Suriye’de 2011 yılında ‘İç Savaş’ başlarken birilerine “Huber Köşkü”nde 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Suriye Danışmanı sıfatıyla kendisine ayrıcalıklı bir tutum sağlanıyordu. Kafası karışık, saçı da ‘Arap Saçı’olan bir zat-ı muhterem, yazdığı kitapla ‘Buyur köşeye buyurdöşeğe’ denilip el üstünde tutuluyordu. Neydi bu zat-ı muhteremin 2015 yılında yazdığı kitabın adı? “Suriye Yıkıl Git, Diren Kal”. Daha kitabın kapağında İsrail’in istemi doğrultusunda Suriye’nin direnmesi istenilmiyordu, Suriye’nin kuzeyindeki Kürtlere karşı. Büyük bir açıklıkla bölgedeki yasadışı örgütlere ‘Teslim olunuz’ deniliyordu. Ne isteniliyordu? Doğu Akdeniz’e kadar Suriye’nin kuzeyinde “Kürt Koridoru” aslında “Terör Koridoru” teşekkül etsin, isteniliyordu. Yazılan kitap, ABD’li ünlü yazar ve düşünür, MIT Profesörü Noam Chomsky’nin 15 Şubat 2002 tarihinde Diyarbakır’da düzenlenen ”Toplumsallaşma ve Hukuk” konulu söyleşide anlattığı ‘Dört Parçada Kürdistan’ın Suriye Kürdistan’ın bir uygulama kitabıydı, adeta.[1]Malum ‘Dört Parçada Kürdistan’ projesi ‘Bakûr’dedikleri‘Kuzey Kürdistan’olarak Türkiye’den; ‘Rojhildan’ dedikleri ‘Doğu Kürdistan’ olarak İran’dan; ‘Başûr’dedikleri ‘Güney Kürdistan’olarak Irak’tan ve ‘Rojava’dedikleri ‘Batı Kürdistan’olarak Suriye’den toprak talep ediyordu. Sonra da birleştirilecekti, işlerine gelirse. Birleşik Arap Emirlikleri gibi bir oluşum onların daha çok işine gelirdi. Hemen söyleyelim bütün bunlar, kırmızı kitapta yazan ABD’nin bir devlet politikasıydı. Efendim tüm bunlar Washington’da 1998 yılında Kürdistan Demokrat Partisi (KDP)ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasında yapılan ‘Washington Anlaşması’na dayanıyordu. ‘Washington Anlaşması’ABD’nin yol göstericiliğinde Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin kurulması ve ‘Dört Parçada Kürdistan’a giden sürecin çıkış noktasını oluşturuyordu. Anlaşmada önce Irak’ın kuzeyinde ‘Güney Kürdistan’da bağımsızlık ele alınıyor daha sonra Doğu Akdeniz’e kadar Suriye’nin kuzeyinde ‘Batı Kürdistan’ın da federasyon ve hatta oluşabilecek bir güvenlikli bölge hedef alınıyordu.
Irak’ın kuzeyinde ‘Başûr’dedikleri ‘Güney Kürdistan’ esasen teşekkül ettikten sonra konuyu yakından takip eden Profesör Chomsky, 2018 yılında ABD’de yayın yapan muhalif internet sitesi “The Intercept” ile söyleşisinde, “Suriye’deki savaşta gelinen noktada Kürtlerin kurduğu bölgenin saldırılara karşı korunması gerektiğini ve bunun için bölgedeki Amerikan varlığının sürmesi gerektiğini’ belirtiyordu. Ayrıca, aynı söyleşide ‘ABD’nin Suriye’de varlık göstermesinin Suriyeli Kürtlere yönelik bir saldırıya karşı caydırıcı olacağı ve Kürtleri korumak için ABD’nin Suriye’de kalması gerektiği’ konusundaki görüşünü de paylaşmadan edemiyordu.[2]Chomsky’nin planlama rehberine göre bir uygulama kitabı olarak yazılan değil, doğrusu yazdırılan “Suriye Yıkıl Git, Diren Kal” kitabı, açıkça Kuzey Irak Kürdistan bölgesinin, kendi dillerinde‘Başûr’un bir devamı olarak Haseke’den Bayır Bucak’a “Suriye PeKaKa”sı bölgesinden, kendi adlandırdıkları ‘Rojava’yı Doğu Akdeniz’le kucaklaştırılmasını istiyordu, bu kitap. Adını siz ne koyarsanız koyun, ister ‘Terör Koridoru’ deyiniz, isterseniz ‘Kürt Koridoru’ Türkiye ile Ortadoğu’nun arasına bir set çekiyordu. Kuşkusuz bu kitap bilinen çevrelerde prim yapınca, ‘dehası kendinden mülhem’ ve o vakitler Cumhurbaşkanlığı koruması altındaki AB(D) ile bir ve birlikte düşünen bu isim 2016’da ikinci kitabını “Rojava Kürtlerin Zamanı” çıkarıyordu. Ne diyor aziz, ayrılıkçı ya da ayrılıkçı değil ayrım yapmaksızın dört ülkedeki Kürtlere hitap ederek, “Haydin alana, haydin sahaya, şimdi sizin zamanınız, elinizden geleni ardına koymayınız, önünüze gelen her şeyi yıkınız, ayağa kalkınız, kalkışınız, şimdi sizin zamanınız” diyehaykırıyordu. Bunu öylesine güzel ifade ediyordu ki, bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti Devletinde itibarı bir o kadar yükseliyor, şahikalara eriyordu. Bundan beş sene önce ‘Kürt Koridoru’nun müjdesini veren bu zat-ı muhterem, dört sene önce de ‘Dört Parçada Kürdistan’ projesinin ‘Batı Kürdistan’ını siyasi bakımdan konumlandırıyor, ayrıca bölgedeki tüm Kürtleri de kalkışmaya, ayaklanmaya, kendi devletlerine ihanete çağırıyordu. Sağduyu sahibi ayrılıkçılığı benimsemeyen Kürt Kardeşlerimiz de aşiretler halinde Türkiye’ye göç ediyor ve kendilerini aşını paylaşan Türk halkının ve Türkiye Cumhuriyetinin şefkatli kollarına bırakıyordu. İşte benim güzel ülkemin devleti ve halkının hoş görü anlayışı buydu. Bölgede kalan ve PeKaKa güdümündeki ayrılıkçılar, Rusların Kafkaslarda yaptıkları gibi halksız bir bölgede, masum halka karşı silaha ve zora dayanan ‘Suriye PeKaKası’ işte böyle teşekkül ettiriyorlardı. Sözüm ona ulus devlet için gerekli olan bir mit yaratmak amacıyla da -güya onlara göre- direnişlerini kahramanlaştırmak için DAİŞ’le danışıklı dövüş bile yaptırılıyordu. Batının ‘Suriye PeKaKa’sını İhya Planı’ eyleme sokulurken, güzel ülkemin pasaportunu taşıyan bu marsıklar da önceden kendilerine verilen tiratlarını oynuyorlardı. Ne diyelim, ama bir şeyler demek lazım, bunlar için. 2015 yılında 86 yaşında hayata gözlerini yuman Allah rahmet eylesin, Kürt kökenli, müteveffa hukukçu-siyasetçi, diplomat, eski Dışişleri Bakanı Kamuran İnan işte bu nedenle o ünlü sözünü söylüyordu.İşte bu yüzden ‘Haini en çok olan ülke Türkiye’ sözüyle ünleniyordu. Hatta merhum bakan, hain sayısını bile vermişti, konuşmasında. ‘Türkiye’de 200.000 vatan haini vardır’, [3]diyerekten. Ancak, unutmayalım, “Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir.” Hele ki siyasette bu söz son derece yanlıştır. Kart açana kart açmak gerekir. Dişe diş mücadele gerekir. İşte bu nedenle, Ankara merkezli politikalar üreten Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, 15 Temmuz 2016 tarihindeki hain kalkışmadan bir ay sonra 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı, daha sonra Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Barış Kalkanı Harekâtlarıyla bozuyor, AB(D)’nin ‘Kürt Koridoru’ dayatmasını tarihe damga vuran bu operasyonlarla parçalayıp atmasını biliyordu.
Şimdi bakalım mı? ABD’nin günümüze kadar getirmiş olduğu bu politikanın irdelenmesine. Hep birlikte anımsayalım, geçen haftaki makalemizde, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi ve DAİŞ’le Mücadele Koalisyonu Temsilcisi James Jeffrey’nin, dolayısıyla ABD’nin marifetlerinden bahsetmiştik. Bu haftada kaldığımız yerden devam edeceğiz, ‘ABD’nin Suriye’de Yeni Kurgulaması’nı derinlemesine incelerken. Sadece Jefreyy’i takip ederseniz, ABD ‘nin geleceğe matuf açılımlarını da tüm çıplaklığıyla öğrenebiliyorsunuz, bu korona günlerinde.
Türkiye ve Suriye PeKaKa’sını ziyareti sonrası ABD’ye dönen James Jeffrey, Washington merkezli Hudson Enstitüsü’nde, ABD’nin Suriye’de bulundurduğu gücün faydalarını görmeye başladıklarını ifade ederek, ülkesinin Afganistan’daolduğu gibi Suriye’de de çıkmaza girdiği iddialarını kesin bir dille reddeiyordu. Herhalde şimdi daha iyi anlaşılıyordur, ‘Vehbi’nin Kerrakesi’
Washington merkezli Hudson Enstitüsü’nde konuşmasında ABD’nin Suriye’deki politikasının bölgedeki düşmanlarına baskı uygulamak olduğunu belirten Jeffrey, “Takip ettiğimiz politikanın akıllıca bir politika olduğunu düşünüyoruz” değerlendirmesinde bulunuyordu. Jeffrey, “Burası (Suriye) Afganistan veya Vietnam değil. Burası (ABD için) bir çıkmaz değil. Benim işim bu savaşı Ruslar için bir çıkmaz haline getirmektir” ifadesini de kullanmaktan edemiyordu. Rusya için söylemiş olduğu, içi doldurulmuş bir söylem değil, kuşkusuz Türkiye’ye karşı söylenmiş siyasi bir söylemdir. Çünkü AB(D)’nin ‘Suriye PeKaKa’sını İhya Planı’nda Fransa’nın yanı sıra Ruslar da aktif rol üstlenmişlerdir. Anlayacağımız birlikte çalışıyorlar. Esasen YPG, ABD’nin tamamen kontrolü altına girmeden önce Rusya’nın bu konuda çabaları vardı, bir farkla. RF, ‘SuriyePeKaKa’sının kıblesini Şam’a döndürmeye çalışıyordu. Ama şimdi RF da, ABD’nin geleneksel “Çevreleme Siyaseti (Containment Policy) ile Türkiye’yi Ortadoğu coğrafyasından ayırmaya yönelik çalışmaları ABD ile birlikte yapıyor ve bölgedeki kalıcılığını perçinlemeğe çalışıyordu. Yasadışı örgütlerle birlikte hareket etmek ve de kendi bekası için bölgedeki halkın kaçırılması yani ‘halksızlık’ RF’nın bayağı işine gelmektedir. Sadece bir örgütle muhatabiyet onun işine gelen en uygun hareket tarzıdır. Bir de eğer bu oluşum birleştirilebilirse RF bölgede kendini daha bir güvenli hissedebilecektir.
Görünen odur ki, AB(D) 2012’den bu yana kendi değerlendirmelerine göre başarısız olan “Hewler” ve “Duhok” mutabakatlarından sonra RF ile birlikte Suriye PeKaKası Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) bir araya getirme konusunda insanüstü bir gayret göstermektedir. Şu kesin bir şekilde anlaşılmıştır ki, AB(D) ve RF tarafından bir uydu devletçik kurdurulamayınca ENKS ve Suriye PeKaKasını bir araya getirerek siyasi sürece bütünleştirme çalışmaları başlatılmıştır. Şimdi bir de bakalım, bu çalışmanın tarihsel arka planına. 2012 yılında Suriye’nin kuzeyindeki Kürt örgütleri arasındaki anlaşmazlık Güney Kürdistan’da Mesut Barzani’nin başkanlığında yapılan toplantılar sonrası sonuçlanmış, Hewler mutabakatı adı altında ‘Suriye Kürt Ulusal Konseyi’ konusunda anlaşmaya varılmıştı. Ancak ‘Hewler’ mutabakatının içinde yer almamasına karşın, Ocak-2013’te Suriye’nin kuzeyinde sözde kantonlar ilan edilmiştir. ENKS ve Mesut Barzani, sözde bu kanton yönetimlerine karşı Irak Duhok’ta, 9 gün süren müzakereler gerçekleştirerek, aşağıdaki Duhok mutabakatının bağıtlanmasında çok önemli bir adım atmıştı:
“-Batı Kürdistan’ın ortak savunması ve demokratik özerklik daha da zenginleştirilecek.
– ENKS’nin Demokratik Özerklik Yönetimi ve bağlı kurumlarına aktif katılımı, dayanışma, işbirliği, birlikte çalışma ve gerçekçi bir paylaşım sağlanacak.
– Bölgelerdeki mevcut Kürt yönetim biçimi geliştirilerek siyasi ve idari alanda birlik sağlanacak.”
Peki, sormak lazım değil mi? Nerede bu ‘Dohuk Mutabakatı’ içerisinde Bayır Bucak Türkmenlerinin, nerede Halep Türkmenlerinin, nerede Münbiç, Halep, Afrin, Ayn’ül Arap, Tel Ebyad, Resülayn kenti Araplarının, bölgedeki Ezidilerin, Hıristiyanların ve diğer farklı oluşumların hak ve özgürlükleri. Bütün bu halklar bölgede sanki yoklar, Suriye’nin kuzeyinde varsa yoksa Kürt örgütleri ve her şeyden önemlisi Suriye’nin kuzeyinde silahın, zorun, zulmün temsilcisi Suriye PeKaKası. Tabii ki ‘Duhok Mutabakatı’ bu yüzden yürümemiştir. Bu arada bir şeyi büyük harflerle ifade etmek istiyorum. Lütfen bakar mısınız, her iki mutabakatta da Mesut Barzani’nin olağanüstü çabalarına. Türkiye ile olan durumunu göz önüne alarak bir kez daha durumu irdeleyiniz.
Efendim, şimdi sormak lazım değil mi? Hadi diğer oluşumları görmezden geldiniz, dikkate almadınız? Adama sormazlar mı, ‘Yahu, sadece Türkiye’de 250 bin Suriyeli Kürt var. 200 bine yakın Suriyeli Kürt Kuzey Irak’ta, bir o kadar da Avrupa’da Suriyeli Kürtler yaşamaktadır. Bunların içerisinde ve Yüksek Müzakere Heyeti ile Anayasa Koalisyonu içerisinde Kürtleri temsil edebilecek son derece makul insanların bulunduğunu hep biliyoruz. Barışsever kanaat önderlerini bu çalışmaların içerisine sokmak lazım değil mi? Temsil artması isteniliyorsa bunlar yapılmalıdır, bölgenin kaderi de mutlaka teröristlerden kurtarılmalıdır. Ama gelin görün ki, gerek RF ve gerekse AB(D)’nin Suriye PeKaKası’nin askeri gücü konumundaki YPG’yi “Suriye Demokratik Güçler” ya da “Suriyeli Kürtler” adı altında siyasi sürece entegrasyonu için büyük bir çaba göstermektedirler. Bu yapılan tüm çabalar, Suriye’de ‘Terör Koridoru’nu ihya etmek ve bölgeyi ‘Suriye PeKaKası’ olarak meşrulaştırmaktan başka bir şey değildir. RF’nın bir başka istediği de bölgenin kıblesini Şam’a çevirtip, Doğu Akdeniz’e kadar Batı Kürdistan’ını yani ‘Terör Koridoru’ nu önce federasyon ve hatta tıpkı Irak’ın kuzeyinde yapıldığı gibi uçuşa yasak bölge(No Fly Zones)tedbirleri de dâhil bir güvenlikli bölge oluşturabilmektir.
Şu husus açık ve seçik olarak bilinmelidir ki, hiçbir yasadışı örgüt ‘Dört Parçada Kürdistan’ın hiç bir parçasında tek başına egemen olamayacağı gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu oluşumlara kesinlikle izin vermeyecektir. Bölgenin temel çıkarları ve oluşturacağı sistem tüm halklar için eşit değere sahip bulunmaktadır. Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik ve Adalet kalıcıdır ve gelişecek olan budur. Unutmayalım, AB(D) ve RF tarafından siyasi bir oluşuma çevrilmesine çalışılan yasadışı örgütlerin hepsinin son kullanım tarihleri bellidir. Meraklar buyurmayınız efendim, bunlar yeni bir şeye dönüştürülmeden, tarihten silinebilirler, etkisizleştirilebilirler, sevgili okurlar.
[1]Hürriyet Gazetesi, “Chomsky gitti soruşturma başladı” https://www.hurriyet.com.tr/gundem/chomsky-gitti-sorusturma-basladi-54656 /ErişimTarihi 17.05.2020/
[2]https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2018/10/04/noam-chomsky-abd-kurtleri-korumak-icin-suriyede-kalmali/ErişimTarihi 17.05.2020/
[3]İsmet Solak “Sözde Aydınlar”,Ankara Kulisi, Hürriyet, 12.04.2000