Cargill dünyanın en büyük gelirine sahip bir Amerikan firması olarak Ukrayna Savaşı nedeniyle ABD’nin başlattığı ambargodan Başkan Biden tarafından “Ambargo için çok büyük” diyerek kapsam dışı tutulmuştu. Şirketin uzun yıllardır ABD yönetimine çok yakın olduğu ve Irak’ın işgalinden sonra Irak tarım sektörünün yeniden yapılanmasını üzerine aldığı biliniyor. Gizlilikleri ve gelirlerinin çoğunu vergi dışı tutmayı başarmakla ünlü şirketin sahibi olan ailenin birçok üyesi pandemi sırasında yeni milyarderler listesine girmeyi başardı.12 Bu şirketler 20inci yüzyılın başından beri giderek kuvvetlendi, güçlerini bir araya getirerek tohumdan tarım kimyasallarına ve finansmana, hatta süpermarket zincirlerine kadar da gıda tedarik zincirinin her halkasının büyük bir bölümünü ellerine geçirmeyi başardılar. İşte bu nedenlerle dünyada yaygın olarak kabul edilen “gıda sistemleri çöktü, bozuk” gibi değerlendirmelerin altında serbest piyasa ekonomisinin getirdiği yırtıcı küreselleşmenin ve gıda ve tarım sektöründeki devlerin günümüzdeki hâkimiyeti yatıyor.
*****
Prof. Hilal ELVER[i]
Rusya – Ukrayna Savaşı ile oluşan ihtilafın hem taraflara hem de dünya dengelerine etkisinin uzun süre devam edeceği ve daha derinlere gideceği anlaşıldı. Uzayan savaşın ürün ekim mevsimlerini de içine alacağı dolayısıyla önümüzdeki yıllara sarkan bir gıda ticareti krizinin yaşanacağı da kesinleşti. Oysa şu andaki verilere göre dünyada 50 milyon kişi kıtlıkla burun buruna ve yaşamak için acil gıda yardımına muhtaç.
Savaşının başından beri tarafsız bir yaklaşım sergileyerek ilk barış görüşmelerini başlatan Türkiye’nin garantisi altında şimdi de bir “tahıl koridoru”nun açılması gündemde. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin de katılımıyla yapılan görüşmelerde güvenli bir ticaret yolunun açılarak halen depolarda bekletilen 25 milyon ton civarındaki Ukrayna tahılının Orta Doğu ve Afrika’daki ülkelere ulaştırılması sağlanması öneriliyor. Ne var ki, görüşmeler her iki tarafın şartlarının yerine getirilmesi, lojistik desteklerin ve güvenliğin sağlanmasına bağlı olduğundan pek kolay çözüleceğe benzemiyor.
Tahıl koridoru neden açılamıyor?
Her şeyden önce dünyanın büyük sigorta şirketleri, savaş devam ederken Karadeniz’deki gemileri sigorta etmeye yanaşmıyor. Tahılların güvenli bir ulaşımla limanlardan ayrılması için en başta mayınların temizlenmesi de gerekiyor. Bu da uzun ve maliyetli bir iş.
Ayrıca Rusya kendisine karşı ABD ve Avrupa’nın yürüttüğü ekonomik ambargonun kalkmasını talep ediyor. Ukrayna ise Rusya’nın işgali altında olan bölgelerdeki tahıl depolarının boşaltıldığını ve çalınmış tahılların satıldığını iddia ediyor. Hatta Ukrayna hükûmeti tahıl yüklü bir Rus gemisinin Boğazlardan geçmesini önlemek için Türkiye’ye ihbarda bulundu. Bu konuda halen incelemeler yapılmaktaysa da böyle bir iddianın ispat edilmesi son derece zor. Sonuçta şaibeli gemi Rusya’ya geri döndü.1
Su ve gıda erişimini savaş silahı olarak kullanmak
Uluslararası insani hukuk, silahlı çatışmalar ve savaşlar sırasında sivil halkı korumak için her ülkeyi bağlayan örf ve adet kuralları belirlemiştir. Savaş zamanında sivil halkın su ve gıdaya erişiminin ya da insani yardımların engellenmesi uluslararası bir suç sayılır. Ancak maalesef bu duruma sık sık şahit oluyoruz ve şimdiye kadar bu konu yargı önüne getirilmedi. Muhtemelen bu savaştan sonra da de Ukrayna’nın işgal altındaki bölgelerinde ürünlerin ve zirai aletlerin tahribi, çalınması, sivillerin gıdaya erişiminin engellemesi konusundaki iddialar yargıya taşınmayacak.
