İmtiyazlılar eğitimi ve yeni nesil inşası

Tam boy görmek için tıklayın.

Türk toplumsal yapısının geçmişinde, diğer toplumlara göre sosyal sınıf zıtlığı pek bulunmazdı. 16. Yüzyıldan itibaren, Osmanlı devleti döneminde devşirme ve dönme yöneticiler ile yerli mültezimlerin (günümüzün ihaleci müteahhitleri oluyor) iş birliği, Türklerdeki eşitlikçi niteliği bozdu. Türk kökenlilerin devletin yönetim kademelerinde yükselme şansları olmadığı gibi, mülkiyet ve ekonomik varlıktan da yoksun kaldılar. Toplumsal kaynaklar, yönetici ve egemen sınıf ile Batılı ülkelerin himayesinde ticari burjuvaziyi oluşturan azınlık topluluklar tarafından sahiplenilmişti. Atatürk’ün Cumhuriyet ve milli devlet ülküsü ile gerçekten sınıfsız, imtiyazsız ve toplumcu bir düzenin temeli atılmış oldu.

*****

Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU

Eğitim olgusu, kişisel bir süreç olmaktan öte, toplumsal bir süreçtir.  Eğitimin, birçok işlevinin yanında, toplumsal konum ve yönetim ilişkilerini belirleyici rolü de vardır. Bir ülkede, toplum ve yönetim yapısının şekillenmesinde eğitim fırsat ve imkânlarının nasıl dağıtılmış olması önemli bir etkendir.

İmtiyazlılar eğitimi ve eğitimde fırsat eşitliği

Eğitim fırsat ve imkânlarında yararlanma bakımından genel olarak iki yaklaşım ön plana çıkar.  Bunlar, imtiyazlılar eğitimi ve eğitimde fırsat eşitliği olarak bilinir.

İlkinde, eğitim imkânlarından çoğunlukla gelir düzeyi ve yönetim gücü yüksek olan topluluklar yararlanır. Sermaye sınıfının ve yönetim hiyerarşisinin ideolojik desteği altında olanlar- yetenekleri yeterli olmasa bile- eğitim imkânlarını çok fazla kullanır. Bu yüzden, varlıklı kesim ve yönetici kesimin, ideolojik olarak yükselmesini istediği kişiler, sosyal tabakalaşma ve yönetim piramidinde yükselme imkânı bulur. Toplumda, hep aynı zihniyetteki zengin ve yönetici sınıfın egemenliği sürdürülmek istenir.   Yoksullar ve yönetilenler, ne kadar yetenekli olursa olsun pek ilerleme fırsatı bulamazlar. Ülke yönetimi giderek otoriterleşirken, toplumsal yapı da giderek üretkenliğini ve yaratıcılığını kaybeder. Toplumsal bütünlük bozulur.

İkincisinde, eğitim imkân ve fırsatlarının dağıtımı, doğrudan yetenek ve öğrenme gücüne göre yapılır. Bu eğitim tarzında, varlıklı aileler kendi çocuklarının eğitim harcamalarını üstlenirken, dar gelirli ailelerin yetenekli ve zeki çocukların harcaması ise hiçbir ayrım yapılmaksızın – parasız ya da burslu olarak- devlet tarafından karşılanır. Toplumsal piramitte ve yönetim kademesinde yükselmenin yolu, belirli ayrıcalıklar üzerinden değil, yetenekli, üretken ve başarılı olmaktan geçer.

Yönetici sınıfın tahakkümünden kurtulmuşken!..

