Gerçekten çok ustaca ortaya konulmuştu; “ağaçlar kesiliyor” diye başlatılan Gezi Parkı olaylarında, bu işin temsilcileri çağırılıp “NE istedikleri” sorulduğunda, isteklerinin “başında” üçüncü hava limanı yapımından vazgeçilmesi geliyordu! Taksimdeki ağaçların sökülüp başka yere nakledilerek dikilmesiyle (transplant) üçüncü hava limanının yapılmasının NE İLGİSİ olabilirdi? Yoktu tabiî; bir oyuncunun dediği gibi: “hâlâ anlamadın mı, mesele ağaç değil”di!
Bu olayların patladığı 2013 yılında, yıllık enflasyon % 4 imiş ve % 2 ye inmek yolundaymış. Gezi olaylarının Türkiye’ye mâliyeti, yâni, verdiği zarar, 300 milyar, deniyor. Üçüncü Hava Limanı yapılınca ne oldu? Avrupa’daki bazı hava limanları, aktarma hizmetini, coğrafya konumu çok daha uygun olan Türkiye’ye kaptırdı. Batılıların Gezi olaylarını niçin körüklediği anlaşılmış oldu.
Adam Beylikdüzü’nde dostluk anıtı adı altında, yaptığı heykelde, diğer figürlerin yanında ünlü Türk düşmanı Makarius’a da yer veriyor, belediye seçimini kazanabilmek için terör örgütünden talimat alan partiyle iş birliği yapıyor, İstanbul seçimini kazanınca Yunan basını bayram ediyor, “Pontus kazandı!” diye başlıklar atıyor, belediyeye, iş birliği yaptığı partinin verdiği isimleri dolduruyor, seçim sırasında namaz kıldığı görülse de, Fâtih’in mirâsı, vakfı olan, bir bakıma bağımsızlığımızın sembolü olan (örtülü dış baskı yüzünden 84 yıl kapalı kalmıştı: müze; ne kilise, ne de câmi olarak) Ayasofya’ya millet akın akın giderken, 1 – yazıyla bir – defa bile gidip namaz kılmıyor, şiddetli kış gününde, İstanbullular yollarda mahsur kalmışken, belediyenin kar küreme aracına yolu temizleterek İngiltere temsilcisiyle balık yemeğe gidiyor (görüşmelerinde ‘I am okey’ dediği tv de görüldü, ‘I am well’ demek istiyordu, her halde){ işletmeyi ‘ingilizce’ olarak okuduğu bildirildiğine göre, o bölümde, anlaşılan, argo ingilizcesi kullanılıyor} “yolsuzluk” suçlamasıyla tutuklanınca, partisi, “acaba doğru mu? doğrusu nedir?” diyeceğine, işi, politika cambazlığına çeviriyor, malûm medyanın yönlendirmesiyle ülkede âdetâ terör havası estiriliyor: Türk olmak, gerçekten zor!
Bu olayların da Türkiye’ye kaça mal olduğu, ne kadar zarara uğradığımız, açıklanınca anlaşılacak. İkinci bir Gezi girişimiydi, başarılı olamadı, deniliyor.
Gelelim yazının başlığına:
Sevimli bayan oyuncu, dış güçlerin maşası olan terör örgütüyle mücadele eden teşkilâtın içinde, gerçekten yurtsever bir elemanı büyük başarıla canlandırıyor; çok güzel, çok iyi. Aynı sevimli oyuncu, gerçek hayatta ise, iç yüzü zamanla ortaya konacak olan, Türkiye’ye çok pahalıya mal olan, enflasyonu azdırma tehlikesi ve potansiyelini taşıyan, provakatörlerin rol oynadığı, vandalizmin sergilendiği, ülkeyi iç savaş tehlikesinin eşiğine getiren boykot olaylarına karıştığı için diziden çıkarılıyor.
Ne denir?
Hayal âleminde ülkeye hizmet et, doğru yolda ol,
Gerçek hayatta, iyi niyetle, ‘hizmet ediyorum diye’ ülkeye zararlı olaylara katıl.
Demek ki; yalnız mesleğinde İYİ olmak, mesleğiyle ilgili okumak, yetmiyor, Üçüncü Selîm’in kararıyla, 232 yıl önceden beri tuttuğumuz, yanlış olduğu, (bizim gibi, ‘toptan, her şeyiyle’ değil; ‘sâdece teknoloji’ almış olan) japon misâliyle anlaşılan yolda, akımda iyi yetişmiş olmak yetmiyor, biraz tarihe bakmak, ders çıkarmak gerekiyor. Medyaya kapılıp gitmemek, Medya tarafından yönlendirilmekten kurtulmak için, alışılmışın dışında bir şeyler okumak gerektiği görülüyor.
Bu sevimli, usta bayan oyuncunun tâlihsizliği, daha adının yanlış konulmasıyla başlıyor: o adın doğrusu, Aybike’dir, Aybüke değil. Kuzey Türkçesinde ‘bike’: ‘kadın, hanım’ demektir; Aybike de: Ay Hanım gibi bir anlama gelmektedir.
***
04 Nisan 2025