Alman felsefeci Karl Jaspers Faşizmin psikolojik kökeninin “potansiyel olarak hepimizin içinde mevcut olan, zayıf olana karşı kimi zaman içimizde yükseliveren tiksinme” olduğunu söyler. Bu daha sonra işlendiğinde bir ideoloji haline gelecektir.
İdeolojilerin psikolojik kaynaklarını aramak güzel bir fikir. Teorik olarak da gayet mümkün görünüyor.
Zayıf olan, bir bebek olabilir, bir özürlü olabilir, bir dilenci olabilir vb.
Benim için şaşırtıcı olan bir şey şuydu. Bu tanıma tamamen uygun bir şahıs tanımıştım. Ama o ideolojik olarak bir Marksistti. Sıkı bir Marksist. Lakin konuya ideolojik değil de psikolojik perspektiften bakıyorsanız o bir faşistti. Güce, üstünlüğe tutkuyla bağlıydı.
İlk başta çelişki gibi görünen bu şeyin hiç de çelişki olmadığını anlamak sadece biraz zaman aldı. Bu sıkı Marksist bir faşistti ve bunda hiç bir tutarsızlık yok. Konuya ideolojik perspektiften değil derinlik psikolojisi perspektifinden bakıldığında bu pekala da tutarlı.
Sovyetlerin dağılmasından sonra Avrupa Birliğinin kurumlarından birisinin yaptığı bir konferansta “Avrupa perspektifinden” Hitler ve Stalin’in bir farkı olmadığını söylüyordu. Bu aynılık kendi ideolojisini diğer insanlara gaddarca dayatma yetkisini kendinde bulma aynılığıydı belki de.
İsveç Sosyal Demokrat partisinin kurucu babalarından Tage Lindbom ise “Demokrasi Miti” isimli eserinde Marksizmin temel güdüsünün nefret olduğunu söylüyordu. Belki bir yerlerde vardır ama bir arkadaşım bana ne Marx’ın ne Lenin’in gülümseyen, şirin-i şerbet bir resmini hiç görmediğini söylemişti.
İngiliz İşçi Partisi kökeninde sendikacılar tarafından kurulmuş, önceleri hayli radikal solken zaman içerisinde daha orta sol olmuş bir parti. İngiltere’de solu temsil eden odur. Onun dışındakiler kökeni itibariyle aristokrasi ile (Muhafazakar parti) veya burjuvazi (Liberal Parti) ile bağlantılıdır. Oğul Bush döneminde kitle imha silahları olduğu gerekçesiyle Irak’a girilirken onun yanında yer alan, yer alabilmek için ilginç siyasi manevralar yapan Tony Blair İşçi Partisindendi. George Bush ise Amerika açısından sağı temsil eden Cumhuriyetçi Partidendi. Bu partinin standartları açısından bile oldukça sağcıydı. Şimdi birisinin çıkıp “Bunlar siyasi yelpazenin zıt taraflarında yer alırlar” demesi sizi tatmin eder miydi?
Yine Türk solunun kutup yıldızı İsveç’te Sosyal Demokrat Parti döneminde Nazi Almanya’sından bile daha fazla “kötü gen” sahiplerinin ilaçlarla öldürüldüğü genelde bilinmez. İsveç Sosyal Demokrat Partisinin bu uygulamayı 1975’te bitirdiği de. (Bu konuda daha derinlemesine bilgi almak isteyenler Wikipedia’nın “Eugenics” maddesine bakabilirler. Maalesef Türkçe Vikipedii “Öjenik” maddesinde bulunmuyor) Birilerinin çıkıp “ama biz sosyal demokratız” demesi sizi tatmin eder mi?
Eski bir deyim şunu söylerdi “Ha anam ölmüş öksüz kalmışım, ha babam ölmüş öksüz kalmışım”
Türk muhafazakarları sıklıkla Türk solunun elitizminin, halk karşıtlığının aslında “sağcılık” olduğundan bahseder. Haklı olabilirler mi?.
İnsan sevgisinden bolca bahseden insanların yağmurlu havada üzerine su sıçratan arabalara veya halı çırpan üst kat komşularına karşı pek de sevecen olamadığına belki sizler de şahit oldunuz.
Hollanda’da Kuran’ı yasaklamak isteyen partinin adı “Özgürlükler Partisi”dir.
Bir arkadaşım Türk solcularıyla ilgili şunu söylerdi; evrenselci olduklarını söylerler ve Yunanlılardan bahsedildiğinde “ortak zeytinyağlı kültürümüzden” dem vurulur, İtalyanlardan bahsedildiğinde “Akdeniz ortak paydamızdan” söz konusu Fransızlar olursa “Aydınlanmanın beşiği” gündeme gelir. Onlara Araplardan ve hatta hatta “Türklerden” bahsettiğinizde nasıl reaksiyon verdikleri konusunu kolayca tahmin edebileceğinizi varsayıyorum.
Daha da tuhaf olanı şudur, bazı radikal İslamcılara da İranlılardan bahsettiğinizde onun 1000’lerce senelik köklü bir kültür olduğunu söylerler, Araplar söz konusu olduğunda ise dinin en doğru formuna sahip olduklarından, söz konusu Türk din anlayışına geldiğinde ise Aziz Nesinci tutumlara yaklaşırlar.
Din anlayışı olarak Selefi/Vahhabi olan “İrancılarla” tanışabilirsiniz.
Sonuç olarak; insanlar her zaman kendilerinin olduklarını söyledikleri şey değildirler. Bu kimi zaman oldukları değil “göstermeyi istedikleri” şey olabilir.Belki de belirli bir ideolojiye veya partiye mensubiyet prestijli olduğu için öyle söylüyorlardır.Gösterilenle asıl olan arasında aynılık seyrek bile sayılabilir. Ancak önemli olan asıldır.