Son Hamlelerimiz, Sonumuzu Hazırlayan Son Aldanışımız Olmasın!

 

Son Hamlelerimiz, Sonumuzu Hazırlayan Son Aldanışımız Olmasın! “Tuzağı Tanımak” En Kadim Siyasi Dehamızdır!

Müsteşarlık yapmış bir eski siyasetçimiz; “Malhun, siyaseti bilmiyorsun kızım, bu konulara yazılarında fazla dalma… ” buyuruyorlar.

Haklısınız, siyaseti bilmiyorum, lakin daha 2016’daki olağanüstü şurada hain örgütün yüzünü ortaya dökememenin üzüntüsü içinde olduğunuzu ifade ettiğinizi çok iyi hatırlıyorum. O günkü konuşmanızın kalbimde ve düşüncelerimde derin oyuklar açtığını söyleyebilirim.

Evet siyasetten anlamıyorum ama yine de sormadan edemiyorum; biz aldanmaya hangi târihten beri başladık acaba? Fetö’de aldandık doğru? Peki ya daha gerisi? Onun gerisinde nelerde aldandık? Şimdi oturup bunun hesabını yapan var mı? Şöyle geri dönüp bakıyorum yıllara. Bugün Fetö’nün okullarını kapatmayacağını büyük bir küstahlıkla ilân eden Barzani de mi bizi aldatmış? Eğer merhum Cumhurbaşkanımız Özal da bu günleri görseydi o Barzani’ye “yeğenim” der miydi acaba? Belki de ruhu ıstırap içindedir şimdi.

Çünkü bugün Barzani Irak’ın kuzeyinde özerklik elde etmiş bir çete başı olmuşsa bunda Çekic Güc’ü bu temiz topraklara konuşlandırıp Körfez savaşına ortak olmamızın hiç mi payı yok? Peki ya işgal edilen Irak? Irzına geçilen, işkence edilen, öldürülen onca masumun vebâli?

Ne garip Irak da tıpkı bizim gibi başka bir fetöye aldanmış o zamanlar; Kesnizani’ye! Kesnizani tıpkı bizim gibi CIA’nın bizzat projendirip askeriyeden devletin bütün kurumlarına sızdırılmış bir şeytani tarikat. Sonuç; asker darbe yapıyor, ülke iç çatışmaya giriyor, Amerika Saddam olacak diktatörü devirip “demokrasi” getirmek için harekete geçiyor, yani işgal başlıyor!

Bunun ülkemize faturası; PKK Barzani yönetimindeki beş ayrı bölgeye konuşlanıyor ve Şemdinli hamam böceği sürüsü gibi belki yirmi-otuz bin PKK ordusu ile âdeta çevreleniyor!

Peki, o vakitler bizim sınır taburumuzdaki askerimiz ne kadar dersiniz? Söyleyeyim iki bincik! Evet, sadece iki bin… Ve o vakitler hudut karakolları acınacak durumda tank yok, top yok, kamera sistemi yok ve o kulübe gibi karakollarda en fazla yüz-yüz eli asker vatanı bekliyor! Üstelik bizde İsrail ve Amerika’nın dürbünlü kannas, kaleşnikov, şeytan gibi gece görüş dürbünleri ve CIA destekli şifreli telsizleri de yok! O sınırlarda Mehmetciğimiz âdeta Allah’a emanet!

Şimdi düşündüğümde sormadan edemiyorum; acaba merhum Özal da aldanmamış olsaydı, mütemadiyen köyleri ve karakolları basıp ateşe veren, askerlerimizi ve halkımızı katledip şehid eden PKK için “üç beş kendini bilmez eşkıya” der miydi? Söyleyiniz der miydi? Eğer merhum Özal aldanmamış olsaydı onlara değil birkaç eşkıya, hatta PKK bile der miydi? O sürülerin bizzat İsrail’in vaad edilmiş topraklar için hazırladığı planın bir parçası olarak tetikçisi ve katil başı Amerika tarafından kurulduğunu açık açık söylemez miydi?

Kaderin şu cilvesine bakınız ki o zaman da bir paralel çelmeye gelmiş bu devlet! Çekiç güç denilen şeytan kalesi çöreklendiği yerden 36’ıncı paralelde uçuş ve askeri müdahale yasağı getirirken PKK bu paraleli yol geçen hânı gibi kullanıp istediği gibi bölgemizde at oynatmış! Bu “paralellenme” sonucunda İmralı’daki terörist başı neredeyse Şemdinli’ye karargâh kurup özerk devleti için postu serecekmiş ki kahraman Mehmetçiğimiz kanını ve canını vererek bu oyunu hep bozmuş!

Şimdi soruyorum size efendim, o zamanlar okullarda ve televizyonlarda bize PKK’nın o bölgedeki Kürtlerin bir başkaldırısı olduğu, bunun bir “kardeş kavgası” olmadığı İsrail ve Amerika’nın terörizmi olduğu söylenseydi yıllarca Kürtler ve Türkler birbirine kuşku ile bakar mıydı? O askerler, albaylar, gece gündüz dağlarda kendi ülkesine ait eli kanlı eşkıyaları arayan o kahramanlar gerçekte kime ve neye karşı savaş verdiklerini bilseler hiç o sınırlarda ve dağlarda dolaşıp keklik gibi avlanırlar mıydı? Onca ateş düşer miydi ocaklara?

O askerler devletin paralel çekiç güç ve terelel Barzani’ye aldandığını bilse bugün bizim meydanları bastırıp işgâli önlediğimiz gibi elinde ne varsa Kuzey Irak’ın tâ kalbine doğru yara yara gitmez miydi? Belki oradan hiç biri dönmezdi ama sayınız ki Yemen’de, Galiçya’da kalan dedelerimiz gibi bağrımıza taş basardık ama… ama orada şerefleriyle yatan şehitlerimiz olurdu! Dedem Süleyman Şâh’ın mezarı oradan oraya savrulmazdı!

Evet, Malhun siyasetten anlamıyor? Peki ya siz? Peki ya sizler? Bu kadar aldanmak bu kadar ihanet karşısında benim suçum nedir? Bizim suçumuz ne? Biz devletimize, ordumuza, yıllarca dayatılan hoşgörü-diyalog zehrine, bize dayatılan ABD yahut Rus dostluğuna, Talabani’ye bilmem ne baniye inanıp aldatılmak mı olacak hep kaderimiz? Ordu ve millet olarak hep temiz kalpliliğimiz ve vatan sevgimiz mi yara alacak?

Sırtımızdan vazgeçtim, gözümüzün içine bakıla bakıla kalbimizden hançerlenmeyeceğimize dair söz verebilir misiniz bana? Fetönün yerle bir ettiği ordumuz, üniversitelerimiz, eğitim sistemimiz yeniden düzenlenirken gerçekten emin misiniz bir daha yanılmamaya? Ben göremiyorum, siyasetin içinde değilim, ülkeme neler oluyor bilmiyorum! Çok üzgünüm ve endişeliyim! Haçlılardan saçlılardan, bize savaş açmalarından filân değil korkum. Korkum; tekrar aldanıp aldanmayacağımızdan.

Ben, bir kalem sahibi münevver olarak gelecekte yazdıklarıma bakıp bizden sonraki nesillere aldatılmış bir kültür ve fikir mirası bırakmak istemiyorum hepsi bu! Bu şartlarda ülkenin manzaralarına bakıp siyasetten anlasam ne olacak, anlamasam ne olacak!

Allah ülkemize ve Aziz Milletimize bir daha bu acıları yaşatmasın!

Kadirşinaslıkla ve hürmetle efendim…

Saliha MALHUN

Yazar
Saliha MALHUN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen