Şu an yaşamakta olduğumuz modern veya postmodern çağı en belirgin şekilde eski zamanlardan farklı kılan şey nedir? Ahmet Haşim pek meşhur Müslüman Saati başlıklı yazısında şöyle diyor: “İstanbul’u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilâların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu. Saatten kastımız, zamanı ölçen âlet değil, fakat bizzat zamandır. Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre, dinden, ırktan ve ananeden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu üslub-ı hayata göre de saatlerimiz ve günlerimiz vardı.”[1] Zamanın içinde kaybolmuş kimseler olduğumuzu söyleyen Ahmet Haşim’in kederini Türk İnkılâbı karşıtlığına indirgediğimizde meseleyi çarpıtmış olacağımız açıktır; böyle yaptığımızda gerek Ahmet Haşim’i gerekse Ahmet Hamdi Tanpınar’ı hiç anlamadığımızı gözler önüne sermiş olacağız.
İtalyan sosyoloji profesörü Alberto Melucci’nin saptamasına göre, modernite öncesi kültürler, zamanı ölçmek için su, kum, rüzgâr ve yavaşça yanan bir alev veya günışığı kullanan âletler icat etmişlerdir. “Zamanın ölçülme biçimleri, bize, onun nasıl tecrübe edildiği konusunda bir hayli şeyler anlatır,” diyor Melucci ve ekliyor: “Modern çağ, bu açıdan da geçmişle bağını kesin bir şekilde koparmıştır; moderniteden bize miras kalan zaman, saatlerle ölçülen zamandır.”[2] Burada kastedilmek istenen hususun mekanik zaman olduğu yeterince belirgindir zaten. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün Hayri İrdal adlı kahramanı “biz kendi âlemimizde yaşayan insanlarız, her şeyimiz kendimize göredir,”[3] derken zamanın içinde kaybolmuşluğun arifesini tarif etmekteydi. Kum veya güneş saatlerinin zamanıdır bu. Tabiatın kendi ritmik zamanıdır. İronik veyahut abes bir ifadeyle söyleyecek olursak, mekanik değil de organik zamandır.
Ahmet Haşim’in yabancı saatler dediği rakamlara ve ibrelere bağımlı zaman ölçüm âletleri bize dışsal zamanı göstermektedir. “Su, kum veya rüzgâra istinat eden ölçümlerse elementlerin içsel hareketlerinde zamanı ararlar.”[4] Hayri İrdal’ın şuuraltında daima sadık kaldığı zaman tabii ki işte bu içsel, her şeyimizin kendimize göre olduğu zamandır. Yabancı saatlerin mekanik zamanını ise Halit Ayarcı bizlere dayatmanın peşindedir. Şüphesiz ki Halit Ayarcı bunu bizlere kötülük olsun diye yapmıyordur. Devran dönmüştür ve şartlar değişmiştir. Ortada bir zaruret vardır. Değişime ayak uyduramadığımız takdirde kadim içsel zamanın hülyasında savrulmamız kaçınılmaz olacaktır ki enkaz altında kalmak demektir bu. Değişmeyen tek şey değişim olduğuna göre oyunu kuralına göre oynamaya mecburuzdur. Dışsal veya mekanik zamanın zorbaca hâkimiyetini fark etmiş bulunan Halit Ayarcı’nın niyeti söz konusu zorbalığın kıskacındaki kendi insanına ayar çekebilmektir. Nitekim ayarımız, bir yenilenme hareketi olan Tanzimat’ın çok öncesinden kaçmıştır zaten. Milletimizin şirazesinin bozukluğunu sadece Tanzimat’a atfetmek hem insafsızlıktır hem de çapsızlıktır. Geleneksel hayat –istesek de istemesek de– artık yok olmuştur. Mazinin külleri savrulmuş ve yabancı saatler bütün tekinsizliğiyle baskın gelmiştir.
Geleneğin karşısında bir zamanlar modernizm vardı. Modernite bastırdıkça gelenek direniyordu. İşbu umutsuzca direnişin kolektif şuuru Ahmet Zamani Efendi’yi kurgulamıştı ama sonuçta bu bir kurmacaydı işte. Gerçeklik değildi. Çağımızda ise roller değişmiştir ve direnişçi geleneğin koltuğuna modernizm oturmuştur. Günümüzde artık modern hayat kendini savunmaya çekilmişken bu sefer de postmodernizm bastırdıkça bastırmaktadır. Modernliğin ürünü olan yabancı saatler büsbütün yabancılaşarak dijital teknoloji artık zamanı ölçmeye koyulmuştur. Melucci’ye göre bu bir felakettir: “Saat zamanı bütünüyle eşit birimlere bölünebilir. Oysa saatin icadından önce kullanılan ölçümler daha düzensiz ve dağınık bölümlere imkân sağlar. Günümüzde rakamların kombinasyonundan yararlanarak ‘Ne kadar zamanımız kaldı?’ sorusunu cevaplayabiliyor olmamız zaman algımıza hiçbir eski doğal ölçümün ulaşamayacağı tek anlamlılığı ve kesinliği verir. Dijital saatin icadı yeni bir zaman ölçümünü mümkün kılmıştır. Böylece zaman, yalnızca işaretlerin okunması ve bunların soyut zihinsel işlenişi haline gelir.”[5]
Rakamlara ve ibrelere bağımlı zaman tek anlamlı bir kesinliğe dayandığı içindir ki mekaniktir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü adındaki şu acayip müessese de dışsal zamanın tecessüm etmiş halidir diyebiliriz. Yahut da bir kontrol ve dayatma mekanizmasıdır. Durumdan vazife çıkartarak şirazesi kaymış topluma ayar çekmeyi üstlenmiştir. Söz konusu enstitünün işleyişi de zaten yabancı saatlerin çarkları gibi tastamam mekaniktir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün bir kurum olarak abesliğinin veya gülünçlüğünün sebebiyse şudur belki: “Gülmenin gerçek nedeni hayatın makineleşmeye yönelmesidir.”[6]
Henri Bergson’un bu saptamasını Jean Baudrillard şöyle destekliyor: “İnsan neden güler? Şeylerin tersine çevrilmesi bizi güldürür.”[7]
Kadim çağlardan beridir alışagelmiş olduğumuz içsel zamanı parçalayıp kıran yabancı saatleri modernizm üretmiştir. Doğal değil de teknolojik bir üretim söz konusu olduğu içindir ki mekanik zamandan dem vurabilmekteyiz. “Modern toplumun zamanı,” diyor Melucci, “zamansal tecrübenin yapay ve nesnel bir tanımını yaratan makineler aracılığıyla ölçülür. Mekanik saatin zamanı gece gündüz, mevsim, doğum ve ölüm döngüsü tarafından belirlenmez ve artık insan algısına bağlı değildir. Makineler tarafından ölçülen zaman, değerlerin değiş-tokuşunu sağlayan evrensel bir standarttır.”[8]
Dijital teknolojiyle ölçülen zaman niçin felakettir?
Bunun cevabını Tanpınar veriyor: “Makine, dışarıda kurulmuş, dışarıdan gelen emirlerle işliyor, şimdi hızını arttırıyor, biraz sonra eksiltiyor, bazen duruyor. Biraz sonra dediğimiz şeyden korkuyorum.”[9] Sözün kısası: İçsel zamandan kopmuşluğumuz yüzünden Tanpınar korkmaktadır.
KAYNAKLAR
[1] Gurabahâne-i Laklakan, Bütün Eserleri III, Ahmet Haşim, sayfa 15, Dergâh Yayınları 1991
[2] Oyuncu Benlik, Çağımız Toplumunda Birey ve Anlam, Alberto Melucci, sayfa 18, Sel Yayıncılık 2013
[3] Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar, sayfa 11, Dergâh Yayınları 1992
[4] Melucci, sayfa 18
[5] Melucci, sayfa 19
[6] Gülme, Henri Bergson, sayfa 25, Ayrıntı Yayınları 1996
[7] Simülakrlar ve Simülasyon, Jean Baudrillard, sayfa 185, Doğu Batı Yayınları 2014
[8] Melucci, sayfa 23
[9] Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar, sayfa 146