Kadim bir geçmişe sahip olan Türkler, gerek İslâm’dan önce gerekse İslâm’dan sonra bulundukları coğrafyalarda büyük ve özgün bir kültür ve medeniyet oluşturmayı başarmış dünya üzerindeki ender milletlerdendir. Türk kültür ve medeniyetinin teşekkül ettiği coğrafî mekânlardan birisi hiç şüphesiz Maveraünnehir ve Türkistan bölgesidir. Bu bölgeler ilme, sanata ve edebiyata sempatiyle yaklaşıp önem veren; âlimi, sanatkârı ve şâiri destekleyip himaye eden Türk asıllı sultanlar ile devlet adamları tarafından çeşitli sanat eserleri ve mimarî yapılarla donatılarak bayındır kılınmıştır. Bu yapılar içerisinde özellikle ilmin simgesi konumunda olan medreseler ile kütüphanelerin önemli bir yeri ve konumu vardır. Dönemin ilim ve kültür merkezi hüviyetindeki Semerkant, Buhara, Fergana, Herat, Talas, Kâşgar gibi yerleşim yerleri dönemin en meşhur ve yetkin müderrislerinin görev yaptığı medreselerle donatılmış ve bu medreselerde, hem madde hem de mânâ yönünden yüksek seciye ve şahsiyet sahibi önemli birçok âlim ve bilge neşv ünemâ bulmuş, akabinde ortaya koydukları düşünce ve eserlerle de bütün dünyaya takdim ve armağan edilmişlerdir. Türkistan’ın son derece münbit topraklarında yetişen bu âlim ve bilgeler, oluşturulmaya çalışılan Türk kültür ve medeniyet hamlesinin teşekkülünde, ilmek ilmek işlenmesinde ve gelişip tekâmüle ermesinde gerek hayatları gerek görüş ve düşünceleri gerek çalışma ve gayretleri gerekse ortaya koydukları eserlerle önemli katkılar sağlamışlardır. Türk kültür ve medeniyetinin bu oluşum, gelişim ve tekâmüle ulaşım sürecinde önemli katkısı olan âlim ve bilgelerden birisi de hiç şüphesiz İmâm Mâturîdî hazretleridir.
Özellikle Türk milletinin dinî, ahlâkî, ilmî, irfanî ve kültürel birikimini, zenginliğini, tefekkürünü, hayat görüşünü vb. oluşturma ve belirlemede önemli yeri olan şahsiyetlerden biri olan bu ulu Türk bilgini, yaklaşık 238/852 yılında Semerkant yakınlarındaki Mâturîd köyünde doğmuş, büyümüş ve yetişmiştir.
İmâm Mâturîdî’nin kendisine nisbet edilenlerin dışında “kelâm”, “mezhepler tarihi”, “fıkıh”, “tefsir” gibi dinî ilimlerle ilgili yaklaşık 15 eseri bulunmaktadır. Bu eserlerin en önemlilerinden olan Te’vîlâtü’l-kur’ân’da, Kur’ân-ı Kerîm yorumlanmış; Kitâbu’t-tevhîd’de ise kelâm ilminin en temel ve önemli konuları ele alınıp değerlendirilmiştir. Hem zikredilen bu iki eserinde hem de kaleme aldığı diğer eserlerinde yer alan görüş ve düşünceleriyle, geçmişte olduğu gibi bugün hatta gelecekte bile insanımızın inanç, kimlik ve benliğini muhafaza etme ve sağlamlaştırmada rehber edineceği önemli bir ilim ve fikir adamı olan İmâm Mâturîdî, tahminen 333/944 tarihinde vefat etmiştir. Bu büyük Türk bilgini, bugün Özbekistan’a bağlı Semerkant’ın Siyab ilçesi sınırları içerisinde yer alan ve adına yaptırılan İmâm Mâturîdî türbesinde medfundur.
İmâm Mâturîdî, özellikle İslâm düşüncesinin etkisiyle birlikte Türk kültür ve tefekküründe ortaya çıkan farklı İslâmî yorumlar arasında, temelleri Ebû Hanîfe tarafından atılan akılcı-hadarî din anlayışının en önemli şahsiyet ve mümessillerindendir. Aklı ve akılcılığı ön planda tutan İmâm Mâturîdî’nin en önemli özelliği ve büyüklüğü Kur’ân-ı Kerîm’e bakış açısıyla getirmiş olduğu yeni yorumlardır. Onu diğerlerinden ayrı kılan hususlardan biri de, aklı ve akılcılığı esas alarak tamamen kendine has orijinal düşünce ve görüşler ortaya koymayı başarmasıdır. Nitekim O, bu düşünce ve görüşler sayesinde hem kendinden önceki hem de kendi dönemindeki İslâm âlim ve hekimlerinden/filozoflarından ayrılarak kendi farkını ortaya koyabilmiştir. İmâm Mâturîdî, hassaten neşv ü nemâ bulduğu toplumun temel değerleriyle çatışmayan, bilakis onlarla barışık olan bir inanç sistemi kurduğu için gerek yaşadığı çevrede gerekse İslâm dünyasında büyük bir kabul görmüştür. Bu açıdan bakıldığında İmâm Mâturî-dî’nin, bizzat içinde yaşadığı toplumdan etkilenmiş ve o toplumun değerlerini özümsemiş bir İslâm âlimi olduğunu söylemek yanlış olmasa gerektir.
Geçmişten günümüze düşünce tarihine bakıldığında, insan düşüncesinin gelişiminin günümüzde belki de en dikkate değer seviyesine ulaştığı müşahede edilecektir. Ulaşılan bu aşamanın da küreselleşme olarak tanımlandığı dikkat çekmektedir. İnsan düşüncesinin gelişimine katkısı açısından büyük Türk bilgini ve bilgesi İmâm Mâturîdî’nin ortaya koyduğu fikirlerle tanınması ve tanıtılması söz konusu süreçte hem kimliğimizi hem de kültürel ve fikrî miraslarımızı koruyabilmemiz açısından son derece büyük öneme sahiptir. Çünkü tarihî ve güncel tecrübeye ışık tutan İmâm Mâturîdî küresel sürecin en önemli bazı kavramlarının her birine ayrı ayrı yer verip dillendiren, ayrıca kendine has bakış açısıyla dinî problemlere de çözümler üretebilen önemli bir şahsiyettir. Ancak İmâm Mâturîdî’nin yetiştiği ortam, şahsiyeti, fikirleri, din ve dünya görüşü, etki alanları ve eserleri özellikle son dönemlere kadar hak ettiği ölçüde araştırma ve incelemelere konu edilmemiştir. Oysa milletlerin kendi içerisinden neşv ü nemâ eden bu tip değerlere sahip çıkması, onları ve fikirlerini daima gündemde tutup rehber edinmesi, özellikle onların görüş ve düşüncelerini gelecek nesillere aktarması ve onlarla iftihar etmesi elzem olan bir tavırdır. Çünkü gerçekleştirilen bu tavır, yeni yetişen nesillerin hem onlarla tanışıp kucaklaşmasına ve onların düşünceleriyle hemhâl olmasına vesile olur hem de yeni yetişen nesillere gayret gösterme, çalışma, yüksek hedefler edinip onlara ulaşma ve kimliğini sahiplenip özünü muhafaza ederek geleceğe güvenle bakma düşüncesi verir. Ayrıca bu durum, “medeniyet oluşturmak kadar, oluşturulan bu medeniyeti muhafaza edip geliştirerek idame ettirmek” düsturunu gerçekleştirme azmi verecektir.
Bu sayfada bu büyük Türk bilginini, bu “uluğ çınarı” hem de geliştirdiği inanç sistemini ilim âlemine, hassaten milletimize yeniden bütün yönleriyle tanıtmak, onu milletimizle yeniden kucaklaştırmak ve bizim yeniden mâturîdîleşmemize vesile olmak amaç edinilmiştir.
Prof. Dr. Ahmet KARTAL
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü