Küreselleşme ve liberalizme karşı özellikle Batı demokrasilerinde görülen otoriter popülist tepkiyi çok iyi anlamak lazım. Çünkü önümüzdeki sancılı yıllarda oluşacak yeni dünya düzeninin ya da patlak verecek dünya düzensizliğinin tohumları bu tepkilerde…
*****
Taha AKYOL
I. Yeni dünya düzeni?[i]
Amerika’da Trump’ın başkan seçilmesi, dünyada küreselleşme ve liberalizme karşı genelde görülen tepkiye uygun.
Küreselleşme ve liberalizme karşı özellikle Batı demokrasilerinde görülen otoriter popülist tepkiyi çok iyi anlamak lazım. Çünkü önümüzdeki sancılı yıllarda oluşacak yeni dünya düzeninin ya da patlak verecek dünya düzensizliğinin tohumları bu tepkilerde…
DİP DALGALARI
Daron Acemoğlu gibi saygın bir iktisatçı Foreign Affairs dergisinde “Amerikan Demokrasisi Ölüyor, Bu Seçimler Çare Olmayacak” başlıklı bir makale yazdı. İktisatçı Acemoğlu, Amerikan kurumlarının tarihteki “kapsayıcı” niteliğini kaybettiğini, eşitsizliği koruyan bir hale geldiğini anlatıyor.
İşte, umutların kaynağı Yüksek Mahkeme, “toplumda iyi organize olmuş grupların”üstesinden gelemiyor. Yani, büyük sermaye grupları…
Amerika’da ekonomik kurumlar işsizliği önleyemiyor.
Bu noktada ünlü “Wall Street’in işgali”ni hatırlamak lazım. Eylül 2011’de finans sermayesinin karargâhı Wall Street’i barışçı bir şekilde “işgal” eden kitleler, “Biz yüzde 99’luk çoğunluğuz” diyor, finans kapitalizmini karargâhında protesto ediyordu.
Bunun ileride Trump’ı iktidara getirecek dip dalgalarının bir işareti olduğunu kimse kestirememişti.
DÜZEN Mİ, KAOS MU?
Acemoğlu’nun belirttiği gibi küreselleşme uluslararası üretim ve ticareti geliştirdi, ülkeleri daha zengin yaptı fakat ülkelerin içinde gelir dağılımı daha da eşitsizleşti.
Gidişe tepki olarak İngiltere’yi AB’dan çıkaranlar “Brüksel’e hayır” diyordu. Fransız Le Pen’e oy verenler, “Yabancı işçiler işimizi çalıyorlar” diye öfkeliler…
Avrupa’da küreselleşme karşıtı, popülist, otoriter oylar beş yılda yüzde 6’dan 16.6’ya çıktı. Macaristan ve Polonya’da iktidara gelerek otoriter hükümetler kurdular.
Amerika’da Trump’ı seçtiler.
Tamam küreselleşmeye, ekonomik liberalizme tepki… Hatta NYT yazarı Roger Cohen “liberalizmin ölümü”nden bahsediyor.
Peki yerine ne gelecek? İşte bunun cevabı yok ve korkulması gereken de bu belirsizlik. Adım adım reformlarla şimdiden tanımlanamayan yeni bir düzen mi oluşacak dünyada? Yoksa düzensizlik ya da kaos mu?!
SINIFSAL DEĞİL
Küresel kapitalizme ve liberal değerlere evet kuvvetli tepkiler var fakat bunlar Marksist değil, solcu bile değil. Aksine her yerde ırkçı, otoriter, ayrımcı ve etnik-çoğunlukçu sağ akımlar halinde ortaya çıkıyor.
SETA’nın verilerine göre, Amerika’da “beyaz”ların yüzde 50’ye yakını Trump’a oy vermiş. Liberal Clinton’a oy veren beyazların oranı yüzde 33.
Beyazlar, “Amerika bizim, ötekilere ne oluyor!” havasında. Amerikan sermayesinin Uzakdoğu’ya gitmesine, ucuz emek olarak gelip beyazları işsiz bırakmasına kızıyorlar!
Amerika’da “ezilen” kesimde bulunan siyah Amerikalılar arasında Trump’ın oyu yüzde 7’den ibaret!
Amerikalı Müslümanların yüzde 72’si Clinton’a, yüzde 4’ü küreselleşme karşıtı popülist Trump’a oy verdi.
TAÇLANAN BAŞ
Küreselleşme karşıtlığı bir felsefe, yeni bir düzen programı öneremiyor. Sadece “birincil” denilen din, ırk, kimlik duygularını körüklüyor.
Fakat bu tür konuşmalarıyla kampanya yürüten Trump seçimleri kazanınca “taçlanan baş” misali konuşmalar yaptı:
“Bütün dinlerden, ırklardan ve farklı geçmişlerden gelen, kadın ve erkek bütün Amerikan vatandaşlarının başkanı olacağım! Bugüne kadar unutulan bütün vatandaşlarımızın hiçbiri artık ihmal edilmeyecek!”
Trump’ın şahsında popülizm bir iktidar sınavı veriyor; nutuk kolay, iktidar farklı bir sorumluluk gerektiriyor.
