ABD’de Türkiye Hakkında Sakıncalı Teklifler

Yasa tekliflerinden anlaşılan ikili ilişkilerdeki sorunları daha geniş bir alana taşımasıdır. ABD, Türkiye’yi gerek denizde gerek karada frenlemeye yönelik adımlar atmaya başlamıştır. Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi sıkıştırma hamlelerine ek olarak Kıbrıs Rum yönetimi silahlandırılmaya başlanması fikri bunun önemli bir kanıtıdır. Ayrıca, Orta Doğu’da ise Arap NATO’su olarak dizayn edilen devletlerden bazılarının Suriye gibi yerlerde bir ABD’nin NATO müttefiki olan Türkiye’nin karşısındaki terör örgütlerine desteği burada da Türkiye’yi zora düşürmeye yöneliktir. ABD içerisinde Trump’ın müesses nizam ile çekişmesinin sancıları Suriye’den çekilme konusunda olduğu gibi Türkiye’yi etkilemektedir. Konu aynı zamanda ABD içerisindeki yönetim kademelerinin birbirinden ve özellikle başkandan farklı şekilde çalışması ile de ilgilidir.

*****

A. Gencehan BABİŞ

Son günlerde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Kongresi’nde Türkiye ile alakalı son derece kritik öneme sahip bazı yasa teklifleri sunulmaktadır. Cumhuriyetçi ve Demokrat senatörlerin girişimleriyle komiteye sunulan teklifler bir taraftan Türk – ABD ilişkilerinde Vaşington’deki gene hava hakkında bazı ipuçları vermekle beraber Türkiye’nin bölgesinde tasarlanan yeni dengelerin de bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye – ABD arasındaki ilişkilere ABD’den bakıldığında, NATO’nun ikinci büyük ordusu olan Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze savunma sistemini almasının büyük bir problem olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye ise ABD’nin terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olarak faaliyet gösteren YPG’ye IŞİD ile mücadele adı altında yardım etmesini ve FETÖ elebaşını iade etmesi konusundaki gönülsüzlüğünü ilişkilerdeki en büyük sorunlar olarak görmektedir. Genel itibariyle, taraflar arasında problemlerin önceliklerinin birbirinden farklı olduğu anlaşılmakta bu da sorunların çözümünü zorlaştırmaktadır. Bununla birlikte, son günlerde kongredeki yasa tekliflerinin içeriğine bakıldığında Türkiye ile işbirliğinin değil sorunların yansıdığı metinlerin gündeme geldiği görülmektedir. Doğu Akdeniz, S-400’ler, Türkiye’de FETÖ davaları sonucu tutuklanan ABD diplomatik temsilciliklerinin personelleri ve ABD vatandaşları ile sözde Ermeni soykırımı kongrenin değişik organlarında Türkiye açısından önemle takip edilmesi gereken yasa tekliflerinin konusu olmuştur.

Senatoda Doğu Akdeniz ve S-400’ler ile İlgili Kanun Teklifi

Cumhuriyetçi Marco Rubio ve Demokrat Bob Menendez’in Doğu Akdeniz ve S-400’lerle ilgili önemli maddelerin bulunduğu “Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Yasası 2019” isimli yasa teklifi Türkiye tarafından titizlikle incelenmesi gereken yasa tekliflerinin başında gelmektedir. İçeriğine bakıldığında, genel olarak Doğu Akdeniz’de Yunanistan–Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)-İsrail üçlüsünün oluşturmak için çaba sarf ettiği mekanizmada ABD’nin oyun kurucu bir rol alma uğraşı anlaşılmaktadır. Söz konusu teklif, GKRY’ye silah satışı yapılmasını içerirken aynı zamanda ve Yunanistan’a askeri alanda 3 milyon dolarlık bir maddi yardım aktarılmasını öngörmektedir. Bir diğer nokta ise ABD’de bir Doğu Akdeniz Enerji Merkezi’nin kurulmasıyla ilgili başlıktır. Önümüzdeki süreçte, ABD Enerji Bakanlığı’nın Dışişleri Bakanlığı ile istişare içerisinde kuracağı merkez vasıtasıyla taraflar diyaloğun artırılması amaçlanmaktadır. Öte yandan, teklif metninde İsrail, ABD’nin “ana stratejik ortağı” olarak tanımlanmıştır.[1] ABD Başkanı Donald Trump döneminde İsrail yanlısı politikaların bariz şekilde artmasının bir yansıması olarak da değerlendirilebilecek bu ifade iki ülkenin sadece Orta Doğu’ya ilişkin konularda değil Doğu Akdeniz’de de iki devletin birbirine yakınlığını göstermektedir. Bölgede Yunanistan – GKRY – İsrail öncülüğünde inşa edilmek istenen EastMed Doğal Gaz Boru Hattı ile enerji rezervlerinin Avrupa’ya transferi amaçlanmakla birlikte bu proje söz konusu durumda Türkiye’nin kıta sahanlığına ilişkin ciddi ihlallere ve taraflar arası gerginliklere sebebiyet vermektedir. Öte yandan, Türkiye açısından teklifte altı çizilmesi gereken husus ise Rubio ve Menendez’in teklifinin Türkiye’nin S-400 alımında ısrarı devam ederse yaptırımların devreye sokulması fikridir.

