Yakın dönemin en önemli Türk aydınlarından birisi: Prof.Dr. Erol Güngör

Prof.Dr. Erol Güngör, Türkler, Türkiye, Türkiye dışı Türkler için çok önemli bir isim, Türk Milliyetçiliği için çok önemli bir teorisyendir. Muhtemeldir ki Türklerin oluşturacağı büyük medeniyette onun fikirleri çok önemli ve çok etkili roller oynayacak, ideologlar için belki de en önemli çıkış kaynaklarını oluşturacaktır. Erol Güngör’ü dikkate okumak ve ama önce iyi tanımak gerekir.

“Hiç uyutmazdı bizi, devamlı okur, devamlı dolanır, devamlı bir şeyler yapar, bir şeylerle ilgilenirdi.

“Türk fikir hayatının son yıllardaki perişanlığını, taklitçiliğini ve basma kalıpçılığını değiştirme yolunda bir ümit ışığı idi.”

“Zengin bir Doğu kültürü ve zengin bir Batı kültürü sahibi idi.”  

“Erol Güngör, Türk kültür ve medeniyetinin anahtarını bulmuştur.”

“Erol Güngör sadece bir düşünür değil, teorisyen vasıflarıyla ön plana çıkan bir bilim adamıdır.”

“Erol Güngör milliyetçilik ve demokrasi arasındaki ilişkileri kültür ekseninde inceleyerek esaslı bir temele bağlamıştır.”

“Ona göre milleti yekpare bir sosyal bünye yapan şey, kültür birliğidir.”

“Erol Güngör milleti manevi bir bütün olarak görür.”

“Erol Güngör fikir hürriyetine dayanan bir milliyetçiliği kabul eder.”

“Fikir daima serbestlik, açıklık ve genişlik isteyen bir şeydir. Partizanlığın olduğu yerde fikir olmaz.” 

“Milli kültür, Batı kültürünün dominasyonundan uzak, bütünüyle yerli değerler ışığında ama bilimsel bir zihniyetle inşa edilmelidir.”

“Türk milliyetçiliğinin Güngör tarafından öne çıkarılan üçüncü önemli özelliği halkçılıktır.”

“Erol Güngör’ün düşünce dünyasında da aydına büyük ve önemli bir yer ayrılır.”

“Güngör, manevi bir sistem olmaksızın, bireyleri birbirine bağlayan bir soyut sistem olmaksızın bir medeniyetin ayakta kalmasını imkansız görür.”

“Erol Güngör’ göre tasavvuf ya da İslam mistisizmi, İslam’ın belli bir yorumudur.” 

“Güngör, kalkınmanın ancak yerli kültüre önem veren milliyetçi bir tavırla sağlanabileceğini düşünmektedir.”

“Kendi geçmişimiz nasıl bizim şahsiyetimizin temelini teşkil ediyorsa, milletimizin geçmişi de milletimizle birlikte hepimizin malıdır.”

“Erol Güngör, Türk milliyetçiliğine bilimsel bir kimlik kazandırmıştır.”

Yukarıdaki alıntılar Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayınlanan, editörlüğünü Murat Yılmaz’ın yaptığı “Erol Güngör” kitabından alınmıştır. Aşağıdaki metin  de objektif olarak yazılan bir Erol Güngör incelemesidir.

Metin, Gökhan GÜLER Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Merkezi Makale No. 1 // Aralık 2012 www.turkakademisi.org.tr; TÜRK AKADEMİSİ SİYASİ SOSYAL STRATEJİK ARAŞTIRMALAR VAKFI’ ndan alınmıştır. Atıf yapılırken bu kaynağın gösterilmesi rica olunur.

 

EROL GÜNGÖR: HAYATI, ESERLERİ VE MAKALE DÜŞÜNCELERİ

ÖZET

Bu makalede; Türk milliyetçiliği fikir sistemini bir hayli etkileyen, hem dönemi olan 1960 ve 70’li yılların aydınları içinde hem de kendi fikir hareketi içinde ayrıksı bir örnek teşkil eden Prof. Dr. Erol Güngör’ün milliyetçilik temelinde farklı konulara getirdiği bakış açıları incelenmektedir.

Genellikle muhafazakâr-milliyetçi akımlar, Ülkücü Hareket ya da 1980’lerin İslâmcılar’ı içinde bir aydın olarak görülen Güngör, Kurtuluş Kayalı’nın kendisini Şerif Mardin ve Cemil Meriç gibi popüler sayılabilecek isimlerle birlikte anmasına rağmen, Türk entelektüel tarihinde az bilinen bir isimdir.1 Fakat Güngör’ün hiçbir kategoriye girmeyen görüşleri ve yakınlık arz ettiği camiaların tipik aydınlarından farklı oluşu, kendisini araştırılmaya değer kılmaktadır. Güngör hakkında Ahmet Turan Alkan’dan Mümtazer Türköne’ye, Vedat Bilgin’den Taha Akyol’a, Şerif Mardin’den Ümit Meriç’e pek çok yazar olumlu değerlendirmelerde bulunmuştur. Benzer ideolojik duruşlar taşıyan bu kişilerin yanı sıra, Marksist yazarlardan da Erol Güngör’ün bilimsel değerini takdir edenler olmuştur. Kemal Can ve Tanıl Bora, Güngör’ün akademik duruşunun ve Batı sosyal bilimlerine açıklığı ile hâkimiyetinin kendi hareketi içinde benzersiz olduğunu söylemişlerdir.2 Yüksel Taşkın da Güngör’ün entelektüel kaygılarının ve Marksist ideolojiye ya da daha genel olarak Türkiye’deki sol akıma yönelttiği kaliteli eleştirilerin, kendisini çağdaşlarından farklı kıldığını ileri sürmüştür.3 Erol Güngör’ün üzerinde en çok durduğu meseleler; kültür değişmesi ve modernleşme, Türk kültürü ve medeniyeti, tarih ve milliyetçilik, aydın-halk ikiliği, İslâmiyet ve muhafazakârlık olarak sıralanabilir. Buradan hareketle bu çalışmada, Güngör’ün bu meseleler üzerindeki yorumları analiz edilecek; sonrasında Güngör’ün milliyetçilik anlayışı milliyetçilik kuramları çerçevesinde ele alınacak ve bu noktalardan hareketle Güngör’ün muhafazakâr mı yoksa milliyetçi mi olduğu yönündeki tartışmalara yeni bir bakış getirilmeye çalışılacaktır.

1 Kurtuluş Kayalı, “Türk Düşünce Dünyasının Takipçisi Olmayan Filizi Erol Güngör”, Star Gazetesi, 13.12.2010. 2 Tanıl Bora ve Kemal Can, Devlet-Ocak-Dergâh, İletişim Yayınları, İstanbul, 2009, s.163. 3 Yüksel Taşkın, Anti-Komünizmden Küreselleşme Karşıtlığına Milliyetçi Muhafazakâr Entelijensiya, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007, s.175.

EROL GÜNGÖR KİMDİR?

Erol Güngör, 25 Kasım 1938’de Kırşehir’de dünyaya gelmiştir. Dedesi Kırşehir’de Ahi tekkesinin son şeyhi ve aynı zamanda Ahi Evren Camii’nin imamı olan Hafız Osman Efendi’dir. Yetişmesinde ailesinin ve yaşadığı çevrenin etkisi büyüktür. Henüz ortaokul çağlarındayken Osmanlıca öğrenmiş, üniversite öğrencisi olmadan yerli-yabancı klâsikleri hafızasına yerleştirmiştir. Lise yıllarında mahallî gazetede başlayan yazarlığı, hayatı boyunca devam etmiştir.

1956 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Bölümü’ne kaydolan Güngör, burada Fethi Gemuhluoğlu vasıtasıyla Mümtaz Turhan’la tanışmıştır. Mümtaz Turhan Hoca’nın teşvikiyle Hukuk Fakültesi’nden ayrılıp İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne kaydını yaptırmıştır. Fakülteden mezun olduğu 1961 yılında “tecrübî psikoloji” kürsüsünde asistan olmuştur. Bu sırada Türkiye’de yeni yeni gelişmekte olan “sosyal psikoloji”ye yönelmiş, bu disiplinin önemli eserlerinden Krech ve Crutchfield’in “Sosyal Psikoloji” kitabını Türkçe’ye çevirmiştir. “Kelâmî Yapılarda Estetik Organizasyon” adlı teziyle doktor, “Şahıslar Arası İhtilâfların Çözümünde Lisanın Rolü” konulu teziyle doçent, “Değerler Psikolojisi Üzerine Araştırmalar” adlı teziyle sosyal-psikoloji profesörü olmuştur. 1966’da Colorado Üniversitesi’nden tanınmış sosyal-psikolog Kenneth Hammond’un daveti üzerine ABD’ye giden Güngör, bu üniversitenin Davranış Bilimleri Enstitüsü’nde uluslararası bir heyetin araştırmalarına katılmış ve sosyal psikoloji ders ve seminerlerini yürütmüştür.

erol güngör ile ilgili görsel sonucu

Erol Güngör, yurt dışından döndükten sonra Devlet Planlama Teşkilâtı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı’nın çeşitli komisyonlarında görevler almıştır. Güngör, akademik çalışmalarının yanı sıra günlük fıkralar ve makaleler de yazmıştır. Yazıları Türk Yurdu, Klinik Sempozyum, Hisar, Türk Birliği Dergisi, Töre, Türk Edebiyatı, Türk Kültürü, Millî Eğitim ve Kültür, Millî Kültür, Konevî, Toprak ve Diriliş dergileri ile Millet, Hergün, Yeni Düşünce, Yeni Sözcü, Yol, Ayrıntılı Haber, Yeni İstanbul ve Ortadoğu gazetelerinde yayınlanmıştır. Güngör ayrıca 1974-77 yılları arasında Ortadoğu gazetesinin başyazarlığını yapmıştır. Erol Güngör 1980 sonrasında Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü’ne tayin edilmiştir. Bu vazifesini yürütmekte olduğu sırada, 24 Nisan 1983’te geçirdiği bir kalp krizi sonrasında hayata gözlerini yummuştur.4 Erol Güngör, gençliğinde Ziya Gökalp’tan bir hayli etkilenmiştir. Mümtaz Turhan, Nurettin Topçu, Hilmi Ziya Ülken, Hüseyin Nihal Atsız ve Dündar Taşer gibi milliyetçi yazarlar da fikir dünyasına etki eden diğer isimlerdir. Ancak tüm fikirleri göz önünde bulundurulduğunda, özellikle İslâmcı milliyetçilik anlayışları açısından, en çok Mehmet Akif Ersoy ile benzeştiği söylenebilir. Güngör aynı zamanda, Batı literatürüne de hâkimdir ve bu yönü, epistemolojik duruşunun pozitivizm tarafından şekillenmesinde kendini göstermiştir.

 Erol Güngör’ün Eserleri:

 Telif Eserleri
• Dünden Bugüne Tarih, Kültür ve Milliyetçilik
• İslâm Tasavvufunun Meseleleri
• Sosyal Meseleler ve Aydınlar
• Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri
• Kelâmî Sahada Estetik Yapı Organizasyonu
• Değerler Psikolojisi Üzerine Araştırmalar
• Şahıslar Arası İhtilâfların Çözümünde Lisanın Rolü
• Tarihte Türkler
• Türk Kültürü ve Milliyetçilik
• Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik
• İslâm’ın Bugünkü Meseleleri
• Ahlâk Psikolojisi ve Sosyal Ahlâk

Tercüme Eserleri
• Dünyayı Değiştiren Kitaplar, (Robert Bingham Downs)
• Sosyal Psikoloji, (David Krech ve Richard S. Crutchfield)
• Yirminci Asrın Mânâsı, (Kenneth Boulding)
• İktisadî Gelişmelerin Merhaleleri, (Walt Whitman Rostow)
• Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme, (Paul Hazard)

EROL GÜNGÖR’ÜN KÜLTÜR VE MEDENİYET HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ

Erol Güngör’e göre, bir toplumun ayakta kalması için ortak davranış kalıpları geliştirmesi ve bu kalıplara süreklilik kazandırması gerekmektedir. Çünkü örf ve adetler, bir diğer deyişle ahlâkî normlar, bir toplumun temelini oluşturan ihtiyaçları beslemektedir.

Güngör kültürü, toplumun hayatî sorunlarını çözmek amacıyla tecrübe edilen ve uzun yıllar içinde standartlaşan yöntem ve araçların bir bütünü olarak tanımlamıştır. Bir başka kitabında ise, kültürün uygulama sürecinde maddî formlara bürünen bir inançlar, bilgiler ve duygular toplamı olduğunu söylemiştir.

Ziya Gökalp’ın aksine Erol Güngör’e göre, kültür ve medeniyet arasında belirgin bir ayrım yoktur. Bilindiği üzere Gökalp, değiştirilmesi talep edilmeyen her şeyi kültür kategorisine sokmuştur. Ancak Güngör, bu görüşün özellikle din kavramı konusunda epey çelişkili olduğunu söylemektedir. Gökalp’a göre, İslâmiyet Türkler’in bir icadı olmadığı için, medeniyete dâhil olması gerekir ve Türk milleti onu kendine has bir biçimde benimseyerek kültürünün bir parçası yapmıştır. Ancak Gökalp, Türkler’in medeniyetlerini değiştirmeleri gerektiğini söylerken, Hıristiyanlığın Batı medeniyetinin nasıl önemli bir parçası olduğunu göz ardı etmektedir.

Millî kültürler, bir medeniyetin farklı görünümleri olduğu için, milliyetçiler hiçbir millî kültürün saf olmadığını kabul etmelidirler; zira tamamen saf bir kültür en azından durgunluğa yol açacaktır. Dolayısıyla, Erol Güngör’e göre, Türk milliyetçileri inkılâpçıların (bunlara günümüz terminolojisiyle “ulusalcılar” da demek mümkündür) ayrımcı duruşları yerine, birleştirici ve bütünleştirici olmalıdırlar.

Erol Güngör, Türk kültürünü dünya üzerindeki en zengin kültürlerden biri olarak resmetmektedir. Türkler’in çok eski bir tarihe sahip olduklarını ve Türk kültürünün insanî değerler açısından Batı medeniyetinden daha güçlü ve köklü olduğunu söylemektedir. Ona göre, Türk kültürünün Batılılaşmaya direnmesinin sebebi de budur.

Buradan da anlaşılacağı üzere, Güngör’ün bir önkabulü de Türk tarihini ve kültürünü İslâm öncesi dönemlerden başlatması ve Anadolucular olarak bilinen grubun görüşlerinin aksine, Türk milletini Anadolu’da yaşamış halkların bir bileşimi olarak görmemesidir. Buna rağmen Erol Güngör, Türk tarihi içinde Osmanlı dönemine büyük önem atfetmektedir. Bu hususta diğer Türk milliyetçileriyle ihtilâfa düştüğü fikirler de vardır. Örneğin, Güngör’ün görüşünce Osmanlı sultanları Türk kültürünün en yüksek temsilcileridir. Erol Güngör, İslâm dünyasında bir Türk egemenliği tesis ettiği için, Osmanlı medeniyetini Türk medeniyetinin en gelişmiş dönemi ve örneği olarak görmektedir. Bu konuda Erol Güngör şu tespiti yapmaktadır: “Türk milleti bu uzun tarihi boyunca kazandığı bütün gücünü ve tecrübesini birleştirerek Osmanlı İmparatorluğu’nu kurdu. Bizim tarihimizin bütün evvelki safhaları bu büyük eserin meydana getirilmesi için yapılmış birer prova gibidir.” Bu görüş bizi Güngör’ün bir başka önkabulüne de götürmektedir: Osmanlı toplumu kesinlikle bir Türk toplumudur. Çünkü Osmanlı döneminde İslâm’ın egemenliği tartışılmazdır ve ona göre de Türklük İslâmiyet’ten ayrı düşünülecek bir kimlik değildir. Bunun yanı sıra, Osmanlı İmparatorluğu’nda entelektüeller ile halk arasında, Tanzimat devrine kadar, bir kültürel homojenlik mevcuttur. Bu çerçevede Güngör, klâsik Türkçü görüşün halk kültürünü millî kültür olarak görüp Osmanlı kültürünün yabancı kültürlerin etkisi altında olduğunu savunmasına karşı çıkmakta ve Türk kültürünün birliğini vurgulamamaktadır.

erol güngör ile ilgili görsel sonucu

EROL GÜNGÖR’ÜN KÜLTÜR DEĞİŞMESİ, MODERNLEŞME VE BATILILAŞMA HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ

Erol Güngör, “Hızla ve köklü bir şekilde seyreden toplumsal ve kültürel değişimi nasıl kontrol altına alırız, hangi noktalarda sınırlandırır, hangi noktalarda geliştiririz?” diye düşünmenin doğru olmadığını söylemektedir. Modernleşirken sadece bilim ve teknik almanın mümkün olduğu şeklindeki klâsik iddiayı, sosyolojik açıdan yanlış bulmaktadır. Çünkü ona göre, sanayileşen cemiyetlerin birbirine benzemeleri kaçınılmazdır ve teknolojik değişme bazı mânevî unsurlarda da değişiklik yaratmaktadır. Örneğin, modern üretim, insan ilişkilerinde aile ve bölge bağları yerine, verimlilik esasını ve rasyonel hesapları getirmektedir. Kültür değişmesinin en çok etkilediği şeylerden biri de, örf ve adetlerdir. Erol Güngör’e göre bunlar, vicdan denilen duygu bütününden hâsıl oldukları ve körü körüne kabul edilmiş davranışlar olmadıkları için, akılcı olmalarına gerek yoktur ve ilmî yöntemlerle düzenlenemezler. Bu şuursuz bir yıkıma ve kültür kesikliğine neden olur. Fakat her örf ve âdeti değerli kabul etmek de aynı derecede yanlıştır. Bunları, değişen hayat şartlarına göre düzenlemek en doğrusu olacaktır: “Bütün gelişmeler gösteriyor ki, teknoloji modern cemiyetin elinde kullanmak üzere hazır bir alet değil; fakat cemiyet bünyesinin her tarafına nüfuz etmiş ve onun vazgeçilmez malı olmuş bir sistemdir.”

Erol Güngör, Batı medeniyetinin bozucu etkilerine karşı nasıl bir sansür uygulamak gerektiğini düşünmek yerine, sağlam bir millî kültür tesis edilmesi gerektiğini söylemektedir. Çünkü bir değişime girerken, istenilenlerin yanında istenmeyen unsurların gelmesi de kaçınılmazdır. Yapılması gereken, bu etkilere direnecek bağımsız bir kültürün hayatta kalmasını sağlamaktır. Güngör’e göre, Türkiye’nin sorunu, millî kültürün içten tahribata uğramasıdır. Buna rağmen hâlâ ayakta kalması, Türk kültürünün ne denli güçlü olduğuna delalet etmektedir. İşte bu direnen kültüre bir hamle kazandırmak lâzımdır. Buradan hareketle Erol Güngör, modernleşmeye inanmanın muhafazakârlığa tezat oluşturduğu görüşünü de reddetmektedir. Onun muhafazakârlığı, statükoculuğa kapalı, yeniliklere açıktır. Bu konuya şöyle bir yorum getirmektedir: “Sanayileşmenin tedirgin ettiği bazı zümrelerin muhafazakâr siyasî hareketlere katıldığı doğrudur; özellikle büyük sermayenin karşısında tutunamayan esnaf ve zanaatkâr zümresi için bu söylenebilir. Ancak muhafazakârlıkla sanayileşmenin birbirine zıt istikametleri temsil ettiği söylenemez. Böyle bir iddia, muhafazakârları cemiyeti durduran, ilericileri de onu ilerleten insanlar olarak tasvir eden vülger Marksizm’e mahsustur.”

Erol Güngör’ün modernleşmeyi savunurken, Cumhuriyet kadrolarıyla ihtilâfa düşmesi ise, modernleşme ile Batılılaşma’yı farklı kavramlar olarak kabul etmesinden ileri gelmektedir. Güngör’e göre Osmanlı Tanzimatçıları sanayi, ordu gibi pratik meselelere önem vermiş ve Türk toplumunun Avrupa’ya benzemesini değil, Avrupa gibi güçlü olmasını istemişlerdir. Cumhuriyet kadroları ise, Avrupa medeniyetini laiklik ve pozitivist düşünce olarak görmüş; bu yüzden iktisadî gelişmeyi ikinci planda bırakıp kültürel bünyede değişiklik hedeflemişlerdir. Bu nedenle Güngör, Cumhuriyet devrimlerini modern yerine Batılı olmakla eleştirmiştir. Bunun yanı sıra, diğer milliyetçi ya da muhafazakâr aydınların aksine, Güngör Tanzimatçılar’ı millî kültürü tahrip etmekle suçlamamıştır. O dönem için reformun gerekli olduğu savunmuş, Tanzimat aydınlarının sadece hatalar yaparak başarısız olduklarını söylemiştir.

EROL GÜNGÖR’DEN İSLÂMİYET ÜZERİNE NOTLAR VE MİLLİYETÇİLİK-DİN İLİŞKİSİ

Erol Güngör’ün fikirlerinde İslâmiyet önemli bir yer tutmaktadır. Fahri Unan ve Mehmet Özden’e göre Güngör, din mevzusunu üç ayrı tarihî, toplumsal ve sosyolojik açıdan analiz eder: manevî sorunlara bir cevap olarak din, yeni bir medeniyet (İslâm ve medeniyet) inşasında dinin rolü ve son olarak laiklik ve din.

Elbette Güngör’ün üzerinde durduğu nokta, dinin bir inanç meselesi olmasının ötesinde, toplumsal ve kültürel yönleridir. Erol Güngör, İslâm’a dayalı yeni bir medeniyet inşa etmek gerektiğini ve bu işin de siyasetçilere değil, entelektüellere ait olduğunu söylemektedir. Ona göre en acil ihtiyaç ise, İslâmiyet’i günlük yaşama açmaktır. Bu nedenle İslâm dünyasının temel problemi, hem İslâm’a hem de modern hayatın gereklerine uygun bir hukuk sistemi üretebilmektir.

Esasında İslâmiyet, dinî ve sosyo-politik alanlar arasına bir ayrım getirmemektedir; laiklik de İslâm için sadece inanç ve vicdan özgürlüğü açısından anlamlıdır. Hülâsa, İslâm’ı kamusal alandan ayırmak imkânsızdır. Güngör’e göre, İslâmiyet kendi içinde tutarlı bir değerler sistemi sunmaktadır ve bu da modernleşme çabaları için ciddî bir uygulama alanı oluşturmaktadır. Tüm bunların yanı sıra, Güngör ümmetçiliği romantik bir hayâl olarak değerlendirmektedir. Millî farklılıkları dikkate almayan bir İslâmcı ideoloji, İslâm’ın kendisinden değil, bazı siyasî motivasyonlardan hareket etmektedir. Esasında bu görüş çoğu zaman, merkezî otoriteyle sorunları olan etnik azınlıkların ideolojisi olmuştur.

Güngör, Sünnî İslâm içinde tek bir dinî otorite olarak resmedilen halifeliğin de olmadığını söylemektedir. İslâm’a göre hareket eden her siyasî lider, bir çeşit halifedir. İslâm dünyasının tek bir devlet altında birleşmesine gerek olmadığı için, ulus-devletlerin varlığı İslâmiyet ile çelişmez. Bu nedenle, “Camideki rektör” olarak da anılan biri olarak, her ne kadar muhafazakâr İslâmcı hareket içinde de konumlandırılsa da, Erol Güngör’ün kozmopolit siyasal İslâmcılığa ve herhangi bir ümmetçi akıma karşı olduğu aşikârdır. Nitekim Ahmet Turan Alkan, Güngör’ün “İslâm’ın Bugünkü Meseleleri” adlı kitabını, siyasal İslâm’a yöneltilmiş oldukça kaliteli bir eleştiri olarak tanımlar.

Erol Güngör’ün “İslâm’ın Bugünkü Meseleleri” adlı kitabında İslâm’ın uyanışı üzerine yaptığı tahliller, esasında günümüzdeki Ortadoğu gelişmelerine ışık tutar niteliktedir. Erol Güngör’ün bu kitapta, bugün Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin tarihî, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel dinamiklerinin ne olduğu üzerine yıllar öncesinden isabetli tahliller yaptığını söylemek mümkündür.

Diğer yandan Güngör, laik sistemle bir sorunu olmamasının yanı sıra; dinin hayatın içinden ayrılamayacağını da ileri sürmekte ve devletin dine müdahale etmesine karşı çıkmaktadır. Milliyetçiliğin İslâmiyet’e aykırı olmadığı, tersine dinin Türk milliyetçiliği fikir sistemiyle hemhâl olduğu yorumunu yapan Erol Güngör, esasında, dini bir kültür meselesi olarak ele almaktadır. Türkiye’deki misyoner faaliyetleri üzerine yaptığı çalışmasında, Türkiye’deki aydınların böylesine ciddî bir meseleyi kültür problemi olarak ele alacakları yerde, çözümü İslâmiyet ve Hıristiyanlık arasında lüzumsuz doktrin mukayeselerinde aradıklarını belirtmiştir. Hâlbuki yapılması gereken, söz konusu propagandanın faaliyet ve metodlarını öğrenerek bir an önce İslâm âleminin tüm zayıf cephelerini takviyeye çalışmaktır. Erol Güngör kültür mücadelesi olarak gördüğü misyonerlik faaliyetleri ile ilgili şu değerlendirmede bulunmaktadır: “Netice itibariyle, Türkiye, millî kültür meselesini hâlledip, kendi millî kıymetler nizamını kurmadıkça, dev bir medeniyet karşısında hiçbir zaman kuvvetli bir unsur olmayacaktır. Hıristiyan kültürünün yayılması da bu nizamsızlıktan istifade etmektedir.”

İslâmiyet ile Türk milliyetçiliği arasındaki ilişki açısından bakıldığında, tüm çalışmaları göz önünde bulundurulursa, Erol Güngör’ün millet anlayışındaki temel bileşenin İslâmiyet olduğu söylenebilir. İslâmiyet, Anadolu’nun fethinden Osmanlı Beyliği’nin devletleşmesine kadar geçen süreçte, göçebe Türk boylarının “milletleşmesini” sağlamıştır. Fakat bu Batılı mânâda bir millî kimlik kazanma değil; ümmet içinde milletleşmektir. İslâm, Türk milletinin birliğini sağlamış ve bunu yaparken Türk millî karakterini tahrip etmemiştir. Buradan bir çıkarım daha yapılabilir ki o da şudur: Her ne kadar Güngör için İslâm ve Türk ayrılmaz bir bütün olsa da, İslâm dairesi dışında bağımsız bir Türk kimliği mevcuttur. Güngör özellikle “Tarihte Türkler” adlı eserinde ayrıntılı olarak Orta Asya Türk tarihine vurguda bulunmuştur. Bu noktada Güngör, İslâm ile İslâm önceki Türk inanışları arasında güçlü bir bağ bulunduğunu savunan Türk-İslâm sentezcileri ile benzer görüşler taşımaktadır. Ona göre de Türkler İslâmiyet’i, GökTengri inancının getirdiği paralellik sayesinde, gönüllü olarak kabul etmişlerdir. İslâm milletleri içinde de Türkler’i kendine has yapan ve diğerlerinden ayıran pek çok özellik vardır. Ayrıca Türkler İslâm’ın sancaktarlığını yaparak yine diğer milletlerden farkını ortaya koymuş ve “ayrı” bir millet olarak İslâmiyet’e büyük hizmetler sunmuşlardır.

Güngör, Türkler’i ayrı bir millî kimlik olarak tanımasının yanında, İslâm dünyasından da dikkatini çekmiş değildir. Üstelik Türkiye’nin Batı ittifakının bir parçası olmasındansa, Ortadoğu’nun ve İslâm Dünyası’nın lideri olmasını istemektedir.

Müslümanlar arasında bir ümmet dayanışmasının mutlaka var olması gerektiği söylemekte; fakat bunun siyasî değil, kültürel bir birlik şeklinde tezahür etmesini öngörmektedir. Bu noktada Erol Güngör’ün günümüz muhafazakârları ile en azından belli ölçüde benzer düşündüğünü ileri sürmek mümkündür.

AYDIN-HALK İKİLİĞİ VE EROL GÜNGÖR’ÜN MİLLİYETÇİ AYDIN TİPLEMESİ

Erol Güngör’ün Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olarak gördüğü ve üzerinde en çok durduğu meselelerden biri de Türkiye’deki aydınlar ile halk arasındaki kopukluktur. Ona göre, Türkiye’deki inkılâpçı aydınların zihin yapısı, egosantrik ve entellektüalisttir. Bu aydınlar kitabî bilgileri gerçek hayata tatbik etmek isterler; fakat cemiyetin realitesini anlamazlar. Kendi doğru gördüklerini, yayınladıkları emirnamelerle herkesin doğru görmesini beklerler. İşler yolunda gitmeyince de kaçınılmaz olarak zora başvururlar. Bu aydınların bir başka özellikleri de lafçılıktır. Kafalarında yarattıkları dünyada konuşurlar, realitenin somut meseleleriyle alâkaları yoktur. Kendileri gibi düşünmeyenleri de iki şekilde yaftalarlar: cahil ve hain. Bu aydınlar, bürokratik zihniyetlerinden dolayı sosyalist düşüncelere yatkındırlar.

Erol Güngör esasında bu noktada, Türk milliyetçiliği ile Kemalizm arasına kalın bir çizgi çekmektedir: “Kendini aşağı görme kompleksi Avrupacı münevvere ait bir hastalık olduğu için; bu kompleksi yenecek bütün telâfi mekanizmaları da onlar tarafından icat edildi.” Fakat Güngör Kemalizm’i eleştirirken, Atatürk dönemini genellikle ayrı tutmaktadır. Atatürk’ün bir Türk milliyetçisi olarak fikirlerini köklü Türk tarihi ve kültürü içinde filizlendirdiğini söylemektedir. Atatürk dönemi icraatlarında bilimsel açıdan yanlışlar görse de, dönem şartları göz önüne alındığında bu hataları makul kabul etmektedir. Fakat İnönü döneminde bu milliyetçilik anlayışının terk edildiğini, kültürü tahrip edecek yanlışlara imza atıldığını ve enternasyonalist fikirlerin Türk siyasî ve ilim hayatına hâkim olduğunu ileri sürmektedir.

Erol Güngör, bu halktan kopuk aydın karşısında elbette bir ideal milliyetçi aydın tipi de çizmektedir. Fakat bu tipleme, beklenildiği gibi tamamen halkın içinde değildir. Şaşırtıcı ama bir o kadar da gerçekçi bir tahlilde bulunur Güngör: “Milliyetçiler, bir ‘seçkin’ grup olarak, henüz modernleşmemiş bir cemiyet karşısında modernizmi temsil etmektedirler. Şu hâlde kendilerini halka ne kadar yakın veya onunla aynı hissederlerse etsinler, halkın şimdilik yabancı olduğu bir değer sistemini ve bir hayat tarzını temsil ediyorlar demektir.” Güngör’e göre milliyetçiler, yerli bir formül getirdikleri ve millî kültüre saygılı oldukları için, halkla kolayca kaynaşacaklarını düşünürler. Fakat halktan pek çok noktada farklıdırlar. Bu farklılığı sadece kendilerindeki ilmi bilgiye bağlarlar, ancak kültürün davranış normları açısından da ayrı yerlerdedirler. Milliyetçi aydınlar dış davranış şekiller açısında halktan kopuk gözükmemek için, bazen halk taklidi yanlışına düşerler. Halk ise bunu samimiyetsizlik olarak algılar, çünkü aydının kendileri gibi olamayacağının bilincindedir. Halk aydından kendi gibi gözükmesini değil, rehberlik bekler. Milliyetçi aydının farkı ise, halk ile aynı millî kültürden beslenmesi, jakoben ve elitist bir tavır takınmaması, hedeflerinin tamamen halk yararına olması ve bu yolda millî vasıtaları kullanması olacaktır.

erol güngör kitapları ile ilgili görsel sonucu

EROL GÜNGÖR’ÜN MİLLİYETÇİLİK YAKLAŞIMI

Nur Vergin’e göre, Erol Güngör’ün milliyetçilik anlayışı hoşgörülü, ılımlı ve diğer milletlere karşı saygılıdır. Öte yandan Alkan ise, Güngör’ün milliyetçiliği romantizmden, etnik takıntılardan ve toplum mühendisliğinden kurtarıp bilimsel bir çerçeveye oturttuğunu söyler. Hakikaten de Güngör’ün üslûbunun kalıplardan ve kesin hükümlerden uzak, analitik bir üslûp olduğu görülmektedir. Hitap ettiği kitleye düşünce metodolojisini ve modern bilimin önemini öğretmeye çalıştığı da vakıadır. Güngör’ün çalışmaları, milliyetçilik, İslâmiyet ve Osmanlı mirası arasında bir çeşit uzlaştırma hareketi olarak görülebilir. Yücel Taşkın’a göre, dönem şartları sebebiyle başarısız olmuş olsa da, Erol Güngör milliyetçi düşüncedeki durgunluğu aşmaya çalışmış bir aydındır. Güngör milliyetçiliği dogmatik bir doktrin ya da toptan bir ideoloji olarak görmemektedir. Ona göre milliyetçilik, içinde pek çok kültürel ve siyasî akımı barındıracak bir genel çerçevedir. En önemlisi de milliyetçilik, her ülkenin kendi şartlarına göre gelişecek, bu sebeple de her millî kültürde farklı bir hâl alacaktır.

Güngör’ün milliyetçilik anlayışının, kendisinin toplum ve kültüre yönelik teorik yaklaşımından bir hayli etkilendiği görülmektedir. Eğer toplumun temeli kültür ve gelenekler ise, milliyetçiliğin temeli de kültür ve tarihî miraslar olacaktır. Bu kültürcü anlayış, otoriter rejimleri ve ırkçılığı doğrudan reddetmektedir. Çünkü halk temel alındığı için, milliyetçiliğin önemli bileşenlerinden birisi de demokrasi ve halkçılık olacaktır. Bahaeddin Yediyıldız, Erol Güngör’ün demokrasi ile insan sevgisini paralel ele aldığını söylemektedir. Çünkü Güngör’e göre, insanı seven ve sayan bir medeniyetin mensupları, demokrasiden başka ideal bir sistem düşünemez.

Güngör, devleti Türk kültür ve medeniyetinin ayrılmaz bir parçası olarak görmesine rağmen, devletin hegemonyasını asla vurgulamamıştır. Tanıl Bora ve Kemal Can da onun Batı’ya olan tavrının anti-elitist öğeler barındırdığına dikkat çekmektedir.

Güngör’e göre devlet, meşruiyet kaynağı olarak “millî iradeyi” gördüğü andan itibaren demokrasiye yönelecektir. Soyut bir ilke olan millî iradenin somut tezahürü ise, yine halkın kültürüdür. Yani Türkiye’nin demokratikleşmesiyle Türk kültürünün varlığı ve devletin ona bakışı arasında muazzam bir paralellik mevcuttur. Buradan hareketle, halkın kültürüne savaş açmış Batıcı elitistlerin devlet eliyle yürüttüğü modernleşme çabaları, demokratik olmaktan çok uzaktır. Güngör’e göre bu nedenle, Türk modernleşmesini gerçekleştirecek olanlar yerli kültür unsurlarını demokrasiyle taşıyacak ve sentezleyecek olan orta tabaka ve muhafazakâr milliyetçilerdir. Bu noktada Güngör’ün asker-sivil ilişkileri hakkındaki fikirlerine bir göz atmakta fayda vardır. Erol Güngör, bir demokrat olarak ordu-siyaset ilişkisini de demokratik normlara göre formüle etmiştir. Ordunun bir reforma ihtiyacı olduğunu ve ordu üzerinde sivil kontrol tesis edilmesi gerektiğini söylemiştir. Fakat bunu yaparken dönemin Marksist, bugünün ise liberal söylemlerini reddetmiş ve askerî müdahalelerin sebebini Türkiye’nin tarihinde ve kendi özel şartlarında aramıştır.

Ordu-millet ve devlet-i ebed müddet anlayışının bir yansıması olarak da, ordunun eleştirilirken yıpratılmaması gerektiğini savunmuştur. Erol Güngör’e göre, millet tarih içinde oluştuğu için, millet ile tarih arasında hem objektif hem de sübjektif bir münâsebet vardır. Geleceğe yön vermek için de millet fertlerinin bir tarih şuuru edinmeleri gerekir. Eski, denenmiş olduğu ve sonucunda ne vereceği bilindiği için, güven yaratır. Bu şuura sahip olmak, Türkler gibi şanlı ve köklü tarihe sahip bir millet için, ortak tarihten gelmeyenler olsa dahi, bir kaynaşma ve birlik oluşturacaktır. Bu sebeple Erol Güngör, tarih ve dili milliyetçilik için çok önemli görmüştür.

Güngör, düşünce ikliminin tahtına ise, kuşkusuz kültürü oturtmuştur. Kültürmedeniyet ayrımını da reddederek halkın oluşturduğu tüm değerleri tek potada değerlendiren Güngör bu hususta şöyle söylemektedir: “Bir Türk medeniyeti vardır ve başlı başına bir kıymeti vardır. (…) Batı medeniyetinin ne reddi ne kabulü söz konusudur. Bizim onunla bir medeniyet olarak alışverişimiz olabilir.” Güngör bu bakış açısı sayesinde, modernleşmeyi toplum ve kültür açısından bir sorun olma zorunluluğundan kurtarmıştır. Milliyetçiliği de zaten, çağdaş bir Türk kültürü inşa ederek milleti yüceltmenin yolu olarak görmektedir. Türk milliyetçiliği onun için bir ilim ve kültür meselesidir, siyasî bir ideoloji değil. Bu fikir hareketi içinde, elbette bunu uygulama sahasına dökecek farklı politikalar olabilir. Kalıplardan uzak bir entelektüel oluşu nedeniyle, milliyetçilerin fikir alanında birebir örtüşmeleri gerektiğine inanmaz; fakat eylem alanında muhakkak birlik olunması gerektiğini söyler. Erol Güngör, milliyetçiği bir romantizm, tepkisel bir hareket ya da sloganlara dayalı bir ideoloji olarak resmetmemiştir. Bu fikrin, toplumsal bir gerçeklik hâline dönüşüp halk vicdanında sarsılmaz bir yere oturması lâzım geldiğini belirtmiştir.

Milliyetçilik Kuramları Açısından Erol Güngör’ün Milliyetçilik Anlayışı

Hobsbawm, Gellner, Anderson ve Smith gibi önemli akademisyenlerin milliyetçilik üzerine oluşturdukları kuramlar, hep Erol Güngör’ün ölümünden sonra yazıldığı/yayınlandığı için, Güngör sadece Elie Kedourie’nin kuramlarıyla ilgilenmiştir. “Nationalism in Europe” adlı kitabın Türkçe tercümesine yazdığı önsözde Güngör, Kedourie’yi pek çok noktada eleştirmektedir. Bu eleştirilerin odak noktasını ise Elie Kedourie’nin bir “grand teori” peşinde olması teşkil etmektedir. Kedourie, milliyetçiliği tek bir küresel kavram olarak ele almakta ve bu kavramı farklı milliyetçi hareketlere uygulamaya çalışmaktadır. Bu nedenle Güngör’e göre, milliyetçiliğin ardındaki toplumsal ve kültürel dinamikleri anlayamamaktadır. Güngör’ün bir başka eleştirisi de, milliyetçiliğin Avrupa’da tarihî gelişmelerin bir sonucu olmasına karşın, Avrupa dışında bir ideal olarak ortaya çıktığı ya da dayatıldığı yönündedir.

Güngör’ün milliyetçilik anlayışının hangi milliyetçilik kuramı kapsamında değerlendirilebileceğine bakıldığında, tek ve kesin bir hükme varmanın mümkün olmadığı görülmektedir. Öncelikle Erol Güngör’ün, diğer tüm milliyetçi aydınların aksine, milletlerin oluşumu konusunda primordialist bir görüşe sahip olmadığını söylemek mümkündür. Taşkın’a göre Güngör, sonunda başarısız olmasına rağmen, daha sivil ve enerjik bir milliyetçilik arayışında olmuştur. Ona göre milliyetçilik, başlangıçta bir siyasî bağımsızlık hareketi olarak ortaya çıkabilmekte ve sonrasında bir millî kültür hareketine dönüşmektedir. Milliyetçiliğin amacı, belli bir toprak parçası üzerindeki insanlar arasında birlik ve dayanışma ruhu yaratmaktır. İşlevi ise, insanları millet adı verilen toplumsal birimin bir parçası olduklarına ikna etmektir. İşte bu nokta Güngör’ün farklılığının altını çizmesi açısından önemlidir. Güngör, “ikna” sözcüğünü kullanarak, primordialist görüşü reddetmektedir. Çünkü bu görüşüyle, milletlerin doğal organizmalar olmadıklarını, tarihin seyri içinde oluştuklarını kabul etmektedir. Fakat Güngör’ün tam anlamlıyla bir modernist olduğunu söylemek de mümkün değildir. Zira her şeyden önce bu görüş tamamıyla Avrupa’ya aittir ve bunun Sanayi Devrimi sürecini çok geç ve farklı yaşamış bir toplum olarak Türk toplumuna uyarlanması bir hayli güçtür. Bir başka deyişle, Güngör Avrupa’daki tarihî akışı tecrübe etmemiş bir topluma, o deneyimlerin sonucu olarak önce milliyetçiliğin ortaya çıktığını, ardından da milletlerin inşa edildiğini savunan bir milliyetçilik yaklaşımı sunmamaktadır. İkinci olarak Erol Güngör, modern devletin ortaya çıkışından önce de bir Türk kültürü ve kimliğinin var olduğunu öne sürmekte ve Orhun Anıtları gibi erken dönem millî bilinç örneklerine atıfta bulunmaktadır.

İnsanları zaman ve mekândan münezzeh olarak birleştiren ortak noktaları aramakta, tarihi de bu ana çerçeve içinde okumaktadır. Milliyetçiliği Türkiye ile sınırlı tutsa da, Güngör için Türk milleti bu sınırların ötesinde de vardır. Dünyada milyonlarca Türkçe konuşan insanın yaşadığını belirtmesi ve onları da Türk milletinin bir parçası olarak görmesi, Güngör’ün yaklaşımının modernist teoriler içinde sınıflandırılamayacağının bir göstergesidir. Ancak bu noktada belirtmekte fayda var ki Erol Güngör, Türkiye dışındaki Türkler ile sadece kültürel bir bağ kurmaktadır. Diğer birçok milliyetçinin aksine siyasî bir birlik fikrine çok sıcak bakmamaktadır. Bunun yanı sıra, Güngör’ün modernist yazarlarla da birçok ortak noktası bulunmaktadır. Örneğin, milliyetçiliği farklı toplumsal, kültürel ve siyasî yapıların yer aldığı bir ağ ve bir çerçeve olarak tanımlaması açısından, Anderson ile benzeşmektedir. Millî bir kültürün oluşturulması için kültürel homojenliğe ihtiyaç duyulması fikri ve dil ile standartlaşma konularına yaptığı vurgu noktasında, Gellner’in görüşleriyle yakındır. Fakat Güngör’ün en yakın olduğu kuram olarak etno-sembolizmi ve dolayısıyla Anthony Smith’i göstermek, belki de en doğrusu olacaktır. Smith’in kültürcü, tarihî ve etnik yaklaşımı ile Güngör’ün fikirlerinin benzeştiği aşikârdır. Yine Smith’in dini milliyetçiliğe alternatif olarak görmemesi, bu ikisinin bir arada yaşayıp birbirlerini güçlendireceklerini savunması, Güngör’ün Türk milliyetçiliği ile İslâmiyet arasında kurduğu ilişkiye çok benzemektedir. Erol Güngör’ün milliyetçiliğinin etno-sembolizm ile bağı ise, milletin bir noktada inşa edilen bir kimlik olduğunu kabul etmesiyle beraber, bu millete temel teşkil edecek bir etnik varlığın ve kültürün olması gerektiği vurgusu üzerinden kurulabilir. Ayrıca etno-sembolizmde geniş yer tutan mitler, kolektif bellek, millî kahraman ve altın çağ motifleri gibi unsurlara Güngör’ün eserlerinde de sıkça rastlanmaktadır.

Erol Güngör Muhafazakâr mı Milliyetçi mi?

Aughley muhafazakârlığı, modernizmin siyasî, toplumsal ve kültürel yapılar üzerindeki tahrip edici yapısından kaynaklanan bir tepki hareketi olarak tanımlamaktadır Suvanto ise, muhafazakârlığın iki anlamı olduğunu söylemektedir. Birincisi, genel mânâda eski olanı korumaktır; ikincisi ise, geleneksel değerlere vurgu yapan, devrimci isteklere karşı çıkan ve reformlarda ılımlılığı savunan sağ ideolojilerin siyasî duruşudur. Bu durumda Erol Güngör, gelenekleri vurgulaması ve radikal değişimlere karşı çıkması açısından Suvanto’nun ikinci tanımı kapsamında muhafazakâr olarak değerlendirilebilir. Ancak Güngör’ün aynı zamanda bir modernist olduğu da eserlerinde açıkça görülmektedir. Nitekim Can ve Bora’ya göre de Güngör, Batı karşısında İslâm’ı güçlendirmeye çalışan mirastan beslenmiş, ancak radikal ve kozmopolit İslâmcılık yorumlarına karşı çıkmıştır. Güngör aslında kendi sözleriyle de muhafazakârlıktan uzak olduğunu ortaya koymuştur. Milliyetçiliğin dinamik bir güç olduğunu, buna rağmen muhafazakârlığın pasif bir tutum olduğunu söyleyen Güngör, milliyetçilik ile muhafazakârlığın karıştırılmaması noktasında uyarılarda bulunmuştur.

Güngör’ü, günümüzde ülkemizde algılanan şekliyle muhafazakâr addeden pek çok yazar bulunmaktadır. Bu yazarlar, Güngör’ün İslâmiyet noktasındaki hassasiyetlerinden ötürü kendisini, Türkiye’de çoğunluğunu siyasal İslâmcılar’ın oluşturduğu ve bugün gittikçe daha çok liberal düşünceye eklemlenen muhafazakâr aydın grubu içinde kategorize etmektedirler. Özellikle liberalizm noktasındaki spekülasyonların dayanaksız olduğu söylenmelidir. Çünkü Güngör, İslâm’ın liberal-kapitalist bir ekonomik ve siyasî sisteme asla müsaade etmeyeceğini savunmaktadır.

Güngör her ne kadar İslâmcı entelektüellere bir sempati beslese de, sürekli din hakkında konuşan gruplardan rahatsızdır; çünkü bu gruplar günlük siyasî çekişmeleri uğruna dini araçsallaştırmakta, böylece İslâmiyet’in kutsallığını zedelemektedirler. Öte yandan, Erol Güngör’ün tüm çalışmaları ve hayatı göstermektedir ki, kendisi bir Türk milliyetçisidir. Pek çok konuda farklı düşünceleri ve yaklaşımları olmasına rağmen, kendini her zaman Türk milliyetçileri dairesinde konumlandırmıştır. Siyasî olarak bir bağı olmamasına rağmen, hayatı boyunca Ülkücü Hareket ile hep yakın ilişkiler içinde olmuştur. Ülkücü Hareket’in o dönemdeki iki numaralı ismi ve dönemin Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Dündar Taşer’in de Güngör üzerindeki etkisi çok büyüktür.

Güngör, Taşer ile hep temasta olmuş ve fikirlerine kıymet vermiştir. Ayrıca ülkücü gençliğe seminerler vermiş ve o dönemin mücadelesi içinde hayatlarını kaybeden ülkücü gençlerden şehit ve kahraman olarak bahsetmiştir. Popüler yazılarını paylaştığı dergi ve gazetelerin çoğunluğunu da Ülkücü Hareket’e yakındır ve hatta bunların bir kısmı MHP’nin yarı-resmî yayın organlarıdır. Ayrıca eserleri incelendiğinde de görülecektir ki, Erol Güngör Türk kültürü ve Türk medeniyeti gibi terimleri, İslâm ve Osmanlı kavramlarından daha çok kullanmıştır. Zaten Osmanlı da Güngör için Türk’ten farklı bir kavram değildir. Güngör’ün Türk milliyetçiliği içindeki yerine bir başka kanıt da bozkurt figürüne ilişkin düşünceleridir. O, bozkurdu Türk mitolojisinin en önemli figürlerinden biri olarak görmüş ve bu sebeple kutsal addetmiştir. Sık sık kendisine atıf yapan ve günümüzde muhafazakâr gazetelerde kalem oynatan bir kısım yazarların aksine, Erol Güngör Türkler’in etnik kimliğine asla ilgisiz kalmamıştır. “Tarihte Türkler” adlı kitabı, Güngör’ün etno-kültürel Türk tarihine olan ilgisini gösteren örneklerden en iyi birisidir.

SONUÇ

Erol Güngör’ün farklı konu başlıkları altında toplanan bu görüşleri evvelâ şunu göstermektedir ki kendisi sadece Türk milliyetçiliği içinde değil, Türk entelektüel hayatı içinde de çok farklı bir aydın/münevver tipidir. Milliyetçilik çerçevesinde farklı konulara yönelen görüşleri, hiçbir kategoriye dâhil edilemeyecek kadar orijinal ve çatışır gibi görülen kavramlar arasında bir üçüncü/orta yol alternatifidir. Güngör’e göre ulus-devlet/milliyetçilik ile İslâmiyet, muhafazakârlık ile modernleşme birbirlerine zıt kavramlar olmak zorunda değildir. Onun milliyetçiliği, dünya üzerindeki milliyetçilikler içinde kendine has bir yeri olan Türk milliyetçiliği dairesinde, yine şahsına has bir milliyetçiliktir. Güngör’ün kafasındaki millî kimlik, Türk soyunun kültürel ve tarihî deneyimleri, Osmanlı mirası ve İslâmiyet’ten müteşekkil bir sentezdir. Güngör, kendi devrinde etnik ihtilâflar daha pek gün yüzüne çıkmadığı için, bu konuya eğilmemiştir. Ancak onun kültürel bir homojenliği öngördüğü ve bu sebeple etnik ayrılıkçı taleplere karşı çıkacağı kuvvetle muhtemeldir. Bunun yanı sıra, tahayyül ettiği Osmanlı merkezli İslâmî kimlik, ırkçı yaklaşımları reddedecektir. Güngör, etnik sorunların da bu yolla çözüleceğini düşünmektedir. Erol Güngör, daima yenilik taraftarı olmuş, çağdaş bir Türk millî kültürünün ve muhafazakâr kalırken modernleşmenin yolunu aramıştır. İdeoloji yerine fikrin önemini vurgulamıştır. Dogmalardan uzak bilim adamı duruşuyla, kendisinden çok farklı düşünen çevrelerin de takdirini kazanmıştır. Erol Güngör’den sonra onun fikirlerine yakın ve yerini dolduracak bir aydının gelmemiş olması, Güngör’ün Türk entelektüel tarihindeki yerinin yegâne olduğuna dair bir gösterge olarak kabul edilebilir.

KAYNAKÇA

Alkan, Ahmet Turan. “Halefi Olmayan Bir Bilim Adamı: Erol Güngör”. Doğu-Batı. Yıl 3, Sayı 11, (2000), ss.159-163.

Anderson, Benedict. Hayali Cemaatler, Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması. çev. İskender Savaşır. İstanbul: Metis Yayınları, 1995.

Aughley, Arthur, Greta Jones ve W.T.M. Riches. The Conservative Political Tradition in Britain and the United States. Fairleigh Dickinson University Press, New JerseyRutherford, 1992.

Bora, Tanıl ve Kemal Can. Devlet-Ocak-Dergâh. İstanbul: İletişim Yayınları, 2009.

Gellner, Ernest. Uluslar ve Ulusçuluk. çev. Büşra Ersanlı ve Günay Göksu Özdoğan. İstanbul: Hill Yayınları, 2008.

Güngör, Erol. Dünden Bugünden Tarih-Kültür ve Milliyetçilik. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2007.

Güngör, Erol. İslâm Tasavvufunun Meseleleri. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2008.

Güngör, Erol. İslâm’ın Bugünkü Meseleleri. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2010.

Güngör, Erol. Sosyal Meseleler ve Aydınlar. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2011.

Güngör, Erol. Tarihte Türkler. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2006.

Güngör, Erol. Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2007.

Güngör, Erol. “Elie Kedourie’nin Avrupa’da Milliyetçilik Kitabına Önsöz”. Türkiye Günlüğü: Milliyetçilik, Sayı 50, (1998).

Güngör, Erol. Ahlâk Psikolojisi ve Sosyal Ahlâk. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2010.

Güngör, Erol. Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2010.

Güngör, Erol. Türk Kültürü ve Milliyetçilik. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2006.

Hutchinson, John. “Myth Against Myth: The Nation as Ethnic Overlay”. Nations and Nationalism, Cilt 10, Sayı 1/2, (2000), ss.109-123.

Kayalı, Kurtuluş. “Türk Düşünce Dünyasının Takipçisi Olmayan Filizi Erol Güngör” Star Gazetesi, 13 Aralık 2010.

Smith, Anthony D. The Nation into History: Historiographical Debates about Ethnicity and Nationalism. Hanover: University Press of New England, 2000.

Smith, Anthony D. Ulusların Etnik Kökeni. Çev. Sonay Bayramoğlu ve Hülya Kendir. Ankara: Dost Kitabevi, 2003. Suvanto, Pekka. Conservatism from French Revolution to the 1990s. UK: Palgrave Macmillan, 1997.

Taşkın, Yüksel. Anti-Komünizmden Küreselleşme Karşıtlığına Milliyetçi Muhafazakâr Entelijensiya. İstanbul: İletişim Yayınları, 2007.

Unan, Fahri ve Mehmet Özden. “Erol Güngör ve Bir Medeniyet Amili Olarak Din”, Millî Kültürler ve Küreselleşme Sempozyumu, Konya: Tebliğler ve Tartışmalar, 1998.

Vayni, Cafer. Erol Güngör. Ankara: Alternatif Yayınları, 2002. Yediyıldız, Bahaeddin. “Erol Güngör’ün Toplum Anlayışı”, Millî Kültürler ve Küreselleşme, (1998), ss.247–256.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen