İyilik Nedir?

İyilik nedir sorusuna her birey kendi bakış açısından yanıt vermektedir.

  • Tanrı inancında olanlar, onun rızası için yapılanlar derler. Bu bir kalıp ve belirli yapıya, tarikatlara yönelme demektir.

  • Faydalı şeyleri yapmak olarak genel kullananlar, temelde kendi çıkarının üzerine inşa ettiği anlaşılır.

  • Toplum için diyen kişi, düzen faktörü öne sürer, bir kalıp ve bir yönetmelikler zincirine sizi sokmaya çalışır. Trafik sağdan giderken solluyoruz deyince, bekleyeceksin trafik açılacak öyle geçeceksin derler.

  • Bazı kişiler hocama sorarım der ki bu Katolik Papaz yapısı içinde, onlar çoban ise ona sormalı şeklinde, bir kabile anlayışı içinde olur.

  • Bazı tanımlamalar birey hakkı temelinde ele almak bile mahzurlu görülünce, tersinden açıklama ile, zarar ve zulüm olmayan eylem denebilir.

  • Genel anlamda paylaşımdır, sevgi ve insanlığı paylaşmaktır iyilik. İlişki ve iletişim içine girme, bunu Yaratana selam olsun diyerek (Selâmun Aleyküm) başlanması ve sürdürülmesidir.

İyilik Nedir, Ne Demektir? Ömer YILDIRIM (www.felsefe.gen.tr/)3

Bu konuda Felsefe boyutunu literatür olarak inceleyelim.

İyi olanın niteliği… Kötülük terimi karşıtıdır. İyi sözcüğü Türkçe kökünde yararlı ve kârlı anlamlarını içerdiği gibi, bonum sözcüğüyle dile gerilen Latince kökünde de zenginlik ve mal anlamlarını içerir. Bu etimolojik inceleme, iyiliğin temelinde özdeksel bir yararlılık yattığını gösterir.

Nitekim terim, toplumbilimsel tarih açısından, insanların mallılar’la malsızlar’a bölünmesiyle ileri sürülmüştür. Platon (İ.Ö. 429-347), yasalar adlı yapıtında şöyle der: ‘’İlkel toplumun koşulları, bu toplumun insanlarını ticaret çabalarına zorlayacak kadar bozulmamıştı. Yoksul değildiler ama zengin de olamazlardı, çünkü ne altın ne gümüş biriktirebilirlerdi. Bir toplumda ne zenginlik ne de yoksulluk varsa o toplumda iyilik ve kötülük de yok demektir. Çünkü böyle bir toplumda ne kendini üstün görme ne haksızlık ne kıskançlık ve ne de çekememezlik vardır.

Bu çağın insanları çok iyi kişilerdi; açık sözlü, yumuşak ve doğruydular, onlara hiçbir yasa gerekmiyordu’’. Platon’un da açıkladığı gibi, tarihsel gözlem önce bir iyilik olarak beliren mallanmanın sonra kötülüğe dönüştüğünü ve bunun tepkisi olarak da acımak, korumak ve yardım etmek anlamlarında yepyeni bir iyilik belirdiğini tanıtlamaktadır. Bu töre-bilimsel ve metafizik kavram, çeşitli düşünürlerce çeşitli açılardan tanımlanmıştır. Bütün bu metafizik tanımları tanrı-bilimsel tanım özetler, bu tanıma göre kendinde iyilik, tanrılık bir kavramdır ve ancak tanrıda bulunur. İyilik-kötülük ikiliğini doğuran, güçlü-güçsüz ikiliğidir. İnsanlar eşit kalabilseydiler birbirlerine kötülük edemeyecekleri gibi bugünkü anlamda iyilik de edemeyeceklerdi.

YORUM: Türkçe yaklaşım olarak yararlı ve karlı olan anlamında iken, Latince zenginlik ve mal edinme olarak bakılmaktadır. Kabile kültürel yapıda ise bu lider yönetiminde olmalı, Tarım kültüründe ise gelenekler boyutu ile, toplum sosyal sınıflara ayrıldığı için, aynı görüş zamanımda kendi boyutunu kabul et ve haksızlık ve kıskançlık yasaktır. Bu üst sınıf için bir haktır, orta ve alt sınıf için söz konusu olamaz. Endüstri kültüründe de iyilik istemek için bir hakkın olmalı, sen kimsin sorusuna yanıt bulunmalıdır. Birey hakkı kültüründe ise zaten paylaşma için verilmeli, hak doğal sağlanmalıdır. Sadece kişisel boyut olursa, özel ve özgün ise iyilik istenebilir. İyilik bir haktır ve vermeyen ise bir bakıma suç işlemektedir denilir. Özellikle bu sokak hayvanları için geçerli olarak tanımlanır.

Yazarın görüşü olan eşit olsalar birbirlerine kötülük ve iyilik edemeyeceklerdi demektedir. Bizim kültürde çay ikramı bir şeyi değil, sohbet ikramıdır. Bunu tatlı kılan sohbettir, içine konulan veya konulmayan şeker değildir.

Kul Nedir?

Birçok kişi kul kelimesini köle, hizmet eden olarak eski yaklaşımı benimserken, lügat anlamı insan olarak vurgulanmaktadır. Bud/budun kelimesi ise bedensel insan tanımı olarak ele alınmalıdır.

Budun kelimesi (www.milliyet.com.tr/)4 toplum biliminde kullanılmakta olan bir kelimedir. Bu kelime Türkçe bir kelime olup, iki ayrı anlamı bulunmaktadır. Budun ifadesi isim olarak kullanılmakta olan kelimedir.

Budun kelimesi Türk Dil Kurumunda bir toplum bilimi terimi ile açıklanmıştır. İsim yerine kullanılmakta olan bir kelimedir. Bir anlamı kavim olarak bildirilmişken, diğer anlamı ise ulus ve millet olarak kullanılmaktadır.

Eski Türkler yerleşik hayata geçmeden önce bir arada değil kavimler halinde boylar olarak hayatlarını sürmekte idi. Bu kavim olarak yaşayışa budun ismi verilmektedir. Budun ifadesi kullanıldığında aynı değerlere sahip ya da aynı soydan gelen kişileri ifade etmektedir.

Kültürlere göre yorumlar,

  • Sen kulsun yapacaksın, biz sana göre zaten düzenleme yaptık (Kabile Kültürü)

  • Örf ve adetlere karşı çıkamazsın, buna uyacaksın, sen kulsun (Tarım Kültürü)

  • İşinden olursun, sen patronun kulu/işçisin yapmak zorundasın (Endüstri Kültürü)

  • Sistem bu şekilde, buna uymayan varlığını sürdüremez (Yüksek Teknoloji Kültürü)

  • Seni bir dinleyelim, sen bir insansın, hakların var, rıza ve sorumluluk sendedir (Birey Hakları Kültürü)

  • Suç olmadıkça sana karışamayız (Kanunilik sistemi), Toplum görüşünü alalım (Jüri sistemi), patrona soralım (Dikta) rejimleri yaklaşımlarıdır

Kuranda Kul/Bud-budun geçen ayetler

Türkçe kelime anlamı olarak Kuranda kültürlere göre farklı şekilde tercüme edildiği görülmektedir. Yazar kendi bakış açısını bilimsel, yaratılış üzere yorum yapmaktadır (İlla Allah). Tanrı diye yapılan tercümeler Kuran aslı, Arapça’ ya bakılarak, gerçek anlamı yerleştirmeye çalışılmıştır.

Diğerleri de Resul/elçi oldukları için, onlara belirtilenleri aktarmaktadırlar. Kendileri bir ekleme yapamazlar.

Tapınmak Arapça abd/ibadet anlamında ele alınır ve. hizmet etme, kul/insan olma, eylem, çalışmak ve işlevden söz eder. Genel anlamda kullanılan etimolojik değildir, kalıp içinde olanlar dua gibi yaklaşım ile netice almak isteyenlerdir. Onlara sınıfı geçmek istiyorsanız çalışın, gerçek ibadet edin denilmelidir, dua gibi yaklaşımlar ile sınıf geçilemez.

Kuran Ayetleri1,2:

  • 1/5: (Biz birey ve insan olarak yaratılış içindeyiz, buna göre bilimsel yaklaşımları diler, doğa oluşumları için farkındalıkta olmak isteriz. Sadece sana kulluk ederiz ve bunun farkındalığı için yardımını niyaz ederiz. (El Esmâ ül Hüsna anlamlarını açığa çıkarmak suretiyle tüm yaratılmışlar olarak sana kulluk etmekteyiz ve bunun farkındalığına ermemiz için yardımını isteriz.)

  • 2/21: (Bizler bir tarihsel süreç içinde var olmuş ve geçiciyiz. İnsan olarak yaratıldığımızın farkında olmamız gerekir. Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratmış olan Rabbinize (hakikatinizi oluşturan Esmâ mertebesine) kulluğunuzun farkındalığına erin. Ki böylece korunanlardan olursunuz.)

  • 2/191: (Birisi ancak bize ateş açarsa, fitne/terör amacında ise öldürülebilir. Karşılık olarak yapın, ancak temel olan engellemek, izole bırakmak ve onlara engeller getirmek olmalıdır. Onları nerede yakalarsanız orada engelleyin, izole bırakın. Sizi sürdükleri yerden siz de onları sürün!.. Fitne (insan)öldürmekten daha şiddetlidir (suçtur)… Onlar sizle savaşmadıkları sürece, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Onlar sizi öldürmeye kalkarsa o zaman siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin yaptığının karşılığı budur.)

  • 2/283: (Alış-verişler kayıtlı olmalı ve gerçek üzere konuşmalı, yorum yapılmamalıdır. Gizleme ve örtme, yapılamaz, Yaratan gerçeği bilmektedir, bilim ve hakikat üzere olmak gerekir. Eğer yolculuk hâlinde olur da kâtip bulamazsanız, alınmış olan rehinler sözler ile de yetinilebilir. Eğer birbirinize güvendiyseniz, güvenilen o güveni boşa çıkarmasın ve Rabbinden korksun. Şahit olduğunuz şeyi gizlemeyin. Kim şehadetini gizlerse, muhakkak onun kalbi suçludur (kalbi hakikatini yansıtmamaktadır, hakikatinden perdelenmiştir). Allâh yapmakta olduklarınızı B işareti kapsamında bilmektedir.)

  • 3/62: (Gerçek tanrı ve tanrısallık (tanrı bilimi ilahiyat) kavramı geçersizdir. Allah Yaratılışı yaratmış, bilen ve hâkim, yönetendir. Muhakkak ki, işin hakikati budur. İlahiyat (tanrı- tanrısallık) kavramı geçersizdir; sadece Allâh! Gerçek ki Allâh “HÛ”dur, Aziyz`dir, Hakim’dir.)

  • 4/36: (Bize vurgulanan bilim üzere olmamız, insanlığı bu şekilde yapılandırmamız, herhangi bir şekilde, bilim dışı fantezi ve hikayelere de inanmamamız demektedir. Bu bir kibirlenme değil, paylaşım, eğitim, uyarı ve öğüt ile en yakınlara, komşu, yoksul, muhtaç, yetim gibi yalın olanlara, birlikte olduklarımıza ihsan, katkı ve destek, koruma ile olasıdır vurgusu vardır. Allâh`a kulluk edin ve hakikatiniz olana hiçbir şeyi şirk koşmayın (hiçbir varlığa tanrılık pâyesi vermeyin)! Ana-babanıza, yakınlarınıza, yetimlere, yoksullara, yakın komşulara ve uzak komşulara, yol arkadaşınıza, yolda kalmışlara ve eliniz altındakilere ihsanda bulunun. Muhakkak Allâh kibirlenip övünenleri sevmez.)

  • 5/29: (Ceza Arapça ’da yapılan işlemin karşılığıdır, ödül ve suça göre ceza da bu kapsamdadır. Suç işleyen hem yaptığı zarar ve hem de vebalini ödeyecektir denilmektedir. Zamanımızda kanunilik budur, eşitlik üzere eyleme göre ceza taktiri olur, sınıf veya toplum görüşü alınmaz, kıyas ve yorum yasaktır. “İsterim ki hem benim suçumun vebalini hem de kendi suçunun vebalini yüklenesin; ateş ehlinden olasın… İşte budur zalimlerin cezası!”)

  • 5/85: (Bilim üzere olanlar, doğru ve gerçeklik yapısında olur ve yaratılış üzere yaklaşım yaparlar ve bu esaslarda proje ve davranış içinde olurlarsa, karşı çıkanlara da niye bilimde olmayalım diyorlarsa, bunlar iyilik üzere devamlı olacakları müjdesi vardır. Yaklaşımlarının sonucu da uygun yapıda olacaktır. Böyle düşünmeleri nedeniyle, Allâh onları içinde ebedî kalacakları, altlarından nehirler akan cennetler ile mükâfatlandırdı… İşte budur Muhsinlerin cezası! (İhsanın cezası = karşılığı = getirisi = sonucu, ihsandır.))

  • 5/89: (Düşünce değil, ancak eylem olursa sorumlu olunur. Bedeli topluma nimet dağıtmak, kısaca yapılan zararı tazmin etmek ötesi yaklaşımda bulunmak ve bir daha yapmayacağı sözü ile uygulamada olmak gereklidir. Allâh sizi düşüncesizce ettiğiniz yeminlerden dolayı sorumlu tutmaz! Fakat kasıtlı- bilinçli yeminlerinizden sorumlu olursunuz! Bilinçli yeminin kefareti, ailenize yedirdiğinizin orta yollusundan on yoksulu doyurmak yahut onları giydirmek yahut bir köleyi hürriyetine kavuşturmaktır! Kim bunları yapacak imkâna sahip değilse, o takdirde üç gün oruç gerekir. İşte yemin ettiğinizde yeminlerinizin kefareti budur! Yeminlerinizi muhafaza edin… Değerlendirirsiniz diye, Allâh işaretlerini sizin için işte böyle açıklıyor.)

  • 5/119: (Nehir devamlı kaynak içinde olmak, bir sefer değil, güzel ve iyiliklerde süresiz olmak ve buna razı olması, istediği ve dilediği şekilde olmasıdır. Bunlar aslına uygun olarak, dostluğu ve insani bağlılığı olan kişiler ile bunu yapan, onaylayan ve yayan kişiler için bir hak olarak sunulmaktadır. Allâh buyurdu: “Bu, sadıklara, tasdiklerinin (hakikati şüphesiz ve tereddütsüz) sonucunun yaşandığı gündür! İçinde ebedî kalıcılar olarak, altlarından nehirler akan cennetler var onlar için”… Allâh onlardan razı olmuştur, onlar da O`ndan razı… İşte budur büyük kurtuluş!)

  • 6/16: (Kim bilim üzere olur ve zarar ve zulüm yapmaktan kaçınır, uzak olursa, azap vermekten uzak olursa ona rahmet hak olarak verilir demektedir. O süreçte kimden (azap)uzaklaştırılırsa, hakikaten Allâh ona rahmet etmiştir! İşte apaçık kurtuluş budur!)

  • 6/95: (Yaratılış üzeresiniz, bir hücreden, gebelikte oluşuyor ve madde iken canlı oluyoruz ve sonra yaşayıp var olup, sonra yeniden madde formuna, ölü olmaktayız ve bu halden hale dönüşmenin net ifadesidir. Sizi bilim üzere yaratıyorum denilmektedir. Muhakkak ki Allâh tohumu ve çekirdekleri çatlatıp yarandır (Esma tohumundan varlık suretlerini yaratan)! Ölüden (hakikat ilmi yoksunu) diriyi (Hay ismi özelliğiyle ölümsüzlüğünü fark edeni) çıkarır… Diriden (hakikat bilgisiyle yaşarken- mühime kavrayışı içindeyken) de ölüyü (kozasını terk edemeyip nefsi emareye- bedenselliğe düşeni)çıkarır! İşte Allâh budur! Nasıl (hâlden hâle) çevriliyorsunuz?)

