Gençlik yıllarımda dilime takılan bir cinaslı maniydi:
Ne atam?
Düşmana top mu atam?
Bütün cihan yıkılsa,
Ne Türk ölür, ne ATAM… !
Hangi iklimlerin, hangi rüzgârları savurup atmıştı bizi bu fırtınalı coğrafyanın efsunkârlı topraklarına unutabildik ama bir güçlü bileğin elimizden tutarak ayağa kaldırdığı, bu etrafı ateş çemberi sınırlar içindeki vatanımıza bir gizemli sevda ile bağlanmamızı sağlayan sarı saçlı, mavi gözlü Atamızı yıllar boyu hiç ama hiç unutmadık. Yaşadığı 57 yıllık ömrünün büyük bölümünü sen, ben, hepimiz için mücadele vererek geçiren, hangi felaketlerden, hangi derin sulardan gemisini kurtarıp, hangi deli rüzgârların önünde yön bulmaya çalıştığını tarihin berrak sayfalarında okuyoruz artık. Millet gemisini kurtarmak için fedakârlıkla ve cesaretle hak bildiği yolda yürüyen bu büyük millet evladını unutmak ne mümkün…!
Bugün dağlarında açan bin bir renkli ve türdeki çiçekleri derdiğimiz, engin denizlerindeki beyaz köpüklerle benzimizin ağarttığımız, berrak sularında serinlediğimiz, verimli topraklarında karnımızı doyurduğumuz, havasına, suyuna ve toprağına âşık olduğumuz, atalarımızın gökten kopararak bir ipek dala astıkları bayrağımızın gölgesinde özgürce soluklanıyorsak eğer bu vatanı bize vatan yapan bu büyük milletin büyük evladı Atamız ve ona gönülden inanan dava arkadaşları sayesindedir. Hepsine şükran borçluyuz.
Ne güzel seslenmiş Sermet Sami Uysal “GÖR NERELERDESİN ATA” başlıklı şiirinde:
….
Her ulusal bayramda,
Bulut bulut
Göklerimizdesin…
Görüyorsun ya ATAM,
Ahirette bile
Memlekettesin…
Yıldan yıla gönlümüzde büyüyen Atam, şuna emin ol ki, sonsuza kadar yüreğimizde yaşayacak ve yaşatacağız…!