Ancak uluslararası kamuoyu Rusya’ya kesin bir şekilde karşı bir tavır alırsa, belki böyle bir cezai yaptırım söz konusu olabilir. Böyle bir şey olursa, bu hemen hemen 1991 yılındaki Saddam Hüseyin’in Kuveyt petrol rezervlerini yakması nedeniyle sebep olduğu çevresel tahribatın tazmininden beri bir ilk olur.
Ayrıca tek taraflı ekonomik ambargoların hem barış getirmediği hem de ülke yönetiminden çok, kırılgan guruplar üzerinde insan hakları ihlallerine neden olduğu da biliniyor.2 Bunun en bariz örnekleri olarak yine Birinci Körfez (Irak) Savaşı’nda 500 bin çocuğun ölümüne neden olan ABD’nin Saddam Hüseyin’e karşı uyguladığı ekonomik ambargo veya Küba’ya karşı 60 yıldır süregelen ambargoyu gösterebiliriz.
3.1 milyar kişinin sağlıklı gıda ile beslenecek parası yok
Ukrayna Savaşı ve tahıl koridoru ile ilgili görüşmeler sürerken ve herhangi bir çözüme henüz varılmamışken, Dünya Gıda Örgütü’nün (FAO) 2022 yılı Açlık Raporu 7 Temmuz itibariyle kamuoyuna açıklandı. Rapora göre 3.1 milyar kişinin sağlıklı gıda ile beslenecek parası yok. 924 milyon ciddi bir şekilde gıda güvencesinden yoksun, 828 milyon kişi ise normal doyma sınırının altında yaşıyor.3
Her yıl açlığı sona erdirme, gıda ve beslenme güvencesine erişim ile ilgili sorunları gösteren ve derin analizlerle çözüm önerileri getiren bu raporun bu yılki ana teması ‘gıda ve tarım politikalarının sağlıklı gıdaya erişim için yeniden düşünülmesi’ olarak seçilmiş. Yani, 828 milyonluk açlıkla mücadele eden kesim dışında, aç değil, ancak sağlıklı gıdaya erişecek maddi gücü olmayan ve bu nedenle gıda güvencesinden uzak yaşayan 3,1 milyara odaklanmış.
Raporda, yeni varyantlarla bir türlü sona ermeyen COVID-19’un var olan eşitsizlikleri daha da derinleştirdiği, açlık, gıda ve beslenme güvencesizliğini daha da ciddi boyutlara taşıdığı anlatılıyor. Ayrıca, dünyanın her yerinde ekonomik büyümenin duraklaması ya da gerilemesiyle ortaya çıkan işsizlik ve gelir azalmasının, milyarlarca kişinin hem kalite hem de miktar açısından gıdaya erişimini olumsuz etkilediği de vurgulanıyor. Bu durumun sonuçlarıysa hayli vahim.
Beslenme yetersizliği ya da yanlış beslenmenin, 0-5 yaş arası çocuklarda kısa sürede bile olsa yaşam boyu kalacak zihinsel gelişme bozuklukları ve ciddi sağlık sorunlarına yol açtığı, yetişkinlerde ise kalp, diyabet, yüksek tansiyon gibi bulaşıcı olmayan ancak yaşamı tehdit eden hastalıkların büyük bir bölümünün sebebi olduğu Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarında yer alıyor.4 Şu anda dünyada aç insan sayısından daha fazla kötü beslenmeden mustarip kişinin olması ise gıda sistemlerindeki yanlışlıkları göz önüne seriyor.
Fiyatlar neden artıyor?
Petrol fiyatlarının son iki yılda iki kattan fazla artması, tedarik zincirinin önce COVID, sonra da Ukrayna Savaşı ile kırılması en basit bir ekmek fiyatının bile yükselmesine neden oluyor. Dünya Bankası’nın Gıda Emtia Fiyatları Endeksi’nde son 2 yılda %80 den daha fazla artış görülüyor.5 Rusya – Ukrayna Savaşı nedeniyle, özellikle küresel tahıl pazarı, gübre, bitkisel yağ ve enerji fiyatları da bu zincirleme sorunlara eklenince BM Genel Sekreteri’nin dediği gibi dünya ‘muhteşem bir fırtına’ ile karşı karşıya kaldı.6
Dünya Gıda Örgütü’nün geçen yılki raporunda BM Sürdürülebilir Kalkınma amaçlarından ikincisi olan açlığın ortadan kaldırılması hedefine 2030 yılına kadar ulaşmak için gıda ve tarım sistemlerine önemli kamu yatırımlarının yapılması önerilmişti. Bu yıl ise enflasyon ve ekonomik gerileme nedeniyle böyle bir ihtimalin özellikle, orta ve dar gelirli ülkelerde imkânsız olduğu, bu nedenle de ülkelere gıda ve tarım politikalarında önemli değişikliklere gitmeleri, sağlıklı gıda, sürdürülebilirlik ve kapsayıcılığa (dahiliyetçilik) önem vererek önceliklerini değiştirmeleri, ucuz ama sağlıklı gıdaya erişimi desteklemeleri öneriliyor.7
Ülkemizdeyse, enerji ve gıda fiyatlarındaki durdurulamayan artışlar ithalata yönelik gıda politikaları nedeniyle alıp başını gitti. Pandeminin etkisi henüz geçmeden, görmezlikten gelinmesine rağmen sağlık sistemi yeni varyantlarla mücadele etmeye devam ediyor. Hem milli hem de aile içi bütçenin TL’nin değer kaybı ve enflasyon nedeniyle allak bullak olduğunu da görüyoruz. Bütün bunlar, bizi dünyadaki diğer ülkelerden de daha önce ve daha derinden etkilerken bir de üstüne yakın komşu sayılan Ukrayna’daki savaş da neredeyse bardağı taşıran son damla oldu.
Ancak Türkiye, Mısır ve Lübnan gibi ya da diğer Orta Doğu ve Afrika ülkeleri gibi tamamen Ukrayna tahılına bağımlı olmadığı için şu anda Türkiye’deki fiyat artışlarını Ukrayna Savaşı’na bağlamak bir ölçüde, süre gelen yanlış tarım politikalarının üstünü örtmekten ibaret sayılabilir. Şu anda, enflasyon resmî rakamlarla %80 civarına kadar çıktı, Uluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye’yi, Venezuela, Sudan ve Zimbabve’den sonra en yüksek enflasyon ülkesi olarak sıraladı.8 Türkiye’de derin açlık rakamları çok yüksek olmamasına rağmen, yoksulluğun arttığı, orta sınıfın yavaş yavaş küçüldüğü ve özellikle meyve, et ve süt mamullerinin fiyatlarındaki aşırı artış nedeniyle ciddi bir beslenme yetersizliği ile karşı karşıya kalındığı bir gerçek. Dünya Gıda Örgütü’nün raporuna göre de Türkiye de 14.8 milyon kişi açlıkla mücadele ediyor.
Gıda sistemlerindeki büyük sorun ve spekülatörlerin etkisi
Ukrayna dünya ticaretinde önemli bir oyuncu değil, Rusya ile birlikte dünya tahıl, ayçiçeği ve gübre ticaretinde %30 civarlarında bir yere sahipler. Buna rağmen, savaş yüzünden bir tahıl krizini başlattılar fakat astronomik fiyat artışlarının altında başka nedenler de var.
Örneğin, savaş çıkar çıkmaz Ukrayna elindeki tahılı satmış olmasına rağmen fiyatların birden iki üç kat artmasının sebebi, muhtemel dar boğazları gören finans şirketlerinin, tarım ve gıda pazarını elinde tutan birkaç büyük şirketin, fırsatçıların ve aracıların spekülasyonları. Şu anda tahıl ve diğer emtia fiyatları, ekonomik dar boğazlar ve enflasyon etkisiyle talebin azalması nedeniyle düşüşe geçti. Bu düşüşleri öngören bazı yatırım fonları yine spekülasyonlarla büyük kâr elde ediyorlar.9
Bu durum, diğer savaşlarda ve kriz dönemlerinde görüldüğü gibi, bazılarını, özellikle Ukrayna Savaşı’nı düşünürsek, yerli halkı felakete sürüklerken, bazılarını da zengin etmeye yaradı. Zaten pandemi sırasında da, bütün dünya kabuğuna çekilmişken, milyarderlerin gelirlerinin kat kat artması da bize bu olguyu gösteriyor.
Eşitsizliği artıran dört dünya devi ABCD
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin dünya gıda krizi nedeniyle verdiği uyarılarda en çok üzerinde durduğu konu, dünyada zenginle fakirin, Kuzey ile Güney ülkelerinin arasındaki uçurumun giderek büyüdüğü ve bu eşitsizlik sorununun dünya barışını tehdit etmesi.10 Eşitsizliklerin en bariz bir biçimde ortaya çıktığı alan ise gıda ve tarım sektörü. Dünya tahıl ticaretini elinde tutan 4 büyük şirket var. Bunlara uluslararası literatürde isimlerinin bas harfleri nedeniyle ABCD adı veriliyor (Archer Daniels Midland, Bunge, Cargill ve Louis Dreyfus).11
Tahıl ticareti depolama, liman ve taşıma gibi altyapılara ihtiyacı olması nedeniyle yüksek bir yatırım gerektirdiği için bu büyük şirketlerle yarışmak mümkün değil. Küçük ölçekli üreticiler ve çalışanlar bu şirketlerin kontrolünde… Yani dünya gıda ticareti, pazarın belirlemesinden fiyatlara kadar bir oligopolinin elinde.
Cargill dünyanın en büyük gelirine sahip bir Amerikan firması olarak Ukrayna Savaşı nedeniyle ABD’nin başlattığı ambargodan Başkan Biden tarafından “Ambargo için çok büyük” diyerek kapsam dışı tutulmuştu. Şirketin uzun yıllardır ABD yönetimine çok yakın olduğu ve Irak’ın işgalinden sonra Irak tarım sektörünün yeniden yapılanmasını üzerine aldığı biliniyor. Gizlilikleri ve gelirlerinin çoğunu vergi dışı tutmayı başarmakla ünlü şirketin sahibi olan ailenin birçok üyesi pandemi sırasında yeni milyarderler listesine girmeyi başardı.12 Bu şirketler 20inci yüzyılın başından beri giderek kuvvetlendi, güçlerini bir araya getirerek tohumdan tarım kimyasallarına ve finansmana, hatta süpermarket zincirlerine kadar da gıda tedarik zincirinin her halkasının büyük bir bölümünü ellerine geçirmeyi başardılar. İşte bu nedenlerle dünyada yaygın olarak kabul edilen “gıda sistemleri çöktü, bozuk” gibi değerlendirmelerin altında serbest piyasa ekonomisinin getirdiği yırtıcı küreselleşmenin ve gıda ve tarım sektöründeki devlerin günümüzdeki hâkimiyeti yatıyor.
Hangi ülke nasıl bir tedbir alıyor?
Enerji, iklim ve gıda alanında aynı anda ortaya çıkan bu muhteşem fırtınayı ülkeler nasıl göğüslüyorlar?
Gıda ve tarım alanında yeni destekler, sosyal güvenlik harcamalarının genişletilmesi gibi politikalarla güncel hayat standartlarının düşmesi ve açlık nedeniyle ortaya çıkabilecek kargaşaları önlemeye çalışırken bir yandan da enflasyonu düşürmeye çalışıyorlar. 2011 yılında Arap Baharı’nın benzer bir gıda fiyatı krizinden sonra ortaya çıktığı hâlâ hafızalarda… Tunus ve Libya, en son olarak da Sri Lanka’da çıkan halk ayaklanmaları ya da halkın sesinin yükselmesi kriz anlarında ortaya çıkabilir.
İşte bu nedenle, örneğin dünyanın en büyük petrol ihracatçısı Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri düşük gelirli vatandaşları desteklemek için toplam 13 milyar dolarlık bir bütçe ayırıyor.
Afrika’da Nijerya ve Zambia, çok yüksek dış borçları olmasına rağmen, Nijerya 9.6 milyar dolarlık, Zambia ise 200 milyon dolarlık petrol sübvanse ediyor.
Asya’da ise Filipinler, Singapur ve Endonezya sosyal harcamaları arttırırken, özellikle az gelirli ailelere doğrudan para yardımı yapıyor.13 Etiyopya ve Kenya petrol ve tahıl fiyatlarını sübvanse ediyor.