Türk toplumsal yapısının geçmişinde, diğer toplumlara göre sosyal sınıf zıtlığı pek bulunmazdı. 16. Yüzyıldan itibaren, Osmanlı devleti döneminde devşirme ve dönme yöneticiler ile yerli mültezimlerin (günümüzün ihaleci müteahhitleri oluyor) iş birliği, Türklerdeki eşitlikçi niteliği bozdu. Türk kökenlilerin devletin yönetim kademelerinde yükselme şansları olmadığı gibi, mülkiyet ve ekonomik varlıktan da yoksun kaldılar. Toplumsal kaynaklar, yönetici ve egemen sınıf ile Batılı ülkelerin himayesinde ticari burjuvaziyi oluşturan azınlık topluluklar tarafından sahiplenilmişti. Atatürk’ün Cumhuriyet ve milli devlet ülküsü ile gerçekten sınıfsız, imtiyazsız ve toplumcu bir düzenin temeli atılmış oldu.

Atatürk dönemi ve sonrası eğitimin hâli

Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nde, orta sınıflaşmaya dayalı toplumsal kalkınma projesinin en önemli ayağını eğitim sistemi oluşturmuştu. Bu bağlamda, eğitim sisteminde fırsat eşitliği anlayışı, sınıfsal yükselmenin en meşru ve kalıcı şekli olarak düşünülmüştü.  Türkiye Cumhuriyeti, imtiyazlı bir yönetici sınıf hegemonyası yerine, Türk Milleti’nin bütün bireylerine-yetenek ve eğilimlerine göre- eşit fırsatlar yaratacak bir Cumhuriyet olarak tasarlanmıştı.  Atatürk’ün 15 yıllık yönetiminde, millet egemenliğini kuracak insan kaynağının yetiştirilmesi için yurt içi ve dışı eğitim imkânları yaratılmaya çalışılmıştı.  Atatürk sonrası yöneticiler, seçkinci ve bürokratik bir sınıf yaratma adına toplumun alt katmanlarına karşı nispeten duyarsız ve kayıtsız kaldılar. Her şeye rağmen, özellikle 1970’li yıllarda, toplumun alt sınıflarına mensup yetenekli insanlar, fırsat eşitliğine dayanan eğitim yoluyla nispeten sınıf geçişkenliği yaşadı. 12 Eylül 1980 Amerikancı darbe ve sonrasındaki siyasi iktidarlar, küresel kapitalizmin beklentilerine uygun olarak siyasal İslamcı toplulukların önünü açtı. Bu topluluklara mensubiyet durumunda, kişilerin yeteneklerine bakılmaksızın eğitim imkânlarına yönelik özel fırsatlar hazırlandı. Son yıllarda, Cumhuriyetin yetenek kıstasına bağlı eğitimde fırsat eşitliği yerine, yönetim güdümlü bir imtiyazlılar eğitim tarzı getirildi.

Yeni bir nesil inşası için imtiyazlılar eğitimi

Toplumsal adaleti ve eşitliği sağlamada yetersiz kalan yönetimler, kendi siyasal iktidarlarını sürdürmeye yarayacak yeni bir nesil yaratma tutkusuna kapılırlar. Yeni bir nesil yaratma projesinde, uygulamada en fazla imtiyazlılar eğitim tarzı kullanılır. İleride kendi yönetim kadroları ve siyasal anlayışlarının tabanını oluşturacak kişilere, yetenekleri ve öğrenme güçleri ne olursa olsun, ayrıcalıklı eğitim imkânları sunulur. Otoriter siyasal iktidarın kendisi için yetiştirmeyi arzu ettiği yeni neslin, büyük bir ihtimalle toplumun diğer yetenekli gençleriyle rekabet etme şansı pek olmayabilir. O zaman da oluşturulmak istenen yeni nesle alan açmak için ayrıcalıklı imkânlar sağlanır.

Eğitimin çıtasını düşürerek haksız rekabet yaratmak

Son yıllarda, Türk eğitim sisteminde, eğitimin niteliğinin giderek bozulduğuna ilişkin ciddi tespitler var. Bu durumu, yöneticilerin ideolojik beklentilerine ve tasarımlarına uygun bir nesil oluşturma politikasının bir sonucu olarak görmek gerekir. Söz gelimi, her eğitim kurumuna liyakatine bakmaksızın yandaş yöneticiler getirmek, ihtiyaç fazlası imam hatip okulları açmak, cemaat okullarına destek olmak gibi.

Oluşturulmak istenen yeni neslin ciddi üniversiteleri kazanma ihtimali olmayınca, üniversitelerin sayısı ve kontenjanları artırılarak bu yeni nesil için üniversite kapılar açılmış oldu. Bunun sonucunda, üniversite eğitimi almayı hak edecek yetenekten yoksun olan geniş bir kesim üniversite bölümlerini doldurdu. Ancak, üniversitelerin bölümlerine giren öğrencilerin çoğunun, girdikleri bölümlerde öğrenim görmelerini gerektirecek düzeyde yeteneğe ve öğrenme gücüne sahip olmadıkları anlaşıldı. Birkaç kurumsal üniversite dışında, mevcut üniversitelerin eğitim niteliği hızla düştü. Ülkenin yetenekli ve zeki gençleri, nitelikli eğitim almak için yurt dışı imkânlarını araştırmaya başladılar.

Üniversite sınavında çalınan sorular

Geçmişte, üniversiteye giriş sınavı soruları dini bir cemaat adına çalındı. Bu sahtecilik, sadece hukuki ve ahlaki bir sorun olarak görüldü. Aslında, bu olay, oluşturulmak istenen yeni neslin, yüksek puan gerektiren bölümlere girebilmek için yeterli yetenek ve zekâlarının olmadığını da göstermiş oldu. İdeolojik ve popülist bir anlayışla üniversiteye girişlerin kolaylaştırılması yetmemiş olmalı ki bir de sorular çalınarak binlerce yetenekli Türk gencinin hakkı yenildi.

Kamu yönetiminde, liyakat ve ehliyet gerektiren önemli konumlara ‘diplomalı’ yeni nesil mezunlar, yönlendirilmiş mülakatlar yoluyla atanınca, istenilen ‘kadrolaşma’ da kolayca gerçekleşmiş oluyor.

İslamcı şairin siyasal şifresi olarak ‘dindar’ (!) nesil!

İslamcı şair Necip Fazıl’ın Gençliğe Hitabesindeki ‘dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik…’ ilkesinden esinlenerek girişilen ideolojik ve imtiyazlılar eğitimi, dünyanın gerçekleriyle hiç bağdaşmıyor. Bir defa, burada sayılan kavramlar, birbiriyle çelişen duygular içeriyor. Ayrıca, öznenin çok açık bir ‘bilinç yarılması’ yaşadığını gösteriyor. Bu karmaşık ruh hali ile olsa olsa birtakım militan ve takıntılı topluluklar yaratılır. Akıl, bilim ve vicdan temeline dayanmayan her ideolojik uygulama gibi, bu duygu ve anlayışla doldurulan zihinler, eninde sonunda hayat gerçeklerine uyum sağlayamazlar. Derin hayal kırıklığına bağlı olarak oldukça ‘kindar’ kişiler olurlar.

Sonuçta, Türkiye’de kasıtlı yaratılan ekonomik kriz sonucunda, yoksul ailelerin çocukları nitelikli eğitim imkânından yararlanamıyor. Varlıklı ve yönetici sınıf kendi çocukları için özel ya da yurt dışı eğitim imkânı sağlıyor.  Ayrıca, yönetici sınıf, kendisine ideolojik anlamda destek olacak yoksul aile çocuklarını devşirerek onlar için imtiyazlı birtakım imkânlar hazırlıyor.

Mevcut eğitim tarzıyla Türkiye, kendi sosyal dokusuna hiç yakışmayacak şekilde, giderek kendi kendini sömürgeleştiren ülkeler kategorisine doğru gidiyor.

—————————

Kaynak:

https://millidusunce.com/misak/imtiyazlilar-egitimi-ve-yeni-nesil-insasi/

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen