Büyük insanlar, yüksek kültürlü milletlerin içinden çıkar.Yüksek kültür; inançta, törede, adalet düşüncesinde insan severlikte, hayatı yorumlayış biçiminde, âlem-şümûl değerlerde, devlet kuruculuğunda, âdil yönetimde kendini ortaya koyar.
Bunlardır uzun ırmakların pınar kaynağı.
Yüce insan; yorum getirir, farklı bakış açısı bulur milli kültüre.
Kaostan kozmosa sonsuz bir uzanıştır, elden ele devredilip süren duygular, yönelişler Doruk insanlar; beslenirken milli kültürden, ilhamını birleştirip sezgisiyle yeni ufuklara işaret eder, sen yürürsün.
Ahmet Yesevi;
Dergâhından cihana saldı doksan dokuz bin erenini
Horasan’a,
dest-i Kıpçak’a,
diyar-ı Rum’a…
Dergâhı’nın ocağından alup fırlattı doksan dokuz bin köseğiyi.
“Köseğiyi bulun, her nereye düştüyse, dikip yeşertin,
Şenlendirin kıraç toprakları…” deyip yolladı
Erenlerini göç yollarına, göç bölgelerine…
Savaş günü koştular kavgaya,
barış zamanı ter damlattılar toprağa. Yolsuzlara yol, çaresizlere umut, açlara ekmek, gariplere mesken hedefsizlere ülkü oldular. Başlarına taç oldular milletin.
Bir ucu ateşte yanmış daldı köseği.
Gönlünü fenâ-fillâhta eritmiş erdi derviş.
Kerametiyle yeşeren kuru dal,
Horasan’da, Kıpçak’ta, Anadolu’da karadut olmuştu,
Ulu çınar, salkım söğüt ve daha niceleri.
Kılavuz oldu dervişlere Ahmet Yesevi’nin;
“Sünnettir, kâfir olsa da insanı incitme.
Gönlü katı olan ve kalp kırandan Allah şikâyetçidir.” sözü.
İnsanı merkez aldılar, insanın gönlünü Kaygusuz Abdal …
“Şu âdem dedikleri
El ayakla baş değil
Âdem mânâya derler
Suret ile kaş değil.”
Dün Türkistan’dan göçle gelen ışık aydınlatmıştı Anadolu’yu
Bu gün Anadolu’dan yayılan ışık huzmeleri aydınlatacak dünyayı göçerek.
Günümüzün narsistik, bencil, sıkıntılı, bunalımlı, mutsuz,
yalnız, hedefsiz kişilerini;
insanı yaratılmışların en şereflisi sayan,
hoşgörü, barış ve sevgiyi esas alan Türk Çağı iyilik ve güzelliklere ulaştıracaktır.
“Allah, insanı o derece yüceltmiştir ki,
en yüksekten en aşağıya kadar
göklerde ve yerlerde olan her şeyi
onun emri altına vermiştir.”
Niyazi Mısri’nin,
“Çün nefsin bilen kişi Allah’ı bilirmiş.”
Ve Hacı Bayram Veli’nin,
“Sen seni bil, sen seni.”
Veya Yunus Emre’nin,
“İlim bilmek kendin bilmektir.” deyişleri yolumuzu aydınlatan birer meşaledir,
yürüdükçe…
Hacı Bektaş Veli’nun,
“Sakin ol, kimsenin gönlünü yıkma.” tavsiyesiyle
Seyrani’nin,
“Gönül beytullahtır yıkma Seyrani.” dizesi arasındaki benzerlik aynı kültür ortamının insana ve onun gönlüne verdiği önem vurgulamaktadır.
İnsan bütün âdemin özü olduğu için onun hakikati gönlüdür.
Şeyh Gâlip’in,
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen.” deyişi de insanı merkez alarak âlemlerin özünün insan olduğunu belirtir.
“Bizim Peygamberimizin yolu aşk yoludur.
Biz aşkın çocuğuyuz.
Aşk da bizim annemiz.”
diye Mevlana, “gel, gel” çağrısı ile mutsuz,
umutsuz insanların sığınağı olmuştur.
O kubbe-i hadradır ki, altında tıpkı Oğuz Han’ın
Otağı gibi bütün insanlara yer bulunur.
Sen gönlünü yücelt, göçünü kutlu kıl.
“Allah’ın sana lütfettiği şefkat ve merhametledir ki, sen etrafındakilere tatlı dilli, güler yüzlü, yumuşak huylu olabildin. Eğer sen, sert mizaçlı, kaba dilli, katı yürekli olsaydın, insanlar etrafından dağılıverirlerdi ve kimseyi bulamazdın.” (Al-i İmran Sr. Ayet: 159)