Ne var ki birçok ülke bütün bu finansal yardımları yapacak bir finansal kaynağa sahip değil. Örneğin Mısır Başbakanı, insanları “rasyonel tüketime davet etti ve küresel enflasyonun kendi kusurları olmadığını söylerken, Uganda Başkanı TV’de vatandaşlara “kemerleri sıkın” önerisinde bulundu.14
Her ne kadar ekonomistler, kriz anlarındaki sübvansiyonların enflasyonu tetikleyeceğini düşünseler bile, yöneticiler politik sorunları göz önüne alarak en azından günlük yaşamı idame ettirici yardımlara devam ediyorlar.
Avrupa’da bile Almanya, İspanya, Portekiz ve Yunanistan son aylarda vergi iadesi veriyor ve enerji fiyatlarını sübvanse ediyor. Almanya son aylarda yoksul ailelere sosyal yardım ve petrol fiyatlarını desteklemek için toplam 30 milyar Euro harcadı. Avrupa’nın enerji açısından Rusya’ya bağımlı olması iklim değişikliği politikalarında bile değişikliğe gitme ve kömüre geri dönme ihtimalini düşündürüyor.
Önceleri gıda ve enerji şoklarında Dünya Bankası gibi kurumlar, ABD ve diğer zengin ülkeler, gelişmekte olan ve ekonomik açıdan çok etkilenen ülkelere kriz anlarında finansman yardımı yapıyorlardı. Ancak artan jeopolitik gerilimler ve 2 yıldır süre gelen pandeminin getirdiği ekonomik sorunların halen çözülememesi uluslararası koordinasyonu daha komplike hale getirdi. Bunun örneklerini pandemi sırasında yaşanan aşı milliyetçiliğinde görmüştük. Şimdi ise bütün dünyayı farklı boyutlarda ve farklı ağırlıklarda etkisi altına alan gıda, enerji ve enflasyon krizi, BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün bütün uyarılarına rağmen, ihracat kısıtlamalarını durduramıyor, ülkeler kendi milli çıkarlarına en uygun olacağını düşündükleri üretimi artırıcı, sürdürülebilirlik ve iklim krizi konusunda verdikleri sözleri unuturcasına politikalar geliştirmeye başladılar. Bu da bize gelecek için fazla umut vermiyor. İşte bu nedenle Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve diğer üst düzey görevliler ülkeleri küresel felaketler konusunda uyarıp, birlik olmaya ve dayanışmaya davet ediyorlar.
Kaynaklar
- https://www.ft.com/content/bdf6ef35-9ae4-4ea0-92e9-a2a4b251501f
- https://www.ohchr.org/en/taxonomy/term/840?page=6; https://hilalelver.org/righttofoodmandate/press-release/
- org/news/un-report
- https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/malnutrition
- https://blogs.worldbank.org/opendata/food-prices-continued-their-two-year-long-upward-trajectory
- https://www.theguardian.com/environment/2022/jul/02/perfect-storm-crises-widening-global-inequality-says-un-chief
- https://www.fao.org/statistics/events/detail-events/en/c/1539775/
- https://www.ft.com/content/aeac051e-9ab7-45e8-87a6-a728fc9a0f94
- https://www.ft.com/content/bdf6ef35-9ae4-4ea0-92e9-a2a4b251501f
- https://www.theguardian.com/environment/2022/jul/02/perfect-storm-crises-widening-global-inequality-says-un-chief
- https://www-cdn.oxfam.org/s3fs-public/file_attachments/rr-cereal-secrets-grain-traders-agriculture-30082012-en_4.pdf
- https://www.theguardian.com/global-development/poverty-matters/2011/jun/02/abcd-food-giants-dominate-trade
- https://www.wsj.com/articles/food-and-energy-inflation-spur-new-social-spending-around-the-world-11657042995
- Id
————————————————————————–
Kaynak:
https://fikirturu.com/insan/dunya-tahil-krizi-artik-kapida-degil-mutfakta/
[i] Prof. Hilal ELVER – 2014 – 2020 arası Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Özel Raportörü olarak görev yaptı. California Ünivesitesi’nde hukuk profesörü. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1974 yılında mezun oldu. Çevre Bakanlığı’nın ilk hukuk danışmanı oldu, Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü görevinde de bulundu. Elver, 1996 yılından bu yana farklı Amerikan üniversitelerinde uluslararası çevre ile insan hakları hukuku alanlarında akademik faaliyetlerini yürütüyor.