Halihazırdaki konjonktür incelendiğinde, bu yasa teklifi son süreçte Türkiye’nin geliştirmeye çalıştığı Türkiye-Rusya-İran mekanizmasının karşısında bölgede Yunanistan-ABD-İsrail hattının aşama kaydedeceğini göstermesi bakımından kritik bir özelliğe sahiptir. Bu konunun S-400’lerin tartışıldığı bir zamanda gündeme gelmesi Türkiye’nin bölgede bir enerji merkezi (hub) olma hedefinin de dizginlenmesi noktasında geliştirilen bir stratejinin de ipuçlarını vermektedir. Türkiye, TANAP ve TAP ile Kafkasya’dan Avrupa’ya doğal gaz çıkışında kilit rol oynarken Türk Akımı ile de Rusya’dan Batı’ya giden doğalgazın transferinde önemli bir ülke konumuna gelmektedir. ABD’de bazı kesimlerin Doğu Akdeniz’deki dengeleri Türkiye’nin alanını daraltmak, Türkiye’den geçen doğal gaz boru hatlarına alternatif bir güzergâh tasarlamak ve İsrail’in elini rahatlatmak ekseninde şekillendirmeyi düşündüğü görülmektedir. Ayrıca, GKRY’ye silah satışına başlanması Rum tarafının müzakere masasındaki pervasızlığını artıracağından Kıbrıs konusundaki çözümlere de olumsuz etkisi yapacaktır.

Teklifin konusu olan Doğu Akdeniz ile birlikte Orta Doğu’da da farklı gelişmeler yaşanmaktadır. Bilindiği üzere, ABD’nin desteklediği “Arap NATO’su” olarak da adlandırılan Orta Doğu Stratejik İttifakı’nın ana hedefi İran’dır. Öte yandan, burada yer alan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin Suriye’de terör örgütü YPG’ye maddi yardım göndermelerine ilişkin teşvik edilmesi -Türkiye’nin söz konusu devletlerle yaşadığı son süreçteki sorunlar da değerlendirildiğinde- Türkiye’nin buradaki etkinliğinin azaltılması niyetini de barındırmaktadır. Bu gelişmeler, Doğu Akdeniz’e yönelik son birlikte düşünüldüğünde Türkiye’yi kendi alanında kontrol almak niyetiyle atılan adımlar olduğu görülecektir.

Helsinki Komisyonu’nda FETÖ Tutuklularına İlişkin Yasa Teklifi

ABD Kongresi’nde bir taraftan da Türkiye’de yürütülen FETÖ soruşturmaları sonucunda tutuklanan şahısların serbest bırakılmasına ilişkin bir yasa tasarısının da hazırlandığı görülmektedir. Cumhuriyetçi Roger Wicker ve Demokrat Ben Cardin tarafından hazırlanan ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Komisyonu’na (Helsinki Komisyonu) sunulan yasa teklifinde ABD diplomatik temsilciliklerinden çalışan Türk vatandaşlarının ve ABD vatandaşlarının tutuklanması eleştirilmekte ve bunun insan hakları ihlali olduğu belirtilmektedir. Bilindiği üzere, Pastör Andrew Brunson’ın tutuklanması sonrası ABD, ekonomik manipülasyon aracını devreye sokmuştur. Bununla bağlantılı olarak ABD’nin gerginliği artırma politikası ile ikili ilişkiler son dönemdeki en sıkıntılı sürecini yaşamıştır. Senatör Wicker’ın Washington Post’ta kaleme aldığı yazısında ise “Brunson’da olduğu gibi sert siyasi ve ekonomik baskının işe yarayacağı” vurgulanmıştır.[2] Buna ek olarak, teklifin destekçilerinden Senatör Dick Durbin ise yaptığı açıklamasında Türkiye’nin Venezuela’ya verdiği desteğin de altı çizilmiştir.[3] Dolayısıyla ülkeler arasındaki farklı dış politika tercihlerinin de eleştirilmeye başlandığı, Venezuela’nın da Türk- Amerikan ilişkilerinde olası bir kriz alanı olarak belirdiği görülmektedir.

“Brunson Krizi” sürecinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e yönelik uygulanan ama pratikte içi boş olan yaptırım kararının hukuki dayanağı olan Magnitsky Yasası’na atıfların yapılması da ayrıca belirtilmesi gereken noktalardandır. İki Türk bakanın da ABD’de herhangi bir malvarlığı bulunmadığından aslında karar hukuki olarak etki doğurmamış olsa da asıl hedeflenen siyasi anlamda bir irade ortaya koymak ve kırılganlığı artırmak için piyasalara bir mesaj vermektir. ABD’de konuşulan bir diğer konu da Türkiye ile ilgili konularda tekrar bu yasanın uygulanmasıdır.

ABD’deki bazı kesimlerin algısı, bu şahısların Türkiye’nin ABD’den Suriye’nin kuzeyine askeri operasyon düzenlemesi, FETÖ’ye ilişkin adli soruşturma sürecinin başlatılması ve S-400’lerin alınması gibi konularda ABD’yi razı etmek için kullanılan bir araç olduğu yönünde oluşmuştur. Zira yasanın isminden de bu bakış açısı kendini belli etmektedir; “Birleşik Devletler Vatandaşlarını ve Diplomatik Personelini Siyasi Davalardan Koruma Yasası”…

Önümüzdeki süreçte Brunson sürecine benzer bir dönemin yaşanmaması adına Türkiye’nin söz konusu tutuklamalarla ilgili tezlerini uluslararası kamuoyuna İngilizce başta olmak üzere birçok dilde açık şekilde sunması gerekmektedir. Bu iddiaların boşa çıkarılmasında en verimli yol şüphesiz ki, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu ve haklılığını kanıtlamaktır. BBC Türkçe’ye göre Türkiye’de tutuklu bulunan ABD vatandaşı sayısı en az 6, tutuklu konsolosluk çalışanı ise 3’tür. Yine Ağustos 2018 itibarıyla ABD basınında yer alan haberlerde ise 12 Amerikan vatandaşının ve diplomatik misyonda görevli üç yerli çalışanın tutuklu olduğu belirtilmektedir.[4] Brunson’la ilgili sorunlu süreçte ara seçimler döneminde Trump’ın kendi seçmen tabanına bir mesaj vermesi ihtiyacı üzerinde durulması gereken noktalardan biridir. Artık ABD’de de başkanlık seçimleri için adayların ortaya çıktığı bir dönem girilmiştir. Dolayısıyla, bu dönemde iç politik gelişmeler için bu durumun kullanılma riski de bulunmaktadır. Önümüzdeki süreçte S-400’lerin teslimi sonrası bu sürecin yaşanma ihtimali artık iyiden iyiye belirmektedir.

Kongrede Sözde Ermeni Soykırımı Hakkındaki Teklifler

ABD’de Senato ve Temsilciler Meclisi’nde gündeme gelen Türkiye ile alakalı bir diğer başlık ise her nisan ayında artık Türkiye’nin “kronik sorunu” haline gelen sözde Ermeni soykırımına ilişkin hazırlanmış olan tasarılardır. 24 Nisan tarihi yaklaşmaktayken, Ermeni diasporası yine her yıl olduğu gibi Türkiye aleyhine çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Fransa ve İtalya’da asılsız soykırım iddiaları temelinde alınan kararların yankısı sürmekteyken Temsilciler Meclisi’nin Kaliforniya’dan seçilen üyesi Adam Schiff ve Florida’nın temsilcisi Gus Bilirakis’in sunduğu tasarıda sözde soykırımın resmi olarak tanınması öngörülmektedir. Senatoda ise benzer bir girişimi Teksas’ın Cumhuriyetçi Senatörü Ted Cruz ile Demokrat New Jersey Senatörü başlatmıştır. Senatoda tasarıyı destekleyenler arasında ise Demokratlar içerisinde başkanlık seçimlerine hazırlanan Kamala Harris de bulunmaktadır. Elizabeth Warren da yine başkanlık adaylığını açıklayan bir isim olarak destek veren isimler arasında dikkat çekmektedir. Sözde soykırımın anılması ve tanınması için hazırlanan teklifin içeriğine bakıldığında ise tarihi gerçeklerle uzaktan yakından alakası olmadığı görülecektir. Hayatını kaybeden insan sayısının 1,5 milyon olarak abartıldığı teklifin içerisinde Ermeniler, Yunanlar, Asuriler, Keldaniler, Süryaniler, Aramiler, Maruniler ve diğer Hıristiyanlara soykırım yapıldığı iddia edilmektedir.[5] Sayı abartılarak verilmiş, ardından birçok topluluk sayılarak tıkandıkları yerde ise “diğer Hıristiyan gruplar” yazarak çerçeve genişletilmeye çalışılmıştır. Oysa tarihi gerçeklerle birlikte bu belirtilen beraber değerlendirildiğinde ciddiyetsiz bir tutumun söz konusu olduğu görülecek, doğrularla da alakası olmadığı anlaşılacaktır. Ayrıca teklifi destekleyenlerin de önemli bir kısmı zaten tarihi araştırdıklarından ve bilgi sahibi olduklarından değil ABD’deki Ermeni diasporası ile kurdukları bağları neticesinde teklife destek olmuştur. Burada özellikle altı çizilmesi gereken nokta; bu faaliyetlerin ABD – Ermenistan arası ilişkilerden dolayı değil ABD içerisindeki Ermeni diasporasının faaliyetler sonucu hayata geçirildiğidir. Türkiye’nin özellikle 15 Temmuz sonrası süreçte FETÖ ve Ermeni diasporasının güçlü olduğu ABD başta olmak üzere dünya çapında milli değerlere bağlı Türk diasporasını geliştirmek için eylem planını ortaya koyma vakti çoktan gelmiştir.

Trump döneminde sözde soykırım iddiaları ile ilgili genel tutuma bakıldığında önceki dönemin ana hatlarının devam ettirildiği görülmektedir. 24 Nisan’da Beyaz Saray’dan yapılan resmi açıklamada soykırım ifadesi kullanılmamakta ama Ermeniler tarafından olayları tarif etmek için anlatılan “Medz Yeghern” (Büyük Felaket) tabiri kullanılarak Ermeni diasporasının da gönlü alınmak istenmektedir. Tekliflerin, diasporanın geleneksel reklamı ve medyada gündem yaratmasının ötesinde bu yıl da önceki yıllar gibi siyasi bir netice vermesi uzak bir ihtimaldir. Bütün bunların yanında, Trump’ın bir tweet ile konuyu gündeme getirmesi gibi bir durumla karşılaşılabilir.

Değerlendirme

Senatoda son süreçte iki tarafın da görüş birliğinde olduğu konulardan biri uzun süredir tartışılan ABD’nin Çin ile rekabeti diğeri ise Türkiye’nin alacağı S-400’lerdir. ABD tarafının odaklandığı nokta Rusya’dan S-400’lerin alınması ve bunun NATO için önemli bir sorun teşkil edeceğidir. Türkiye’ye atanması için aday gösterilen büyükelçi David Satterfield’ın konuşmasında vurgularında da S-400’lerin en önemli gündem maddesi olduğu görülmektedir.

Kongrede Türkiye’nin aleyhine gelişmeler, ABD tarafından yayınlanan Türkiye’ye seyahat uyarısıyla da birlikte düşünüldüğünde sorunların daha da çetrefilli bir hale dönüşmekte olduğu görülmektedir. ABD’nin S-400’ler başta bazı sıkıntılı konular üzerinden bazı yaptırımlara ilişkin gözdağıyla Türkiye’yi vazgeçirme eğer vazgeçiremezlerse bir bedel ödetme sürecinin yaşanacağının ayak sesleri gelmektedir.

Taraflar arasındaki anlayış farkının temelinde bir sebep-sonuç ilişkisinin farklı şekillerde yorumlanması yatmaktadır. ABD’ye göre S-400’ler yaşanan sıkıntıların başlıca sebeplerindendir. Türkiye’ye göre ise S-400’lerin alımı Türkiye’nin ABD ile ilişkilerindeki problemlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Gerçekten de son yıllarda Türkiye’nin, ABD ile müttefik olarak tanımlanmasına rağmen beklentileri karşılanmamıştır. ABD’den istediği hiçbir şeyi alamayan Türkiye, Rusya’dan S-400’leri alma yoluna gitmiştir.

Yasa tekliflerinden anlaşılan ikili ilişkilerdeki sorunları daha geniş bir alana taşımasıdır. ABD, Türkiye’yi gerek denizde gerek karada frenlemeye yönelik adımlar atmaya başlamıştır. Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi sıkıştırma hamlelerine ek olarak Kıbrıs Rum yönetimi silahlandırılmaya başlanması fikri bunun önemli bir kanıtıdır. Ayrıca, Orta Doğu’da ise Arap NATO’su olarak dizayn edilen devletlerden bazılarının Suriye gibi yerlerde bir ABD’nin NATO müttefiki olan Türkiye’nin karşısındaki terör örgütlerine desteği burada da Türkiye’yi zora düşürmeye yöneliktir. ABD içerisinde Trump’ın müesses nizam ile çekişmesinin sancıları Suriye’den çekilme konusunda olduğu gibi Türkiye’yi etkilemektedir. Konu aynı zamanda ABD içerisindeki yönetim kademelerinin birbirinden ve özellikle başkandan farklı şekilde çalışması ile de ilgilidir.

Türkiye, S-400 konusunda haklı görünmektedir. Bütün bunlarla birlikte, iki taraf arasındaki ilişkilerin çıkmaza girmesi, ABD içerisinde FETÖ’ye ve Ermeni diasporasına daha fazla alan açacak, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi daha çok zorlayacak ve Orta Doğu’da da Türkiye karşıtı yapılanmaların alan kazanmasına yol açacaktır. Türkiye’nin kendi tezlerini daha iyi anlatması adına, ABD ve NATO üyesi ülkelerde aktif ve profesyonel lobicilik faaliyetlerinde bulunabilecek bir eylem planını acilen yürürlüğe sokulması elzemdir. Bir diğer deyişle, ilişkilerin sancılı olduğu bir dönemde meydanı Ermeni diasporasına ya da FETÖ’ye bırakmak durumu daha da kötüleştirecektir. Önümüzdeki süreçte tutuklularla ilgili olarak takas konusunun yeniden gündeme getirilmesi ve bunun Amerikan tarafından saygıyla karşılanması gerekmektedir ve konu çözüme kavuşturulmalıdır. Yoksa Brunson gider, başka isimler gelir ve bu konu ABD’nin Türkiye’ye kullandığı bir koz olarak masada kalır. Bunun karşılığında, Türkiye’de zaten yüksek olan Amerikan karşıtlığının kamuoyunda daha da artması en büyük sorunu bizzat ABD için yaratacaktır.

Bu girişimlerin yanı sıra sahada da Türkiye Meydanı boş bırakmamak ve PKK/YPG’nin karşısındaki kararlı duruşunu ve gerektiğinde operasyonlarını devam ettirmelidir. Benzer şekilde, Mavi Vatan Tatbikatı da Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki egemenlik alanlarında oldubittiye izin vermeyeceğini göstermesi açısından önemli bir askeri adım olmuştur. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Mavi Vatan, kendine has özellikleri bulunan operasyon/tatbikatlar olmasına rağmen Türkiye’ye yönelik kuşatmanın karşısında önemli yarma harekâtlarıdır.

Diplomatik ilişkilerin düzeltilmesi adına ise en başta iki taraf arasında güven inşası sürecinin başlatılması gerekmektedir. Türkiye’ye alternatif çabalarının sonuç vermeyeceği her alanda ABD’ye anlatılarak ilişkilerinde sorunların aşması sağlanmalıdır. Bunun ötesinde Türkiye’nin ABD’ye alternatiflerinin bulunduğu da belirtilmelidir. Bu coğrafyada Türkiye’yi kaybeden bir ABD’nin uzun vadeli politikalarının başarılı olma ihtimali yoktur.

Kaynakça

[1] Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Yasa Teklifi, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi, https://www.foreign.senate.gov/imo/media/doc/eastern%20med%20res.pdf, Erişim Tarihi: 13 Nisan 2019.

[2] The U.S. Must Stand Up to Erdogan And His Politically Motivated Detentions, The Washington Post, https://www.washingtonpost.com/opinions/2019/04/09/us-must-stand-up-erdogan-his-politically-motivated-detentions/?utm_term=.96202795b539, Erişim Tarihi: 12 Nisan 2019.

[3] Wıcker and Cardin Introduce Legislation to Defend U.S. Citizens And Diplomatic Staff From Political Prosecution In Turkey, Commission On Security and Cooperation In Europe, https://www.csce.gov/international-impact/press-and-media/press-releases/wicker-and-cardin-introduce-legislation-defend?page=4, Erişim Tarihi: 13 Nisan 2019.

[4] Türkiye’de Tutuklu ABD Vatandaşları: Türk Yetkililere Yaptırım İsteyen Tasarı Kongre’ye Sunuldu, BBC Türkçe, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-47875819, Erişim Tarihi: 12 Nisan 2019.

[5] Sözde Ermeni Soykırımının Tanınmasına İlişkin Yasa Teklif Metni, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi,

https://www.foreign.senate.gov/imo/media/doc/armenia%20genocide%20res.pdf, Erişim Tarihi: 13 Nisan 2019.

—————————————

Kaynak:

http://turksam.org/abdde-turkiye-hakkinda-sakincali-teklifler

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen