Bizans’tan Osmanlıya geçtiği anlaşılan yönetimde devşirme geleneği, son yıllarda ülkemizin siyaset kültürüne de musallat olmuştur. Günümüz siyaset kültüründe de parti yöneticileri, parti üye ve seçmenlerine rağmen, rakiplerden ya da dışarıdan popüler siyasetçiler transfer etme olgusuna çok sık başvurmaktadır. Osmanlı Devleti, nasıl yabancı kültürden insanları üst düzeyde istihdam etmiş ise bir kısım siyasi partiler de kendi siyasi görüşleriyle pek ilgisi olmayan kişileri önemli konumlara getirmektedir. Bir defa, Osmanlı Devleti, monarşik bir rejim ve patrimonyal bürokrasi ile yönetilirken; siyasi partiler demokratik kurallara göre yönetilmesi gereken örgütlerdir. Demokratik örgütlerde, karar organlarının yöneticileri atanmaz, örgüt mensuplarınca seçilirler.
*****
Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU
Devlet yönetimleri başta olmak üzere, belirli bir büyüme ve genişleme gösteren her organizasyon, kendi insan kaynaklarının dışında başka insanların hizmetine ihtiyaç duyabilir. Devletin kuruluş felsefesi ile devleti kuran milletin kimliğine saygılı olunduğu sürece, iyi yetişmiş insanlardan yararlanmak oldukça etkili bir politikadır. Ancak, stratejik kurum ve birimlerinin yönetimi, millî kimlik bilincine sahip nitelikli insanlar tarafından yürütülmelidir.
Günümüzde -nihayetinde devleti yönetmeye talip olan- siyasi partiler de kendi örgütlerinin dışında iyi yetişmiş insan kaynağı kullanmak isteyebilirler. Siyasi partilerin karar organlarına getirilen kişilerin, örgütün kuruluş amaçları ve tüzüğünü içselleştirmiş yöneticiler olması beklenir. Bu anlamda, partinin varlığını başarıyla sürdürmesi, kuruluş amaçlarına uygun yönetici kadroların iş başında olmasıyla mümkündür.
Osmanlı yönetim kültüründe devşirme usulü
Bir Türk Devleti olarak kurulan Osmanlı Devleti, birçok inanç ve toplumdan Türk kökenli olmayan nüfustan, bedenen ve zihnen güçlü görülen kişileri seçerek, askerî ve sivil yönetim süreçlerinde kullanmıştır. Tarih sosyologları, devşirme usulü ile hem güçlü Türk boylarının kendi aralarındaki iktidar kavgalarının önüne geçildiğini hem de daha geniş bir insan kaynağı potansiyeli elde edildiği yorumunu yaparlar. Güçlü padişahların olduğu zaman devşirme kökenli yeniçeriler ve paşalar, devlete profesyonelce hizmet etmişlerdir. Bir Roma tipi savaşçı ve yönetici toplama şekli olarak ‘devşirme’ usulü, Osmanlı Devleti hanedanı tarafından gerileme dönemine kadar başarıyla uygulanmıştır.
Osmanlı Devleti’nin son döneminde, padişahların çoğunlukla birer simgesel varlığa dönüşmesi ve yönetim ahlakının bozulmasıyla ekonomik ve toplumsal düzen de bozulmuştur. Arka arkaya kaybedilen savaşlar ve devşirme yöneticilerin büyük ölçekli yolsuzlukları nedeniyle ekonomi çökmüştür. Türk olmayan uyruklar, yeni türeyen Avrupa kapitalistleşme sürecine dış ticaret üzerinden eklemlenerek zenginleşirken, Türk kökenli halk ise büyük bir yoksulluk girdabına sokulmuştur. Aşırı borçlanmaya bağlı olarak devlet yönetimi, başta İngilizler olmak üzere, güçlü Batılı ülkelerin açıktan etki alanına girmiştir. Böylece, sömürge hâline gelen devlet yönetimi, büyük ölçüde Türk egemenliğinden kopartılmıştır.
Devşirme usulü önce büyütür sonra batırır
Yönetimde devşirme usulü, Osmanlı Devleti’nde hanedan egemenliğini uzatmış olsa bile devletin bir Türk Devleti olma niteliğinde çok ciddi çelişkiler doğurmuştur. Osmanlı Devleti’ni kuran, büyüten ve toplumun ana gövdesini oluşturan Türkler, büyük ölçüde devletin askerî ve mali yükünü çekmişlerdir. Buna karşılık, özellikle yükselme döneminde üst düzey devlet adamlığı ile ticaret ve mülkiyet ilişkilerinden uzak tutulmuşlardır. Yönetici ve egemen sınıfın kendi konum ve servetlerini koruma odaklı yönetim sergilemeleri sonucunda, sanayileşme fırsatı kaçırılmıştır. Üstelik, devlet, yöneticilerin yolsuzlukları, lüks ve israf içinde gösteriş yönetimleri yüzünden -başta İngiliz tefecilerine olmak üzere- büyük bir borç tuzağına düşürülmüştür. Devlet çökerken ve toplum çözülürken, egemen ve yönetici sınıfın temel amacı, bu yıkıntıdan kendilerini kurtarma hamleleriyle uğraşmak olmuştur.
Atatürk’ün yöneticiler hakkındaki tarihî uyarısı
Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk Milleti’ne en büyük miras olarak bıraktığı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığını ilelebet sürdürmesinin temel şifresi olarak verdiği şu veciz sözü hep hatırlanmalıdır: “Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”. Atatürk, millî devlet ve güçlü bir toplum olmanın ancak, ülke nüfusunun ana gövdesini oluşturan Türklerin Türk kimliği bilinciyle hareket etmeleriyle mümkün olacağını bizzat görmüştür. Bu yüzden, Türk Milleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının ve özgürlüğünün sürdürülmesinin, Türklük bilincine sahip yönetici ve toplumsal aktörlerin varlığı ile mümkün olacağı vasiyetinde bulunmuştur. Bu amaçla, Türk kökenli ve kendini Türk kabul eden kimlik bilinci yüksek bir toplumsal bütünlüğün sağlanmasını, ‘Türk Egemenliğinin’ en büyük güvencesi olarak görmüştür.
Türk siyaset kültüründe devşirme geleneği (!)
Bizans’tan Osmanlıya geçtiği anlaşılan yönetimde devşirme geleneği, son yıllarda ülkemizin siyaset kültürüne de musallat olmuştur. Günümüz siyaset kültüründe de parti yöneticileri, parti üye ve seçmenlerine rağmen, rakiplerden ya da dışarıdan popüler siyasetçiler transfer etme olgusuna çok sık başvurmaktadır. Osmanlı Devleti, nasıl yabancı kültürden insanları üst düzeyde istihdam etmiş ise bir kısım siyasi partiler de kendi siyasi görüşleriyle pek ilgisi olmayan kişileri önemli konumlara getirmektedir. Bir defa, Osmanlı Devleti, monarşik bir rejim ve patrimonyal bürokrasi ile yönetilirken; siyasi partiler demokratik kurallara göre yönetilmesi gereken örgütlerdir. Demokratik örgütlerde, karar organlarının yöneticileri atanmaz, örgüt mensuplarınca seçilirler.
12 Eylül 1980 Darbesinin güdümünde çıkartılan 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunuyla siyasi partilerin genel başkanlık yetkileri ‘güçlendirilmiş’, parti üye ve örgütleri nispeten önemsiz hâle gelmiştir. Parti genel başkanları, parti üyelerinin ve oy veren insanların görüş ve tercihlerine göre siyaset yapmak yerine, onlar üzerinde kendi görüş ve düşünceleri yönünde ikna edici propaganda yapmayı ön plana çıkarıyor. Mevcut siyasi partiler yasası, parti genel başkanlarına, gerektiğinde düşüncesini söyleyen ve itiraz eden öz güveni yüksek insanları dışlama ve tasfiye imkânı veriyor. Bunların yerine, parti örgütü içinde pek emeği ve dolayısıyla tabanı olmayan, istenildiği zaman kendisinden kolayca vazgeçilecek kişilerle siyaset yapmayı tercih ediyorlar. Türk siyaset kültüründe bir ‘ihtilal hatırası’ olarak korunan siyasi partiler yasası sayesinde güçlendirilmiş genel başkanlar, devşirme yoluyla ‘eleman’ toplamak suretiyle kendi konumlarını güvence altına alıyorlar.
Siyasi iktidar, siyasette devşirme olgusunu bir güç gösterisi olarak kullanıyor. Muhalefetin popüler isimlerini transfer ederek, dağılma ve gevşeme belirtisi olan kendi seçmenlerine yeni bir heyecan katıyor. Muhalefet partileri de çoğunlukla genel başkanların konumunu koruma hedefine kilitlenecek şekilde parti dışından siyasetçilere yöneliyorlar.
Siyasi partilerin açmazı olarak köksüzlük
İktidar partisi, bilgi ve düşünce temelli çözümler ve projeler üretme kapasitesi düştükçe üst düzey yöneticiliklere dışarıdan ‘elemanlar’ alma ihtiyacı hissediyor. Sorunları çözemeyen ve eşitsizlikleri önlemede çaresiz kalan siyasi iktidarın, rakiplerini etkisiz hâle getirmede en çok yararlandığı ‘elemanlar’, çoğunlukla siyasete dışarıdan getirdikleri elemanlar arasından seçiliyor. İktidar partisinin, rakip partilerden transfer yaptığı yeni elemanlar, çoğunlukla muhalefeti zayıflatmak ve parçalamak amacına yönelik oluyor. Yine, siyasi iktidar, doğrudan kendi sorumluluğunda olup sonuçları oldukça belirsiz olan konularda sorumluluğu yaymak adına parti dışından elemanları yönetim vitrinine taşıyor.
Muhalefet partileri ise kendi partilerine özgü görüş ve düşünceler üzerinden yeni seçmenler edinemedikleri için olsa gerekir, iktidar partisiyle yolları ayrılmış eski iktidar partili kişileri -tabanlarına rağmen- devşirme derdine düşüyor. Başka bir deyişle, siyasi iktidar muhalefetin popüler partilerini ve isimlerini; muhalefet de iktidarın eski siyasetçilerine ilgi duyuyor. Çoğunlukla muhalefet partilerinin genel başkanları, kendi kişisel konumlarını güçlendirmek amacıyla olsa gerek, parti düşünce ve örgüt geleneğinden gelen kişileri uzaklaştırarak başka siyasi geleneklere mensup kişilerle çalışmayı tercih ediyorlar. Çünkü, bunları yönetmek daha kolay oluyor; genel başkana itiraz etmiyor ve belirsizlik durumunda genel başkanlarının en çok hoşuna gidecek önerileri ‘arz’ ediyorlar. Ayrıca, bunlardan gerekirse vazgeçmek de kolay oluyor; dışlanır ya da uzaklaştırılırsa parti örgütü ve seçmenlerinden herhangi bir tepki gelme ihtimali neredeyse hiç yok gibi. Bu arada, muhalefet partileri devşirme siyasetçiler yüzünden sürekli seçmen kaybederek, bilerek ya da bilmeden iktidar blokunun ‘ekmeğine yağ sürüyor’.
Millî devlet ve güçlü millet ülküsüne, parlatılmış ve kurgulanmış devşirme kişilerle değil, gerçekten toplumun sorunlarının çözümüne, ülkenin üretimine ve yüksek kültürüne somut katma değer yaratan siyasetçilerle ulaşılır.
————————————–
Kaynak:
https://millidusunce.com/misak/yonetim-ve-siyasette-devsirme-olgusu/