Küresel kapitalizm ve Neo-Devşirmecilik

Tam boy görmek için tıklayın.

Gelişmiş ülkeler, ekonomik ve sosyal kaynaklarını, katma değeri ve kârlılık oranı yüksek olan iş kollarına yönlendiriyor. Gelişmiş ülkelerin eğitim kurumları, ekonomik sektörlerin insan kaynağını yetiştirmeye odaklanıyor. Bu maksatla, üniversite ve araştırma kuruluşlarında çalıştırmak üzere, yabancı ülkelerden başarılı bilim ve meslek insanı topluyorlar. Ayrıca, bilimsel zihniyet ve nitelikli eğitime önem vermeyen toplumların yetenekli ve zeki gençlerini de kendilerine çekiyorlar. Aslında, küresel güçlerin dünyanın çeşitli ülkelerinden transfer ettikleri bu vasıflı insanlar, bir anlamda gönüllü olarak devşirilmiş oluyor.

*****

Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU

Milletlerin rekabet ve toplumsal gücünü belirleyen etkenlerin başında, nitelikli insan kaynakları gelmektedir. Küresel rekabette güçlü olan toplumlar hem nitelikli insanlar yetiştiriyor hem de otoriter yönetimlerin egemen olduğu ülkelerden yetenekli insanları kendilerine çekiyorlar.

Gelişmiş toplumlar, hayatlarını kolaylaştıran ve katma değer yaratan insanların değerini biliyor. Bu sayede, daha rahat yaşıyor ve daha insancıl bir şekilde yönetiliyor. Yoksul toplumlar, üretken ve vasıflı insanları aşağılayan yönetimlere destek olarak kendi geleceklerini karartıyorlar.

Küresel Kapitalizm ve Yol Ayrımı

Dünya ekonomisinde, 1990’lı yıllardan itibaren çok önemli bir değişim yaşandı. Zengin ülkelere ait küresel şirketler, stratejik insan kaynakları aracılığıyla yüksek teknolojiye dayalı, katma değeri yüksek ürünler üretmeye odaklandılar. Nispeten vasıfsız iş gücü aracılığıyla katma değeri düşük ve kirli sanayi ürünleri ise fason üretim olarak yoksul ülkelere bırakıldı. Şimdilerde, yoksul ülkeler, zenginlerin uğraşmaya değer görmediği alt sektörler üzerinden ekonomilerini yönetmeye çalışıyorlar.

Katma değeri yüksek sanayi ürünleri, çoğunlukla bilimsel araştırma bulgularına dayanan, ‘bilgi yoğun’ ürünlerdir. Ekonomik ve ticari değeri yüksek olan bu ürünler (bilişim teknolojisi, elektronik v.b. gibi), yatırım, üretim ve yönetim aşamasından nihai tüketiciye ulaştırılacağı noktaya kadar vasıflı insan kaynağı istihdamını gerektiriyor. Ayrıca, bu ürünleri satın alanlar da yurt içi ve dışındaki varlıklı tüketiciler oluyor. İşletmenin kârı yüksek olunca, işverenin, insan kaynağının ve diğer paydaşların gelirleri de yüksek oluyor.

Yoksul ülkeler, nitelikli bilgi ve eğitime yeterince değer vermiyorlar. Nitelikli insan yetiştirme ve yüksek teknoloji üretme imkânları oldukça sınırlı oluyor. Ekonomik yapıları, nispeten katma değeri düşük ve yarı vasıflı ya da vasıfsız çalışanlara ihtiyaç duyulan sektörlere dayanıyor. Bunlar, çoğunlukla tekstil, taş ve toprak sanayi gibi ‘emek yoğun’ alt sanayi ürünleri oluyor. Bir de ülkenin denizini, güneşini ve manzarası ile ülke insanının yabancı ve yerli varlıklı insanlara hizmetini pazarlayan turizm sektörünü yüceltiyorlar. Bu sektörlerin en belirgin özelliği, katma değerin düşüklüğüne bağlı olarak işletme kârının ve ücretlerin nispeten düşük kalmasıdır. İşletmelerin genel kârlılık oranları yanında çoğunlukla verimlilik de düşük olunca, çalışanların ücretleri ve diğer paydaşların payları da o ölçüde düşük kalıyor.

Küresel Kapitalizm ve Yetenek Avcılığı

Gelişmiş ülkeler, ekonomik ve sosyal kaynaklarını, katma değeri ve kârlılık oranı yüksek olan iş kollarına yönlendiriyor. Gelişmiş ülkelerin eğitim kurumları, ekonomik sektörlerin insan kaynağını yetiştirmeye odaklanıyor. Bu maksatla, üniversite ve araştırma kuruluşlarında çalıştırmak üzere, yabancı ülkelerden başarılı bilim ve meslek insanı topluyorlar. Ayrıca, bilimsel zihniyet ve nitelikli eğitime önem vermeyen toplumların yetenekli ve zeki gençlerini de kendilerine çekiyorlar. Aslında, küresel güçlerin dünyanın çeşitli ülkelerinden transfer ettikleri bu vasıflı insanlar, bir anlamda gönüllü olarak devşirilmiş oluyor.

