Protesto, olağandışı bir siyasi katılma türleri arasında yer alan bir siyasal bir ifade biçimidir. Protestolar genelde olağan siyasi katılma yollarının sınırlandırıldığı toplumlarda gerçekleşir. Kamuya açık ifade biçimlerine izin verilmeyen otoriter ortamlarda, gösterilere katılmak siyasilere meydan okuyucu bir siyasi etkinlik oluşturur. İran’da da olan buymuş gibi görünüyor. Bence, İran Cumhurbaşkanı Ruhani başlangıçta insanların barışçıl protesto hakkına sahip olduğu gibi doğru şeyler söyledi; ancak bu hakkın rejimin varlığını tehdit ettiği görülünce geri adım atmak zorunda kaldı. Eğer geri adım atmasaydı kendi koltuğunu kaybetme riskini göze alması gerekiyordu.
*****
İlter TURAN
İran’da gösteriler başlayalı bir haftadan fazla oldu fakat hala gösterilerin nasıl başladığına ve arkasında birileri var mı, varsa bunların kim olduğuna dair net bir bilgi yok. Saptanabilen tek etken İran ekonomisinin durumunun gösterilerin başlamasında etkili olduğu. 2009’da tartışmalı bir cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından ılımlı İran muhalefetinin öncülüğünde gerçekleşen siyasi gösterilerin aksine, son gösteriler rejimin kalesi olarak bilinen şehirlerde başladı. Bu bölgelerde dahi rejim karşıtı görüşlerin revaç bulabilmesi, ekonomik faktörlerin siyasi sadakatin önünde geldiği deyişini teyit ediyor. Fakat İran siyasi belirsizliklerin yaşandığı bir zamanda ince bir ekonomik çizgide üzerinde yürümeye çalışan tek ülke değil. Dünya grubunun İngilizce yayınladığı DÜNYA Executive’in bir önceki sayısında ayrıntılı olarak tartıştığımız gibi, Türkiye’nin kendi ekonomik sıkıntıları da kolayca siyasi huzursuzluğa dönüşebilir. Acaba Türkiye’nin liderleri İran protestolarından ne gibi dersler çıkarmalı?
Birçok insan bu gösterilerin ansızın ortaya çıkmasına veya bu kadar beklenmedik olmasına şaşırdı. Fakat bu gibi olaylar aslında aniden olmuyor değil mi?
Ekonomik nedenlerden ötürü toplumda İran rejimine karşı bastırılmış isyan duygularının varlığı biliniyordu. İran’da kamusal alanlarda siyasi memnuniyetsizliği kolayca ifade edemezsiniz. Geniş kitlelerin paylaştığı somut şikayetler, tetikleyici bir olayla birlikte kitlesel gösterilere dönüşebilir. Yoksa, sadece rejimin ideolojisini onaylamamak, rejim karşıtı gösterilerin patlak vermesi için yeterli bir zemin oluşturmaz. Çok sayıda insanı mutsuz kılan bir dizi sorun olmalıdır.
Protesto, olağandışı bir siyasi katılma türleri arasında yer alan bir siyasal bir ifade biçimidir. Protestolar genelde olağan siyasi katılma yollarının sınırlandırıldığı toplumlarda gerçekleşir. Kamuya açık ifade biçimlerine izin verilmeyen otoriter ortamlarda, gösterilere katılmak siyasilere meydan okuyucu bir siyasi etkinlik oluşturur. İran’da da olan buymuş gibi görünüyor. Bence, İran Cumhurbaşkanı Ruhani başlangıçta insanların barışçıl protesto hakkına sahip olduğu gibi doğru şeyler söyledi; ancak bu hakkın rejimin varlığını tehdit ettiği görülünce geri adım atmak zorunda kaldı. Eğer geri adım atmasaydı kendi koltuğunu kaybetme riskini göze alması gerekiyordu.
Bu durumda, protestoların başta iktisadi nedenlerden kaynaklanıyor saptaması, Türkiye ile de bağlantılandırılabilir mi? Tabii ki, İran’ın uluslararası yaptırımlarla tabi olması gibi kendine özgü gerçekleri var ama sonuçta kıvılcım ekonomiden, işsizlik ve yolsuzluktan, özellikle de genç işsizliğinden– yani şu anda Türkiye’nin uğraşmakta olduğu tüm sorunlardan çıktı. Peki Türkiye bundan bir ders çıkarabilir mi?
Öncelikle, İran hükümetinin gösterilere nasıl tepki verdiğine bakalım. Rejim, bu gelişmeleri İran’a karşı kötü niyetli dış aktörler tarafından kışkırtılmış gibi göstermeye çalışıyor. Bu, bize de oldukça tanıdık gelen bir argüman. Buna karşılık, İran rejiminin iktisadi performansına dönük bariz bir memnuniyetsizlik var gibi görünüyor. Basına sızan bütçede, sokaktaki vatandaşın acil ihtiyaçlarıyla hiçbir ilgisi olmayan amaçlara önemli miktarlar ayrıldığı gerçeği bu gelişmeleri büyük ölçüde etkileyen unsur oldu. Bence bu Türkiye de dahil, diğer ülkelerin göz önünde bulundurması gereken bir noktadır.
Bunun bir ders teşkil edip etmeyeceğine gelirsek, başka bir ülkedeki gelişmelerden herhangi bir ülkenin ders çıkardığını ben pek duymadın çünkü her ülke kendi durumunun özgün ve diğerlerinden farklı olduğunu düşünmeye yatkındır. Ancak, ben bir sosyal bilimciyim ve işim, oldukça farklı toplumlar arasında dahi olgusal benzerlikleri saptamaktır. Bu perspektiften İran’da olup bitenlere bakılınca, Türkiye’deki iç koşullara yönelik herhangi bir çıkarım yapılabilir mi diye sorgulamanın önemli olduğunu düşünürüm.
Türkiye endişelenmeli mi?
Geçmişe bakarsak bir ülkedeki olayların başka bir ülkedeki gelişmeleri tetiklediği örnekler eksik değil. Buna bulaşma etkisi deniyor. Bizlerin hatırlayabileceği bir örnek Koreli diktatör Sygman Rhee’nin kitlesel gösterilerle görevinden uzaklaşmasıdır. Bu olayın hükümeti otoriter yönde ilerleyen Adnan Menderes’in indirilmesine yol açan öğrenci gösterilerini tetiklediği ileri sürülmüştür. Varşova Paktı’nın sonlarına doğru da aynı olaydan bahsedebiliriz. Macaristan’daki olaylar Doğu Almanya’daki olaylara zemin oluşturmuştur. Bunları hatırladığımızda bir ülkedeki gelişmelerin diğer bir ülkedeki gelişmeleri tetikleyebileceği ihtimalini gözden uzak tutamayız. Tüm hükümetler bunun farkında olmalıdır.
Bahsettiğiniz gibi İran rejimi gösteriler için yabancı ajanları suçluyor. Bu ne kadar gerçekçi bir suçlama?
İki veriyi kabul edelim: Birincisi, her hükümetin diğer bazı ülkelerin kamuoylarını etkilemeye çalıştığıdır. Soğuk Savaş yıllarına dönüp bakarsanız, ABD’nin Komünist Parti iktidara gelmesin diye İtalya’daki seçimleri etkilemeye çalıştığını görürsünüz. İkincisi, bir dış aktörün bir toplumun iç siyasetini etkileyebilmesi için bu aktörün harekete geçirebileceği yerel bir zemine ihtiyaç vardır. İranlıları bazı dış güçler tahrik etmiş olsa bile belli ki yerel siyasetin yarattığı zemin zaten böyle bir ayaklanma için elverişliymiş. Gösteriler hayli rejim yanlısı olan Meşhed’de başladı. Halk 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerini Ruhani’ye karşı kaybetmiş olan rejim yanlısı güçler tarafından gösterilere yönlendirildi. Bunun hükümete karşı bir gösteri ile sınırlı kalması tasarlanıyordu. Fakat kitleler sokağa çıktığında neler yapacaklarını asla bilemezsiniz. Özetle, olayların dışardan tahrik edilmiş olması ihtimali var, fakat hükümetler dışarıyı suçlarken, bu müdahalelerin neden bazı ülkelerde başarılı olup bazılarında başarıya ulaşamadığını da sormalıdır. Yanıt toplumların iç siyasetleri ve koşullarıyla ilişkilidir.
Sizce İran’da bu olayların nihayetinde ne olacak?
Otoriter rejimlerin bu gibi ayaklanmalarla mücadele yöntemleri onları daha da otoriter kılıyor. Bu tür rejimler uzun süreler hayatta kalabilirlerse de, tarihi ölçekte bakıldığında, sonsuza dek sürmeyebilirler. Lakin, ömrü fanisi boyunca o yönetim altında yaşayan insanlar açısından bu tip rejimler hiç sonu gelmeyecekmiş gibi görünebilir. Benim uzun vadeli tahminin İran rejiminin bugünkü şartlarıyla sürdürülebilir olmadığıdır. Kısa vadeye dönersek, hükümet gösterileri bastıracak, göstericilerin öne sürdüğü bazı talepleri yerine getirmeye çalışacaktır.
—————————————————
Kaynak:
https://www.dunya.com/kose-yazisi/ekonomi-ve-politika-irandan-cikarilacak-dersler/397466