Her kavramın anlamı zamana ve mekana göre değişir. Sosyal olgular, bilimin ilgi alanına girdikleri ilk anda farklı kavramlarla ifade edilirler; bir kaos ortamı oluşur. Bazen kısa ve bazen de uzun süren bir süreçten sonra ortam dinginleşir; bu kavramların içeriği, genellikle geçirgenliklerini korumak kaydıyla, kendi seyrinde netleşir. Mesela Osmanlı çağında “millet” dediklerinde, anlaşılan şey, bugünkü “ümmet” kavramıydı. “İslam milleti” yahut “Yahudi milleti” kavramlarını duyduklarında aynı dine mensup kişileri anlamakta idiler. Hatta ilginç bir detay; yakın zamana kadar Aleviler de kendi aralarında “Alevi milleti” kavramını sıklıkla kullanırdı. Bunun gibi milli şairimiz Mehmet Akif; “Kahraman ırkıma bir gül” dediğinde, kastediği şey, bugün sözlüklerimizde tanımlanan “ırk” kavramı değildi. Onun işaret ettiği şey, bugünkü ulus/millet kavramıydı. Bu zamana bağlı değişimdir. İlerleyen zamanlarda bilgi derinleşir ve kaçınılmaz şekilde farklı alt kavramlar ortaya çıkar.
Bir de kavramların mekana bağlı değişimi vardır. Bu değişim; sosyal olguların bilimlere ve dünyanın farklı coğrafyalarına göre tanımlanmasını ifade eder. Mesela, “etnik grup” dediğimiz zaman sosyoloji ve coğrafya bize birebir aynı tanımı vermez. Diğer taraftan dünyada bilimin öncülüğünü uzun süredir Avrupa yapmaktadır ve Avrupa merkezli bilim, kavramlar dünyamızda büyük kargaşa yaratmıştır. Mesela; “milliyetçilik” dediğimiz zaman Türkiye’de anlaşılan şeyle Avrupa’da anlaşılan şey aynı değildir. Türkiye’de biz milliyetçiliğe kötü bir anlam yüklemeyiz ve kısaca Türk milletini sevmeyi ve milletin çıkarlarını ön planda tutmayı anlarız. Oysa Nazizim ve Faşizm tecrübelerini geçiren Avrupa’da milliyetçilik itici bir içeriğe sahiptir. Dolayısıyla bu kavramların matematiksel formülleri yoktur ve farklı şekillerde tanımlanırlar.
Halklar nasıl oluşur?
Halklar temelde iki şekilde oluşur. Bunlardan birincisi, bir insan topluluğunun izole olan bir coğrafyada uzun süre yaşaması ile gelişir. Uzun süre izole halde yaşayan topluluk, başka toplumlarla iletişime geçmez ve böylece kendine özgü bir dil ve kültür üretir. Türkler bunun gibidir. Ergenekon ve Ergenekon’dan çıkış, bunun destansı hikayesidir. İkinci olarak, büyük medeniyetlerin kıyısında yaşayan, bu medeniyetlerden etkilenerek ortaya çıkan halkları anmak gerekir. Kürtler de bu türdendir. Elbette tarihte Kürt adı verilen bir insan topluluğu olmuştur. Ancak bugün Ortadoğu’da Kürt olarak adlandırılan toplulukların Arap, Fars ve Türk soylu oldukları, şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ispatlanmıştır. Dillerinde ve kültürlerinde bu üç medeniyetin etkileri dışında orijinal sayılabilecek unsurlara rastlanmamıştır.
Türkiye için kimileri kurucu unsur Türklerdir, millet önemlidir derken, kimileri mozaikten bahsediyor. Ne dersiniz ?
Öncelikle uluslararası ölçülere göre ve etnik sosyoloji açısından bir ülkenin “mozaik“ olarak tanımlanabilmesi için gerekli ölçütü belirtelim. Bir ülkeye mozaik demek için, etnik nüfusun, toplam nüfus içerisindeki payı en az %35 olmalıdır. Hatta bir ülkedeki etnik nüfusun %35 ve daha fazla olması her zaman mozaik topluma işaret etmeyebilir. Etnik bir sorun yaşamayan, hâkim kültür etrafında gönüllü ve tarihsel bir birliğin oluştuğu toplumları nitelendirmede mozaik toplum kavramını kullanmak zordur.
Türkiye’de, -bir an için Kürtleri azınlık saysak bile- bugün toplam etnik nüfus oranı %10’u geçmemektedir. 1927–1967 yılları arasında yapılan resmî sayımlarda Türkiye’deki etnik nüfus oranı 1927 yılında %13.60 iken bu aşamalı olarak azalmış ve nihayet 1967 yılında %9,88 seviyesine kadar düşmüştür. 1992, 1993, 1999, 2000, 2001, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında değişik kurum ve şirketler tarafından –ki bunlar arasında Türk ve Türkiye karşıtları da vardır- yapılan farklı anketlerin hiçbirinde Türkiye’deki etnik nüfus, toplam nüfusun %10’unu geçmemiştir.
Bu yüzden objektif ve bilimsel verilere göre Türkiye etnik bir mozaik değildir. Türkiye için kullanılan bu mozaik kavramı, Sovyet istihbarat servisi KGB’nin Soğuk Savaş sırasında Türkiye’ye karşı ürettiği psikolojik savaş unsurudur. Bilmek gerekir ki, bu haliyle bile Türkiye’miz, dünyanın en homojen ve türdeş ilk 10 ülkesi arasındadır.
Diğer taraftan “kurucu unsur” olmak, başlangıçta önemlidir ancak zaman içinde önemini yitirebilir. Zamanla kurucu unsurun nüfusu azalır ve etkisini kaybederse, bunun da bir anlamı kalmaz. Çünkü kurulan yıkılır ve yerine yenisi kurulur; başka bir sosyolojik grup kurucu unsur olur.
Türk milleti sizce nedir; bir soy birliği mi yoksa kültürel bir birlik mi? Mehmet Akif Ersoy’u, Şemsettin Sami’yi, Tatyos Efendi’yi, Sarkisyan’ı, Ahmet Haşim’i, Zenci Musa’yı nasıl değerlendirmeliyiz?
Bir milleti meydana getiren unsurlar nelerdir? Bilim insanları bugüne kadar bu soruya çok farklı cevaplar vermişlerdir. Konu bilimin dikkatini çekmeye başladığı andan itibaren bir insan topluluğunu ulus/millet yapan hususlar arasında; soy birliği, dil birliği, din birliği, menfaat birliği, coğrafya, vatan, birlikte yaşama iradesi, kültür, siyasi organizasyon, dayanışma gibi objektif ve subjektif birçok unsur sayılmıştır. Daha sonraki çalışmalarda (millet kavramını ifade etmede yeterli görülmese de) bu unsurlar; “irade” ve “kültür” başlıkları altında toplanmıştır. Diğer taraftan ulusları oluşturan unsurların hepsinin bir arada bulunmasına gerek yoktur. Bazen tek bir unsur bazen de birkaç unsur, uluslaşmanın lokomotifi olur ve diğer unsurlar vagon gibi bu lokomotifin arkasına takılır. Ancak Renan’ın “Millet nedir?” sorusuna verdiği, “Bir milletin varlığı, her gün yapılan bir plebisittir (halkoylamasıdır)” cevabı, bugün de geçerliliğini koruyan bir tanımdır.
Ben milleti; bir soy birliği olarak görmüyorum, bir kültür ve eğitim birliği olarak görüyorum. Yani millet olmanın değeri, bence, doğuştan zahmetsizce bize verilenler üzerinden değil, emeğimiz ve düşüncemizle ürettiklerimiz üzerinden verilebilir. Bu bağlamda hangi soydan gelirse gelsin, Türk kültürüne değer katan ve kendini Türklük dairesi içinde gören herkes Türktür. Soyca Türk olup, Türklüğünden utanan yahut Türklüğün aleyhine çalışan kişi ise Türk değildir. Elbette ana kütle, ortak bir soya dayanır veya kökenlerin dayandığı düşünülen ortak bir soy vardır. Ancak tarih boyunca halkların soyu, en azından çapraz evlilikler yoluyla, birbirine karışmıştır. Saf soy aramak, kanaatimce ahmaklıkla eşdeğerdir. Saf soy; belki Afrika kıtasının içlerindeki kabilelerde yahut bazı Eskimo gruplarında aranabilir; medeniyet üreten halklarda aranamaz. Saf soy aramanın bir kıymeti de yoktur.
Bugünkü Türkiye için, milliyetçilerin bakışına göre “milliyet ve halklar meselesi nasıl yorumlanmalıdır? Milliyetçilerin “milliyetler ve halklar” konusundaki görüşü-ideolojik değerlendirmesi nasıl olmalıdır? Lütfen bir değerlendirme yapabilir misiniz ?
Doğrusu, içinden geçtiğimiz dönemde, milliyetçiler hakkında konuşunca içime hafakanlar basıyor. Resmen milliyetçiliğin paspas edildiği bir dönemden geçiyoruz. Hangi açıdan bakarsanız bakın, ağır bir bozgun yaşıyor Türk milliyetçiliği. Türk milliyetçileri fikri bir savrulmuşluk içinde, birçok grup var ve doğal olarak bu durum enerjinin tek noktaya odaklanmasını engelliyor. Uzun bir skalada konumlanan bu gruplar arasında büyük bir iletişim kopukluğu da var. Bu çok doğal; çünkü geniş kitlelerin kendi jargonları yok ve aydınları aynı kavramlarla konuşmuyor. Bunun için acilen bir kavramlar çalıştayı düzenlemek gerekiyor. Kanaatimce, Türk milliyetçileri “milliyet ve halklar meselesi”nden önce “Türk milliyetçiliği”nin hatta “Türk milleti”nin tanımı üzerinde anlaşması gerekiyor. Diğer meselelere daha sonra bakarız.
Yazar Ali Rıza ÖZDEMİR
1977 yılında Erzincan’da doğdu. Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nden mezun oldu. Erzincan Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı.
Ali Rıza Özdemir, çalışmalarını tarihî coğrafya, dinler coğrafyası ve etnik coğrafya ile Alevîlik konularında yoğunlaştırmıştır. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nün Politik, Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Merkezi’ne bilimsel danışmanlık ve ayrıca birçok sivil toplum örgütüne fahri danışmanlık yapmaktadır.
Yazarın yayımlanmış yirmiya yakın kitabı, yüzü aşkın makalesi, çok sayıda kitap bölümü, rapor, bildiri, söyleşi ve şiiri bulunmaktadır.
Ali Rıza ÖZDEMİR
Yazar
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışman
BALIKESİR