Adile Kurt Karatepe

Tam boy görmek için tıklayın.

Adile Kurt Karatepe Hanım’ın hazırlayıp sunduğu Yadigâr Türküler yeni yıl itibariyle TRT’nin yayın programından kaldırıldı.

Adile Hanım müzik hayatına TRT Çocuk korosunda başlamış. Sonra konservatuara girmiş. Konservatuarda Neriman Altındağ Tüfekçi, Bekir Sıtkı Sezgin, Yücel Paşmakçı, Esin Şentürk, Gülher Güney, Tülin Yakarçelik, Süleyman Şenel gibi Türk müziğinin çok değerli hocalarının öğrencisi olmuş ve okulu birincilikle bitirmiş. 1995’te TRT’de Türk Halk Müziği Sanatçısı olarak göreve başlamış,  TRT kurumunda Neriman Tüfekçi, Nida Tüfekçi başta olmak üzere, Mehmet Özbek, Mehmet Erenler, Zafer Gündoğdu, Adnan Ataman, Hale Gür ve Bircan Pullukçuoğlu gibi Türk müziğinin çok kıymetli isimleri ile birlikte çalışma fırsatı bulmuş bir insan.

Şimdi herkesin elinde bir mikrofon var, önüne gelen sahneye çıkıyor ya. Adile Hanım “biz üç sene sadece büyüklerimizi dinledik, daha sonra mikrofonla tanıştık” demişti.

Bir röportajında şunları söylemiş Adile Hanım;

“Bizler, tarihin en köklü tarih, kültür ve medeniyetine sahip bir milletiz. Dünya üzerinde etkilenmediğimiz, etkilemediğimiz coğrafya ve millet yoktur desek mübalağa etmiş olmayız. Tarihin akışı ve şartları içinde kurmuş olduğumuz biricik cumhuriyetimizin temeli elbette kültürdür. Bu kültürün gök kubbesi, üniter yapısı ile sınırlı değildir. “

“Türklük bir medeniyetin, bir inancın, bir davaya adanmışlığın, bir kimlik ve şahsiyetin adıdır. Türklük bir inanma, anlama ve yaşama modeli, bir ahlâkî ve aklî tutumdur; temelinde hikmet, ahlak, aşk, irfan, adalet olan evrensel bir duruştur. Türk, töresi olan demektir.”

“Bizim töremizde, geleneğimizde kadın, erkeğin güç ve ilham kaynağıdır, kadın ve erkek gök ve yerin evlatlarıdır; iyi ata binen, iyi kılıç kullanan, sosyal hayatın her alanında etkin olarak bulunan, hakanın yanında onunla eşit iradeye sahip, yabancı devlet elçilerinin kabulünde hakanla beraber olan, Altay Dağlarının en yüksek tepesine “kadınbaşı” ismi verilerek yüceliği yaşatılan bir varlıktır.”

Gençlerin başka müziklere meyletmesi, yaş ilerledikçe türkülere yönelmesi hakkında da şunları söylemiş;

“Kanaatim odur ki gençlerimiz bilir ve tanırsa, zaten özüne kodlanmış olan müziğimizi sevmemeleri gibi bir durum söz konusu olmayacaktır. Öte yandan Türkülerin neşet ettiği yer gönül, hitap ettiği yer de gönüldür. Gönül kavramının ancak bizim medeniyetimizde bir karşılığı, bir manası vardır. Kutadgu Bilig’de “Gönül” insanda yanan tanrı ocağı demektir. Türkülerin ekseriyeti yaşanmışlıktan, tarihten, inançtan doğar. Mana itibariyle sembolik ifadeler taşır, ruh itibariyle bir kemal derecesine işaret ve tekabül eder. Elbette ki yaşın kemale ermesi ile türkülere ilgi ve sevginin artması doğaldır.”

Burada bir gencimizin sesini beğenmiştim. Okuduğu bir türküyü Adile Hanım’a gönderdim, şunu söylemişti; “Türkülere saygı duymamız lâzım. Biz annemizin, babamızın, dedemizin, nenemizin yanında ayak ayaküstüne atıyor muyuz? Türküler de ayak ayaküstüne atıp okunmaz, onlara da aynı saygıyı duymak gerek. Hele “Tevhit” asla.”

“Biz de büyüklerimizin yanında ayak ayaküstüne atmıyoruz, o da şişmanlığımızdan” demedim de, o günden sonra bu şekilde şarkı, türkü okuyanları dinlemiyorum.

Hazırladığı Yadigâr programına çok özeniyordu Adile Hanım. Mümkün olduğu kadar az okunmuş türküleri seslendiriyordu. Bugüne kadar yaklaşık üç bine yakın farklı türkü ve üç yüz civarında uzun hava okudu.

“Bir türküyü bulabilirsem yöre sanatçılarından dinlerim. Okuyuşlarına dikkat ederim. Üzerinde bazen bir kaç hafta çalıştıklarım olur. Okuyamadığıma kanaat getirdiklerimi okumam” demişti.

Yadigâr için de şunları söylüyor Adile Kurt Karate;

““Türk’üz, Türkü çığırırız” düsturu ile gönlümüzü mest-i müdâm eden yadigâr türkülerimizdeki söz bayrağımızı Veysel’ce dalgalandırırız,

“Sadece türkülere sadakat bile Türkiye’yi kurtarır.” demiş şair Mürsel Sönmez.

Şairin “Çok insan anlayamaz eski musikimizden/Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden” hatırlatması ile bizi anlatmak, bizi anlamak için çalarız yadigâr türkülerimizin kapısını.

Kavgalar bitsin, acılarımız dinsin, hakikate ağyar kalanın nefesi kesilsin, kardeşliğimiz tazelensin, insanlığa barış gelsin ümidi ile Yadigâr türkülerin irfan sofrasından haykırırız insanlık davamızı.

“Bu sazların duyulur her telinde vatan/Sihirli rüzgâr eser daima bu topraktan.” mısralarının işaretlediği, toprağı vatan yapan değerlerin yadigâr türkülerde gizlidir sırrı.

Şol Revanda balası kalan ananın, azgın iştahların yıktığı Kerkük kal’asının, daha can boğazdayken verilen yiğitlerin salâsının, Tuna boylarında göç yollarında yitirdiğimiz canların, “sen bağ ol ki ben bahçende gül olim, sen efendim ben kapında kul olim” teslimiyetine gark olmuş gelinlerin babasının, yadigâr türkülerde içkindir hicrânı.

Mızıkanın sesi düğündür, al yeşil sancağımız gelindir duygusu ile yadigâr türkülerle selamlanır, Yemen çöllerinde şehit olanların hatırası.

Şairi, ne zaman bir köy türküsü duysa şairliğinden utandıran, şiirin hasını türkülerde bulduran, ana sütü gibi candan, ana sütü gibi temiz, dilimizin tuzu biberi bildiğimiz, memleket ahvalini onlardan sorduğumuz yadigâr türkülerimizin sadâsı.

Sevgisini yitirenlere, mâverâ duygusunu unutup dünyanın çöllerini büyütenlere; “Dinle sana bir nasihat edeyim/Hatırdan gönülden geçici olma” “Mecliste ârif ol kelâmı dinle/El iki söylerse sen birin söyle/Elinden geldikçe sen eylik eyle/Hatıra dokunup yıkıcı olma” diyerek yadigâr türkülerle seslenir Karacaoğlan mısraları…

Rivayet odur ki; “İki Türk oymağı yer meselesi yüzünden kavga ederler. Bunu halletmesi ve anlaşma yapılması için Dede Korkut’a müracaat ederler. Dede Korkut iki tarafı da dinler sonra şunu

70 söyler: “Gelip bakacağım, ihtilafa düştüğünüz o toprakta hangi oymağın türküleri söyleniyorsa o topraklar onlarındır ” Ve şair sözü şöyle tasdik eder bu rivayeti:

Bizim türkümüzde gurbet var artık.

Hasret var, yürek var, toprak var balam

 Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar

 Tiyan-Şan, Kadır-Gan Dağları’na dek uzar

Kim demiş vatanımız Edirne’den Kars’a kadar.

Bu halet-i ruhiyedeki ecdadımızın, önce gönülleri fetih ruhu ile ayak bastığı, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar diyar diyar dolaşır, uğradığımız her bağda seher vakti bülbüllere eş olup vecd ile hak hak diye çığrışır, bağbancının gam ve kederini paylaşırız yadigâr türkülerle…

Kırım, Azerbaycan, Vardar ovası ve Selanik’ten aldığımız musiki unsurlarını Anadolu’da cem eder; memleket ahvalini sorarız yadigâr türkülerle…

Türkiye’m! Hasretim! Kınalı türküm!

 İç içe güzellik, uç uca kahır

Yüreğimi bin parçaya bölseler

 Her parçası yine seni çağırır.

Vatan sevdası böyle vücut bulur sinemizde; yaz gelende yeşeren dağlarımız, çiçek çiçek süslenen yaylalarımız, rüzgâr estiğinde eğilen başaklar misali başları tevazu ile eğilen insanımız, arzımız, semamız, mazimiz, istikbâlimiz aşk ellerine böyle yol olur yadigâr türkülerle…

Aşk ki, âlemin sırrıdır… Aşk ki, âleme sığmayıp gönle sığan varlığın karşılığıdır… Aşk ki, Mecnun’un gönlüne yolunu bildiren Leyla’ya çağları aşan çağrısıdır…

Çekme bu dünyanın endişesini

 Tamir eyle gönlün dört köşesini

 Kem söz ile kırma kalp şişesini

 Sonra dönüp derman olsan ne fayda

diyen âşığın sözünü ilmik ilmik nakşederiz, gönüllere süt be süt şiir olan yadigar türkülerle…

Eğer âşık isen yâre

Sakın aldanma ağyâre

Düş İbrahim gibi nâre

Bu gülşende yanar olmaz…

diyen Seyyid Nizam’ın dilinden tâlim ettiğimiz mısralarla girmeyi yeğleriz insanlığın gönlüne medeniyetimizin barış ve kardeşlik dili olan yadigâr türkülerle…

Geçmişten yadigâr, şimdiye yadigâr, istikbale yadigârdır türkülerimiz.

Göz bebeğimiz gibi üzerine titremeli, can özümüzü korur gibi, vatanı, bayrağı savunur gibi korumalıyız.”

Ben TRT yetkilisi olsam türkülerin sorumlusu olarak Adile Hanım’ı tayin ederim. O da bizi, türkülerimizi en iyi şekilde anlatır.

Yine ben TRT de yetkili olsam kucak dolusu para verip dışarıdan “kerameti kendinden menkul” insanları ekranlara çıkarıp “sanatçı” diye tanıtmam. Gerçek sanatçılara ayıp olur çünkü. TRT sanatçılarına yer veririm.

Doğru şarkıyı, türküyü kimler okuyorsa onlara değer veririm. Onları bütün korolara, okuyuculara tanıtırım. Dolayısıyla hepimiz güzel, doğru müziği tanımış, bilmiş oluruz.

Yadigâr, bir klasik olmuştu, yedi yıldır devam ediyordu. Her biri tam bir arşivlik programdı. Başta Adile Hanım olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürle.

İnşallah yeni bölümleri hazırlanır Yadigâr’ın.

İletelim bakalım TRT yetkililerine.

Mehmet Ali KALKAN

Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen