Eski Türkler de kadın-erkek eşitliği temelinde yükselen aile ilişkilerinde, büyük bir ihtimalle kendi çağı ölçeğine göre ileri derecede eşitlikçi yönetim ilişkileri geçerli olmalıdır. Türklerin, erkek egemen aile yapısının baskın olduğu Ortadoğu kültür coğrafyasına gelmeleriyle birlikte, önceki nispi eşitlik anlayışı hem aile içinde hem de toplumsal süreçlerde erkekler lehine bozulmaya başlamıştır. Bu anlamda, Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar zamanlarında aile içindeki ilişkilerde erkek veya ‘baba’, kadın veya anneye göre ön plana çıkmıştır. Aynı durum, devlet yönetiminde de kendisini göstermiş, ancak Arap ve Bizans kültürlerindeki sömürücü erkek yerine, kısmen babacan yönüyle paternalist yönetici figürü ortaya çıkmıştır. Osmanlı yönetim tarzında, resmi törenler sırasında ‘padişahım çok yaşa’ çığırışları, biraz otoriteye şirinlik yapmaksa birazı da padişahı ‘umumi’ bir baba olarak görme eğilimidir.
*****
Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU
Demokrasi teorisi, toplumsal sorunların çözümü konusunda seçmenlerin akılcı görüş ve düşüncelere öncelik vereceğini öngörür. Ülkemiz demokrasi pratiğinde ise güçlü bir lider gölgesi altında toplanma beklentisi oldukça yüksektir. Siyaset dünyasında liderin, yetenek, bilgi ve kültür düzeyi gibi kişiliğin yetkinlik boyutlarından çok, fiziki boyutları ve değer yargıları ön plana çıkartılıyor.
Siyasetin, kişiler ve kişilikler üzerinden yürütülmeye çalışılmasına bağlı olarak seçimler, sadece çözüm üretecek görüş ve yaklaşımların yarışması işlevi görmüyor. Ayrıca, seçmenlerin siyasi tercihlerinde bilinçaltı duygu ve eğilimleri de açığa vurulmuş oluyor.
Aile ve yönetim ilişkilerinin etkileşimi
Sosyal yapıyı düzenleyen ve kişileri toplum içinde düzenli bir şekilde yaşamayı öğreten sosyal kurumlar, sosyal sistem mantığı çerçevesinde birbirleriyle karşılıklı bir etkileşim içindedir. Bunlardan, aile ile başta devlet yönetimi olmak üzere çeşitli yönetim ilişkileri arasında çok yakın bir benzerlik olduğu gözlenmektedir. Herhangi bir toplumun ortalama aile yönetimi ile yönetim ilişkileri arasında karşılıklı bir etkileşim olduğu düşünülür. Mikro sosyolojik bir kurum olan ailedeki kadın-erkek ve ebeveyn-çocuk ilişkileri, makro sosyolojik bir kurum olarak devlet yönetimi ile diğer örgütlenme biçimlerinin yönetici-yönetilen ilişkilerinin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynar. Aslına bakılırsa, bunun tersi bir etkileşim de söz konusudur. Siyasetçiler devleti nasıl yönetiyorsa; ailede, özellikle ‘baba’, büyük bir ihtimalle devletin tepe yöneticisinin yönetme tarzından etkileniyordur.
Milletleşme sürecini tamamlamış olup belirli bir milli kimlik çerçevesinde çekirdek aile olma evresine erişmiş toplumlarda, nispeten kadın-erkek eşitliği olduğu için çocukların konumu da oldukça değerli görülür. Bu anlamda, aile içi ilişkilerde nispeten kadın-erkek eşitliğinin varlığı, anne ve babanın çocuk üzerindeki otoritesinin de olması gerektiği düzeyde yaşanmasına ortam sağlar. Bu toplumlarda, ortalama bir ailedeki aile içi ilişkilerin nispeten eşitlikçi yapısının, toplumsal düzlemde nispeten eşitlikçi yönetim ilişkilerini desteklediği görülür. Buna karşılık, muhafazakâr toplumlar ile milletleşme sürecinde sorun yaşayan topluluklarda aile kurumundaki eşitsizlikler, hayatın birçok alanındaki diğer haksızlık ve eşitsizliklere da kaynaklık yapmaktadır. Söz gelimi, erkek (baba) lehine ve kadın (anne) aleyhine olan aşırı eşitsizlikten doğan erkek egemen güç kullanımı, hem kadınlar hem de çocuklar üzerinde büyük bir baskı ve hatta şiddet olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum, aile içinde baba baskısı ya da ilgisizliği ile büyümüş yetişkinlerde ‘baba etkisi’ genellenerek yönetim ilişkilerine yansımaktadır.
Aile içinde baba şiddeti görmüş ve öfkesini bilinçaltında saklamış olan kişilerin ‘yöneticiliği’ de özellikle kendilerine itiraz edenlere ve muhaliflere karşı oldukça öfke doludur. Buna karşılık, çocuklukları sırasında baba baskısına ya da ilgisizliğine maruz kalmış ‘yönetilenler’ ise kendilerine çoğunlukla güçlü ve koruyucu olacağını düşündükleri erkek siyasetçiye yönelmekteler.
Yönetim ilişkilerinde baba etkisi ve Göktürkler
Geleneksel yönetim teorisi, yapısal olarak otoriter olmakla birlikte, sınırlı ölçüde iyiliksever yönetim tarzını genel olarak paternalist yönetim şeklinde tanımlar. Bu yönetim tarzında yönetici, yönetilenleri koruma ve kollama karşılığında onlar üzerinde istediği gibi otorite kurma hakkının da olduğuna inanır. Yönetilenler de kendilerine arada bir lütuf ve iyilikte bulunan yöneticilerinin öfkesini, bazen azarlama ve sövgülerini bile, pek sorun olarak görmezler.
Eski Türkler de kadın-erkek eşitliği temelinde yükselen aile ilişkilerinde, büyük bir ihtimalle kendi çağı ölçeğine göre ileri derecede eşitlikçi yönetim ilişkileri geçerli olmalıdır. Türklerin, erkek egemen aile yapısının baskın olduğu Ortadoğu kültür coğrafyasına gelmeleriyle birlikte, önceki nispi eşitlik anlayışı hem aile içinde hem de toplumsal süreçlerde erkekler lehine bozulmaya başlamıştır. Bu anlamda, Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar zamanlarında aile içindeki ilişkilerde erkek veya ‘baba’, kadın veya anneye göre ön plana çıkmıştır. Aynı durum, devlet yönetiminde de kendisini göstermiş, ancak Arap ve Bizans kültürlerindeki sömürücü erkek yerine, kısmen babacan yönüyle paternalist yönetici figürü ortaya çıkmıştır. Osmanlı yönetim tarzında, resmi törenler sırasında ‘padişahım çok yaşa’ çığırışları, biraz otoriteye şirinlik yapmaksa birazı da padişahı ‘umumi’ bir baba olarak görme eğilimidir.
Yönetimin ve siyasetin babaları!
Yoksulluk ve çeşitli çaresizlik durumunda, nispeten toplumsal dayanıklılığın zayıf olduğu dönemlerde yöneticilere koruyucu babalık rolü daha fazla yüklenir. Söz gelimi, popülist siyasetin önde gelenlerinden biri olan Süleyman Demirel, Türk tarımının rekabet gücünü artırmak yerine Türk çiftçisini devleti yönetenlere bağımlı hale getirme politikası kapsamında yürütülen taban fiyat uygulamasıyla ‘kim ne veriyorsa ben beş daha fazlasını veriyorum’ demek suretiyle ‘Baba Demirel’ ünvanını almıştı. Bu arada, Türk yönetim kültürüne, kültürel ve siyasi popülizm üzerinden ‘devlet baba’ yakıştırılması yapılarak, ‘milli devlet’ anlayışından uzaklaşıldı.
‘Devlet baba’ kavramı, ilk bakışta ‘sosyal devlet’ olgusunu ve devletin destekleyici rolünü ima etse de temelde devlet yöneticilerinin ‘eril’ yönünü çağrıştırmaktadır. Devlet yönetimi, bütün hukuk ve ahlaki ilkeler ile adalet ve eşitlikçi bir ‘milli devlet’ anlayışı içinde işleseydi Türk insanı ‘devlet baba’ diye bir tanımlamaya pek ihtiyaç duymazdı. Uygulamada, devletin bütün vatandaşları için aynı mesafede durmayıp ‘adalet’ ve ‘eşitlik’ konusundaki ayrımcılığına bakılırsa ‘devlet baba’ herkes için eşit mesafede durmuyor. Kimilerini ‘torpilli’ evlat olarak beslerken; kendi ümmet ideolojisine karşı olanlara ise durmadan ‘ayar’ çekiyor.
Babalık rolünde duygu aktarımı
Başta Freud ve Adler olmak üzere çok sayıda bilim insanı, insanların çocukluk sırasındaki ciddi anı ve travmaların, yetişkin olunduğu zamanki davranışlar üzerinde çok etkili olduğunu kabul eder. Çocuğun çevresindeki ilk kişi ve grupların oluşturduğu şartlar, sonradan ortaya koyacağı davranış örüntülerinin belirlenmesinde çok etkili bir rol oynar (Geçtan, 2022, 122).
Günümüzün ümmetçi-kapitalist sisteminde ve otoriter-muhafazakâr yönetim tarzında, çoğunlukla yoksulluk ve çaresizlik içinde bulunmaktan dolayı kişilikleri örselenmiş erkekler, dışarıdaki güçsüzlük ve çaresizliğin acısını evde aile üyelerinden çıkarmaya yönelebiliyor. Toplumsal babalık rolünü gereği gibi yapamayan babalar, aile ilişkilerinde büyük bir ihtimalle ya ilgisiz-kayıtsız bir baba ya da şiddet dolu bir babalık rolü icra ediyor. Yoksulluk ve statü düşüklüğü nedeniyle kendi babasıyla ilgili övünecek fazla bir şey göremeyen kişilerin ileride siyaseten her şeyiyle övünç duyacağı siyasi babalar araması çok sık rastlanan bir siyasal tutumdur. Başka bir anlatımla, babasının babalık rolü hakkında olumsuz hatırası bulunan kişilerin, siyasal alanda güçlü görünen ‘erkek siyasetçiyi’ benimsemesi giderek belirginleşiyor. Bedensel ve fiziki gücün yani şiddetin kutsandığı ülke sokaklarında, ‘benim babam senin babanı döver’ anlayışıyla büyüyen kişilerde; çatışmacı ve kutuplaştırıcı siyaset alanında rakiplerini baskılayan (bir anlamda döven) liderlere karşı tuhaf bir düşkünlük gelişiyor.
Devlet, baba değil sadece adaletli olsun!
Ailede baba, koruyucu rolü yanında ayrıca otorite ve disiplinin de simgesidir. Doğu toplumlarında yaygın olan yönetimdeki despotizmin asıl kaynağı erkek egemen ailedeki baba otoritesi olmalıdır. Bu bağlamda, otoriter-muhafazakâr aile çevrelerinde yetişen çok sayıda kişinin bilinçaltında, farklı derecelerde aile ilişkilerindeki baba egemenliğinden kaynaklanan bastırılmış korkuların, hayal kırıklığı ve öfkelerin izleri olmalıdır.
Türk aile yapısında, annenin baba otoritesini dengeleyici bir rolü olduğu dönemde baba korkusuna ilişkin böyle bir bilinçaltı oluşmamış olmalıdır. Eski Türk ailesinde olduğu gibi nispeten ‘kadın-erkek eşitliği’, bir yandan aile içi ilişkileri dengelerken, diğer yandan da yönetici dayatmalarını sonlandırılacak en etkili önlem olarak görülüyor.
Engin Geçtan (2022): Psikanaliz ve Sonrası, Metis Yayınları,18.Basım
——————————————-
Kaynak:
https://millidusunce.com/misak/yonetim-ve-siyasette-baba-figuru/