Esat ARSLAN
Türkiye’de A.V.M.’lerin yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan A.V.M. Kültürü ile sadece birkaç şey mi değişti? Yoksa??? Bence çok şey değişti, hayır hayır bazı şeyler ise hiç geri gelmeyecek bir biçimde toptan yitirildi. Bu arada söyleyelim, eskinin “Hıdırlık” ya da “Panayır” kültürümüz de çok şeyler yitirdi. Hayret bi-hayret, ben de “Alışveriş Merkezi” yerine A.V.M. kısaltmasını kullandım. Hatta noktasız bir biçimde “AVM” şeklinde yazdım, gayr-ı ihtiyari. Haberiniz olsun, ülkemiz artık tam bir kısaltmalar dünyası. Evet efendim, kısaltmalar dünyasına hoş geldiniz, hayırlar getirdiniz. Türkiye Radyo Televizyon (T.R.T.) Kurumu spikeri Şener Mete, bilgisayar ve internetin yaygınlaşmasıyla kısaltmalar, kurum ve kuruluşların yanı sıra nesir tipi metinlere de sıçradığını, konuşurken 6 bin 500 kısaltma kullanıldığını ifade etmektedir. Anımsıyorum, yetişip gelirken öğretmenlerimiz, yazılı metinlerde kısaltma kullanın, ama yazdığınızı okurken kesinlikle kısaltma kullanmayın, bu şekilde konuşmanın adab-ı muaşeret kurallarına en azından nezaket kurallarına aykırı olduğunu sıkı sıkıya tembihlerlerdi. T.B.M.M.’yi “Türkiye Büyük Millet Meclisi” olarak okuyun, sakın ha, “TIBIMIM” diye okumayın derlerdi. Yabancı kısaltmaları da örneğin H:S.B.C.’yi “Eiç Es Bi Si” diye okumayın, Türkçe kısaltma olarak “Ha Se Be Ce” okuyun derlerdi. Neden? Nedeni açık, bir defa, insanlar arasındaki samimi ortamın kaybolacağından endişe ederlerdi. Samimiyetin yitirilmemesi için bunun böyle yapılması gerektiğini, güzel, güzel söylerlerdi. Ama gelin görün ki, herkes sözcükleri, heceleri kısalta, kısalta -üzülerek ifade etmek gerekir ki- maalesef içtenliğimizi, aradaki duygudaşlığımızı da kısalttık, kimse de bu işin pek farkında değil. Tabii bütün bunlar, hiç de iyi şeyler değil, kuşkusuz…
Bana kalırsa, bu işin etiği de şöyle olmalı. Kısaltmalar kelime biçiminde yazılırsa, her büyük harf sözcük olarak aynen okunmalı, yazılırken araya da mutlaka nokta konulmalıdır. Bazı kısaltmalar da toplumun ve bilim adamlarının genel olarak kullandığı biçimiyle kullanılmalı, vurgu, tonlaması ya da seslem (intonation)’leri da Türkçe kurallarına uyularak yapılmalıdır.
Mesela sorayım, siz şu son zamanlarda “Alışveriş Merkezi” diyenimizi duydunuz mu? Ben duymadım. Ya şirketin ismi söyleniyor ya “A.V.M.” ya da -bugünlerde gençlerden duyar oldum- “Mall” denilmeğe başlanıldığını duyar gibi oluyorum. En son Mersin’de bir “A.V.M.” önünde Arapça harflerle hiç kısaltma yapılmadan tam olarak yazılmış olan “Merkez-üt Tesavvuk-ul Aile-i”, görünce inanın çok şaşırdım. Nedeni, her şeyden önce bir defa kısaltma yok. İkincisi, anlamı çok güzel. Güzelce yazmışlar, “Aile Alışveriş Merkezi” diye. Yanisi şu, çarşı kültüründen farklı, merkezin içerisine aileyi bir güzelce yerleştirmişler, A.V.M.’ler aileler ile birlikte anılır hale gelmiş. Benzer biçimde, hâlâ Anadolu’da büyük çoğunluktaki lokantalarımızda görürsünüz, “Aile yerimiz vardır.”, “Aileye Mahsustur” yazan uyarı levhalarını. Tek erkek, erkekler grubu “Aile” tarafına oturmaları yasaktır, yakışık almaz. Bu dört harfli küçük aile sözcüğü bir bakıma A.V.M.’lerin babası olan Gruen’in de meşrebine uygundur. O, da A.V.M.’leri sosyal dayanışmacı bir düşünce yapısına bağlı kişiliğiyle yaşanabilir bir organizma olarak düşünmüştü.
Ancak, Asya üretim tarzı gibi, aileyle bütünleştirilmeye çalışılan bu yerler, birbiri arkasına gelen, durgunluk dönemlerinin, ekonomik krizlerin halkın alım gücünü etkilemesi ve aynı zamanda internet üzerinden alış verişin yaygınlık kazanması ve kentteki alışverişlerin yeni boyutlar kazanması A.B.D.’den sonra Türkiye’de de eski saltanatını yitirdi, gibime geliyor. Anlaşılan o ki, şimdilerde A.V.M. rüyasının sonuna doğru doludizgin gidildiğini göstermektedir. A.B.D. kültürünün sömürge ülkelerine taşındığı taklitleri, olarak inşa edilen ve mantar gibi yükselen klimalı dev hantal binalar, tam bir zevksizlik örneği üzerinde hemen herkes hemfikirdir.
Bilmem farkında mısınız? Dünyanın aşırı tüketim toplumu olmasını tetikleyen bu zevksizlik numuneleri, şimdilerde maailece bir TL.lik dondurmalar, ya da Simit Saraylarından alınan gevreklerle gezinilen, eskinin “Hıdırlık” yerlerinin yerini aldı. Sadece bizim toplumumuzu değil, Çin, İran neredeyse tüm Uzakdoğu ve Asya toplumlarını da bu konseptle kuşatma altına aldığını, görmekteyiz. Ancak, son günlerde A.B.D.’nin doğusundan başlayarak batısına kadar uzanan coğrafyada bol miktarlarda terk edilmiş A.V.M.’lerin bulunduğunu ve bir çoğunun yıkılmayı bekler halde olduğunu da biliyorsunuzdur. Varoşlardaki yüzlerce A.V.M. çelik ve beton yığını olarak harabe haline gelmiş durumdadırlar. Günümüzde kendi enkazını yaratmaya başlayan A.B.D.’deki “Hayalet A.V.M.”lerin durumu gibi, yakın gelecekte de ülkemizde benzer durumların yaşanacağından hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Unutmayalım, Gezi olaylarına neden olan “Taksim Topçu Kışlası” nın yeniden inşa girişimi de üstü örtülü bir A.V.M. hikâyesiydi. Görünen odur ki, Rahmetli Özal’la birlikte küresel sermayenin güdümüne girmiş olan Türkiye’nin ortaya çıkardığı bu ucubeleşmiş A.V.M. kültürü ve boş boş gezinilen A.V.M’ler de kepenklerini birer birer kapatarak, tarihin çöplüğündeki yerlerini almaya aday görünmektedir.