Ahmed-i Dâî (ö. 1421)
Divan Şairi
Babasının adı İbrâhim, dedesinin adı Mehmed’dir. Adı ve mahlası birlikte anılan Ahmed-i Dâî hakkında bilgi veren kaynakların hepsi onu Germiyanlı olarak gösterirler. Doğum yeri ve tarihi üzerinde tezkirelerdeki bilgiler birbirini tutmaz. Sehî ve Latîfî, Dâî’nin Emîr Süleyman devri (1402-1410) şairlerinden olduğunu söyledikleri halde, Hasan Çelebi ve Mehmed Süreyyâ onu I. Murad dönemi (1362-1389) şairlerinden sayarlar. Velûd bir şair olan Dâî’nin eserlerine bakarak onun I. Murad, Germiyan Beyi II. Yâkub, Yıldırım Bayezid’in oğlu Emîr Süleyman ve II. Murad devirlerini idrak ettiği söylenebilir. Âlî ve Sehî’nin kaydettiklerine göre Dâî, Germiyan’da bir süre kadılık yapmıştır. Germiyan Beyi Süleyman Şah’ın kızı ile Yıldırım Bayezid’in evlenmesi münasebetiyle (1378) Kütahya’nın çeyiz olarak Yıldırım Bayezid’e verildiği yıllarda Dâî’nin orada kadılık yaptığı tahmin edilmektedir. Süleyman Şah’ın 1387 yılında vefatından sonra yerine geçen II. Yâkub (1387-1390) Dâî’yi himayesine almıştır. II. Yâkub’un Yıldırım tarafından mağlûp edilmesi ve Germiyan (Aydın, Saruhan, Menteşe) topraklarının Osmanlı ülkesine katılması sonucu Dâî de muhtemelen Kütahya’da tanıştığı Emîr Süleyman’ın yanına gitmiştir. Divanındaki Bergama ve Mihaliç’le ilgili sanatkârane yazılmış iki şiirinden, onun 1390-1402 yılları arasında Emîr Süleyman’la birlikte olduğu tahmin edilmektedir. Fakat Ankara Savaşı sırasında Dâî’nin nerede olduğu ve ne yaptığı bilinmemektedir. Son derece cömert olan ve sanatkârları himayesi altına alan Emîr Süleyman’ın çevresinde toplanan Dâî, Ahmedî, Şeyhî ve Hamza gibi şairler ona şiirler söylüyor, eserler sunuyorlardı. Dâî de 1406’da Çengnâme adlı mesnevisini Emîr Süleyman adına kaleme almıştır. Divanında da Emîr Süleyman adına yazılmış şiirleri vardır. Emîr Süleyman’ın 1410 yılında öldürülmesi üzerine Dâî’nin Çelebi Mehmed’in himayesine girdiği, onun cülûsu ile ilgili olarak yazdığı kasidesinden anlaşılmaktadır. Bu sırada düzenlediği Farsça divanını Vezîriâzam Osmancıklı Halil Paşa’ya sunmuştur. Bir süre ilgi göremediğinden şikâyet eden Dâî, nihayet Çelebi Mehmed tarafından korunmuş ve hatta Çelebi Mehmed’in oğlu Murad’a hocalık yapmak üzere sarayda görevlendirilmiştir. ʿUḳūdü’l-cevâhir adlı Arapça’dan Farsça’ya sözlüğünü Şehzade Murad için bu sırada yazmıştır. Çelebi Mehmed’in 1421’de vefatından sonra II. Murad’ın himayesine giren Dâî, bu devrede de Tezkiretü’l-evliyâ adlı eserini kaleme almıştır. Tezkiretü’l-evliyâ, Dâî’nin son eseri olmalıdır. Zira daha sonraki tarihlerde yazdığı başka bir eserine rastlanmamıştır.
Dâî’nin ölüm tarihi bilinmemektedir. Ancak son eseri Tezkiretü’l-evliyâ olduğuna göre, o tarihten sonra uzun süre yaşamadığı anlaşılıyor. Bursa’da onun adıyla anılan bir cami, bir mahalle ve bir hamam vardır. Caminin yanındaki Dâî Dede adlı birinin mezarının Ahmed-i Dâî’ye ait olduğu söylenmektedir.
Eserleri. Ahmed-i Dâî’nin mensur ve manzum eserleri bir külliyat içinde toplanmış, fakat düzenli bir sıralama yapılmamıştır. Dâî, çoğu tercüme olan sekizi mensur, altısı manzum on dört eser kaleme almıştır. Bunların tasavvufî bir mesnevi, evliya tezkiresi, rüya tabiri, fıkıh, tefsir, inşâ örnekleri, tıp, astronomi, lugat ve hadis örnekleri gibi hemen hepsinin ayrı konularda yazılmış olması, ilgi alanlarının genişliğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Eserleri şunlardır:
- Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys es-Semerkandî. Anadolu’da Türkçe’ye tercüme edilen ilk Kur’an tefsiri olarak kabul edilmektedir. Emîr Süleyman adına Timurtaş Paşaoğlu Umur Bey’in emir ve teşvikleriyle hazırlanmıştır. Dâî bu eserinde sadece tercüme ile yetinmemiş, yer yer kendisinden de bazı açıklamalar eklemiştir. Tamamen kendi telifi olan mukaddime kısmı manzumdur. Bu kısımda tevhid ve na‘t bölümlerinden sonra eserin telif sebebi anlatılmaktadır. Dil özellikleri bakımından tam bir Eski Anadolu Türkçesi devri örneği olan eserin nüshaları oldukça çoktur.
- Miftâhu’l-cenne. Lü’lü’ Paşa adına Arapça’dan Türkçe’ye tercüme edilen bir akaid kitabıdır. Lü’lü’ Paşa’nın kimliği hakkında yeterli bilgi yoktur. Sekiz bölümden meydana gelen eserin pek çok nüshası vardır.
- Tercüme-i Kitâbü’t-Ta‘bîrnâme. Rüya tabiriyle ilgili olan eser, Ebû Bekir b. Abdullah el-Vâsıtî’nin mensur Arapça eserinin Farsça’ya yapılan tercümesinden Türkçe’ye çevrilmiştir. Dâî bu eserini II. Yâkub adına tercüme etmiştir. 4. Tercüme-i Eşkâl-i Nasîr-i Tûsî (Tercüme-i Sî fasl fi’t-takvîm). Nasîrüddîn-i Tûsî’nin Sî fasl adlı mensur eserinin Türkçe’ye tercümesidir. Astronomi ve astrolojiyle ilgili olan eserin çeşitli nüshaları vardır.
- Teressül. Sehî Tezkiresi’nin de özellikle belirttiği gibi, bu eser inşâ örneklerinin en eskilerini ve güzellerini ihtiva etmesinden dolayı çok önemlidir.
- Tercüme-i Tezkiretü’l-evliyâ. Karaca Bey’in isteği üzerine II. Murad için Ferîdüddin Attâr’ın aynı addaki eserinden tercüme edilmiştir.
- Tercüme-i Tıbb-ı Nebevî. Timurtaş Paşaoğlu Umur Bey’in isteği üzerine, Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin Tıbb-ı Nebevî adlı eserinin Ahmed b. Yûsuf et-Tîfâşî tarafından yapılan muhtasarının tercümesidir. Dâî bu eserde baba ve dede adını açıkça vermektedir.
- Vesîletü’l-mülûk fî ehli’s-sülûk. Âyetü’l-kürsî’nin tefsiri olan bu eserde ayrıca Şerh-i Esmâü’l-hüsnâda bulunmaktadır. Eserde sözü edilen emîrin hangi emîr olduğu bilinmemekle birlikte II. Yâkub olması muhtemeldir.
- Farsça Dîvân. Çelebi Mehmed’in tahta geçmesi münasebetiyle Vezîriâzam Hacı Halil Bey’e sunulan bu eserin telif tarihi 1413 tür.
- ʿUḳūdü’l-cevâhir. II. Murad’ın şehzadeliği sırasında yazılmış 650 beyitten oluşan Arapça’dan Farsça’ya manzum bir sözlüktür.Reşîdüddin Vatvât’ın Nuḳūdü’z-zevâhir’inin kısa bir tercümesidir. Bunu bizzat Dâî, sözlüğünün Farsça mensur mukaddime kısmında söylemektedir.
- Câmasbnâme. Nasîrüddîn-i Tûsî’nin aynı addaki eserinin Türkçe tercümesidir. Dânyâl peygamberin oğlu Câmasb’ın hayatı hakkında küçük bir mesnevidir.
- Türkçe Divan. Burdur Vakıf Halkevi Kütüphanesi’nde kayıtlı (nr. 735) Dâî külliyatı içindedir. Bu külliyatta Divan, Çengnâmeve Vasıyyet-i Nûşirevân adlı eserler yer almaktadır. Külliyattaki sıra karışıktır. İsmail Hikmet Ertaylan bu külliyatın tıpkıbasımını verirken külliyatın sayfalarını sıraya koymuşsa da Divan’da yer yer atlamalar göze çarpar. Divan’da, ikisi Çelebi Mehmed’e dair olmak üzere beş kaside ve 199 gazel bulunmaktadır.
- Vasıyyet-i Nûşirevân-ı Âdil be-Pusereş Hürmüz-i Tâcdâr. Küçük bir mesnevi olan bu eser külliyat içinde olup “pendnâme” türünde yazılmıştır ve Burdur nüshası içinde bulunmaktadır.
- Çengnâme. Uzun süre adının Cengnâme, konusunun da savaş olduğu sanılmıştır. Ayrıca Âlî, eseri Şeyhoğlu’nun eseriyle karıştırmış, adının Ferahnâmeolduğunu kaydetmiştir. Kâtib Çelebi ise eserin adını Cengnâme olarak tesbit etmiştir. Daha sonraki kaynaklar da aynı yanlışları tekrarlamışlardır. Sehî ve Latîfî dışında, eserin adı tam olarak verilmemiştir. Nihayet eserin bulunması bütün şüpheleri ortadan kaldırmış ve eserin, çeng adı verilen Türkler’e has bir mûsiki aletinin yapısını alegorik ve mistik bir biçimde ele aldığı anlaşılmıştır. Çengnâme’nin Burdur, İzzet Koyunoğlu ve Sivas’ta Ziya Karal’da olmak üzere bilinen üç nüshası vardır. Fakat bu üçüncü nüsha henüz hiçbir araştırıcı tarafından görülmemiştir. Çengnâme aruzun “mefâîlün mefâîlün feûlün” kalıbı ile yazılmış 1446 beyitten ve yirmi dört bölümden meydana gelen bir mesnevidir. İsmail Hikmet Ertaylan’ın Vasfi Mâhir Kocatürk’ten aldığını söylediği nüsha aslında Koyunoğlu nüshasıdır. İsmail Hikmet Ertaylan Burdur nüshasının tıpkıbasımını diğer eserleriyle birlikte yayımlamıştır. Koyunoğlu nüshası, başında Ahmed-i Dâî ve eser hakkında bir tetkikle birlikte Gönül Alpay (Tekin) tarafından tıpkıbasım olarak neşredilmiştir.
* TDVİslâm Ansiklopedisi, müellif: Günay Kut
Eserlerinden Örnekler*
Gazel
Eyâ hurşîd-i meh-peyker cemâlün müşterî-manzar
Ne manzar manzar-ı tâli’ ne tâli’ tâli’-i enver
Cemâlünden cihân rûşen tudagun gonce-i gülşen
Ne gülşen gülşen-i cennet ne cennet cennet-i kevser
Yüzündür âyet-i rahmet özündür mazhar-ı kudret
Ne kudret kudret-i sâni’ ne sâni’ sâni’-i ekber
Süleyman sûreti sende Sikender sûreti sende
Ne sûret sûret-i Yûsuf ne Yûsuf Yûsuf-ı server
Felek satrancını ütdün sa’âdet mülkini tutdun
Ne milket milket-i devlet ne devlet devlet-i Kayser
Kapunda kullarun bî-hadd velî kemter kulun Ahmed
Ne Ahmed Ahmed-i Dâ’î ne Dâ’î Dâ’î-i çâker
Gazel
Şükrâne senin yoluna bin cân ola bir gün
Kim hazretine ermege imkân ola bir gün
Aşkın yolına ok gibi cân dogruluk eyler
Tâ kaşlarının yayına kurbân ola bir gün
O zülf-i perîşân bana görsen neler eyler
Dimez bana kim gönli perîşân ola bir gün
Agyârı sürüp gönlüm evin halvet idindüm
Tâ kim gele ol yâr ana mihmân ola bir gün
Ey bülbül-i dil-haste melûl olma kafesde
Kim menzilin ol bâg u gülistân ola bir gün
Hem bâd-ı sabâ ire bişâret vire gulden
Hem gonca dahî gül gibi handân ola bir gün
Hicran sonucu vasla dönüp şâd ola Dâî
Bu gamdan anın derdine dermân ola bir gün
Beyitler
Gözüm hiç gördügün var mı be-hakk-ı Sûre-i Tâhâ
Benüm yârüm gibi fitne benim gönlüm gibi şeydâ
***
Sordum tabîb-i ‘ışka ki ‘ışkuñ ‘ilâcı ne
Eydür ki çâre bulmadum anuñ ‘ilâcuna
Miftâhü’l-Cenne’den
“Hikâyetde gelür; Mûsâ Peygamber bir gün deniz yakasında gezeridi kim bir mü’min bir kâfir ikisi dahı baluk avlarlardı. Kâfir bütine secde kılur, ağ bıragur, toptolı baluk çıkar. Ol mü’min Tanrı’ya secde kılur, Bismillâh dir ağ bıragur, hiç nesne çıkmaz. Üç kez şöyle kıldılar. Kâfir bırakdugı ağda çok baluk çıkdı. Mü’min bırakdugı ağda hiç nesne çıkmadı. Mûsâ acebe kıldı. Üçünci kez mü’min bırakdugı ağda meger bir baluk çıkdı. Heman-dem ki ağdan çıkardılar, elinden uçkundı, ol dahı suya düşdi. Mûsâ Peygamber anı gördi agladı; eyitdi: “Yâ İlâhî! Sabrum kalmadı. Bana bu sırrı bildür” didi. Hak Te’âlâ eyitdi: “Yâ Mûsâ! Göge nazar it”. Mûsâ göge bakdı, gördi kim uçmak içinde bir köşk. Ululıgı yirden göge degin. Kapusı açuk. Kapusı üzre ol balıkcınun adı yazılmış. İçinden altundan gümişden havuzlar. Havuz içinde baluklar. Hesâbın Allah bilür. Hak Te’âlâ eyitdi: Yâ Mûsâ! Ol kuluma digil; bu gördügün uçmaga mı râzıdur, yoksa denizin balukların hey’etün ağına koyayum, kangısına râzıdur?” Mûsâ ol mü’mine bu kerâmeti arz eyledi. Mü’min eydür: Baluk hod ne nesnedür? Bana senün hoşnudluğun gerek” didi.
* https://www.kutahya.bel.tr/degerlerimiz. Hazırlayan : Salih ÖZDEN
Hazırlayan: Mehmet Memiş (E) öğretmen