Abant’ta Bir Gün-1
Abant’a geldim. Gölün çevresinde yürümeye başlar başlamaz içime sonbaharın rayihası ve çeşit çeşit bitkilerin kokusu doldu.
Buraya gelmeyeli neredeyse dört yıl olmuş. Hâlbuki beş yıldan beri Bolu’da yaşıyorum ve Bolu’ya ilk geldiğim sene Abant’ı dört kere ziyaret etmiştim. Neden böyle bir fasıla verdim, bunu doğrusu anlayamadım.
Buraya gelir gelmez içime bir gariplik ve hüzün hâli geldi. Her hâliyle göl bu hazan mevsiminde bende derin bir hüzün hâli meydana getirdi. Gölün yanında oturup bu satırları yazarken rüzgârın tesiriyle birbirine değen kamışları dinliyorum. Onlar da bu hüznü artırmaktan başka bir şey yapmıyor. Masmavi bir gökyüzü var. Güneş tenimi ısıtıyor.
Ormanlar ve dağların koynunda uzanmış yatan Abant’ı dinliyorum. Bir yandan yemyeşil ormanlar, öte yandan kuşlar ve nihayet gölün kendisi burada muhteşem bir birliktelik hâlinde gönlümü besliyor. Dediğim gibi bu biraz hüzünlü bir hâl. Fakat ben hüzünden şikayet etmem. Onu kabullenir ve severim. Hüzün bana bir dolu ilham, duygu ve düşünce ile gelir. Şimdi Abant’ta da böyle oluyor. Çoktan beri uzak kaldığım bir dosta kavuşmuşum ve onun sitemine maruz kalmış gibiyim burada.
Abant bütün güzelliği ile sonbahara ermiş ve onun varlığını duyuruyor bugün. Sabahın bu vaktinde rüzgâr biraz serin esiyor. Güneş pırıl pırıl ve gölün üzerinde harikulade kımıltılar meydana getiriyor. Yeniden gölün çevresinde yürümeye devam ediyorum. Abant’ı dinliyorum.
Bazen ormanların içine sokuluyorum. Dereler akıyor bazı yerlerde. Onların sesini dinliyorum. Vargit çiçekleri açmış. Yaylada yaşayanlara kışın yaklaştığını bildiren çiçekler… Her yerde onlar var. Muhteşem güzelliklerine dokunuyorum bakışlarımla.
Gölün etrafında yürüyorum. Abant bugün muhteşem bir güzelliğe sahip. Her zaman öyle değil miydi! Güneş, masmavi gök, şu güzelim göl ve ormanlar sonbaharı haber veriyor. Sonbaharın bu gelişinin muhteşem olduğunu söylemeliyim. Abant bugün sessiz ve sedasız bir hâl ile sanki bir karşılamaya sahne oluyor.
*
Abant’ta Bir Gün-2
Sabah hazırlıkları yaptıktan sonra Dörtdivan’dan yola çıktık. Güzel bir yolculuktan sonra Bolu’ya vardık. Bolu’da önce Sarı Müderris hazretlerinin türbesine gelip türbe ziyareti yaptık. Akçakavak köyü harika bir köy. İnsanı hele bu mevsimde ayrı etkiliyor. Burada biraz kaldık. Katmerli güller vardı cami ve türbenin bahçesinde. Bir de beyaz bir kedi. Bizi orada bulunduğumuz müddetçe bırakmadı. Ziyaretten sonra Bolu merkeze hareket ettik.
Sonbaharın renk cümbüşü ormanların üzerine düşmüştü. Yağmur da yağıyordu. Fakat nefis ve iç açıcı bir güzellik vardı bu tabiatta doğrusu. Ayrıca yol kalabalık sayılırdı.
Abant’a varınca dağların zirvelerindeki karlar dikkatimizi çekti. Hava serindi. Kendimize bir yer bulduk. Güneşi gören bir yerde kahvaltı yaptık. Çocuklar üşüdükleri için arabada yaptılar kahvaltılarını. Biz bir müddet sohbet ettik. Sonra Gerede’den üniversite öğrencileri gelmişti. Kalabalıklardı. Müzik eşliğinde eğlenmeye başladılar. Ben o vakit biraz yürüdüm doğada. Sapsarı yapraklarıyla beraber yeşilliğini muhafaza eden geniş ormanlar ve gölün nefis güzelliği önünde bir müddet yürüyüş yaptım. Sonra hep beraber kalktık ve Abant’ı gören hâkim bir yere geldik. Hava da güneş açmıştı.
Burada uzun müddet kaldık. Gölü seyrettik. Bol bol fotoğraf çekindik. Çocuklar biraz alıç yediler.
Abant Gölü, insanda tefekkürü ve duyguyu zenginleştiren bir güzelliğe sahip. Burada bol bol kendimi dinledim. Bu düşünce vakitleri endişe, hüzün türünden her şeyin içimden akıp gittiği bir arınma zamanıdır ve benim için çok kıymetlidir. Yalnızlığa böylesine alışmamda da bu durum etkilidir.
Burada uzun müddet kaldıktan sonra hava soğumaya ve yağmur atıştırmaya başladı. Biz de yavaş yavaş toparlandık. Gölün etrafını arabayla gezmeye devam ettik. Gölü gören bir başka hâkim noktada durduk. Etrafı ve karlı zirveleri izlemeye, ormanın ve gölün havasını derin derin ciğerlerimize çekmeye devam ettik.
Gölün etrafında tam bir tur attıktan sonra girişte durduk. Çocuklar camiyi gezmek istediler. İçeri girdik. Tamamen ahşaptan yapılan bu cami oldukça güzeldi. Sonra Abant Gölü Tanıtım Merkezi’ne girdik. Burada tahnit edilmiş hayvanlar bizi çok etkiledi. Özellikle bir boz ayı ve kızıl geyiğin tahnit edilmiş hâllerinden çok etkilendik. Çocuklar da burayı çok sevdi. Başka hayvanlar da vardı. Su samuru, tilki, çakal, kurt, gelincik vs. Burası çok önemli bir yerdi doğrusu. Doğada kendi hâllerinde yaşayan hayvanların belki görebileceğimiz en gerçekçi halleri buradaydı. Burada Mudurnu’ya ait el işi ürünlerin sergilendiği bir yer de vardı.
Bu ziyaretten sonra gölün etrafında bir tur daha atalım dedik. İlk durduğumuz yerde yine durduk. Çünkü burası çok güzeldi. Kavun yedik. Ormanların içlerine doğru giden yeşil zemin “Gel de şurada bir yürüyüş yap!” der gibi davetkârdı. Hem bu yeşillikten gölün manzarası da harikaydı. Sonra ilerideki iskelede durup biraz fotoğraf çekindik ve yolumuza devam ettik. Yine yağmur yağmaya başlamıştı. Bugün Abant’ta sonbaharın bütün cümbüşünü seyretmiş ve yaşamış olduk. Rüzgârı, yağmuru, karı görmüş olduk. Hava serindi fakat Abant da çok güzeldi.
Dönüş yolculuğunda biraz yavaş geldim. Yağmur yağıyordu. Hem de biraz etrafı seyredelim, dedim. Yolumuzun üzerinde Habib Dede Erenleri Türbesi vardı. Orada durduk. Ormanın içinde, akarsuyun kenarında muhteşem bir türbe… Hava yağmurluydu. Yoksa burada daha uzun kalabilirdik.
Güzel bir günün ve Abant’ta geçirdiğimiz güzel fasılların sonunda Dörtdivan’a doğru yola çıkmıştık.