AB ve Orta Asya ülkeleri ilişkilerini küresel yansımaları da olacak biçimde derinleştirme kararı aldı. Taraflar hangi alanlarda işbirliğini öngörüyor? Bu işbirliklerinin olası sonuçları neler olabilir? AB-Orta Asya ülkelerini bir araya getiren Semerkant bildirisinin detaylarında neler var?
Zeynep Gizem ÖZPINAR
ABD ile gerek güvenlik gerekse ticari ilişkiler açısından arası giderek açılan Avrupa Birliği, her geçen gün kendi gücüne dayanmak zorunda olduğunu daha iyi anlıyor ve bu çerçevede yeni ilişkiler geliştirmeye çalışıyor. Bu arayışın en somut örneklerinden biri, AB’nin Orta Asya’ya yönelik ilgisi.
Bu çerçevede AB ve Orta Asya ülkeleri yani Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan ilişkilerinde sadece bölgesel değil, küresel düzlemde sıçrama yaratmayı hedefleyen bir adım atıldı. 3-4 Nisan 2025’te Özbekistan’ın Semerkant kentinde düzenlenen AB-Orta Asya Birinci Zirvesi’nden ilişkilerde niceliksel ve niteliksel derinliği olan kapsamlı bir sonuç bildirisi çıktı.
Ortak bildirinin detayları, mevcut uluslararası krizlerin gölgesinde şekillenen, güvenlikten kritik materyallere, çevre sorunlarından Rusya’yı dengeleme arayışlarına ve çeşitli yatırımlara kadar çok katmanlı bir iş birliği modeline işaret ediyor.
Uluslararası hukuka vurgu ve Kıbrıs mevzusu
Semerkant Bildirisi’nin ilk maddelerinde, uluslararası ilişkilerin temel ilkeleri olan egemenlik, toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığına yapılan güçlü vurgu, küresel ölçekte artan jeopolitik belirsizlikler ve uluslararası hukukun aşındığı kriz ortamında dikkat çekici bir duruş ortaya koyuyor. Bildiride, Birleşmiş Milletler Şartı’na yapılan açık atıf, tarafların uluslararası hukukun evrensel ilkelerini ortak payda olarak benimsediğini gösteriyor. Ancak bu hukuk temelli yaklaşım, bildiride Kıbrıs meselesine ilişkin BM Güvenlik Konseyi’nin KKTC’nin tanınmaması gerektiğini söyleyen 541 ve 550 sayılı kararlarına verilen destekle birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye açısından çelişkili ve eleştiriye açık.
Söz konusu kararlar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını reddeden ve adadaki statüyü tek taraflı Rum tezleri üzerinden tanımlayan bir anlayışı yansıtıyor. Avrupa Birliği’nin Semerkant Bildirisi’nde bu kararlara özel vurgu yapması, AB’nin Kıbrıs meselesinde tarafsız bir tutum benimsemediğini ve Türk tarafının hassasiyetlerine gereken önemi göstermediğini ortaya koyuyor. Bu durum, AB’nin Orta Asya’daki normatif dış politika söyleminin, evrensel hukuk ilkeleri üzerinden değil, Batı merkezli bir perspektifle şekillendiğini gösteriyor.
Zaten, bu zirveden sonra Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne büyükelçi atamaya karar verdi.
Diğer yandan, bildiride Türkmenistan’ın anayasal tarafsızlık statüsüne yapılan olumlu vurgu, AB’nin bölge ülkelerinin iç siyasi tercihlerini dikkate alan hassas bir yaklaşım sergilediğini gösteriyor. Ancak aynı bildiride, Kıbrıs Türk halkının siyasi eşitliğini ve meşru temsil hakkını göz ardı eden bir söylemin yer alması, AB’nin “değer temelli dış politika” iddiasıyla çelişen bir ikilik yaratıyor.
AB bölgenin güvenlik mimarisine entegre olmak istiyor
Semerkant Bildirisi, Avrupa Birliği ile Orta Asya ülkeleri arasında güvenlik temelli iş birliğinin kurumsallaşma sürecine girdiğini gösteriyor. Bildiri çerçevesinde hayata geçirilmesi planlanan “Terörle Mücadele ve Aşırılıkla Mücadele Diyaloğu” ile “Hibrit Tehditler ve Sınır Güvenliği İşbirliği Programı”, bu yeni dönemin somut adımları olarak öne çıkıyor. Bu iki mekanizma, AB’nin bölgedeki güvenlik mimarisine daha kalıcı ve yapısal biçimde entegre olma iradesini yansıtıyor.
