“Niçin Kalkınamıyoruz?” yâhut “Neden Geride Kalıyoruz?”

“Bu ülkeyi büyük adamlar, olağanüstü güçler değil biz kalkındıracağız. Evet siz! Kalkındıracak olan da, başarısız olup süründürmeye devam edecek olan da sizsiniz, biziz… Başka kimse değil. Bu ülkenin böyle sürünmesinin de asıl sebebi biziz. Aptallığımızla, cesaretsizliğimizle, bir kurtarıcı beklememizle, hareketsizliğimizle… Evet, biziz; sizsiniz.”

*****

Ülkemizin en üretken aydınlarından Prof.Dr. İskender ÖKSÜZ Hocamız, ülkemizin sorunları hakkında yalnızca eleştirilerini ifâde etmekle yetinmiyor, aynı zamanda elinden geldiğince bu sorunların çözümü için çıkış yolları da geliştirmeye çalışıyor. Son yıllarda bu meyanda peş peşe kitapları yayımlanan, önceki yıllarda yazmış olduğu kitaplarının yeni baskıları yapılan Prof.Dr. ÖKSÜZ, son olarak “kalkınma” konusunu mercek altına aldı ve “niçin kalkınamıyoruz” sorusuna cevap aradı. Yıllardan buyana, yetkililerin “nasıl kalkındığımız” konusundaki iddialı ve coşkulu açıklamalarına karşılık, son 35 – 40 yıl içinde gösterdiğimiz gelişmeyi başka ülkelerle kıyasladığımızda, gerçeğin pek de öyle olmadığını ortaya koyan Prof.Dr. ÖKSÜZ‘ ün konuya ilişkin çarpıcı tespitlerini burada kısaca okuyucularımızın değerlendirmesine sunmak istiyoruz. Tabii, konu hakkında daha geniş bir mâlûmat edinmek için, geçtiğimiz günlerde Panama Yayıncılık’tan “Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler” başlığı ile çıkmış olan kitabı alıp okumak, en doğrusu olacaktır. Aşağıda, Değerli Hocamızın izniyle, sözkonusu kitabın “Ne Yapmalı” bölümünden seçtiğimiz bâzı kısımları yayımlıyoruz…

****

Prof.Dr. İskender ÖKSÜZ

Dört ana konu yâhut dört ana sorun

iskender oksuz kalkinma1

“Kalkınamıyoruz” probleminin İşikava analizi

Bu kitapta buraya kadar yaptığımız çözümlemeleri yukarıdaki İşikava diyagramı büyük çapta özetliyor. Bu diyagram bir çözüm değil tabii ki… Fakat işe yarar bir özet olduğunu düşünüyorum.

Dikkatli bir göz, şekle her biri diğerlerinden bağımsız sebepmiş gibi çizdiğimiz okların birbirlerine de tesir ettiğini fark edecektir. Meselâ kurumların verimsiz ve etkisiz oluşunda liyakatsiz tayinlerin rolü vardır. İnsan sermayesinin yetersizliğinin de… İnsan sermayesi ve IQ eksikliği, şüphesiz toplum sermayesini de daraltan bir faktördür…

Şekilde bulunmayan bazı sebeplerin eksikliği fark edilebilir. Meselâ nepotizm (akraba kayırıcılığı), “bizim adam” tayinleri, “biraz da biz yiyelim” anlayışı gibi. Fakat bu sebeplerin sebepleri de diyagramdadır. Liyakatsiz tayinler bunları da kapsar. Kanun hâkimiyeti, sosyal sermaye, temel değerlere bağlılık bu yolsuzlukların telafisi için yeterli tedbir olabilir. Saydığımız dört sebebin, ana probleme, “kalkınamıyoruz”a etki miktarlarını bir Pareto diyagramına döktüğümüzde etki toplamının yüzde yüze çok yakın olacağını ümit ediyoruz.

“Kalkınamıyoruz” şikâyetinin belirlediğimiz dört sebebinin her birini de teker teker ele alıp her biri için tekrar birer İşikava ve Pareto yapabiliriz. “İnsan sermayesi yeteriz” sebebine eklediğimiz “Eğitim yetersiz” kılçığı bu yönde ilk adım olabilir. Şimdi yine örnek olarak bunu, eğitimin yetersizliğini ele alıp “eğitim niçin yetersiz” diye soralım: 
iskender oksuz kalkinma2

“Eğitim yetersiz” probleminin İşikava diyagramı.

Böyle her bir İşikava analizinden sonra da tekrar Pareto analizleri yapılarak sebepler önem sırasına sokulmalı; tesiri en büyük sebeplerden başlanarak çözüm yolları araştırılmalıdır.

Bu diyagramlarla her biri, bir değil birkaç kitaba sığmayacak problemlerimizin kesin çözümlerini vermeyi ummuyorum. Burada gösterdiğim analizler de basitleştirilmiş örnekler niteliğindedir. Eğitim sistemimiz gibi büyük bir meselede değil, çok daha basit problemlerde çizilen İşikava diyagramlarında kılçık sayısı düzinelere varır.

Burada göstermek istediğim, problemleri gizli güçlerin, hainlerin üzerine atmak yerine; bizim problemlerimizi bizim çözeceğimizi kabul edip nasıl çözeceğimiz üzerinde fikir birliğine varmaktır. Her problemin bir değil, problemine göre demetler hâlinde sebepleri olabileceğine işaret etmektir. Yapılacak iş bu demetlerin en önemlilerinden başlamaktır. Fakat mutlaka başlamaktır, birbirimizi veya başkalarını suçlamak yerine… Çünkü kendimizi düzeltebiliriz. Hain ve gizli düşmanları düzeltemeyiz.

iskender oksuz kalkinma3

Türkiye’nin önündeki dört ana engel

İlk diyagram Türkiye’nin kalkınmasının önündeki dört ana engeli göstermektedir. Bu ilk diyagram, bir egzersiz değil, bugünkü bilgilerimiz, bugünün bilimiyle vardığımız ana sonuçtur. Bu kitabın tamamı, şu dört ana sebebin izahı için yazılmıştır:

1. Sosyal sermayemiz yetersizdir. Birbirimize güvenmiyoruz. Bir milletin mensuplarında bulunması gereken şuur, karşılıklı sevgi ve saygıdan mahrumuz. Sosyal, siyasî birliktelikler kurup ülkemizin ve kendimizin seviyesini yükseltmek için bir araya gelmiyoruz. Gelmemekle kalmayıp, böyle bir faaliyetin yararına da inanmıyoruz. Bazı büyük adamlara veya o büyük adamların yakın çevremizdeki uzantılarına yanaşmayı daha önemli addediyoruz. Kendimiz için ayrıcalık talep ediyoruz. Bunun ahlâksızlık olduğunun bilincinde değiliz. Zaten iş hayatında ve siyasette ahlâksızlığın aslında ahlâksızlık olmadığı, bu alanların tabiatı icabı ahlâksız davranılması gerektiği kanaatindeyiz. Bu vahim hâle tahammül edebilmek için kendimizi, ahlâksızlığın sadece apış arasıyla sınırlı olduğuna inandırmışız. Din ve mukaddes anlayışımız da böyle çarpık ve sınırlıdır. Toplumu toplum yapan, milleti millet yapan değerlerden hızla uzaklaşmaktayız.

2. İnsan sermayemiz yetersizdir. Bu yetersizlik her şeyden önce toplumumuzun aptal gibi reaksiyon vermesine sebep oluyor. Soyut kavramlar, tüme varım, tümden gelim, sınıflandırmalar, kategorilerle düşünmek, hep eğitimle kazanılan yeteneklerdir. Bunların yokluğu toplumun ortalama zekâ bölümünde, yani IQ’sunda kalkınmış ülkelere göre ciddî bir düşüklüğe yol açmaktadır. Bu zihnî yetersizlikten dolayı problemlerimizin asıl sebeplerini bulamıyoruz. Bu sebepleri bulmak için gereken zihin cehdini gösteremiyoruz. Hatta problemlerimizi kendimizin çözebileceğine inanmıyoruz. Sıkıntılarımızın hep gizli kuvvetler, bize oynanan oyunlar ve komplolar yüzünden başımıza geldiği zannına, basit sebep-sonuç aptallığına duçarız. Bizi bu komplolardan kurtaracak, düşmanlarımızı kahredecek, oyunlarını bozacak büyük adamlar bulmak ve onların eteğine yapışmak eğilimindeyiz. Göbek bağımız elimizde, sokacak priz arayan fetüsler gibi davranıyoruz. Şahsiyetimiz ve kişiliğimizi yalancı ana rahimlerine teslim edip rahatlamak istiyoruz… Büyük liderlere, mehdilere, şıhlara, olağanüstü güç sahiplerine…

3. Kanun hâkimiyetinde eksiğimiz var. Sosyal sermaye ve insan sermayesi eksikliklerinin de tesiri altında demokrasiye, kanun hâkimiyetine, kanunların herkes için olduğuna inancımız tam değil. Kendimize ayrıcalık talep ettiğimiz gibi bazı büyük adamların kanunları ihlalinin de normal olduğu kanaatindeyiz. Demokrasinin çok da önemli bir kurum olmadığını düşünüyoruz. Zaten her yer hainler ve düşmanlarla doluyken, herkes çalıp çırpmaya odaklanmışken demokrasiden bahsetmek de abestir. Milletin tek tek eşit ve hür insanlardan meydana geldiği bize göre bir anlayış değil. Zaten millet diye bir kavramdan, kendi kimliğimizden de emin değiliz. Bu şartlar altında kanun hâkimiyeti düşmanlarımızı ve hainleri ezmek için gereklidir ama bizim ve bizim bağlı olduğumuz büyük otoriteler için kanun gerekmez.

4. Kurumlar verimsiz ve etkisiz. Bu probleme de ilk üç problemin etkisi kolayca görülür. Kurumlara liyakat sahiplerinin değil, büyük otorite merkezlerinin adamlarının tayini, liyakat ve adalet gibi, kanun hâkimiyeti gibi ne idüğü belli olmayan kavramlardan muhakkak ki daha önemlidir! (Bu arada tabi bizi de tayin edeceklerini umarız.) Kurumlarımıza inanmadığımız gibi bunların bir geleneğinin olduğuna, olması gerektiğine de inanmayız. Kurum dediğin, nihayet bir genel müdürün veya başkanın çekip çevirdiği ve hâkim olduğu ve son tahlilde maaşımızı veren yerdir. O maaşımız da tabiatıyla o baştaki adama bağlıdır. Kurum o demektir. Onu da onun üstündeki büyük adam tayin etmiştir ve bu zincir en büyük adama kadar gider. Bazılarımız bu zinciri beğenmeyip kendi paralel zincirlerini kurarlar ve kurdukları yapının başarı derecesine göre kurumlara hâkim olurlar. Kurumların ülküleri, odakları, vizyonları, misyonları gibi kavramları biz bilmeyiz. Bunlar muhtemelen komplocuların ve bize karşı olanların kurumu ele geçirmek için kurdukları oyunlardır.

Lütfen kitabın başında verdiğim (ve, burada, aşağıya alınmış olan) OECD ülkeleri kişi başına gayri safi hâsıla grafiğine bir daha bakınız. O grafikte açıkça görünen sürünüş hâli, 1970’den bu kitabı bitirdiğim 2010’lu yıllara kadar bir türlü kalkınmış ülkeleri, OECD ortalamasını yakalayamama hâlimize bir daha bakınız. Şimdi niçin böyle olduğunu biraz daha kavramış haldeyiz. Sonra da lütfen her gün dinlediğiniz nasıl yükseldiğimiz, kalkındığımız, herkesi kıskandırdığımız konusundaki nutukları hatırlayın ve artık karar verin ki bunları söyleyenler doğru söylemiyorlar. Bu ülkeyi büyük adamlar, olağanüstü güçler değil biz kalkındıracağız. Evet siz! Kalkındıracak olan da, başarısız olup süründürmeye devam edecek olan da sizsiniz, biziz… Başka kimse değil. Bu ülkenin böyle sürünmesinin de asıl sebebi biziz. Aptallığımızla, cesaretsizliğimizle, bir kurtarıcı beklememizle, hareketsizliğimizle… Evet, biziz; sizsiniz.

iskender oksuz kalkinma5
Tabi rakiplerimiz var, tabi bizim kalkınmamızı istemeyenler var. Dünya bir milletler mücadelesi arenasıdır. Ama o rakiplere fırsat veren biziz. Unutmayalım ki biz başkalarının davranışlarından sorumlu değiliz. Başkalarının davranışlarını düzeltemeyiz de. Ama kendi davranışlarımızdan sorumluyuz. Kendi davranışlarımızı düzeltebiliriz. O halde kendimizi inceleyerek işe başlayalım.

Var mısınız?

iskender oksuz kalkinma kapak
iskender oksuz kalkinma4

 

 

 

 

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen