Buradan muazzam bir sinerji çıkabilir

Türk milleti, 5000 yıllık tarihsel serüveni içerisinde bütün zaman ve mekanlarda, coğrafyalarda, Tundra kuşağından, kuzey çayırlarına, Akdeniz’den, Kuzey Denizi’ne Avrupa ortalarından Hint Okyanusu, Çin’e, İran yaylasından, Anadolu’ya kadar hep temel kurucu siyasi aktör olmuştur.

*****
 

Prof.Dr. Kemal ÜÇÜNCÜ
 

“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet ve tazimle yad ediyoruz. “

Neredeydik? Neredeyiz? Nereye gidiyoruz?

Türk milleti, 5000 yıllık tarihsel serüveni içerisinde bütün zaman ve mekanlarda, coğrafyalarda, Tundra kuşağından, kuzey çayırlarına, Akdeniz’den, Kuzey Denizi’ne Avrupa ortalarından Hint Okyanusu, Çin’e, İran yaylasından, Anadolu’ya kadar hep temel kurucu siyasi aktör olmuştur.

Türklüğün Kuzey çayırlarında başlayan serüveni 55 milyon kilometrekarelik bir alanı [Afro -Avrasya’nın 3/2 si] siyasal olarak denetim altına alma başarısıyla zirveye ulaşmıştır. Bu alanın 12 milyon kilometrekarelik bölümünü iskan etmişlerdir. Halen Türk kültürünün ve Türkçenin coğrafyası bu alandır. Dünya tarihinde hiçbir devlet ve siyasal gelenek bu kadar geniş bir alanı siyasal denetim altına alamamıştır. Türkler açık ara öndedir.

Oğuz Kağan’dan, Bilge Kağan’a, Timur’a, Toktamış’a, Tuğrul Bey’e, Otman Gazi’ye, Şah İsmail Safavi’ye, Fatih’e, Atatürk’e kadar aktarıla gelen bu büyük kültürün siyasal teşkilatçılığı ve sosyal genetiği, kültürel kodlarıdır.

Bunları çiğ ve sığ bir duygusal övünme, böbürlenme aracı olarak yazmıyorum, bir büyük siyasal bilincin ve geleneğin arka planını fotoğrafını ortaya koymak istiyorum.

ARKASINDAKİ DİNAMİKLERİ DOĞRU ANLAMAK GEREKİR

Bu büyük siyasal geleneğin bu muazzam başarıyı sağlamasının arkasındaki dinamikleri doğru anlamak gerekir.

Türklerin Tanrı-doğa anlayışları, insan, eşya, ıduk [=kutsal] kavramlaştırmaları, egemenlik anlayışları, din-devlet, bilim ilişkileri, İslâmiyetle birlikte tanıştıkları Semitik coğrafya ve gelenekten çok farklıydı. İslâmla beraber uzun süre bu teşkilatçılık deneyim ve geleneğini taşıdıkları korudukları için yeni medeniyet dairesinde de muazzam başarıları ortaya koymuşlardır.

Harezm Akademisi [bizim akademiyada ve genel kültürde pek bilinmez] bu büyük bilim ve düşünce geleneğinin Çayardı [=Maveraünnehir] havzası ana üssüydü. Çin’den Akdeniz’e 100 yılda Türkleri indiren büyük düşünce ve bilim  geleneği burada mayalanmıştır.

Akıl ve bilim eksenli bir kamu yönetimi ve hukuk anlayışı, doğa bilimleri ve matematik, tefekkür üzerinden incelmiş bir metafizik , kültür ve sanat anlayışı üretebilmişlerdir.O büyük tasavvufî gelenek, dinî literatür böyle üretildi. Artık her gün din konuşulan bir iklimde dinî düşünce adına dünyanın referans aldığı hiçbir ciddi üretim yok ilginç değil mi? Bu dinamik akamete uğratıldığı kesitlerde bütün alanlarda çöküş başlamıştır. Bilim tarihçisi Thomas Huffy bunu çok açık bir biçimde ortaya koyar:

14. yüzyılda Sorbonne’de 2000 elyazması 15. yüzyılda Vatikan kütüphanesinde 2257 eser vardı. Aynı tarihlerde Türk İslam dünyasının kültür şehirlerinde 80.000 ve 100.000 ciltlik kütüphaneler vardır[i]. Bu yapı Rönesans’tan sonra aleyhimize olmak üzere değişti. Hiç tılsım aramaya gerek yok. En çok kitabı olan “her zaman döver”. Rönesans öncesi Doğu dünyası bilgi üretiminde öncü olduğu için siyasi ve ekonomik kültürel üretimin odağıydı. Rönesans’tan günümüze gelen süreçte son 500 yılda süreç tam tersine döndü aynı oranlarda Batı öne geçti.Yani iyi “peltek s çıkartıp ayn çatlatsak da”, bakanlarımız gibi  kalın “buyuk” bıraksak da bu tabloyu değiştiremeyiz. Tadil-i erkâna uygun ibadet ederek de, 24 saat çağdaş çağdaş, devrim, liberal ileri diyerek de olmaz.

Kaybettiğimiz ve bulmamız gereken “yitik hazine” budur.Bütün üniversitelerinizdeki kitap sayısı tek başına Harvard’dan azsa, dünyanın ilk 100 kütüphanesi arasına giren tek bir kütüphanemiz yoksa, tablo sıkıntılıdır.

Hep bir hallı Turhallıyız/Biz bize benzeriz/Yüz bin kere tövbe eder /Gene şarap içeriz”

Ağademük ekipler, akademik özerklik ve özgürlük konusunda Dünya Üniversiteler Servisinin  Lima deklarasyonundan habersiz. Patlatıyorlar küçük açıklamaları, gözüne gözüne hem de.Kıymetli YÖK başkanımız akademinin bu halinden şikayetçi YÖK Başkanı Yekta Saraç Bey, Nuran Çakmakçı Hanım’a 2014 yılında yaptığı açıklamada üniversitelerin “toplumsal meselelerle ilgili konuşmada isteksiz olduğunu belirtmişti. Sonuna kadar haklı. Sanırım hocamızın bu kaygısı uzun süre daha devam edecek.

Birbirimizi boşa hırpalamayalım, bilgi üretiminde ne zaman aynı değerleri yakalarsak tablo bu sefer lehimize değişecektir. Bunun imkan ve yollarına odaklanmayan bir siyaset ve toplumsal kaygının hiçbir anlamı yoktur.

DİNAMİĞİ ÇOK İYİ BİLİYORDU

Büyük Atatürk bu büyük mirası ve dinamiği çok iyi biliyordu. Türkoloji kaynaklarını pek yakından takip ediyordu. O yüzdendir ki genç Cumhuriyet kurulduktan 6 ay sonra Türkiyat Enstitüsünü kurdurdu. Cumhuriyetin öncü kadrosunda, ITC geleneğinde bu ufuk vardı. “Tosca Operası’ndan Cavaradossi’nin ünlü E Lucevan la stelle aryasını çok severdi. Yetim olarak, yatılı olarak askerî okullarda büyümüş bir Türk evlâdıydı. O’nu İngiliz ajanlığı ile itham eden tufeyliler bilmez, meftûn oldukları ama özünü bilmedikleri Osmanlı Harbiyesi, Darülfünunu böyle insanlar yetiştiriyordu.

Erol Güngör’ün şu değerlendirmesini hatırlamadan edemiyoruz: “… Bu anlamda (Siyasi) İslâmcılık şimdiye kadar hep hâkim milliyete karşı hoşnutsuzluğunu doğrudan doğruya belirtemeyen etnik azınlıkların ideolojisi olmuştur. Bunların amacı İslam ülkeleri arasında birlik sağlamaktan ziyade kendi yaşadıkları ülkede milliyetçi politikayı etkisiz duruma getirmektir. Bu azınlıklar ayrılıkçı bir politika takip edecek kadar kalabalık ve güçlü olduklarını hissettikleri an kendi istikametlerinde bir milliyetçilik hareketi açıklamaktan hiç geri kalmazlar; böyle bir güce erişemedikleri müddetçe İslâm davasının şampiyonu olarak görünürler “

Bu numeroyu artık Türk milleti yutmuyor! Epey güveç, yeşil suvannn, toyuklu pilov [halk, plastik hazır tabakta; efendiler kavurmalı porselen tabakta, beyük limonlu çayla] yendi bu fasıldan.