Dış politikada Trump Çin’e karşı Rusya’yla işbirliği yanlısı…
Peki, Türkiye’nin yeri ne olur?!
II. Trump ve Türkiye[ii]
AMERİKA’da milli irade Trump’ı seçmekle iyi mi etti, kötü mü?
Anglo-Amerikan kültüründe “milli irade” kavramı yoktur; onlar “çoğunluk” derler.
Milli irade kavramı Fransız devrimcilerinin eseridir.
Trump’ı seçmenin iyi mi, kötü mü sonuçlar vereceğini önümüzdeki yıllarda göreceğiz.
Amerikan çıkarlarını koruyacağım diye mesela fazla korumacılık yaparsa ilk elde işsiz Amerikalıları memnun eder ama çok geçmeden hem Amerika hem dünya ekonomisi büyük sıkıntıya girer.
Dış politika da öyle… Günün kitle psikolojisine hoş gelen “Amerika’yı yeniden büyük yapma” siyaseti, onu bunu itip kakma şeklinde ortaya çıkarsa sonuç kötü olur, Avrupa ile dahi çatışabilir.
Ama Amerika’nın ittifaklarını güçlendirme şeklinde uygulanırsa sonuç iyi olabilir.
TRUMP’IN ÜÇ POLİTİKASI
Dış politika konularında Trump’ın henüz ayrıntılı bir programı yok; genel sloganları var.
Bunlara bakarak özellikle üç konudaki söylemini önemli buluyorum:
1) Çin’e karşı Rusya ile işbirliği… Ucuz emeğe dayalı Çin rekabetini kırmaya kararlı görünen Trump, Putin’i beğeniyor, Putin de onu beğeniyor. Birbirlerini övüyorlar. Daha önemlisi, Trump’ın Rusya’yı Suriye’de serbest bırakma yönünde açıklamaları var; DAİŞ’i tepelesin diye…
Rus-Amerikan yakınlaşması Türkiye’nin lehine mi olur, aleyhine mi? Hareket sahamız mı genişler, Rusya karşısında yalnız mı kalırız?
2) Trump, Amerika’ya zarar verdiğini düşündüğü küresel ticari anlaşmaları iptal etmek istiyor. Hazırlık yapılması için talimat bile verdi. Bu yüzden dünya ticaretindeki yavaşlama artarsa Türkiye dolaylı olarak bundan zarar da görebilir, yeni pazarlar da kazanabilir. Hangisi?
3) Trump, dünyada demokrasi ve insan hakları sorunlarını çok önemsemiyor. Türkiye’de demokrasi ve insan hakları konuları sorulduğunda Trump’ın cevabı şöyledir:
“İnsan hakları konusunda bizim de sorunlarımız var ve başka ülkelerin işlerine karışmamız çok zor… Müttefiklere ihtiyacımız var. Başka ülkelere ders vermeye hakkımız yok.” (NYT, 21 Temmuz)
Bu Trump’ın aynı zamanda genel tavrı. Böyle bir tavır Türkiye’yi nasıl etkiler?
Batı basınında Trump’ın Avrupa’daki otoriter popülist sağ akımların güçlenmesine sebep olabileceği yorumları bile yapılıyor.
POPÜLİZM VE UZMANLIK
Böyle çok kritik konulara Trump nasıl yaklaşacak?
Trump’ın şu sözleri, popülizmin en veciz tanımıdır:
“Bu ülkeyi etkileyen bütün temel konularda, halk haklıdır, yönetici elit yanlıştır.” (WSJ, 14 Nisan)
Halbuki, sorunlar çok karmaşıktır; çözümü kapsamlı görüşmelerle uzmanların çok iyi hazırlayacağı uzun vadeli politikalar gerektirir. Böyle konulara paldır küldür girmek dünyada da büyük krizler yaratır.
Fakat Trump işadamı pragmatizmine de sahip. Seçim kampanyasında Müslümanlar ve Hispanikler hakkında onca ağır laflar etti, seçimleri kazanınca “Bütün dinlerden, ırklardan, farklı geçmişlerden gelen bütün Amerikalıların başkanı olacağım” diye konuştu.
Seçim meydanlarına göre daha ihtiyatlı, hatta “elit” ekiplerce hazırlanacak politikalar izleyeceğini düşünmek ve dilemek doğru olur.
TÜRKİYE AÇISINDAN
Türkiye için, Gülen’i iade konusunda Trump’ın siyasi irade ortaya koyması iki ülke arasında daha iyi bir iklim yaratır.
Terörle mücadele, Suriye ve Irak sorunları ve dünyadaki belirsizlikler açısından Türkiye’nin Amerika’yla ve Avrupa’yla ilişkileri çok önemli bir “çıpa” işlevine sahiptir.
İşte Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Batı’dan kopma görüntüsünün Türkiye hakkında “üçüncü dünya algısı” yaratacağını söylüyor. Bu, çok önemli bir uyarıdır.
Unutulmamalıdır ki, Rusya ile bozuşmamak ama Rusya karşısında mutlaka Batı ittifakına sahip olmak hem Osmanlı diplomasisinin hem 1923’ten itibaren Cumhuriyet diplomasisinin temel prensiplerinden biridir.
[i] 10.11.2016 / Hürriyet
[ii] 11.11.2016 / Hürriyet