Otoriter yapılar, çoğunlukla çaresizlik içinde yaşayan seçmen kitlesinin oy davranışları üzerinde güçlü bir etkileme gücüne sahiptir. İktidarın başarısızlığı karşısında toplumsal sorunları çözme konusunda etkili ve güçlü olduğu izlenimi yaratan bir muhalefet yoksa, her şeye rağmen mevcudun desteklenmesi sürecektir. Bu seçimde, ağır bir ekonomik kriz ve afetten dolayı özellikle deprem bölgesindeki kitlenin çaresizlik psikolojisinin çok etkili olduğu anlaşılıyor. İktidara karşı alternatif olacak güçlü bir muhalefet yoksa, hâlâ “güçlü” diye algılanan iktidar ve ortakları partiler tercih edildi.
*****
Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU
Ülkemiz, 14 Mayıs ve 28 Mayıs’ta iki aşamalı olarak demokrasi tarihimizin en iddialı ve çekişmeli seçimlerinden birisini yaptı. Bu seçimin, önceki seçimlere göre daha çekişmeli geçmesinin en önemli nedeni, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde Cumhurbaşkanlığı yetkilerinin, aşırı ‘güçlendirilmiş’ olmasıydı. Cumhurbaşkanlığı yetkisinin, sadece ekonomik ve sosyal kaynakların dağıtımı ile sınırlı kalmayıp siyaset dışı olması gereken adalet, güvenlik ve diplomasi gibi klasik devlet görevlerini de doğrudan kontrol etmesi, seçimin önemini olağanüstü artırdı. Seçim sonucunda, uzun bir süredir yönetimin başında bulunan mevcut cumhurbaşkanı yeniden seçildi. Bu durum, yöneticilerin sıklıkla değiştiği ve demokrasi döngüsünü başarıyla uygulayan ileri ve çağdaş demokrasilerde pek alışık olunmayan bir tercihti.
Uzun bir süre yönetimde yer alan cumhurbaşkanı seçimi nasıl kazandı? Muhalefet neden kaybetti?
Domenler ve potansiyel teorisi
Durmuş Hocaoğlu’nun fizikten alarak sosyal bilimler alanına uyarladığı iki teori bulunmaktadır. Bunlardan birisi, ‘Domenler Teorisi’ diğeri ise ‘Potansiyel Teorisi’dir. Fizik bilimine ait bu teoriler, cansız eşyanın bazı davranış biçimleri ile insan topluluklarının bazı davranışları arasında ilgi çekici benzeşimler (analoji) tespit etmektedir. Hocaoğlu, bu teoriler ile evrendeki bazı eşitsizliklerle ilgili açıklama modelini, toplumsal ilişkilerdeki bazı eşitsizlik ve dengesizlik hâllerinin psikososyal sonuçlarının analizine uyarlamıştır (Hocaoğlu,1995: 14-18).
Fiziksel Domenler Teorisine göre, ‘bir harici magnetik alan, bir nesneye uygulandığında, o nesnenin içindeki bütün özgül ve çoğul magnetik alanlara da kuvvet uygulanır ve onları kendi istikametine doğru yönelmeye zorlar’. Fiziki Domenler Teorisi bağlamında Sosyal Domenler Teorisine göre de fizikî dünyadaki gibi sosyal dünyada da güçlü bir etkenin etki alanı, diğer zayıf etki alanları üzerine güç uyguladığında zayıf güç alanlarını kendi yönüne çevirir.
Fiziksel Potansiyel Teorisi, uzaydaki her noktanın farklı bir değerde potansiyeli olabileceğini kabul eder. Uzaydaki herhangi iki noktanın potansiyelleri birbirine eşit olmadığı zaman, bu iki nokta arasında bir ‘potansiyel fark’ ortaya çıkar ki bu farklılık bir ‘gerilim’ kaynağıdır. Bu gerilim, potansiyelleri farklı iki nokta arasına giren bir nesne üzerine ‘güç’ uygular. Gerilimden doğan ve ‘alan gücü’ denilen bu güç, sürükleyici bir güçtür. İki eşitsiz nokta arasındaki gerilimin yol açtığı sürükleyici gücün hareket yönü, alçak potansiyelden yüksek potansiyel noktaya doğrudur. Güçlü nokta ile nispeten zayıf nokta arasında eşitsizlik ve gerilim ne kadar fazlaysa sürükleyici alan gücü de o kadar güçlü olacaktır. Ancak nesnelerin, içinde hareket ettikleri ortamın -en azından sürükleyici alan gücü kadar- ‘dirençli’ bir ortam olması halinde, sürükleyici alan güçlerine direnen ve dayanıklılık gösteren ‘karşı güçler’ de olabilir.
Siyaset aslında bir güç oyunudur
Siyasi sistemdeki iktidar-muhalefet ilişkilerinde, her iki tarafın da kendi çevresine yaydıkları bir etki alanı vardır. Hocaoğlu’nun Sosyal Potansiyel Teorisine göre, farklı etki alanlarının ortaya koyduğu potansiyeller arasında belirgin bir sosyal potansiyel fark doğar ve sosyal bir gerilim meydana gelir. Bu gerilimde, yüksek etki alanı potansiyeli, zayıf etki alanı potansiyelini kendine doğru çeker. Toplumsal süreçlerde, sürükleyici güç alanının çekim gücünü sınırlayacak ya da durduracak yegâne güç, etkili bir ‘sosyal muhalefet’ ile ‘siyasi muhalefetin’ varlığıdır.
Kapitalizm yoksullaşmayı ve krizleri çoğaltıyor
Küreselleşme süreciyle birlikte kapitalizm, iktidarların ve egemen sınıfların gücünü olabildiğince artırdı. Çoğu toplumda, yönetici ve egemen sınıflar millî gelirden büyük bir pay alırken, orta sınıflar giderek yoksullaşıyor. Günümüzde, ülke nüfuslarının büyük bir kısmı, yaşamlarını bir sömürü düzeni içinde sürdürmeye çalışıyor. Çoğu toplumun orta ve alt sınıfları, sorunlarını artık kendi imkânlarıyla çözemeyecek bir durumda. Derin bir çaresizlik psikolojisi yaygınlaşıyor. Halk yoksullaştıkça, güçlüler tarafından etkilenmeye daha açık bir hâle geliyor.
Vahşi kapitalizmin sınır tanımayan kâr tutkusu ile son yüzyılda doğanın dengesi de bozuldu. Küreselleşme, yönetici ve egemen sınıfların büyük bir güç biriktirmesine karşılık, geniş kitleler ve doğa için büyük yıkımlara yol açtı. Kuraklık, orman yangınları, seller, hava-su ve toprak kirliliği gibi doğal afetler sayı ve kapsam bakımından büyük bir artış gösterdi. Depremler, geçmiş zamanlara göre özellikle kötü yönetilen ülkelerde çok büyük yıkımlara neden oluyor. Ekonomik ve siyasal sistemlerin keyfî ve adaletsiz yönetimleri sebebiyle yoksulluk, işsizlik, hastalık, enflasyon, aşırı borçlanma sürekli artıyor.
Demokraside öğrenilmiş acizlik
Eşitsizliklerin fazla olduğu toplumlarda, sermaye, eğitim, devlet imkânları, medya gibi güç araçlarından yoksun olanlar, çoğunlukla şiddetli bir kimsesizlik ve dışlanmışlık duygusu yaşıyor. Yalnızlık ve kimsesizlik hisseden kişiler, etrafında toplanacakları etkili ve güçlü bir muhalefet göremedikleri zaman seçimlerde mevcut iktidarın çatısı altında kalmayı tercih ediyor. Seçmenlerin çoğu, sorunlarla baş etmeye yarayacak düzeyde kişisel gelirden ve bilgiden yoksun bulunuyor. Güçlü ve inandırıcı bir alternatif olmadığında sorunların çözümü illâ da hükümetten bekleniyor.
Ülkedeki ‘yolsuzluk-yoksulluk ve yasaklar’ sarmalı, toplumsal güçleri ve seçmen kitlesini giderek zayıflatıyor. Çaresiz seçmen kitlesi, çözülemeyen sorunlardan ve sıkıntılardan dolayı mevcut yolsuzluk-yoksulluk ve yasakların ilişkisini zaten algılayacak ve tepki verecek güçte olmuyor. Hocaoğlu’nun Sosyal Domenler ve Sosyal Potansiyel Teorisine göre, öğrenilmiş acizlik veya çaresizlik psikolojisiyle oy verme davranışı gösterecek kitleler, özellikle güçlü ve inandırıcı bir muhalefet yoksa, mevcut siyasi iktidarın çekim gücüne daha kolay meylediyor.
Muhalefetin yetersizliği ve öykünmeciliği
Otoriter yapılar, çoğunlukla çaresizlik içinde yaşayan seçmen kitlesinin oy davranışları üzerinde güçlü bir etkileme gücüne sahiptir. İktidarın başarısızlığı karşısında toplumsal sorunları çözme konusunda etkili ve güçlü olduğu izlenimi yaratan bir muhalefet yoksa, her şeye rağmen mevcudun desteklenmesi sürecektir. Bu seçimde, ağır bir ekonomik kriz ve afetten dolayı özellikle deprem bölgesindeki kitlenin çaresizlik psikolojisinin çok etkili olduğu anlaşılıyor. İktidara karşı alternatif olacak güçlü bir muhalefet yoksa, hâlâ “güçlü” diye algılanan iktidar ve ortakları partiler tercih edildi.
İki büyük muhalefet partisinin “güçlendirilmiş genel başkanları” tarafından, parti tabanlarının onaylamayacağı isimlerin milletvekili listelerine yerleştirilmesi, muhalefetin demokrasi söylemini zaafa uğrattı. Cumhurbaşkanı için ‘tek adam’ eleştirisi boşlukta kaldı. Ayrıca, muhalefetin yarattığı boşluk yüzünden iktidar, ‘sanki kendisi iktidarda değilmiş gibi’ muhalefet partilerini psikolojik baskı altına alarak onlara karşı çok etkili bir muhalefet yürüttü. Ülkedeki terör örgütleriyle ilgili olası siyasi iltisak kuşkusu, muhalefet partilerinin üzerine yıkıldı.
Siyasi muhalefet, toplumsal muhalefeti temsilde yetersiz kaldı. CHP-İyi Parti ile başlayan sol-milliyetçi seçim ittifakına, sonradan siyasal İslamcı partilerin dâhil edilmesiyle bu iş birliğinin tılsımı bozuldu. Seçmenler, her gün muhalif medyada, toplumsal muhalefeti temsil eden kadrolar yerine mevcut iktidarın eski mensuplarını izlediler. Muhalif medyada ‘eski AKP’li’ olup mevcut sorunların sorumluları, hemen her gün boy gösterdi. Mevcut iktidarın yarattığı sorunların ‘eski AKP’li’ siyasetçiler tarafından çözüleceği görüntüsü, AKP’den kopuşu önledi. Öykünmeci yaklaşım, toplumdaki muhalefet heyecanını söndürdü. Muhalif gibi görünen eski AKP’li siyasetçilerin önemli bir kısmının gerçekte muhalif olmadıkları da ortaya çıktı. Önümüzdeki yasama döneminde, toplumsal muhalefetin duyarlılık hissettiği birçok konuda, iktidarla anlaşma yapmaya hazır olduklarına ilişkin açıklamalarına bakılırsa siyasi bir ‘takiye’ yaparak muhalif gibi görünmüş oldukları dahi söylenebilir.
Sonuç olarak, ülkede demokrasiyi çelmeleyen ve demokratik döngüyü kesintiye uğratan bilinen ve bilinmeyen birçok etken söz konusudur. Bu etkenlerin başında, kitlelerin ‘öğrenilmiş çaresizlik psikolojisi’ gelmektedir. İkincisi de muhalefetin, çok zayıf kalması ve eleştirdiği iktidarın siyaset yöntemlerine öykünmesidir. Henüz bilinmeyen diğer etkenler de zaman içinde kendini belli edecektir.
——————————————–
Kaynak:
https://millidusunce.com/misak/iktidar-bosluk-kabul-etmiyor/