  • 6/102: (Tanrı değil, Yaratan, yaratılışı var eden, insan olarak bunun farkına varın vurgusu vardır. İşte budur Rabbiniz Allâh! İlâh yok, sadece “HÛ”! Her şeyin Yaratan’ıdır (dıştan değil boyutsal derinliklerinden)! O`na kulluğunuzun farkındalığına erin! O, her şeyin Vekil’idir.)

  • 7/59: (Nuh da tanrı değil, yaratan olarak vurgu yapmış, ama diğerleri tanrı veya tanrılar olarak tapınmışlar, inanmamışlardır. Andolsun ki, Nuh`u halkına irsâl ettik de: “Ey kavmim… Allâh`a kulluk edin… O Yaratan vardır, bir ilâhınız yoktur… Muhakkak ki ben, size gelip çatacak azim sürecin azabından korkuyorum” dedi.)

  • 7/65: (Yaratılış üzere olun, bilim zarar olmaması için korunmayı öngörür ve buna uyun demektedir. Ad (halkına), kardeşleri Hud`u… (O da): “Ey halkım… Allâh`a kulluk edin… O var başka, gayrı ilâhınız yoktur… Hâlâ korunmayacak mısınız?” dedi.)

  • 7/70: (Tanrı tehdit eder ve korkutur, yaratılış ise bilim dışı olan kendisi kendi başına dert açar veya iyilik yapar. Dua ile sınıf geçilmez, çalışmak gerekir. Dediler ki: “TEK olan Yaratan, O Allâh`a kulluk edelim, babalarımızın tapınmakta olduklarını bırakalım diye mi bize geldin? Eğer doğru söylüyorsan, bizi tehdit ettiğini getir (görelim)!”)

  • 7/73: (Burada yaratılışa, doğaya uygun davranılmalı, çevreyi dahil, varlıklara zarar vermeyin deniliyor. Dişi, doğurgan ve yavru verir, öldürülürse, yokluk tümden oluşmamaktadır. Semud`a da kardeşleri Salih’i (irsâl ettik) … (O da): “Ey halkım! Allâh`a kulluk edin… O Var başka, bir ilâhınız olamaz… Size Rabbinizden apaçık bir kanıt geldi… İşte şu Allah’ın dişi devesi sizin için bir mucizedir! Bırakın onu, Allah’ın yeryüzünde yesin! (Sakın) ona bir kötülük düşünmeyin! Aksi takdirde acı bir azaba düşersiniz!” dedi.)

  • 7/85: (Bir kişi kazanç için ölçme de değerlendirmeyi kendi lehine bozarak yaparsa, haksız kazanç, bozgunculuk yapmaktadır ve müşteri kaybı ile yokluğa gitmetkedir. Medyen`e de kardeşleri Şuayb`ı (irsâl ettik) … (O da): “Ey halkım… Allâh`a kulluk edin… O var, gayrından bir ilâhınız yoktur… Size Rabbinizden apaçık kanıt geldi… (Artık) ölçmeyi ve tartmayı tam yapın… İnsanların hakkını vermemezlik etmeyin… Düzenin kurulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın… Eğer iman ediyorsanız, böylesi sizin için daha hayırlıdır.”)

  • 9/26: (Bir kişi bilim üzere ise buna göre tedbir alır, buzlu yolda dikkat eder ve ayakkabısı da buna göredir, bu bir görünmez destektir, diğeri ise bana bir şey olmaz, zıplar kurtulurum der ve düşer, bir yerini kırar ve bu bir yaratılışı inkarın bir sonucudur. Sonra Allâh, Rasûlü `nün ve iman edenlerin üzerine sakinlik ve O`na güven hissi inzâl etti, sizin görmediğiniz ordularını da (melekler) inzâl etti… (Böylece)hakikat bilgisini inkâr edenleri azarlanırdı … Hakikat bilgisini inkâr edenlerin karşılığı işte budur!)

  • 9/36: (Burada ayların adı verilmiş ama, temelde çevre ve doğa için, gebelik ve bebeklik süresi içinde hayvanlara dokunulamaz, tohumlar bile ezilmez ki çıkıp büyüsünler. Zulüm yapmayın, onları ezmeyin, buna dikkat etmeyenlerle de çatışın, bir bakıma engel olun, uyarın, doğa ve insanlığı koruyun ve yaratılış ta bunun üzerinedir denilmetkedir. Muhakkak ki Allâh indînde, semaları ve arzı halk ettiği süreçte Allâh ilminde, ayların adedi on ikidir… Onlardan dördü haramdır (aylar); (Muharrem, Recep, Zilkade, Zilhicce) … İşte Din-i Kayyım (geçerli, payidar sistem) budur… Onlar (haram aylar) içinde nefslerinize zulmetmeyin… Müşriklerle savaşın, onların hep birlikte sizinle savaştıkları gibi… İyi bilin ki Allâh korunanlarla beraberdir (maiyet hakikatine işaret).)

  • 9/63: (Burada yaratılış ve yaratılış verileri, doğa kanunları anlamak daha gerçekçi olacaktır. Resul/elçi demek ise, yerçekiminin elçisi bir taşın düşmesi de bir elçilik, yer çekiminin elçisidir. Zıtlaşan ve uçurumdan atlayan da gereğini yaşar. Hâlâ bilmediler mi ki, kim Allâh ve Resul’üyle zıtlaşırsa, onun için sonsuza dek yaşayacağı cehennem ateşi vardır… İşte azim rüsvası budur!)

  • 9/72: (Bilim üzere ve yaratılışa uygun davrananlar, huzur ve mutluluk içinde olur, bu sürekli olacaktır, çünkü korunup, gözetirler. Allâh, iman etmiş erkeklere de iman etmiş kadınlara da içinde sonsuza dek yaşamak üzere, altlarından nehirler akan cennetler vadetmiştir… (Bir de) Adn cennetlerinde tertemiz yaşam ortamları ve (bu nimetlerin) en muhteşemi olarak Rıdvan`ı! Azim mutluluk budur işte!)

  • 9/89: (Bilim üzere kötülük üzere mücadele edenler, rahatı için yerinde kalmayanlar için, başarı ve mutlu olacakları bir düzen hazırlandığı belirtilmektedir. Allâh onlara, içinde sonsuz yaşayacakları altlarından nehirler akan cennetler hazırladı… İşte budur çok büyük başarı)!

  • 9/111: (Bilim üzere olup, mücadele edenler, bu yoldan sapmayıp, canları uğruna feda edenler için, yapacakları yaratılış üzere olacaktır. Menfaat beklenmemesi vurgusu vardır. Bilim üzere olanın eylemlerinin boşa gitmesi söz konusu olamaz. Muhakkak ki Allâh iman edenlerden, karşılığında onlara cennet vermek üzere, nefslerini ve mallarını satın almıştır… Allâh uğruna savaşıp, öldürürler veya öldürülürler… Tevrat`ta, İncil`de ve Kuran’da, üstlendiği Hak vaattir! Kim Allâh`tan daha kuvvetli, ahdini yerine getirebilir? O hâlde Onunla yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin! Azim kurtuluş işte budur)!

  • 10/3: (Bu Evrenin belirli aşama ile yaratıldığı, daha önce insanın var oluşu gibi açıklanmaktadır. Esas vurgu, her birey kendi yaptığı ile sorumlu ise, hata yapınca başkası değil, ancak kendisi bunu düzeltebileceği kimsenin başkasını affetme yetkisi olmadığı da belirtilmektedir. Yaratılışta da düzeltme ancak kendi içinde yapılacağı da kabul edilmelidir. Muhakkak Rabbiniz O Allah’tır ki, semalar ve arzı altı aşamalı bir süreçte yarattı; sonra Arş`a istiva etti (Esma’sından yarattığı bu âlemlerde gene dileğince hükümran olarak tedbir {idare} etti- {Arş; deruni mâniada, tüm varlığın tekillik boyutudur. A.H.}), Hükmü üzere tedbir (idare- her an yeni şe`nde olarak) oluyor! Hiç kimse bir diğerine şefaat edemez, şefaat edilecek olanın “Hüviyetindeki (yaratılış amacına göre oluşmuş Esmâ bileşimi) elvermedikçe! İşte budur Rabbiniz olan Allâh! O hâlde O`na kulluğunuzun farkındalığına erin! Hâlâ derinliğine düşünmeyecek misiniz?)

  • 10/28: (Bilim dışı olarak algısal yaklaşım örneği Titanik olmuştur. Batmaz denilkmiş, uyarılara dikkat etmemişler, can yeleği takmamış, kayıklara binmemiş, olayı güverteden incelemişlerdir. Sonuç toplu olarak tedbir almayanların boğulmalarıdır. Toplu hâlde onları hasredeceğimiz süreç … Sonra şirk koşanlara: “Siz ve ortak koştuklarınız, her biriniz mekânınıza” deriz… Akabinde onların aralarını ayırmışızdır! Onların ortak koştukları ise: “Siz bize kulluk etmiyordunuz (kendi kurgu ve hayallerinize tapınıyordunuz)” derler).

  • 10/104: (Burada Resul, elbette biz de aynı söz ile, eğer benim inancıma inanmıyorsanız, ben de tanrıya inanmıyor, sizin tapındıklarınıza da inanmıyorum. Yaratılışa, yaşamın en büyük gerçeği ölüme, bunu da yaratılış gereği olacağına inanmaktayım. Onun yarattığı insanım ve başka şeye de inanmam. De ki: “Ey insanlar! Eğer benim Dinimden kuşku içindeyseniz, (bilin ki) ben sizin Allâh dunundaki taptıklarınıza tapınmam! Sadece, sizi vefat ettirecek Allâh`a kulluk ederim! Ben iman edenlerden olmakla hükmolundum.)

  • 11/2: (Bilim üzere, yaratılışı yaratan Yaratıcıya insan olunabilir, bunun farkında olmalıyız ve buna göre yaşamalıyız, doğanın uyarılarına dikkat etmeli, korunma ve gözetmeliyiz, bunlar bize bir müjde ve uyarılardır. Yalnızca Allâh`a kulluk etmekte olduğunuzun farkındalığına erin, diye (bu BİLGİ inzâl olundu).”Muhakkak ki ben, size `HÜ’den bir uyarıcı ve bir müjdeleyiciyim).”

  • 11/26: (Bizler sadece yaratılış üzere olmalıyız ve buna göre yaklaşmalıyız, bu tapınmadan daha çok çalışmaktır. Buna uymayan yaratılışa ters düşenin başına gelmedik kalmaz ve acı günlerde olur. Allâh`tan başkasına tapınmayın… Gerçekten ben ulaşacağınız acı bir günün azabından korkarım” (dedi)) “.

  • 11/50: (Tanrı var demek, yaratılış değil, bir obje veya oluşuma inanmak, buna ancak insan olarak uyulabilir, aksi iftira, yalancılık olmaktadır. Ada (halkına) da kardeşleri Hud`u… Demişti ki: “Ey halkım! Allâh`a kulluk edin… O var ve tanrı değil, gayrı bir ilâhınız olamaz! (Şirk fikriniz dolayısıyla) siz ancak iftira ediyorsunuz).”

  • 11/61: (Bilim ve yaratılış üzere olmanın farkında olmak gerekir, buna göre yaşamalıyız. Bilim üzere olan mamur edebilir. Hata yapılırsa da kendimizi düzlet ve buna göre af edilebilir, bizim içinde olduğumuz için yakın, biz yaptığımız için de bize yakındır. Semud`a kardeşleri Salih’i (irsâl ettik) … Dedi ki: “Ey halkım… Allâh`a kulluk etmekte olduğunuzun farkındalığına erin! Tanrınız olamaz, sadece “HÛ”! Sizi arzdan meydana getirdi “HÛ”; ve sizinle mamur etti orayı… O hâlde O`ndan mağfiret dileyin ve O`na tövbe edin… Muhakkak ki benim Rabbim, Karib’dir (yakın), Muciyb `dir (icabet eden).”)

  • 11/62: (Bugün zamanımızda da yaratılış deyince, tanrılarından vaz geçmek istemezler, çünkü onlara yalvaracak tapınacaklardır. Dua ile sınıf geçilmeyeceğini algılamak değil, geçmez ise suçlanacak olan hocalar olacaktır. Endişe çalışmak ile geçemezsem ise, dua ile sanki geçebilir mi? Ama suçu atacak hocayı bulur. Dediler ki: “Ey Sâlih! Bundan önce içimizde gerçekten ümit beslenen biri idin! Atalarımızın tapındıklarına tapınmaktan mı bizi yasaklıyorsun? Doğrusu biz, bizi davet ettiğin konuda endişeli bir şüphe içindeyiz.”)

  • 11/84: (Burada kazanç için haksız gelir elde edenin, bunu da tanrı boyutu ile yapılması, başkası için değil, kendimize faiz olmaz diyen İsrailliler gibi, sonuçta güven yitirilmesi ile azapta olacakları kesindir. Medyen`e de kardeşleri Şuayb`ı (irsâl ettik) … Dedi ki: “Ey halkım… Allâh`a kulluk etmekte olduğunuzun farkındalığına erin! Tanrınız olamaz, sadece “HÛ”! Ölçmeyi ve tartmayı noksan yapmayın… Sizin için hayrın nerede olduğunu görüyorum… Sizi kaplayacak bir azap sürecinden korkuyorum.”)

  • 11/87: (Burada emir değil, hakikate yönelme, gerçek üzere olmak, bilime yönelme olarak algılanmalıdır. Tanrı boyutu olması ile emir ve yasaklar olur, bilimse ise ilkelere bulunur, helal önerilir, hak edişe göre olunmalı, bu bir öneri ve uyarıdır ifadesi anlaşılmadığı görülmektedir. Dediler ki: “Ya Şuayb… Yöneldiğin mi sana emrediyor, atalarımızın tapındıklarına tapınmamamızı ya da mallarımızda dilediğimiz gibi tasarruf etmememizi! Muhakkak ki sen Halim’sin, Raşid’sin.”)

  • 11/109: (Bazı kişiler yaratılış üzere değil, tanrı diye tapınmaktalar, bilinçle iyilik ve güzellik değil, benlik için yaklaşım yapıyorlar. Tapınma temelde çalışma demektir. Çalışanlar, işi yapanlar, bilim üzere gerekenleri yapanlar, hak ettiklerini alırlar. Şunların tapınmalarına bakıp şüpheye düşme! Daha önce atalarının tapındıkları gibi tapınıyorlar sadece (Allâh`a ibadet ettiklerini sanma)! Doğrusu biz onlara hak ettiklerini noksansız, tamı tamına vereceğiz.)

  • 11/123: (Bilimde her yapılan eylem, her yapılan enerji kaybolmaz, yeniden de oluşamaz denilir. Bunun farkında olarak gereken tedbir ve korunmayı alanlar, açık ve net olup, perdeli değildir ama ancak bilen, bu konuda olanlar daha net vakıftır. Bunlara da sorulmalı, danışmanlık ve yapması istenmelidir. Semâlar ve arzın algılanamayanları, Allâh içindir… Hüküm tümüyle O`ndan çıkar! O hâlde O`na kulluğunun farkındalığına er; O`nun El Vekil isminin mâniasının hakikatindeki varlığını hisset! Rabbin, sizden açığa çıkanlardan perdeli değildir)!

  • 12/406: (İnsanlar çeşitli algı içinde, varsayımda bulunabilirler, ancak bunlar bilimde yok, sadece fantezi, hayal ve hikâye grubundadır. Yaratılış üzere olmadıkça da bunlar tarihte oluşturulan delili, hakikat ve geçeği olamayan durumlardır, uyanık olmalıdır. Onun dûnunda olan tapındıklarınız, sadece isim olarak var ki (yani o isimlerin müsemması olarak hiçbir varlıkları yoktur), o isimleri de siz ve atalarınız oluşturdunuz; onların varlıkları hakkında Allâh`tan gelmiş bir delil yoktur. Hüküm ancak ve yalnız Allah’ındır! Hükmetmiştir, sadece kendisine kulluk edilmesini! İşte geçerli Din (anlayışı) budur… Fakat insanların çoğu bu gerçeğin farkında değildir) “!”

  • 13/24: (Burada çalışıp, bilim üzere bir şeyler yapanların vardıkları sonuçta yaşanacak yer olmakta, burayı da vatan, evi, yurdu oluşturmaları da belirtilmektedir. Selamın aleyküm (Selâm ismiyle işaret edilen kuvvesi sizde açığa çıksın) sabretmenizin sonucu… Son vatan ne güzel!” (“Vatan sevgisi imandandır” hadisinde işaret edilen “vatan” budur. A.H.))

  • 13/36: (Bu tebliğ, daha önce de gelmesine karşın, bireyler ve toplum bunu kendi kültürüne göre değiştirdiği belirtilmektedir ki Kuran da yine hemen sonra eklemeler ile değiştirildiği bilinmektedir. Bize düşen ise değişmeyen yaratılış üzere, bilimde kalırsak, ona uyar, ona göre yaklaşım yaparsak, yanılma olmayacağı ve davet temelde bilimde kalın olduğu ve dönüşüm, gelişim, değişimin de bu yönde olacağı vurgusu vardır. Kendilerine (önceden) Kitap (hakikat Bilgisi) verdiklerimiz, sana inzâl olunan ile sevinç duyarlar… Onlardan bazıları ise, Onun bir kısmını inkâr ederler… De ki: “Ben yalnızca Allâh`a kulluk etmekle ve O`na şirk koşmamakla hükmolundum… Davetim O`nadır ve dönüşüm O`na)!”

  • 14/10: (Burada inanmaları için, mucize getirilmesi istenmektedir ama buna karşın gelmemiştir. Bilim zaten kendisi mucizeler ile doludur, yer çekimine karşın uçak uçabilmektedir. İnanma mucize ile değil, bilinçlenme ve yaratılışı, bilimi algılamak ile oluşan ve bunun davranışa yansıması ile beliren bir durumdur. Resulleri demişti ki: “Semâlar ve arzın Fâtır`ı Allâh hakkında kuşku mu? (O), sizin beşeriyetinizin getirisi olan kusurlarınızı bağışlıyor ve ömrünüzün sonuna kadar size müsaade ediyor.” Dediler ki (Resullere): “Siz bizim gibi bir beşersiniz (bir mucizevî farkınız yok) … Atalarımızın tapındıklarından bizi alıkoymak istiyorsunuz… (O hâlde) bize apaçık bir sultan (mucizevî güç, kanıt) getirin).”

  • 15/41: (Burada şeytanın ifadesi vardır. Topraktan yaratılanı aşağılaması ile insanları fikir vererek azdıracak şeyler söyleyeceği, kötülükleri süslü yapacağı, ancak rıza ve sorumluluk onlarda olacağı için obje olmadığını belirtmekte, bu olumlunun olumsuz yanı olarak ortaya çıkmak işim demektedir. Bilim gerçek ve hakikat üzere ise kanıta dayalı yaklaşan bu tuzağa düşmesi beklenmez. Bize söylenen bu fikirler senin uzaklaşman gereken konulardı, şeytana şükret denir, bizde bizi uyardığı için teşekkür ederiz. Buyurdu ki: “İşte benim üzerime aldığım müstakim yol budur!”)

  • 15/99: (Bazı toplumun söylemesi ve ondan bilim dışı, haksız istekleri ve suçlamaları olabilir. Bu durumda onlara uymak değil, bilim üzere yaratılışta olması ve yaşamını bu şekilde sürdürmesidir, bu yolda olmasıdır. Sana vaktin gelene (benliğinin yokluğunu fark edene kadar -ölüm hakikatin fark edilmesi hâlidir- Vâhid`ül Kahhâr`ın yaşanmasına) kadar, Rabbine ibadet et (yakın sonrasında ise bunun doğal sonucu Rabbinin kulluğu devam eder zaten)!)

  • 16/36: (Bazı durumlar için tarihsel örneklere bakmak gerekir ki, bunlar bilim üzere yaratılışta olan ile hayali ve fantezi ile algılar üzere olanların sonuçlarıdır. Başarı ve hidayet ancak bilim üzere olanlardadır, amaç ve niyet yüksek olabilir ama sonuçlar irdelenmelidir. Andolsun ki, her ümmet içinde: “Allâh`a kulluk edin ve tâğutttan kaçının!” diye bir Rasûl bâ`s ettik… Onlardan kimine Allâh hidâyet etti… Onlardan kiminin de üzerine dalâlet hak oldu… (Hadi) arzda seyredin (gezinin) de yalanlayanların sonu nasıl oldu bakın?)

  • 16/73: (Bir anlamda da tanrı diye tapındıklarının herhangi bilimsel bir şeye malik olmadığı ve kudretinin de olmadığı algılanmalıdır ifadesi önemidir. Semâlardan ve arzdan Allâh dunundaki, kendileri için bir şeye malik olmayan ve kudreti olmayan şeylere tapınıyorlar!)

  • 16/114: (Bir insan yaratılış üzere ise ve buna uygun davranmalı, faydalı, yararlı ve temiz olanları kullanmalı, yemelidir. Allah’ın size yaşam gıdası olarak verdiklerinden helal ve temiz şeyleri yiyin ve Allâh nimetine şükredin; eğer O`na kulluk ettiğinizin farkındaysanız!)

  • 17/23: (Bir varlık olarak insan, yaratılış gereği, kendi oluşumunu sağlayan, onu bakıp, büyüten ve kollayan, koruyanlara başta bu yaklaşımın karşılığında bulunmalıdır, onlara saygı göstermelidir. Onlar iyilik ve sevgi ile uyarılar ve öğütler vermektedir, buna da bu gözle bakılmalıdır. Rabbin, sadece O`na kulluk etmenizi hükmetti; ana-babanıza iyilik yapıp cömert olmanızı da! Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererse (bakmaktan usanıp) sakın onlara “uf” (bile) deme; onları azarlama ve onları yücelten şekilde hitap et)!

  • 18/16: (Bilim üzere olanlar, tanrı olarak ifade edilenlerin birer yalan ve iftira olarak görürler, çünkü hakikat ve kanıta dayalı olmadığı ortadadır ve bundan kaçan, kaçınanlar, yararlı ve güzellikler ve iyilikler oluşturmalıdırlar. Mademki onlardan ve Allâh`tan ayrı olarak taptıklarından uzaklaştınız, o hâlde o mağaraya sığının ki, Rabbiniz Rahmetinden size yaysın ve yaptığınızda sizin için yararlı bir şey oluştursun.)

  • 18/82: (İlk bakışta bazı şeyler farklı gibi görünebilir, bir duvarda gizli hazine, çocuklar büyüyünce, duvar yıkılınca ortaya çıkacak ve faydalanacakları belirtilmektedir. Burada yaratılışın bir süreç içinde oluştuğu da anlaşılmalıdır.“Duvara gelince: O, şehirde iki yetim oğlanın idi… Onun altında, onlara (iki yetim çocuğa) ait bir hazine var idi… Ve babaları da Sâlih idi… Bundan dolayı Rabbin diledi ki, o iki çocuk buluğ çağına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar…Ben bu işleri kendi hükmümle yapmadım! İşte senin sabretmeye katlanamadığının tevili (içyüzü)budur.”)

  • 19/36: (Bilim üzere olan kişi bir suyun 100 derecede kaynadığını bilir. Bu deniz seviyesidir, buna göre yukarıda daha düşük ısıda kaynama olur. Bunun kesin olması bize bir düzen ve yaratılışı gösterir. Bu algılanmalıdır ve bu bilimsel yol yanıltmaz, doğru yol ve doğru sistematiktir. Kesinlikle Allah’tır benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz! O`na kulluk etmekte olduğunuzu fark edin… Bu sırat-ı müstakimdir.)

  • 19/42: (Burada Resul olan bir kişi, babasına sadece uyarıdan bulunuyor, bilimsel boyut olarak bize faydası ve gerçek boyutu olmayana inanılmaz demektedir, yaratılış somut ve bir Yaratanın yarattığı da belirgindir. Ayrıca her boyut o sistem ve tabiata uygun oluşmaktadır. (İbrahim) babasına demişti ki: “Ey babacığım… İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeye niçin tapınıyorsun?”)

  • 19/44: (Bilim oğlunda netlik kazandığı için de zarar içinde olmamasını öğütlemektedir. Ancak babası kendinden uzak durmasını, yoksa taşlanarak ötürteceğini belirtmiştir. “Ey babacığım… Şeytana kulluk yapma! Muhakkak ki şeytan Rahman’a âsi oldu.”)

  • 19/49: (Tanrı kalıbından uzaklaşan, bilim ve yaratılış üzerine olanların, farkındalık içinde olmaları ile nebi/haberci anlamında iken kullanılan kitap verilenler denilmiştir, gerçekte resul/elçi, hoca haberci eğitmen şeklinde de ele alınabilir. (İbrahim) onlardan ve onların Allâh dunundaki yöneldiklerinden uzaklaşınca, Ona İshak`ı ve Yakup`u hibe ettik… Hepsini Nebi oluşturduk)

  • 19/63: (Bir husus, sohbet etmek, iletişim ve ilişkilerde dedikodu yapmak değil, yaşam boyutları ile bir güzellik ve iyilikler üzere olurlar, insanlığın korunanları, koruyucuları ve oluşturan olarak elbette örnek olarak geleceğe de bir miras olacaklardır. İşte kullarımızdan çok korunanları (yalnızca fiillerde değil, düşünsel anlamda korunanları) mirasçı yapacağımız cennet budur!)

  • 19/65: (Yaratılış üzere bilimde olan kişi, çalışmalarda bunun üzerine olmalıdır ve insan olmanın gereği yapılmalıdır. Atomlardan molekül ve insan olmak gibi, bu Evrende yoktan var olmadığı gibi var olanda yok olmayacaktır diye ispatlı bilinir. Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Rabbidir… O hâlde O`na kulluğunu fark et ve O`nun ibadetine sebat et… O gibisini duyup bildin mi hiç?)

  • 20/14: (Bir insan yaratılışa bakınca, bu düzeni kavramaya çalışınca, bir Yaratanı algılamaktır. Bilim üzere olan bu konuda olanlar da hakikat ve kanıta dayalı gerçeklik üzerine olarak davranışta bulunurlar. “Kesinlikle Ben, evet Ben Allah’ım! Tanrı yok, sadece BEN! Bana (Esmâ özelliklerimi açığa çıkarma işlevinle)kulluk et! Beni hatırlaman için salâtı yaşa!”)

  • 20/76: (Burada Nirvana denilen boyutun Adn cenneti olarak belirtildiği anlaşılmaktadır. Burada olmak için, arınmak, başlıca kötülüklerden arınmak olmalı, tezkiye/benlikten arınmak ile saflığa ulaşmak olmak anlamındadır. Varlığı ve yaratılışa algılamak da ancak bize iletilen şeylerden arınmak, bilinç hakimiyeti ile kanıta dayalı hakikatle üzere olarak, iyilik ve güzelliklerde olmak olmalıdır. Altlarından nehirler akan ADN cennetleri… Onda sonsuz yaşarlar… Arınıp tezkiye olanın karşılığı işte budur.)

  • 21/25: (Tüm Resul/elçilere (Peygamber değildir, onun sıfatları farklıdır, dini hüküm verebilir ki resullere yasaktır), Tanrı yok, sadece yaradılışı Yaratan vardır denilmiştir. İnsan olarak bunun farkında olun denildiği net olarak belirtilmektedir. Senden önce bir Rasûl irsâl etmedik ki Ona: “Tanrı yoktur, sadece Ben! O hâlde bana kullukta olduğunuzu fark edin” diye vahiy etmiş olmayalım).

  • 21/66: (Bilime göre hiçbir fayda ve hatta zarar veremeyecek şeylere inanılmaz, bunlara göre, doğal olarak herhangi yaklaşım da yapılamaz, yapılmamalıdır, bir aldanış olur. (İbrahim) dedi ki: “Allâh dûnunda size hiçbir yarar ya da zarar da veremeyen şeylere mi tapınıyorsunuz?)

  • 21/67: (Bilim bilinçle, kanıta dayalı, hakikat üzere olmayı gerekli kılar. Diğerleri yalan ve aldatma üzeredir. “Yazık size! Allâh dûnunda taptıklarınıza! Aklınızı kullanamıyor musunuz?”)

  • 21/92: (Bilimsel olarak anne yumurta genetik koda göre, Mitokondriyal DNA/RNA göre tek bir türüz, sosyal ve genetik kardeşlik vardır. Covid-19 bu nedenle bize özgü hastalık yapmaktadır. Kısaca Yaratılan tek insan türü olarak bunun bilincine varmalıyız. Muhakkak ki bu tek bir ümmet olarak sizin ümmetinizdir! Ben, sizin Rabbinizim! O hâlde bana kulluğunuzun bilincine erin)

  • 21/98: (Bir insan zarar verdiği ve zulüm yaptığı bilincindedir. Türk Ceza Kanunun ’da suç unsuru ve Kanunu bilmemek mazeret olmaz demektedir. Bundan vaz geçemezler ama bir azap, bir sıkıntıda oldukları, huzur ve mutluluğu da maddi şeyler ile sağlamak isterken daha da sorunlu oldukları görülmektedir. Kısaca zaten bu yapıda olanlar ölünce de bu Evrende nefretle anılıp, yaşarken bile unutulmak istenmektedirler. Muhakkak ki siz de Allâh dunundaki taptıklarınız da cehennem yakıtısınız! Siz oraya varacaksınız)

  • 22/11: (Yaşam bir sınav iken, olumlu olduğu kadar olumsuzlar da bir gerçektir. Bir sınavda 10 soru içinde 1 veya iki tanesi zordan seçilir. Bilinen kabul ederken, bilinmeyen ise bir uyarı anlamındadır. Kanımca bilinen denilen tekrar düşünülmelidir. Çocuğumun sorduğu gibi, bu ne burun, niye balıkta içte iken bizde dıştadır? Tüm yaratılış ve bilimi gözden geçirmek demektir. Bu böyle yaratılmış değil, niye öyle yaratılmış denilmesi, bilim gereğidir. İnsanlardan kimi de vardır ki, Allâh`a tek taraflı (işine gelen şeyler yönünden) kulluğu kabul eder. Eğer ona bir hayır isabet eder ise, onunla keyiflenir… Şayet ona bir belâ isabet eder ise, yüzüstü döner (kulluğunu inkâr eder) … (Böylesinin)dünyası da gelecek yaşamı da yitirilmiştir. İşte bu apaçık hüsranın ta kendisidir!)

  • 22/71: (Bazı işler yaparken, mahkemelerde olduğu gibi bunu nerden yaptın diye sorarlar. Niye öldürdün sorusunun cevabı, böyle istedim, gelenek buna göre idi, istenilen işlev benden bu idi geçersizdir. Rıza ve sorumlu olan, Anayasa5 Madde de vurgulandığı gibi, suç olan bir eylem emir olsa yapılamaz, sorumluluktan kurtulunamaz demektedir. Bu kişiler zalim olup, ceza da aynen görürler. Allâh dûnunda, kendisinde hiçbir güç olmayan ve dahi kendilerinin de hakkında hiçbir ilimleri bulunmayan şeye tanrı niyetine tapınıyorlar! Zalimler için bir yardımcı yoktur.)

  • 22/77: (Burada yapılan açıklamalarda da, parantez içindekiler, bedensel hareket ötesi, bir davranışın anlamı verilmektedir. Saygı ve bilinçle eğilmek, yaratılışa tam uymak, benlik sadece bilim üzere olursa algılanacağının farkına varmak olduğu ve tüm işlemlerde de iyilik ve güzellik üzere olunacağı açık ifade edilmektedir. Ey iman edenler! Rükû edin (her an her zerrede hükümranlığını fark ederek eğilin); secde edin (indînde “benliğinizin “yokluğunu hissedin), Rabbinize kullukta olduğunuzu kavrayın; hayır (Hakkını fiil) işleyin ki kurtulasınız)!

  • 23/23: (İttika etmek, dayanmak, güvenmek ve zarardan da kaçınmak olarak anlamı aldığımızda, bilim üzere, yaratılışa uygun yaklaşım yapılacağı, tanrı ve bazı idol ve algılardan da sıyrılarak yapılmasının gerekliliği belirtilmektedir. Andolsun ki Nuh`u kavmine irsâl ettik de (o kavmine) dedi ki: “Ey kavmim! Allâh`a kulluk edin (bunu fark edin)! “HÜ’nün gayrı olarak bir tanrınız olamaz! Hâlâ ittika etmiyor musunuz = korkup korunmuyor musunuz?”)

  • 23/32: (Burada da Resul sözlerinden sunulmaktadır. Onlar bize tanrı yok, yaratılış var kanıta dayalı bilim üzere olup, başka şekilde korunma ve sonuçlardan kaçınamazsınız, neticesini yaşarsınız ifadesi sunulmaktadır. Bir örnek verirsek, ateşe elini uzatan yakar, yakmayanın elinde bir koruyucu vardır. Dua ile elini uzatan büyük yanıklara maruz kalır. Çocuk ise bilinçli olmadığı için yakabilir, uyarma ötesi ellemesini önlemelidir. Korunma korkulana tedbir olmak ile olacaktır. “Allâh`a kulluk edin… O Var başka, gayrından bir tanrınız yoktur… Hâlâ (yaptıklarınızın sonuçlarını yaşamaktan) korkup korunmuyor musunuz?” (diyen)kendilerinden bir Rasûl irsâl ettik).

  • 24/55: (Bir kimse eğer bilime inanır ve güzellikler ve iyiliklerde bulunur, zarar ve zulümden kaçar ise, korunur ve gözetirse ne kazanacaktır sorusuna cevap verilmektedir. Onların toplumda bir eğitici, öğretmen ve birisinin yerine geçebilen ve onun adına iş yapan, kısaca yönetici boyutunda danışmanlık ve yol gösteren olasıdır. Rıza ve sorumluluk elbet birisinde olur, koruyup, gözeten ve öğüt veren, danışmanlık ta çok önemlidir. Kendi seçtikleri yolda yardım edeceği, elbette güzel ve iyilik olmalıdır, ben sizin çorbanızım, hazretim demek, papaz rolüdür. Bilim ve yaratılış yolundan, kanıta dayalı yaklaşımdan da kaçmaz, inkar etmez ve bozuk inançta ve eylemde de olmazlar. Allâh, sizden iman eden ve imanın gereğini uygulayanlara vadetti ki: Onlardan öncekileri halife yaptığı gibi, arzda, onları da mutlaka halife yapacak… Kendileri için seçip- razı olduğu dinlerini (imana uygun yaşam tarzlarını) gene onlar için mutlaka yerleştirecek; korkularından sonra onları mutlaka emniyete sokacak… (Böylece) bana kulluk ederler, bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar! Bundan sonra kim hakikat bilgisini inkâr ederse, işte onlar bozuk inançlıların ta kendileridir.)

  • 25/17: (Bizleri yanlış yola sokanlara da sorulduğunda da siz mi sapırdınız, soruımlusu siz misiniz denilince, cevap bizim büyüklerimiz, geleneğimiz ve kural böyle idi, biz sadece iletici olduk diyeceklerdir. Bilim üzere olan ise, kanıt, hakikat, olgu ve boyutu gösterir ve gerekçesi de doğru ve realitededir. Onları ve Allâh dunundaki tapındıklarını haşr edeceği süreçte der ki: “Benim kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa onlar mı (derûnlarındaki hakikatlerine ulaştıran) yoldan saptılar?”)

  • 25/55: (Bilim dışını destekleyen, hayal ve fantezi içinde olanlar, gerçek, hakikat ve kanıta dayalı doğruyu kabul etmeyen yaratılış aleyhine olanları destekler, inanırlar. Satürn yaptı ve yaptırdı gibi şeylere de bağlayanlar olmaktadır. Allâh dûnunda, kendilerine yarar veya zararı olmayan (tanrı kabullendikleri) şeylere taparlar! Hakikat bilgisini inkâr eden, Rabbinin aleyhine olanı destekleyendir).

  • 26/70: (Bir kişi eğer tanrı diyorsa sorun o nedir diye. Cevap kafirsin, ki inanmayana kafir denilebilir ama onlar yaradılışa bilime inanmadıkları için gerçekte kendileri olmaktadırlar. Herhangi bir fayda ve zarar verdikleri somut olmaz, fantezi ve hikayeler olmaktadır. Hani (İbrahim) babasına ve toplumuna: “Neye kulluk ediyorsunuz?” demişti.)

  • 26/71: (İnsanlar kendileri için sorun olunca, başkası gelsin çözsün isterler. Bilimde danışmanlık alsanız bile iş size düşecektir. Bir idol/tanrı yaratır ondan istersiniz. Olursa yapmıştır, nasıl yaptığı da bilinmez, olmaz ise sizi cezalandırmıştır, bir eyleminiz olmayacağına göre devamlı ceza görürsünüz. Ancak bu suçlu kendiniz olacak olsanız bile bahaneniz hazırdır, tanrı yaptı, yaptırmadı denilir. Dediler ki: “Putlara kulluk ederiz, hep onlarla meşgulüz).

  • 26/75: (Bir düşününce, bilimde neden, niçin gibi soruların cevabı varken, tanrı ve idolde tamamen isteği vardır ve sorgulanmaz, ki inanmak, akıl dışı ve bilim dışıdır. Bu açıdan bu sorular tanrı olmadığını net ortaya koyucu sorulardır. (İbrahim) dedi ki: “Bir düşünün! Neye kulluk ediyorsunuz…)

  • 26/92: (Burada bilimde etki, tepki neden ve niçin cevabı varken, tanrı ve idol kavramında yoktur. Hiçbir zaman bir kişinin yardımına da koşmaz, başkası koşar, sanki o çağırdı denilir, kendilerini kandırmış olurlar. Onlara: “Nerede tapındığınız şeyler?” denildi).

  • 27/45: (Burada kişiler yaratılış üzere değil, kendi algıları üzerine olunca, Yaratan yerine yine idol oluşturup, buna göre usul ve yöntem farklı ile, kendi kültürel özelliklerine göre bu doğru, diğeri yanlış diyerek zıtlaşan grup olurlar. Bu durum bireyin inancının kendisine ait olduğunu algılamamak, ona karışmak ve kendi yolu, kalıbına sokmak girişimidir. Bu toplumda ve doğal insanlarda olan durumdur. Sonuç zıtlaşmak, hatta çatışmaya varan durmalarda da tarihte savaşların ana nedeni olarak belirtilmektedir. Andolsun ki Semud`a, kardeşleri Salih’i, “Allâh`a kulluk edin!” diye irsâl ettik… Onlar hemen birbirleriyle zıtlaşan iki grup oldular).

  • 27/91: (Bize düşen boyut, bir insan olarak sadece yaratılışa uymak, bilim üzere olmak ve buna uygun davranmaktır. Başka bir kural ve yöntem de gerçekte, hakikatte iseniz bulunamaz. “Ben yalnızca şu beldenin Rabbine kulluk yapmakla emrolundum… Ki O (beldenin Rabbi) onu saygıdeğer kılmıştır ve her şey O`nun içindir! Ben teslim olmuşlardan (olduğumun farkındalığını yaşamakla) hükmolundum!)