Gayrı Türk olmak suç değil, yurttaş olarak onlar bizim baş tacımız, zenginliğimiz, her türlü hürmete lâyıklar, hakları kâmil manada teslim edilmeli velâkin Marksizm veya İslam gibi kimlikleri maske olarak kullanıp Türklüğe ve onun mukaddesatına, hukukuna taarruz edenler artık kabak gibi ortadalar. Bilimsel ve düşünsel eleştiri dışında Atatürk’e saldırmalarının, Türklüğü ve onun değerlerini tahkir etmenin altyapısı ortadadır.

***

Türkoloji araştırmaları Avrupa’da 16. yüzyılda Rusya’da 1716’da Dimitri Kantemir’in Çara müşavir olması ardından 1812 Kazan Türkoloji kürsüsü ile başlar.Bugün Japonya’dan Amerika’ya kadar 100 büyük merkezde Türkoloji araştırmaları yürütülür.Türkiye’de bu araştırma disiplini Meşrutiyet ve ağırlıklı olarak Cumhuriyet döneminde başlar. Atatürk sonrasında anlamlı bir suskunluk ve tavır alışla rayından çıkar.

Bugün Türkiye’nin akademik bilgi üretiminde, Türk kültürünün envanterini, kültür coğrafyasının ilişki ve çelişkilerini çalışıp stratejik bilgiye dönüştürebilecek nitelikli dünya ölçeğinde bir Türkoloji/Türklük bilim Araştırmaları Enstitüsü yoktur. Ama bu ad altında işleyen pek çok müessese vardır. Artık bir kaç meslektaşımız dışında kimse de bu konulara değinmez oldu. Bu Atatürk’ün izinden gittiğini iddia eden arkadaşların iktidarda olduğu dönemlerde de aynıydı, bu işler hep kulak arkası edilmiştir. Milletime şikayet ediyorum.

Çünkü çapları ve birikimleri ufukları pek zayıftı.

Rusya’da ABD’de büyük ülkelerde devlete bilgi, analiz, değerlendirme ve proje hazırlayan farklı eğilimlerde onlarca enstitü vardır. Trump’ın kamacı, popüler duruşuna bakmayın, ABD bir kurumlar devletidir, onu  sürükler.

Ya bizimkiler [ayırımsız geçmişten günümüze]: bir takım parlak elbise, bir büyük telefon, bir iri taşlı yüzük, sağcıysa “vesileler, hayırlı cumalar” diler, mübarekler; solcuysa sürekli, ilerici, çağdaş mesajlar atar, şiir okur, işler orada biter. Yan dönüp selfi yaptın mı erir yürek yağları. Daha ne olsun?

Partilerimizin ve devletin bilgi açığı had safhadadır.

Selin Sayek Hanımefendiye, Kemal Kılıçdaroğlu Bey’e, CHP “a” takımına bu büyük mirası nasıl anlatalım… HDP sosyolojisine şirin görünmekle veya bu algıya yarayabilecek malzeme vermekle yanlış bir izlenim yaratıyorlar. Oysa ki oradan alabilecekleri oy yok. CHP’nin bir iktidar iddiasında bulunabilmesi için, Ecevit’in vaktiyle iki defa başardığı gibi, Türk sağından, Atatürkçü, milli, müdafa’â-yi hukukçu seçmenden muhakkak oy alması lazım. Bu seçmenin geneli, (şimdiki kent bedevileri gibi değil) ayda bir ortalığa dökmeden rakı içer, mali durumu varsa hacca gider, okey oynar, tövbe eder, Atatürk’ü çok sever, hayır hasanata düşkündür, hanımın başı kapalı, öğretmen kızının açıktır. Bu seçmene ne söylüyorsunuz? Bu kadro ile, bu siyasal dille bunun imkanı yoktur. CHP geleneğinde bu işlerle ilgili sosyologlar var, bu değerlendirmeyi yapıyorlar mı? Bilmiyorum, tablo ortada. Sağa kaymadan, halkçı, sol duyarlıklı, emeği, üretimi yücelten yurttaş hukukunu mihver edinmiş, kimsesi olmayanların kimsesi Cumhuriyeti kurma iradesini CHP’de göremiyor seçmen.

PARALEL İKİ DOĞRU GİBİ

Alınmasınlar, ben halkın içinde yaşayan bir halk bilimci olarak bu serzenişleri duyuyorum.

“Eşit yurttaşlık” ve “özgürlükçü demokrasi kavramları” bize özgü bir sol siyasal dilin gramerini oluşturamaz. Birinin bunu CHP’ye anlatması lazım. Kavramlar ait oldukları kültürün anlam dünyası içerisinde şekillenir. Onları kendi anlam dünyanız içinde yeniden üretmeniz, kendi dilinize çevirmeniz, kendi kavramlarınızla bir solcu dil üretmeniz gerek. Kemal Bey’in pek sevdiği ve önemsediği Doğan Avcıoğlu, Kıvılcımlı, Aybar, Kemal Tahir, Yalçın Küçük hep bu arayışı, bu çözümlemeleri ortaya koydular.

Eşit yurttaşlık ve sosyal demokrasi idealleri ile paralel iki doğru gibidir, sonsuza kadar hiçbir yerde çakışmazlar. Epistemolojik temelleri farklıdır. Eşit yurttaş, bizim geleneğimizin bildiği tanıdığı aydınlanmanın “Jean-Jacques Rousseau”nun yurttaşı değildir. Bilmeden yapılıyorsa ürpertici. Bilinçli bir tercihse CHP için kendi kurumsal ve tarihsel geleneğinden radikal bir kopuşu ifade eder. Equal Citizenship [=eşit vatandaşlık] keza postmodernizmin, liberalizmin kavramlarıdır. Buradan Atatürk CHP’sine yol çıkmaz, buradan [yeni] Cumhuriyet gazetesinin liberal yazarlarının dünyasına varılır. Orası kongreler, müdafa’â-yı hukuk CHP’sinin misyonu ile açıktan çelişir. Bunu net şekilde ortaya koymalıyız. Atatürk CHP’sinin bir Türk dünyası vizyonu, Avrasya perspektifi yok, böyle bir şey olabilir mi? Selin Hanım bunu nasıl göremez?

2025 yılında Avrasya’nın toplam üretimi Atlantik bloğunu geçecek.

Ya MHP, Türkiye’nin milli çözüme bu kadar ihtiyaç duyulduğu, Balkan Savaşından yüz yıl sonra Siyasal İslamcılığın bu kez Suriye ve Irak  ekseninde berhava olduğu bir tabloda, baskın ve başat bir milli programla toplumsal muhalefetin dili olamıyor. Siyasal iktidar bu tablodan çıkmak için alışkın olmadığı gramerine yabancı olduğu kaba bir millilikle/ İslamcılığı dinle tutkal yapmak istiyor. Ortada daha baskın ve rafine bir milli dil olmadığı için siyaset kilitlenmiş vaziyette. Bundan sonraki sağ siyasetin mihveri AKP’nin bu milli dili rafine edip dönüştürme/dönüştürememe potansiyeli veya  başka bir milli kadronun rol alabilmesi/alamaması ekseninde şekillenecektir.

Farklı vesilelerle pek çok eleştirdim velakin Sayın Cumhurbaşkanımızın 10 Kasım Anıtkabir özel defterine yazdığı ifadelere bütün kalbimle katılıyorum. Umarım artık Türkiye’de  bu çıtanın altına düşülmez. Merdiven altı üretim şizofren temelsiz, bilim dışı tarih efsunlarıyla görüşler oluşturulmaz. Kültürel ve tarihsel müktesebat bir bütün olarak hepimizin. Türkiye’nin milli mutabakat çizgileri  bu mesajın ruhuna uygun olarak oluşturulmalı, sözde değil özde de bu duyarlılık takip edilmeli.

Türkiye’nin eğitimli, genç seçmeni “Ulusalcılığın-milliyetçiliğin politik kimlik olarak tartışılmasına bile karşıyız” diyorlar, bu temel bir ve söz bahsinden, tartışılmasından dahi uzak olunması gerektiği görüşündeler [Y.G.]”. Bu çok önemli bir gelişmedir. Rönesans, Reform, Sanayi Devrimi, Burjuva demokratik devrimi ve Fransız ihtilalinin, milli devleti, milli devletin hukuk devleti, şahsiyet, adalet, hürriyet kavramlarını üreten dinamik olduğu görülüyor. Eski kuşak sağ ve sol seçmen ve kadrolar bunu çok fazla kavrayamamışlardır.

Buradan muazzam bir sinerji çıkabilir.

Odatv.com

http://www.hurriyet.com.tr/universiteler-susturulmus-diyemem-ama-isteksiz-27587215

—————————————————————————–

12.11.2016

http://odatv.com/buradan-muazzam-bir-sinerji-cikabilir-1211161200.html

 

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen