Pervani Ağabey çağının hemen hemen bütün aşıklarıyla saz meclislerinde beraber olmuş, atışma yapmış, muhabbet etmiştir.
Oltu’lu Ummani, Bardızlı Nihani, Huzuri, Aşık Zülali, Tortum’lu Ummani, Şavşat’lı Deryami, Hitabi, Özeri bunlardan bir kaçıdır.
Davut Sulari önceleri Kelâmi mahlasını kullanıyormuş. Aşık Pervani, Aşık Davut Sulari ile iki atışma yapmış. Birisi Sivas’ta, diğeri de Kars’ın Selim İlçesi, Bezirgan Köyünde. Sivas’ta yaptıkları atışmadan bir bölüm yazalım;
Pervani;
Aşıkların burda ah ü zarı var,
Yedi burçta duran himmet piri var,
Merdivan başında kaç peykeri var?
Sebebi nedir ki semada kaldı?
Kelami;
Aşıkların mürşidinde yeri var,
Bağı besleyenin ayva, narı var,
Merdiven başının peygamberi var,
Kulluk etmek için semada kaldı.
Pervani;
O kimdi ki gitti deryada kaldı?
Dışarı çıkanda ne iş eyledi?
Derya kenarında kaç günü yattı?
Biri taşra çıktı biri orada kaldı.
Kelami;
O Yunus kendini deryaya attı,
Dışarıya çıktı namazın kıldı,
On beş gün denizin kıysında kaldı,
Yunus çıktı, balık deryada kaldı.
Pervani;
Der Pervani nedir dil ilen durur?
Ol nedir ki yahu kulunan durur?
Ol nedir ki haki telinen durur?
Sebebi nedir ki havada kaldı?
Kelami;
Der Kelami sırrım dikilen durur,
Ol sultan kadınlar kulunan durur,
O bir örümcektir telinen durur,
Pervaz etmek için havada kaldı.
Atışmaları devam ediyor. Bir atışma sırasında Kızıl Öküz’ün varlığı yokluğu konusunda tartışma çıkıyor, aralarında görüş ayrılığı oluyor. Konuyu aydınlatmak üzere atışma yaptıkları şehrin, Sivas’ın müftüsüne gidiyorlar. Müftü Efendi de Aşık Pervani’nin doğru söylediğini ifade ediyor.
Eskişehir’de Sümer Mahallesi var. Genellikle Artvin’den gelen vatandaşlar oraya yerleşmişler.
Burada bir hemşehrisinin evine gidiyor Aşık Pervani. Köylüsü, Pervani Ağabey’i edebiyat dünyasına tanıtmaya gayret eden Mehmet Gökalp de orada. Mahlasını da Hitabi olarak Pervani Ağabey vermiş. Kalabalık bir seyirci huzurunda atışıyorlar. Hitabi misafir olduğu için ilk önce o başlıyor;
Hitabi;
Beyler gibi oturmuşsun orada,
Söyle ey Pervani divanda mısın?
Gelsin diye bekliyoruz burada,
Yoksa ah ü zarda figanda mısın?
Pervani;
Gün be gün artıyor gamım, telaşım,
Sen de benim gibi efganda mısın?
Dökülmüş dişlerim, ağarmış başım,
Sen de benim gibi hazanda mısın?
Hitabi;
Bursa’dan çıktık da geldik buraya,
Hasret kaldık eşe, dosta, sılaya,
Fazla değer verme fani dünyaya,
Gerçeği bıraktın, yalanda mısın?
Pervani;
Günbegün her zaman ağlaşıyorum,
Şeyda bülbül gibi ötüşüyorum,
Yalnız rızık için çalışıyorum,
Sen de benim gibi pişmanda mısın?
Hitabi;
Benziyorsun nice bir ekabire,
Dillerden silindin sen birdenbire,
Ne de çok ısındın Eskişehir’e,
Bağ- bahçe içinde ayvanda mısın?
Pervani;
Pervani der bülbül tek avazım var,
Maddiyattan yalnız bir tek sazım var,
Bir oğlum ile dört de kızım var,
Sen de benim gibi gülşanda mısın?
Der Hitabi ehl-i kemale erdim,
Dostlar meclisine kilimi serdim,
Nakkaş dergâhından içeri girdim,
Sıdk u sadakatta irfanda mısın?
Muhabbet devam eder.
Gittikleri evde bir türlü çay ve yiyecek bir şeyler gelmez. Sohbet ettikleri evin sahibinin dedelerinden biri valilik yapmıştır. Oradan başlar Pervani bir şiir söyler. İlk kıtası şöyle;
“Arzuhalim vardır Vali Paşa’ya,
Evlenecek kızlar toysuz olur mu?
Bizim çay dolmadı neden şişeye?
Aşıklar yanında çaysız olur mu?”
Pervani Ağabey tartılmadan ağır gelenlerden birisi idi. Kendi halinde, kimsenin ardından konuşmaz, çağrılmayı falan beklemez bir güzel insan idi.
1950 yılının Aralık ayında Erzincan’dan Ankara Radyoevi’ne gelir. Davut Sulari ve İsmail Daimi de vardır. Muzaffer Sarısözen bu üç aşığı dinler. Aşık Pervani daha gençtir o sıralar. Araştırmacı Mehmet Gökalp, İsmail Daimi’nin Aşık Pervani’yi dinleyip sadece sözlerde bazı değişiklikler yaparak intihalde bulunduğunu söyler. Daimi’nin şiiri şöyledir;
“Ne ağlarsın benim zülfü siyahım,
Bu da gelir, bu da geçer ağlama.
Göklere erişti feryad ü ahım,
Bu da gelir, bu da geçer ağlama.
Bir gülün çevresi dikendir, hardır,
Bülbül har elinden ah ile zardır,
Ne de olsa kışın sonu bahardır,
Bu da gelir, bu da geçer ağlama.
Daimi’yem her can ermez bu sırra,
Gerçek aşık olan erer bu sırra,
Yusuf sabır ile vardı Mısır’a,
Bu da gelir, bu da geçer ağlama.”
Aşık Pervani’nin Ankara Radyoevi’nde söylediği türkünün sözleri de şöyle;
Gönül ne ağlarsın gurbet ellerde?
Kara günler gelir geçer üzülme.
Kırıldı kanadım kaldım çöllerde,
Hak kerimdir kapı açar üzülme.
Bülbül goncasına etmez mi zarı?
Hep böyledir aşıkların kaderi,
Her mevsimin vardır bir ilkbaharı,
Bahar olur güller açar üzülme.
Bir kaş-ı Leyla’ya olmuşsun aşık,
Aşık maşukuna zülfün dolaşık,
Yarısı karanlık yarısı ışık,
Gün ağarır, ışık saçar üzülme.
Pervani sözlerin güzel sesleniş,
Sevgi saç her yana dünyayla barış,
Erişir menzile sabreden derviş,
Bu çileler gelir geçer üzülme.”
Aşık Pervani Ağabey’e sormuştum bu türküyü ve Mehmet Gökalp’ın dediklerini. “Geldi geçti, üzerinde durmaya gerek yok” demişti.