Geçmişte, zoraki yapılan devşirme olgusu, günümüzde insanlara çekici geldiği ya da mecbur bırakıldığı için gönüllü olarak yapılmış oluyor. Eski Roma ve Osmanlı Devleti gibi imparatorlukların, yabancılardan çoğunlukla zoraki ve güç kullanarak yapmış oldukları yetenekli çocuk ve gençlerin devşirilmesi uygulaması, yeni sömürgecilik döneminde karşılıklı rızaya bağlı bir sözleşmeyle gerçekleşiyor. Otoriter yönetimlerin, kendi ülkelerinde izledikleri ekonomi politikaları ise çoğunlukla küresel güçlerin lehine işleyen bu tersinden devşirme olgusunu sürekli besliyor. Varsayım olarak, yurt dışına giden insan kaynağının, ülke ekonomisinde layıkıyla çalışacağı uygun sektörler olsa, büyük bir kısmı üretkenliğini kendi ülkesinde göstermek isterdi.

12 Eylül Ekonomi Politikası

Cumhuriyet ekonomisinin temel stratejisi, toplumsal kalkınmayı gerçekleştirmekti. Bu kapsamda, ulusal tarımı modernleştirmek ve katma değeri yüksek ürünler üreten bir sanayi ile dünya ile yarışmaktı. Türk ekonomisi, 12 Eylül 1980 sonrasında küresel kapitalizmin dayatması sonucunda giderek düşük katma değerli ürünlerin ağırlıkta olduğu taşeron ekonomisine yöneltildi.  Bu bağlamda, Türk ekonomisi (tekstil, turizm, taş-toprak, kablo ve otomobil yan sanayi v.b. gibi) katma değeri düşük ekonomik sektörlere yöneltildi. Türkiye, toplumsal kalkınma kapsamında katma değeri yüksek endüstri kollarında yeterince yatırım yapmayı terk etti. Ülkenin yüksek yetenekli insan kaynağı, kendi yurdunda istihdam edilme ortamı ve imkânı pek bulamadı.  Türk ekonomisi, küresel kapitalizmin alt ve yan sanayisinin ticari değeri düşük ve çevreyi kirleten ürünleri üreten güdümlü bir ekonomi yapısına sokuldu. Böylece, yüksek nitelikli insan kaynağının bir kısmı, yurt dışındaki çekici çalışma şartlarından dolayı dışarıya doğru itilmiş oldu.  Geride kalanlar ya işsiz kaldılar ya da kendi yeteneklerine göre daha düşük gelirli işlerde çalışmaya mecbur oldular.

Borç ekonomisi ve gösteriş yatırımları

Türk ekonomisinde son yıllarda yaşanan en travmatik olay, reel ekonomik sektörlerde yatırım yapılmazken, gösteriş yatırımlarının yapılmasıdır. Bu popülist uygulama ile eğitimli genç nüfus için eğitimlerine uygun istihdam imkânı yaratmak yerine, dışarıdan alınan hesapsız borçlarla propaganda amaçlı gösteriş harcamaları yapıldı. Türk gençlerinden esirgenen millî kaynaklar ile çoğunlukla ihale yoluyla yandaş zenginler sınıfı oluşturuldu. Ekonomi bilimine tamamen ters söylem ve uygulamalar sonucunda dörtnala enflasyon tetiklendi.  Ekonomiyle birlikte sosyal ve ahlaki yapı alt üst oldu. Dar gelirli ve ücretle hayatını sürdüren insanlarda büyük bir yoksullaşma baş gösterdi. Toplumsal yoksulluk giderek derinleşti. Özellikle ‘beyaz yakalı’ çalışanların yaşam tarzları sistematik olarak gerileterek, ülke ekonomisi düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalan ‘mavi yakalı’ çalışanlar deposu hâline getirildi. Bu arada, vasıfsız sığınmacı nüfus ile kayıt dışı ekonomi yüzünden genel ücret düzeyinin giderek düşmesine ortam hazırlandı.

Küresel kapitalizmin rol dağıtımı kapsamında, dünyanın zengin ülkeleri, yoksul ülkelerin yetenekli ve vasıflı insan kaynağını kendine doğru çekiyor.  Yoksul ülkelerin yetenekli insanları ise otoriter yönetim sistemleri tarafından, zengin ülkelere doğru itiliyor.

Sonuç olarak, 21. Yüzyılın küresel ölçekteki insan kaynağı göçünde, isteğe bağlı gibi gözüken yeni bir devşirme düzeni işlerlik kazanıyor.

—————————————-

Kaynak:

https://millidusunce.com/misak/kuresel-kapitalizm-ve-neo-devsirmecilik/

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen