(İstiklál Savaşı Sırasında Buhara Cumhuriyeti’inden Türkiye’ye Altın Yardımı Meselesi)
Prof. Dr. Timur KOCAOĞLU*
Tarih boyunca Hacca gitmek için Orta Asya’dan yola çıkan hacılar, Mekke’den önce muhakkak İstanbul’a uğrar, bir kaç gün burada dinlenip, başta Eyüp Sultan olmak üzere cami ve tarihi âbideleri ziyaret eder ve sonra Mekke’ye doğru yola koyulurlardı. Türkistanlılar arasındaki bu gelenek bir atasözüne de yansımıştır: “İstanbul’nı körmegen, bu âlemge kelmegen” (ya’ni: İstanbul’u görmemiş bir kimse, henüz doğmamış sayılır!)
Türkistanlı hacılar genellikle İstanbul’un Üsküdar semtinde Sultantepe diye adlanan tepede çadır kurarlardı. Bugün o tepelikte Özbekler Tekkesi bulunuyor. Tarihçesi 17.nci yüzyıla kadar uzanan bu Özbekler Tekkesi harap bir vaziyetteydi ve bundan 4 yıl kadar önce büyük bir masrafla onarıldı. Özbekler Tekkesini yine büyük dedeleri Türkistan’dan gelmiş olan ve halen A.B.D.’deki Atlantik plak şirketinin sahibi olan Ertekün kardeşler onartmıştır.[1]
Bu Özbekler Tekkesinin yanında bir de mezarlık var. Bu mezarlık içinde çeşitli tarihlerde vefat etmiş Türkistanlılar gömülü. Mezarlardan birinin mermer taşı üzerindeyse şunlar yazılı: “Buhara Cumhurbaşkanı Osman Hoca Kocaoğlu (doğumu: 1878 – ölümü: 28 Temmuz 1968). 90 yaşında İstanbul’da vefat etmiş Osman Hoca (Kocaoğlu)’nun bizim bu sempozyumla ilgili ilginç bir hayat hikayesi var. Ben burada, babam Osman Hoca (Kocaoğlu)’nun hayatını detaylı anlatmak yerine, onun hayatındaki önemli dönüm noktalarını belirttikten sonra, bu sempozyumla ilgili konuya girmek istiyorum.
Osman Hoca 1878 yılında Türkistan’ın Oş şehrinde doğar. Oş şehri bugün Kırgızistan Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde yer alıyor. Bütün tahsil hayatını Buhara’da geçirmiş olan Osman Hoca genç yaşlarında Türkistan’da Ceditçilik diye adlanan Millî Yenileşme hareketine girer. 1909-1910 yılları arasında İstanbul’a gelerek, o dönemdeki Türk aydınları ile tanışır. Buhara Emirliğine geri döndüğünde, Cedit okullarını açma kampanyasına katılır. 1917 yılında Çar Rusya idaresine karşı Orta Asya’da patlayan ayaklanmaların yönlendirilmesinde önemli rol oynar.
Genç Buharalılar hareketi Buhara Emirini 1920 yılında devirince, Buhara Cumhuriyeti ilan edilir. Bu cumhuriyette önce Maliye Nazırı (Bakanı) olarak görev yapan Osman Hoca 1921 yılında Buhara Millet Meclisi tarafından Cumhurbaşkanı seçilir. Buhara Cumhuriyeti kendi iç işlerinde bağımsız ise de, bazı dış işlerinde Sovyet Rusya’ya bağlı idi. Osman Hoca 1922 yılının sonunda Afganistan’da resmi bir ziyarette iken, Enver Paşa Türkistan’da şehit düşer. Buhara Cumhuriyeti’ne hakim olan Ruslar Osman Hoca’yı vatan haini ilan ederler. Buhara’ya dönüşü imkansızlaşan Osman Hoca 1923 yılında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne gelir, burada Kocaoğlu soyadını alır ve hayatının geri kalan 45 yılını Türkiye’de geçirir. 28 Temmuz 1968’de vefat eden Osman Hoca Kocaoğlu Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’ne gömülür.[2]
Hayat hikayesini böyle özetlediğimiz Osman Kocaoğlu’nun adı ve kişiliği Türkiye’de bir Altın Yardımı meselesi ile ilgili tartışmalara konu olmuştur. İstiklal Savaşı sırasında Türkiye’ye dışardan altın ve silah yardımı yapılmıştır. Rusya üzerinden yapılan bu yardım Türkiye’de gerek tarih kitaplarında, gerekse basında uzun bir süre “Rus yardımı” olarak anılmakta ve bilinmekteydi.
Osman Kocaoğlu sağlığında çeşitli gazete ve dergilerde onunla yapılan söyleşilerde, 1921 yılındaki bu “Altın Yardımı”nın Rusya’dan değil, o sıralardaki kardeş Türk devleti olan Buhara Cumhuriyeti’nden yapılmış olduğunu defalarca söylemiş ve bu konuyla ilgili detaylı bilgi vermiştir.[3]
Feridun Kandemir, Cemal Kutay, Prof. Ahmet Zeki Velidi Togan, Dr. Baymirza Hayit, Prof. Mehmet Saray gibi tarihçiler de makale, hatırat ve eserlerinde, Türkiye’de yanlış olarak “Rus yardımı” olarak bilinen bu yardımın gerçekte Osman Hoca’nın girişimiyle Buhara Cumhuriyeti tarafından yapılmış bir yardım olduğunu vurgulamışlardır.[4] Mustafa Kemal Atatürk’ün yakın silah arkadaşlarından Ali Fuad Cebesoy, Bekir Sami, Cemal Paşa, Atatürk’ün Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşenk gibi bu yardım meselesi görüşmelerinde bulunmuş olan ve olayların içyuzünü bilen kimseler kendi hatıralarında da bu yardımın Rusya hazinesinden değil, Buhara Cumhuriyeti hazinesinden verildiğini bildirmişlerdir.[5] Osman Kocaoğlu’nun hayatı hakkında detaylı bilgi veren Doç. Dr. Naim Öktem ve Prof. İbrahim Yarkın’lardan başka, Tekin Erer, Kadir Mısıroğlu, Ahmet Kabaklı gibi yazarlar da bu konuda son yıllarda söz etmişlerdir.[6]
Yanlış olarak “Rus yardımı” olarak geçen bu olayı şöyle özetliyebiliriz: İstiklal Savaşı sırasında para ve silah yardımı sağlayabilmek için Atatürk Rusya’ya Dışişleri Bakanı Ali Kemal Tengirşenk başkanlığında bir Türk heyeti gönderir. Türk heyetini kabul eden Lenin ve Stalin Rusya devletinde yüklü yardım etme imkanının olmadığını, ancak Buhara Emirinden kalan hazineye sahip genç Buhara Cumhuriyeti kendi hazinelerinden bir miktarını Türkiye’ye yardım olarak vermeyi kabul ederse, Rusya hükümetinin bu yardımı Türkiye’ye ulaştırmada aracılık yapabileceğini bildirirler. O sırada Moskova’da bulunan Buhara heyetine durum aktarılır. Buhara Cumhurbaşkanı Osman Kocaoğlu bu yardımı yapabileceklerini Türk ve Rusya hükümetlerine bildirir. Buhara Millet Meclisi kendi hazinelerinden yüz milyon altının Türkiye’ye ulaştırılması için Rusya’ya gönderilmesini oy birliğiyle onaylar. O sıralarda Buhara’da yeni Buhara ordusunun kurulmasında çalışan Türk subaylarından Raci Çakıröz, Buhara hazinesindeki altınların sayımı ve onlardan yüz milyonunun tren vagonlarına yüklenerek Moskova’ya gönderilmesinde kendisinin de görev aldığını bu önemli tarihî olayın canlı tanığı olarak kendi hatıralarında açıklamıştır.[7] Ancak Buharadan yüz milyon olarak gönderilen altınların yalnız 10 milyonluk bölümü Ruslar tarafından Ankara hükümetine ulaştırılır. Ruslar 90 milyonluk bölümün üstüne “ulaşım masrafı” diye yatmışa benziyor!
İşte, yakın tarihimizde “İstiklal Savaşı sırasında bizlere Ruslar mı, yoksa Türkistanlı kardeşlerimiz mi yardım ettiler” diye tartışılan mesele kısaca bundan ibaret. Bu konuda çok söylendi ve çok yazıldı. Fakat bu konuyla ilgili tarihî belgeler henüz ortaya çıkarılmış değildir. Sovyet devrinde gerek Moskova’da, gerekse Özbekistan’da yayınlanan eserlerde ve arşiv belgelerinde bu konuyla ilgili hiç bir bilgi ve arşiv belgesi verilmiş değildir.[8]
Orta Asyadaki Türk cumhuriyetleri yakında 1992 yılında bağımsızlığına kavuştular. Eğer bu konuda Türkiye, Özbekistan ve Rusya’daki bilim adamları işbirliği yaparak her üç ülkedeki arşivlerde araştırma yapar, ilgili resmî belgeleri gün ışığına çıkarırlarsa, bu tarihi olay da aydınlanmış olur. Bu bildirimin, yakın bir gelecekte genç bilginlerimizden birini bu konuda derinlemesine araştırma yapmaya gönüllendireceğini umarım.
Bildirimi konuyla ilgili bir başka tarihi gerçek ve bir şiir ile noktalamak istiyorum: Biliyorsunuz, Türkistan’da 1922 yılında Ruslarla vuruşarak şehit düşen Enver Paşa’nın kemikleri Kültür Bakanımızın girişimi ve Türkiye ile Tacikistan cumhurbaşkanları tarafından yakında Ankara’da imzalanan bir anlaşma ile Türkiye’ye getirilmek isteniyor. Bu haberi duyunca hem üzüldüm, hem de dehşete kapıldım. Çünkü Enver Paşa Türkistan’ı bağımsızlığa kavuşturmak gayesiyle o ata topraklarda şehit olmuştu. Benim babam Osman Hoca da esaret ve komünizme boyun eğmemek için bu kardeş topraklarda, Türkiye’de gözlerini yummuştu. Eğer bir gün Özbekistan hükümeti Osman Hoca’nın kemiklerini Türkistan’a geri taşımak isterse, buna ilk önce ben karşı çıkarım. Enver Paşa’nın ebedî istiratgâhı Türkistan, Osman Hoca’nın ebedî istiratgâhı ise Türkiye topraklarıdır. Enver Paşa’nın Türkistan’da, Osman Hoca’nın ise Türkiye’de gömülü oluşunun mânevi değeri çok büyüktür. Kemikleri taşıyarak Türkiye ile Türkistan arasındaki bu önemli manevî değer ve bağlara zarar vermeyelim. Bakın, Enver Paşa’nın Türkistan’ın güneyinde bugünkü Tacikistan toprakları içinde kalan Belcivan’da 5 Ağustos 1922’de şehit düştüğü haberi etrafa yayılınca, Türkistan’da bir çok mersiyeler yazıldı. O mersiyelerden birini de Buhara Cumhurbaşkanı Osman Hoca yazmıştı. “İntikam…Al İntikam” adlı Özbek Türkçesiyle yazılmış bu mersiyenin birinci dörtlüğüyle sözlerimi bitiriyorum:
Özbek Türkçesindeki aslı:
Türk balası Oruslardan köp sıkıldı
Er kırıldı, kız ezildi, yurt yıkıldı
Hamiyetlik Enver Paşa onu sorab
Kelib âzâd etmek üçün şehid boldı.[9]
Türkiye Türkçesine çevirisi:
Türk çocuğu Ruslardan çok eziyet çekti
Erkek öldü, kız ezildi, yurt yıkıldı
Vatansever Enver Paşa onu yoklayarak
Bağımsızlığa kavuşturmak için şehit oldu.
* Prof. Dr. Timur Kocaoğlu, Michigan State University, ABD.
[1] İstanbul düşman işgali altındayken, Özbekler Tekkesi millî mücahit ve silahların saklanmasında önemli rol oynamıştır.
[2] Osman Hoca (Kocaoğlu) hakkında eski Sovyetler Birliği’nde yazılan tarih kitapları, ansiklopediler, hikaye, roman, piyeslerde ve çevrilen filimlerde elbette olumsuz kötü şeyler yazılmış, o bir “vatan haini”, “anti-Sovyet karşı devrimci” olarak tasvirlenmiştir. Mesela, Tacikistan’da çevrilen “Muhasara” adlı filimde Osman Hoca’nın rolünü Tacik artistlerinden Gurminç Zavkibekov oynamıştır. Bu konudaki haber ve filimden resimler şu Tacikçe gazetede yayınlanmıştır: Maârif va Madaniyat (7 Kasım 1977), 4. sayfa. Ama, 1990’dan ve özellikle bağımsızlıktan sonra Özbekistan’da Osman Hoca hakkında çok olumlu yazılar yayınlanmaya başladı.
[3] Osman Kocaoğlu ile bu konuda yapılan söyleşiler 1960-1966 yılları arasında Yakın Tarihimiz, Millet, Tarih Konuşuyor gibi çeşitli dergilerde ve Akşam gazetesinde yayınlanmıştır. Baknz. Yakın Tarihimiz, Sayı 10 (3 Mayıs 1962).
[4] Feridun Kandemir’in Yakın Tarihimiz dergisindeki yazıları; Cemal Kutay’ın Türkiye İstiklal Savaşı Tarihi (İstanbul, 20 cilt, 1957-1968) ve Ana Vatanda Son Beş Osmanlı Türkü (İstanbul, 1961) adlı eserleri; Zeki Velidi Togan’ın Hatıralar: Türkistan ve Diğer Müslüman Doğu Türklerinin Millî Varlık ve Kültür Mücadeleleri (İstanbul, 1969) adlı eseri; Dr. Baymirza Hayıt’ın Türkistan Rusya ile Çin Arasında (Ankara, 1975) ve eklemeli yeni baskısı Türkistan Devletlerinin Millî Mücadeleleri Tarihi (Ankara, 1995) adlı eserleri; Prof. Mehmet Saray’ın Atatürk ve Türk Dünyası (İstanbul, 1979) adlı eseri.
[5] Yusuf Kemal Tengirşenk, “Vatan Yolunda” Akşam (4 Mayıs 1970) ve kitap olarak 1975’te yayınlanmıştır.
[6] Naim Öktem, “Osman Kocaoğlu’nun Ardından” Türk Kültürü (Sayı: 71, 1968); İbrahim Yarkın, “Kocaoğlu Osman” Türk Kültürü (Sayı: 70, 1968); Tekin Erer, “Sana Uzanan Eller” Son Havadis (26 Nisan 1976); Kadir Mısıroğlu, Moskof Mezalimi (İstanbul, 1970); Ahmet Kabaklı, “Bolşevik Komisyonculuğu” Tercüman (18 Kasım 1977) ve “Osman Koca Ne Dedi?” Tercüman (21 Şubat 1981); Timur Kocaoğlu, “Buhara Cumhurbaşkanı Osman Hoca (Kocaoğlu) ve İstiklal Savaşı Sırasında Türkiye’ye Altın Yardımı Meselesi” Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuruluş ve Gelişmesine Hizmeti Geçen Türk Dünyası Aydınları Sempozyumu: 23-26 Mayıs 1996. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları, 1996; s. 421-424.
[7] “Türkistan’da Türk Subayları (1914-1923)” Anlatan: Raci Çakıröz, Yazan: Timur Kocaoğlu. Türk Dünyası Tarih Dergisi (Sayılar: 1-11, 1987). Buhara’dan Türkiye’ye altın yardımı konusu bu derginin 8 ve 9.uncu sayılarındadır.
[8] Mesele Buhara Cumhuriyeti ile ilgili arşiv belgelerinin Rusça çevirilerinin yer aldığı aşağıdaki eserde bu “altın yardımı” ile ilgili hiç bir belgeye yer verilmemiştir: İstoriya Bukharskoy Narodnoy Sovetskoy Respubliki (1920-1924 gg.): Sbornik Dokumentov. (Taşkent, 1976). Zaten bu eserde çok sayıda önemli belgenin yayınlanmadığı anlaşılıyor.
[9] Türkistanlı Abdullah Receb Baysun, Türkistan Millî Hareketleri (İstanbul, 1945), s. 114. Bu eserde Osman Hoca’nın biri Özbek Türkçesi, ikincisi Farsça olarak Enver Paşa için yazılmış iki mersiyesine yer verilmiştir.