlukla entelektüel birikimden uzak durur. O zaman, yönetim sistemine bilgi ve becerisini katacak insanlar değil de özellikle tepe yöneticiye bağlılık gösterecek liyakatsiz kişiler seçilir. Hayatın her alanı, örümcek ağı gibi çok sayıda kriz sarmalıyla örülür. Yönetimde yozlaşma sonucunda, yöneticilerin aşırı zenginleşmesine karşılık, toplumda yoksullaşma giderek artar.
Eğitimin asıl amacı akılcı düşüncedir
Liyakatsiz siyasetçi ve yöneticilerin egemen olduğu ülkelerde, çoğunlukla entelektüel bir topluluk da oluşmuyor. Yaygın ideolojik eğitim anlayışı, entelektüel bir düşünce iklimi ve tavrı ortaya çıkarmıyor. Siyasallaşmış eğitim sisteminde, mevcut otoriteyi sorgulamadan itaat edecek ve oy verecek kitle oluşumu amaçlanıyor.
Türk bilim insanı Mümtaz Turhan, yüksek nitelikli bir yükseköğretimin öncelenmesini ve her alanda seçkin uzmanların yetiştirilmesini önermişti. Turhan’a göre, yaratıcı eğitim sistemi ile kazanılan akılcı düşünce ve bilimsel zihniyet, üniversitelerden başlayarak alt derecedeki bütün eğitim kurumlarını beslemeliydi (Coşkun, 2024,231). Turhan, herkesi sıradan bir eğitime tabi tutmak yerine, her alanda akılcı düşünce ve bilimsel zihniyetle uzmanların yetişmesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu insanların yönetim sürecine katıldığı ölçüde toplumsal kalkınmanın daha rahat gerçekleşeceğini savunmuştu.
Türk eğitiminde eksen kayması
Türkiye’de, 12 Eylül 1980’den beri darbeci ve popülist zihniyetli yöneticiler tarafından kitle eğitimine ağırlık verildi. Kitle eğitiminden ise doğru dürüst entelektüel ve girişimci bir topluluk çıkmadı. Bu eğitim anlayışı, çoğunlukla sorgulamayan ve düşünmeyen, herhangi bir katma değer yaratmadan bol keseden tüketmeye çalışan kitle davranışlarını besledi. Siyasal iktidarlara eklemlenerek kolay yoldan zengin olma tutkusuyla çok sayıda çıkar toplulukları oluştu.
Kitle eğitim anlayışı, alınan eğitim ve diplomanın göstermelik değerini taşıyan ama çoğunlukla akılcı düşünce ve tavırdan yoksun çok sayıda diplomalı üretiyor. Yaşanılan olaylar ile ilgili neden-sonuç ilişkisini sorgulamak yerine, çoğunlukla güçlü olanlara ya da güçlü görünenlere yanaşma eğilimini körüklüyor. Kitle eğitimi yüzünden yürütülen psikolojik savaş ve yapılan propagandaya kolayca inanmaya hazır bir kitle oluşuyor.
‘Gerçeğinin olmadığı yerde…’
Türkiye’de, YÖK yapılanmasıyla birlikte üniversitelerin birer yüksek kültür merkezi olma ve entelektüel yetiştirme kapasitesi oldukça düşmeye başladı. Siyasal islamcı yönetimin rastgele üniversite açmasıyla yüksek öğretim bile kitle eğitimine indirgendi. İlk ve orta öğrenim sisteminde, siyasal iktidara oy devşirmeye odaklanan okul ve müfredat değişimleriyle birlikte ideolojik kitle eğitim sürecinin kapsamı genişletildi. Entelektüel tavrın etkili araçlarından medya kuruluşları, holdinglerin iktidar yanlısı gayri resmî yayın aygıtları konumuna getirildi. Ülke yönetimine ciddi eleştiri ve öneriler getirecek, ayrıca toplumu aydınlatarak bilinçlenmesine katkıda bulunacak cılız bir aydın topluluğu kaldı.
‘…Yapay olanı boşluğu doldurur!…’
Haksızlık ve hukuksuzluk karşısında soylu bir tavır gösterecek entelektüel topluluk olmayınca, ortalığı diplomalı ‘çok bilmişler’ dolduruyor. Ülkede, entelektüel nitelikte yeterince akademisyen, düşünür, sanatçı, gazeteci, edebiyatçı, hukukçu gibi insanlar olmayınca, başarısız yönetim sistemine ‘şirinlik’ yapan bir sürü kişi ve topluluk türüyor.
Kur’an diliyle bireysel sorumluluk
Allah, insanları akıl yetisiyle donatmış, görevlendirdiği elçiler ve vahiy üzerinden her daim aklı ve bilimin önemini belirtmiştir. Bireysel iradeye işaret ederek her insanın seçim ve eylemlerinden kendilerini sorumlu tutmuştur. Söz gelimi, Kur’an’da ‘Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir!….’(Şûrâ Suresi, 30) ve ‘İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıkar; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır.’ (Rûm Suresi, 41) denilmiştir. Bu ayetlerde, insanların nasıl yönetileceği gerçekliğinde, kendi tutumlarının bir payı olduğu anlatılıyor (Allah daha iyi bilir).
Sonuç olarak, bir toplumun yönetim kalitesini, büyük ölçüde ülkedeki yüksek kültür birikimi ve entelektüel düşünce iklimi ile yöneticilerin liyakat düzeyi belirliyor. Bu anlamda, yönetim sisteminde ortaya çıkan yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar biçimindeki şeytan üçgeninden yöneticiler kadar, entelektüel bir topluluğun eksikliği ve bu arada seçmen kitlesinin aldırmazlığı da sorumludur.
‘İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten vaz geçirmeye çalışan, seçkin bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.’ (Âli İmran Suresi, 104).
Aynur Erdoğan Coşkun (2024): “Kitle Eğitiminden Uzman Eğitimine Modern Okullaşma Serüveni”; Yeni Perspektifler Işığında Mümtaz Turhan, Hazırlayan: M.Fatih Karakaya, Ketebe Yayınları:1257, İstanbul
————————————————
Kaynak:
https://millidusunce.com/misak/yonetim-ve-entelektuel-tavir/