Terörle Mücadele Diyaloğu, dini ve etnik temelli aşırılıklarla mücadelede radikalleşmenin önlenmesi, erken uyarı sistemleri geliştirilmesi ve toplum temelli güvenlik yaklaşımlarının benimsenmesini hedefliyor. Bu çerçevede yürütülecek iş birliği, yalnızca güvenlik alanında değil, toplumsal istikrarın güçlendirilmesi açısından da stratejik bir rol üstleniyor.
Öte yandan, Hibrit Tehditler ve Sınır Güvenliği İşbirliği Programı; siber saldırılar, dezenformasyon, yasa dışı sınır geçişleri, insan ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi hem geleneksel hem yeni nesil tehditlere karşı çok katmanlı bir güvenlik yaklaşımını içeriyor. Avrupa Birliği, bu alandaki teknik bilgi birikimi ve kurumsal kapasitesini Orta Asya ülkeleriyle paylaşmaya istekli olduğunu vurgularken, Frontex benzeri yapıların bölgesel düzeyde teşvik edilmesini de gündeme getiriyor.
Ancak bu güvenlik mekanizmalarının uygulanmasında en büyük zorluk, AB’nin insan haklarına dayalı dış politika ilkeleri ile Orta Asya’daki yönetim biçimleri arasında hassas bir denge kurma gerekliliği. Güvenlik iş birliklerinin, otoriter eğilimleri güçlendiren değil; hukuk devleti, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini destekleyen bir çerçevede yürütülmesi elzem. Bu bağlamda, teknik destek programlarının demokratik yönetişim reformlarıyla eşgüdümlü şekilde ilerletilmesi, AB’nin bölgedeki etkinliği açısından belirleyici olacak.
Afganistan: Bölgesel güvenliğin anahtarı
Bildiride yer alan Afganistan’a dair vurgular, bu ülkenin AB ile Orta Asya ülkeleri arasında şekillenen yeni güvenlik mimarisindeki merkezi rolünü gözler önüne seriyor. Afganistan’daki durum, yalnızca iç mesele değil, tüm bölgeyi etkileyen çok katmanlı bir güvenlik riski olarak değerlendiriliyor. AB ve Orta Asya ülkeleri, Taliban yönetiminde kadınların ve kız çocuklarının eğitim ve kamusal yaşama katılımına yönelik kısıtlamaları ortak biçimde eleştiriyor ve bu durumu radikalleşmenin önlenmesi açısından stratejik bir tehdit olarak görüyor. Kadınların dışlanması, toplumsal istikrarı zayıflatan ve radikal eğilimleri besleyen bir unsur olarak öne çıkıyor.
AB ile Orta Asya temsilcileri arasında düzenli istişare toplantıları yapılması kararı, AB’nin müdahaleci olmayan, bölge sahipliğini esas alan bir yaklaşım benimsediğini gösteriyor. Afganistan kaynaklı göç, uyuşturucu ticareti ve radikal örgüt faaliyetleri gibi tehditler, bölge ülkelerini bu sürece daha aktif dâhil olmaya zorluyor. Öte yandan, bildirideki Afganistan vurgusu yalnızca insani değil, aynı zamanda jeopolitik bir boyut da taşıyor. Rusya, Çin, İran ve Pakistan’ın artan etkisi karşısında AB, bölgedeki stratejik angajmanını güçlendirme çabası içerisinde. Bu bağlamda Afganistan hem güvenlik hem de güç dengeleri açısından kilit bir konumda yer alıyor.
Rusya’ya yönelik yaptırımların delinmesi
Bildiride, AB’nin Orta Asya ülkeleri üzerinden Rusya’ya yönelik yaptırımların delinmesine karşı geliştirdiği stratejik uyarılar dikkat çekiyor. AB, sadece bölgesel kalkınma değil, aynı zamanda küresel yaptırım rejimlerinin etkinliğini korumak amacıyla hareket ediyor. Bu bağlamda, AB’nin Orta Asya ile geliştirdiği ekonomik ilişkiler, yalnızca ticaret ve altyapı projeleriyle sınırlı değil, aynı zamanda bölgesel güvenlik ve uluslararası yaptırım rejimlerine uyum sağlanması için de bir araç olarak kullanılıyor.
Avrupa Birliği, bu stratejik hedef doğrultusunda oluşturduğu “yüksek öncelikli ürünler” listesinde olan malların Orta Asya ülkeleri üzerinden Rusya’ya yönlendirilmesini engellemeyi amaçlıyor. Listede, çift kullanımlı teknolojiler, gelişmiş elektronik bileşenler, havacılık parçaları ve savunma sanayisinde kullanılabilecek diğer ürünler yer alıyor. AB, bölge ülkeleriyle koordineli bir şekilde, teknik izleme ve bilgi paylaşımını güçlendirerek, yaptırım rejimlerinin etkinliğini artırmayı hedefliyor. Bu sayede, üçüncü ülkeler aracılığıyla oluşturulabilecek “arka kapı” ticaret yollarının önüne geçilmesi amaçlanıyor.
AB’nin bu yaklaşımı, Orta Asya ülkelerine doğrudan yaptırım uygulamak yerine diplomatik baskı ve iş birliği mekanizmaları aracılığıyla bu ülkeleri gri alanlardan uzaklaştırmayı hedefleyen bir strateji. Özellikle Kazakistan ve Kırgızistan gibi, Rusya ile derin ekonomik, siyasi ve askeri ilişkileri bulunan ülkeler, bu süreçte daha yoğun bir diplomatik ve teknik denetim baskısına maruz kalıyor. AB, bölgedeki şirketler ve ticaret rotaları hakkında yaptığı detaylı analizlerle, potansiyel yaptırım etkilerini ve bu ülkelerdeki iş birliklerini dikkatle izliyor. Bu süreçte, bölge ülkelerine doğrudan bir taraf seçme çağrısı yapılmıyor, ancak jeopolitik manevra alanlarının daraldığı bir ortamda, AB’nin diplomatik baskıları da giderek artıyor.
Son olarak, AB’nin Orta Asya’ya yaklaşımı, kalkınma odaklı geleneksel stratejisinden uzaklaşarak, ekonomik ilişkileri jeopolitik filtrelerden geçirdiğini gösteriyor. AB, Orta Asya ile ilişkilerinde güvenlik merkezli bir dış politika izlemekte ve bölgesel güvenlik düzenini, ticaret yollarının şeffaflığını ve yaptırım uyumunu ön planda tutuyor. Bu yeni strateji, Orta Asya ülkelerinin, AB ve Rusya arasındaki ikili baskılarla dengede durmaya çalışırken, AB’nin küresel stratejilerine uyum sağlama zorunluluğunu artırıyor.
Küresel geçit stratejisi ve Orta Koridor
Semerkant Zirvesi’nde AB’nin “Global Gateway” (Küresel Geçit) stratejisi çerçevesinde Orta Asya’ya 12 milyar Euro yatırım yapma taahhüdü, bölgenin ekonomik kalkınmasının yanı sıra AB’nin Çin’in “Kuşak ve Yol Girişimi”ne karşı stratejik bir karşı ağırlık oluşturmayı amaçladığını ortaya koyuyor. Bu yatırımlar, bölgedeki ulaşım altyapısını modernize etmeyi, yeşil enerji dönüşümünü hızlandırmayı, dijital bağlantıları artırmayı ve sürdürülebilir kalkınmayı desteklemeyi hedefliyor.
Bu stratejinin merkezinde Orta Koridor yer alıyor. Çin, Kazakistan, Hazar Denizi, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanan bu çok modlu ulaşım ağı, AB için yalnızca lojistik bir yatırım olarak değil, aynı zamanda Avrupa ile Asya arasındaki stratejik bağlantıları çeşitlendirme açısından büyük önem taşıyor. Rusya ve İran gibi istikrarsız bölgelerden farklı olarak, Orta Koridor’un güvenli ve öngörülebilir bir ticaret yolu olarak güçlendirilmesi hedefleniyor. Ayrıca Güney Kafkasya’daki barış süreci, özellikle Azerbaycan-Ermenistan normalleşmesi, bu koridorların işlerliği için kritik bir öneme sahip. Ermenistan’ın Zengezur üzerinden açılacak olası bağlantısı, bölgesel ulaşım ağlarını tamamlayacak ve Orta Koridor’un entegrasyon kapasitesini artıracak.
AB’nin Orta Koridor projelerine verdiği önem, enerji geçişi ve tedarik zincirlerinin güvenliğiyle de doğrudan ilişkili. Azerbaycan doğalgazı, Kazak petrolü, Türkmenistan’ın kaynakları ve Orta Asya’dan gelen hammaddeler, bu güzergâhlar üzerinden Avrupa pazarına güvenli bir şekilde ulaşacak. Ayrıca dijital altyapı geliştirilmesi, AB’nin siber güvenlik ve veri akışları standartlarını bölgeye taşımayı amaçlıyor ve Çin’in dijital hakimiyetine karşı alternatif bir seçenek sunuyor.
Enerji, iklim ve kritik hammaddeler
Avrupa Birliği ile Orta Asya ülkeleri arasındaki iş birliği, enerji geçişi, iklim değişikliğiyle mücadele ve kritik hammaddelere erişim alanlarında derinleşiyor. AB’nin Yeşil Mutabakat ve stratejik özerklik hedefleri doğrultusunda, Orta Asya’nın enerji kaynakları, doğal rezervleri ve yenilenebilir enerji potansiyeli, sadece çevresel sürdürülebilirlik açısından değil, Çin ve Rusya’ya olan bağımlılığın azaltılması için de büyük öneme sahip. Taraflar, enerji verimliliğini artırma, yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirme ve yeşil altyapı projelerini destekleme konusunda ortaklıklarını güçlendiriyor. Özellikle Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın yüksek güneş ve rüzgâr enerjisi potansiyeli ile hidrojen üretim kapasitesi, AB’nin enerji dönüşüm hedefleriyle örtüşüyor.
Zirvede ayrıca, “Kritik Hammaddeler Niyet Bildirgesi” imzalandı. Bu belge, AB’nin yüksek teknolojili sektörlerde kritik kaynaklara sürdürülebilir ve güvenli erişim sağlama stratejisini yansıtıyor. Kazakistan ve Kırgızistan’daki lityum, kobalt ve nadir toprak elementleri gibi rezervler, Avrupa Komisyonu’nun “Kritik Hammaddeler Yasası” kapsamında öncelikli tedarik kaynakları olarak belirlenmişti. İş birliği, maden çıkarımıyla sınırlı kalmayıp, çevre dostu üretim, rafinasyon ve katma değerli süreçleri de kapsıyor.
İklim değişikliğiyle mücadele konusunda ise taraflar, Paris İklim Anlaşması’na bağlılıklarını yineleyerek karbon emisyonlarını azaltma, metan gazı salınımlarını kontrol etme ve biyoçeşitliliği koruma yönünde ortak eylem planları geliştirme taahhüdü verdi. Ayrıca, tarım ve su yönetimi konularında AB, teknik kapasite artırımı ve finansman sağlama noktasında destek sunmayı hedefliyor. Su diplomasisi kapsamında, Aral Gölü ve Sır Derya-Amu Derya havzalarının rasyonel yönetimi de vurgulanıyor. AB, teknik arabuluculuk ve veri paylaşımı yoluyla çevresel adaletin sağlanmasına katkı sunmayı amaçlıyor.
Fırsatlar ve riskler
Semerkant Bildirisi’nin ortaya koyduğu çok boyutlu iş birliği vizyonunun hayata geçme düzeyi bölgesel jeopolitik dengelere ve tarafların iç siyasi motivasyonlarına bağlı olarak değişkenlik gösterecek. Güvenlikten enerjiye, kritik hammaddelerden ulaşım altyapısına kadar uzanan bu geniş yelpazedeki taahhütlerin bir kısmı AB fonlarının ve teknik kapasitesinin desteğiyle orta vadede somut sonuçlar doğurabilir. Lakin, güvenlik iş birliği gibi daha hassas alanlarda ilerleme, Orta Asya rejimlerinin siyasi yapıları ile AB’nin değer temelli dış politika anlayışı arasındaki uyum sorunları nedeniyle sınırlı kalabilir. Afganistan merkezli tehditlerin ortak kaygı yaratması kısa vadede güvenlik odaklı diyalogları teşvik etse de bu iş birliğinin kurumsallaşması için AB’nin bölgeye müdahaleci değil, kapsayıcı ve hassasiyetlere duyarlı bir yaklaşım benimsemesi gerekecek. Orta Koridor ve Küresel Geçit stratejisi üzerinden geliştirilen projeler ise, Çin ve Rusya’ya alternatif bir yönelimin temelini oluşturabilir; fakat bu koridorların işlerliği, Güney Kafkasya’daki barış süreçlerinin kırılganlığına doğrudan bağlı. Sonuç itibariyle, Semerkant Bildirisi’nde öngörülen iş birlikleri, AB’nin Orta Asya’ya dair stratejik vizyonunu genişletme potansiyeline sahip olmakla birlikte, bu sürecin başarıya ulaşması için normatif söylemlerin ötesine geçerek, tarafların güvenini kazanacak esnek ve kapsayıcı mekanizmalarla desteklenmesi gerekiyor.
—————————————
Kaynak:
https://fikirturu.com/jeo-politika/avrupa-birligi-orta-asya-ile-iliskiler/