Mehmet BOZDEMİR
Üzülerek ifade ediyorum ki Türkiye; milyonlarca vatandaşı açlık ve yoksulluk sınırı içinde yaşayan, emeklilerini sefalet içinde yaşamaya mahkum eden, gelir dağılımı adaletsizliğinde dünyada ilk sıralarda yer alan, hapishanelerinde en çok mahpusu bulunan, suç çetelerinin çoğaldığı, halkın kutuplaştırıldığı, kriminal suçlarda Avrupa birincisi olan, adalete ve yargıya güvenin bittiği, ahlaki bozulmanın çürüme noktasına geldiği, insani değerlerin çiğnendiği, hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği, yolsuzlukların hızla arttığı, yüksek enflasyonla ile ekonomideki bütün dengelerin bozulduğu, insanları mutsuz ve güven içinde olmayan bir ülke durumuna gelmiştir.
Bunu ben söylemiyorum; bütün uluslararası bilimsel araştırmalar bu üzücü tabloyu gösteriyor.
Bu olumsuz tabloya rağmen milletimiz dimdik ayaktadır, bu durum milletimizin; asaletinden, cefakârlığından, fedakarlığından, itaat kültüründen, şükür inancından ve vatanseverliğinden kaynaklanmaktadır.
Ülkemiz ve vatandaşlarımız bu duruma layık değildir. Türkiye, demokratik olmayan bir yönetim sebebiyle ile varlık içinde yokluk yaşayan bir ülke durumuna gelmiştir.
Bu olumsuzluklar bizi hiçbir zaman ümitsizliğe düşürmemelidir; demokrasi standardını yükselten bir Türkiye, her zaman ve en kısa zamanda bu olumsuzluklardan kurtulup gelişmiş bir ülke olma potansiyeline ve gücüne sahiptir.
Türkiye her bakımdan güçlü bir potansiyele sahip olmasına rağmen geçen yüzyılda 41 gelişmiş ülke arasına girememiş ve neden gelişmiş bir ülke olamamıştır? Neden bir Almanya, bir Japonya, bir Güney Kore olamadık?
Bu sorunun cevabı çok basit, çünkü bu ülkelerde tam demokrasi var.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında Türkiye’nin de gelişmiş bir ülke olabilmesi için; en başta aydınlarımız olmak üzere, bütün sivil toplum kuruluşları ve siyasi partiler tam demokrasiyi hedef alan bir çalışma içerisine girmelidir.
Burada dört başlık altında topladığımızı hususları gerçekleştirebilirsek Türkiye kısa zamanda gelişmiş ülke statüsüne geçebilir.
1-Toplumsal barışın sağlanması ve uzlaşma kültürünün gelişmesi gerekir.
Bunun için devleti değil milleti yani insanı kutsayan bir anlayışı topluma hâkim kılmak gerekir. Sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik hayatımızın merkezine insanı ve insani değerleri yerleştirirsek toplumsal barışı ve toplumsal uzlaşmayı sağlayabiliriz.
2-Demokrasimizi geliştirip evrensel normlara ulaştırmalıyız.
The Economist Intelligence Unit ülkelerin demokrasilerini ölçerken demokrasileri; tam demokrasi, kusurlu demokrasi, karma(hibrid-melez) rejim ve otoriter rejim olarak dört kategoriye ayırmış, ilk üçünü demokrasi kabul etmiştir. Dünyada 24 ülkede tam demokrasi, 48 ülkede kusurlu demokrasi, 36 ülkede hibrid(karma-melez) rejim ve 59 ülkede otoriter rejim bulunmaktadır.
Demokrasi endeksinde önde olan ülkeler aynı zamanda fert başına düşen milli gelirleri yüksek ve her bakımdan gelişmiş ülkeler olarak görülmektedir.
Türkiye, demokrasi endeksinde son sıralardaki melez rejim kategorisinde yer almakta olup, hızla otoriter rejim sınıfına doğru yol almaktadır. Türkiye; kuvvetler ayrılığının, hukukun üstünlüğünün, açıklığın(şeffaflığın), yerinden yönetimin, özgür medyanın, güçlü STK ların esas alındığı, insan hak ve özgürlüklerinin anayasal ve yasal teminat altında bulunduğu bir demokrasiye kavuşmalıdır.
Demokrasimizi en kısa zamanda geliştirip evrensel normlara ulaştırmalıyız, yoksa gelişmiş bir ülke olmamız mümkün değildir.
3-Sorun çözemeyen mevcut siyasi yapı ve siyaset anlayışı mutlaka değişmelidir.
İktidarı ve muhalefetiyle mevcut siyaset anlayışının ve siyaset yapma erkinin ülkenin sorunlarını tam olarak çözemediği toplumun genel kanaati haline gelmiştir.
Ülkemizdeki siyasi yapı ve siyaset anlayışı hiçbir sorunu çözemediği gibi toplumsal barışı da sağlayamamıştır. Temel sorunlarımız olan; terör, yoksulluk, yolsuzluk, hayat pahalılığı, işsizlik, adalet, hukuk, güvenlik, eğitim, konut, sağlık, özgürlük, demokrasi, Kıbrıs, kıta sahanlığı gibi önemli sorunlarımız hiçbir şekilde çözülememiştir.
Ülkemizin hiçbir sorununu çözemeyen, halkımızı kin ve nefret söylemleriyle kutuplaştıran, hatta düşmanlaştıran mevcut siyaset anlayışından ve siyasi yapıdan mutlaka kurtulmalıdır. Lider odaklı kimlik siyaseti yapan bugünkü siyasi yapı, bir koltuk kapma ve çıkar-rant elde etme kurumu haline gelmiştir. Halbuki siyasetin tek amacı ülkenin sorunlarını çözmek ve halkımıza hizmet etmek olmalıdır.
Bu sebeple, sevgi ve barış dilini kullanan, çözüm ve kadro odaklı yepyeni bir siyaset anlayışı ile siyaset kurumu yeniden yapılandırılmalıdır.
4-Sivil inisiyatif ve sivil toplum kuruluşları güçlendirilmedir.
Demokrasimizin ve dürüst siyasetin gelişmemesinin önündeki en büyük engellerden biri de ülkemizde güçlü bir sivil inisiyatifin olmamasıdır. Güçlü ve etkili bir sivil inisiyatif ancak güçlü ve etkili sivil toplum kuruluşları ile sağlanabilir.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım dört husus üzerinde ciddi ve kapsamlı çalışmalar yapılırsa Türkiye gelişmiş ülke sınıfına geçebilir.
Aslında Atatürk’ün hedef gösterdiği “muasır medeniyet seviyesi” de tam demokrasidir. Halkımız, Kuvayı Milliye ruhuna can veren Amasya Tamimindeki; “Milletin istiklalini yine Milletin azim kararı kurtaracaktır” ifadesindeki azim ve kararlılıkla tam demokrasi istemelidir. Halkın güçlü bir demokrasi talebiyle toplum olarak barışı ve huzuru esas alan olumlu bir zihinsel değişim ve dönüşüm ancak gerçekleşebilir.
Toplumun sessiz de olsa böyle bir talebi vardır. Bu talebe cevap olarak, başta iktidar olmak üzere bütün siyasiler ülkemize tam demokrasiyi getirmek için gereken siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik bütün yasal düzenlemeleri bir an önce yapmalıdır.
Demokrasi ve siyasi tarihimiz; ülkemize tam demokrasi getirmek için çalışan sivil toplum kuruluşlarını, siyasi partileri ve toplumun bütün kesimlerini altın harflerle yazacaktır, buna herkes yürekten inanmalıdır.
——————————————
Kaynak:
https://fikircografyasi.com/makale/turkiye-gelismis-bir-ulke-olabilir-mi