  • 28/63: ( Bildirilen sözü hak etmiş olanlar dedi ki: “Rabbimiz… İşte şunlar saptırıp azdırdığımız kimseler… Kendimiz sapıp azdığımız gibi onları da azdırdık… Sana yöneldik, hüküm senin… Zaten onlar bize tapınmıyorlardı.”)

  • 29/17: (Yaşamda hakikat isteyen bilimde olur, buna göre davranır, yaratılışın kuralları dışında olmak ise en azından başarısızlık demektir. Buna göre, bilimsel davranan sonuçta mutlu ve mesut olması da bir doğal beklentidir. Allâh dûnunda putlara tapıyorsunuz; uyduruyorsunuz! Allâh dûnunda tapındıklarınız var ya, size bir yaşam gıdası veremezler! Yaşam gıdanızı (hakikatiniz olan) Allâh indînden isteyin… O`na ibadet edin ve O`na şükredin… O`na döndürülmektesiniz).”

  • 29/36: (Resul, elçi demek olduğuna göre uyarılarda bulunuyor. Taşkınlık, bozgunculuk yaparak hak elde edilemez, yaratılış ve bilim üzere çalışmak gerekir, buna inanarak ve isteyerek yapmalıdır ifadesi sunuluyor. Medyen`e de kardeşleri Şuayb`ı… Dedi ki: “Ey yurttaşlarım… Allâh`a ibadet edin, sonsuz geleceğe iman edin ve bozguncular olarak yeryüzünde taşkınlık yapmayın.”)

  • 29/56: (Bir insan kendini dar değil, tek bir odada bile olsa, düşünce boyutu ile de sınırsızdır. Bu açıdan bilimsel olarak ancak, yaratılışa uyulmalıdır. Ey iman eden kullarım! Muhakkak ki Benim Arz`ım geniştir! (Beyin kapasitesi geniştir! Burada şunu fark etmek gerekir. Gerek beden ve gerekse beyin madde ve toprak asıllı yapısı ve katmanı itibarıyla “arz” kelimesiyle işaretlenirken; beyin faaliyetinin, nöronik hareketlerinin daha da deriniyle data açığa çıkışının anlatımı da “sema” kelimesiyle tanımlanmıştır. “Semâlar” denilmesinin sebebi ise açığa çıkan veri, bilgi- ilim kapsamı mertebeleridir kanaatimizce. Dolayısıyladır ki burada “arzım geniştir” işaretiyle beyin kapasitesinin olabildiğince yüksek düzeyde kullanılarak ilim elde edilmesi önerilmektedir. Zira ana konu toprakta yok olacak kapasiteler, nesneler değil ölümsüz yaşam itibarıyla gerekli kazanımlardır.) Yalnız bana kulluk edin!)

  • 32/9: (İnsan sıfatının bilimsel olarak sorgulama, rıza ve sorumluluk taşımaz, kendi kararları ile eylem yapması ve neticesini görme boyutu, yaratılışın sistemi olduğu ifade edilmektedir. Bu durum, bu Evrenin düzenidir. Esmâ mânialarını açığa çıkaracak şekilde) tesviye etti (nöronların Esmâ özelliklerini açığa çıkartacak dalga boylarını değerlendirecek şekilde oluşturulması) ve onda kendi ruhundan nefyetti (nefh = üfleme içten dışadır; nefholan yani içten dışa yani beynin data boyutundan açığa çıkarılan Esmâ mânialarının özellikleridir ki, varlık âlemindeki “Allah’ın ruhu” diye işaret edilen de budur Allâh âlem)… Sizin için sem` (algılama), basarlar (gözler – görme)ve FUADLAR (Esmâ mânâ özelliklerini beyne yansıtıcılar – kalp nöronları) oluşturdu… Ne az şükrediyorsunuz (değerlendiriyorsunuz)!)

  • 34/17: (Nankör, kendisine yapılan güzellik ve iyilikleri görmeyen, algılamayan, bilmek istemeyen ve değerini de inkâr eden insan sıfatıdır. Bilim dışı bahçesine bakmayan ve ürünleri mahvolan kişiler için belirtilmektedir. Yaratılış gereği, bilimsel bitki ve ziraata uymayan kişiler, bunun doğal olacağını sanırsa, bu şekilde olaylar ile karşılaşır bu bilinir. Küfür (nankörlük) etmeleri ile onları işte böyle cezalandırdık… Nankörlük edenlerin karşılığı budur!)

  • 34/40: (Kimse kimseye fayda ve zarar verebilir iken, yaşamda karşılaşılanlar, ortam ve duruma göre darlık ve bolluk içinde oluşabilir, tümü bir sınav boyutudur. Burada idrak edip, yardım, destek ve bağışlama, paylaşım yapmalıdır. Buna uyanlar ayrılır ve belirgin olur, güzellik ve iyiliktedir. Bunu yapmak iyilik ve güzellik olduğu için melekler olarak vurgu vardır. O süreç ki, hepsini toplar, sonra meleklere: “Bunlar mı yalnızca size kulluk edenler idi?” der).

  • 34/41: (Burada subhan kelimesinin anlamı kısaca “Allah noksan sıfatlardan uzaktır” demektir. Cine verilen işlevler onu bir bakıma tanrısal boyuta çıkarmaktadır ki bu kabul edilemez, sadece enerji boyutudur. Gizli ve kontrol edilemeyen boyut bilimsel olan tabiat kanunlarıdır. Yerçekimi görülmez, bu cin içimidir, bir kuvvet boyutu mudur, karıştırtılmamalıdır. Aynı şekilde melek, yaratan ile bizim aramızda bir elçi, güçlü, kuvvetli bir yönetici kabul edersek, tanrı kavramı olur, sanki gücü yokmuş denilmektedir. Doğru söz, gerçeği belirten, yaratılış kanunlarını belirtmek bir melek olumlu iş için uyarı demektir. Tanrı katı gibi saçma boyut olamaz. Kaynamış su içilmez, bunun yerine oda sıcaklığında su içilmelidir bir melek sözü olarak ele alınmalıdır. Şeytan da bir obje değil, bize olumsuzlukları belirten bir düşünce boyutudur. Bu açıdan onun uyarılarına dikkate eder, kaçınır ve şeytana şükrederiz. (Melekler) dedi ki: “Subhansın sen. Sensin Veli’miz, onlar değil… Bilakis onlar cine tapıyorlardı; çoğunluğu onlara iman etmişti (tanrı olarak).”)

  • 35/13: (Bilimsel olarak bizim izleyip, gördüklerimizi belirterek bu bir yaratılış gereği, Yaratan boyutu, bilimdir ve onun varlığı için bize bir işarettir denilmektedir. Geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü de geceye dönüştürür… Güneş`i ve Ay`ı işlevlendirmiştir… Her biri belirlenmiş bir sürece kadar akıp gider… İşte budur Allâh, Rabbiniz! Mülk O`nun (Esma özelliklerinin seyri- açığa çıkması) içindir! O`nun dûnunda yöneldikleriniz (var zannettikleriniz) bir hurma çekirdeğinin zarına bile malik değildirler)

ÖZET: Dar anlamda kul, köle gibi bağımlı kişilik yaklaşımı yapılırken, Kuran temelinde böyle olmadığı da açık görülmektedir. Anlamlar yerine oturması için, bazı ayetlerde önceki ve sonraki ayetlere bakılarak değerlendirme yapılmıştır.

Tanrı yoktur diyen arkasından benim inandığım tek tanrıdan başka yoktur demesi de tarihsel yaklaşıma uygun olmaktadır.

Bilimde olmalı, yaratılış üzere, kanıta dayalı, gerçek ve hakikatte kalınmalıdır.

Yazar
M Arif AKŞİT

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen