ABD ile İran arasındaki gerilimin derinleşmesi; güvenlik, siyasal ve toplumsal anlamda kırılgan olan Irak’taki problemlere çarpan etkisi yapabilir. ABD ile İran arasındaki gerilim, IŞİD’in yenilgiye uğratılmasının üzerinden 1 yıldan fazla süre geçmesine rağmen yerinden edilmiş 1,8 milyon kişinin olduğu ve 8 milyon kişinin insani yardıma ihtiyaç duyduğu Irak’ta yaşanan insani krizi artırabilir. Ayrıca, Feyyad’ın İçişleri Bakanı seçilmesi halinde, Haşdi Şaabi’nin ABD karşıtı refleksinin Irak’ta resmen kurumsallaşacağı ve böylelikle Haşdi Şaabi’nin Irak hükümetinde elde edeceği yaptırım gücüyle ABD ile yaşanan çatışmayı resmi kanallar üzerinden de sürdüreceği değerlendirilebilir.
*****
Mehmet ALACA
2015’te imzalanan nükleer anlaşmadan geçen yıl tek taraflı olarak çekilen ABD, İran’a sert yaptırımlar uygulama kararı aldı. Yaptırımlara uymayan üçüncü ülkelere cezalandırıcı önlemler alan ve İran için askerî seçeneği de masaya yatıran ABD’nin, öncelikle Tahran’ın Ortadoğu’da etkin olduğu ülkeleri ve desteklediği vekalet güçlerini hedef alacağı değerlendirilmektedir.
ABD Başkanı Donald Trump, 26 Aralık 2018’de Iraklı yetkililerden habersiz Irak’ın Anbar vilayetindeki Ayn El-Esed Askerî Üssü’nde Amerikan askerlerini ziyareti sırasında “Irak’tan çekilmeye yönelik hiçbir planımız yok. Eğer Suriye’de bir şeyler yapmak istersek Irak’ı üs olarak kullanırız.” dedi. Ziyaretin ABD’nin Suriye’den askerlerini çekme kararı aldığı ve İran’a yönelik ambargoları güçlendirmeye odaklandığı bir dönemde yapılması Irak kamuoyunda tepkilere yol açtı. Bununla birlikte 3 Şubat’ta “İran gerçek bir sorun.” diyen Trump’ın İran’ı yakından takip edebilmek için ABD’nin Irak’taki askeri varlığını korumanın önemli olduğunu ifade etmesi ve Irak’taki 9 askeri üssünde 5 bini aşkın askeri olan ABD’nin son dönemlerde üsleri tahkim etme yönündeki girişimleri, Washington’un Irak’ta kalıcı olacağına işaret etmektedir. Özellikle de her fırsatta İran’ın Şii milisler aracılığıyla Irak’taki varlığını pekiştirmesinden rahatsız olduğunu vurgulayan ABD’nin İran’la arasındaki potansiyel gerilimin Irak’taki Şii milislerle yaşanacağı gözlemlenmektedir.
Direkt Müdahalenin Maliyeti Ağır
İran’ın nükleer silah yapmaya devam ettiğini, nükleer başlıklı füze programını geliştirdiğini, Ortadoğu’da terörist grupları destekleyerek egemen güç olmaya çalıştığını iddia eden ABD, son dönemlerde savaş seçeneğine kamuoyunda meşruiyet aramaktadır. Nitekim aralık ayında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “İran’a, nükleer silah taşıma kapasitesine sahip balistik füzelerle ilgili tüm eylemlerini derhal sona erdirmesi çağrısında bulunuyoruz.” dedi. Hatırlanacağı üzere, Irak işgali öncesi Saddam Hüseyin’in kimyasal silah geliştirdiği konusunda algı kampanyası yürütülmüştü. 2 Şubat’ta İran’ın 1300 kilometre menzile sahip yeni seyir füzesini başarıyla test ettiğini iddia etmesi ABD’nin savaş söylemine katkı sunsa da İran’ı “haydut devlet” olarak tanımlayan; ancak Tahran’la diplomatik ilişkiye girmeyen Washington’un kendisine veya İsrail’e doğrudan bir saldırı olmadığı takdirde İran’a saldırmayacağı değerlendirilmektedir.
Dünyanın ikinci en büyük petrol üreticisi olan İran’a olası bir saldırı, dünya petrolünün önemli bir kısmını taşıyan tankerlerin kullanıldığı Basra Körfezi’nin güvenliğine ve küresel petrol piyasasına zarar vereceği yönünde endişeye neden olmaktadır. Bununla birlikte, İran sahasında olası bir savaşta ABD’nin coğrafi nedenlerle Rusya ile karşı karşıya gelmekten kaçınması ve savaş sonrası oluşacak olası insani krizin ağır maliyeti nedeniyle direkt müdahale ilk seçenek olmayabilir. Nitekim ABD ve Polonya öncülüğünde Varşova’da İran’a odaklanacak Ortadoğu konferansına Tahran’ın davet edilmemesi ve Rusya’nın daveti reddetmesi buna işaret olarak görülmektedir. Bunun yanı sıra, İran’ın olası saldırıya hem güçlü silahlarıyla hem de bölgedeki taşeronlarıyla cevap verme ihtimali ABD’nin İsrail ve Suudi Arabistan gibi müttefiklerini tehlikeye atabileceğinden, Tahran’a saldırının yöntemi farklı olacaktır. Bu nedenlerden dolayı ambargoyla İran’a ciddi zarar veren ABD’nin direkt saldırı yerine Tahran’ın bölgedeki taşeronlarını hedef alacağı değerlendirilebilir.
ABD ordusunun geçtiğimiz günlerde Irak savaşıyla ilgili yayımladığı iki ciltlik çalışmaya göre, Irak savaşında tek kazananın İran olduğu ve Tahran’ın geleneksel olarak Bağdat hükümetlerinde ve sahada kilit unsurlarla ilişki geliştirme yeteneğine sahip olduğu ifade edildi. IŞİD’e karşı savaşma gerekçesiyle Iraklı Şii otorite Ayetullah Ali Sistani’nin çağrısıyla 2014’te güvenlik güçlerine destek amacıyla kurulan ve kısa sürede İran’ın, Irak’taki yeni manivelası haline gelen milis gücü Haşdi Şaabi’nin 12 Mayıs Irak genel seçimlerinde büyük bir başarı elde etmesi ABD’nin endişesini artırıyor. Nitekim İran’a yakınlığıyla bilinen Haşdi Şaabi’nin en büyük bileşenlerinden Bedir Tugayları’nın lideri Hadi El-Amiri, “Fetih Koalisyonu” ile girdiği seçimlerde 47 sandalye alarak ikinci olurken, İran’a yakın eski Başbakan Nuri El-Maliki’nin “Kanun Devleti” de, 25 koltuk elde ederek yeni hükümette önemli bir güç elde etti.
İran’la yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından Mayıs 2018’de yürürlüğe giren ABD’nin yeni bölge stratejisinde İran’ın bölgedeki Şii milislere verdiği desteği çekmesi için baskı unsurlarını kullanması muhtemeldir. Bu bağlamda Pompeo, “İran’ın Irak hükümetinin egemenliğine saygı göstermesi ve ülkedeki Şii milislerin silahsızlandırılmasına izin vermesi gerektiği” konusunda uyarıda bulunmaktadır. ABD, eylül ayında Irak’taki tesislerinde görevli personele yönelik saldırı konusundaki iddialar nedeniyle Irak’taki diplomatik personelin geçici süreyle başka bir yere geçmesi talimatı vererek İran destekli milisleri suçlamış ve Tahran hükümetini uyarmıştı. Bu arada, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Dan Coats’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, Irak’ta ABD’ye yönelik en büyük tehdidin İran destekli Haşdi Şaabi olduğunu söylemesi Washington’un Tahran’la geriliminin merkezinin Irak’ta Haşdi Şaabi olacağı öne sürülebilir.
Irak güvenlik güçlerinin geçtiğimiz günlerde Anbar’daki ABD üssüne ateşlenmek üzere hazır bekletilen üç füzeyi ele geçirmesi ve Haşdi Şaabi milislerinin Musul’da ABD askeri devriyesini engelleme girişimi gerilimin yaklaştığına işaret etmektedir. Öte yandan, ABD yeni stratejisi bağlamında Haşdi Şaabi’nin güçlü bileşenlerinden Asaib Ehlul Hak ve Harakat Hizbullah El-Nuceba’yı da yabancı terör örgütleri listesine almayı planlamaktadır. Haşdi Şaabi’nin operasyon liderliğini yapan ve Kasım Süleymani ile yakın ilişkisi olduğu bilinen Ebu Mehdi El-Mühendis’i 1983 yılında Kuveyt’teki ABD ve Fransız büyükelçiliklerini bombalamakla suçlayan Washington, Mühendis’in ilişkili olduğu bilinen “Ketaib Hizbullah” isimli milis grubunu 2009’da terör örgütü ilan etmişti.
Iraklı Şii Milislerin Tepkisi Artıyor
ABD askerlerinin Irak’taki varlığına son zamanlarda Irak’ın Şii partiler ve milis güçlerinin tepkisi giderek artmaktadır. ABD’nin kendi askerlerinin yerleşik olduğu bölgelere Haşdi Şaabi’nin yaklaşmasını yasaklaması, Anbar’daki üslerinde tahkimat çalışmaları yürütmesi ve Kerkük’teki Keyvan (K1) Üssü’ne asker yerleştirmesi, iki gücü karşı karşıya getirme riski barındırmaktadır. ABD’nin Kerkük konusunda Erbil ile Bağdat arasında uzlaşı çağrılarında bulunması ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Eylül 2017’de bağımsızlık referandumuna gitmesinin ardından Kerkük ve tartışmalı bölgelerin bir kısmında kontrol sağlayan Haşdi Şaabi’nin Kerkük’ten çıkarılmasının gündeme gelmesi gerilime çarpan etkisi yapmaktadır. Nitekim Trump’ın, Anbar’daki ABD üssünü habersiz ziyaretini “Irak’ın egemenliğinin ihlali ve ülkenin aşağılanması” olarak yorumlayan Haşdi Şaabi’nin son zamanlarda ABD’ye karşı hazırlık yaptığı yönündeki iddialar, İran-ABD geriliminin habercisi olarak değerlendirilebilir.
ABD’nin Kerkük ve Irak’ın bazı bölgelerine güç yerleştirdiği iddialarının ardından Haşdi Şaabi bileşenlerinden Bedir Tugayları’nın lideri Hadi El-Amiri, ABD’nin planları yüzünden Irak’ın büyük zarar gördüğünü; Irak’ın ABD askerlerine ihtiyacı olmadığını ve ülkeyi derhal terk etmesi gerektiğini söyledi. Bununla birlikte, Mukteda El-Sadr’ın liderlik ettiği ve parlamentoda en fazla milletvekili olan “Sairun Koalisyonu” ve İran’a yakınlığıyla bilinen Hadi El-Amiri ve Nuri El-Maliki’nin öncülük ettiği “Bina Koalisyonu”, 1 yıl içerisinde Irak’taki askeri üsler de dahil olmak üzere ABD’li ve diğer yabancı askerlerle danışman ve eğitmenlerin varlığının sonra erdirilmesini öngören yasa teklifi hazırladı. Yabancı güçlerin ülkeden çıkarılmasını amaçlayan yasa tasarısının onaylanacağı tahmin edilmektedir; ancak Irak’ta güçlerini tahkim eden ABD’nin bu karara uymaması halinde Haşdi Şaabi içerisinde İran’a yakın milis gruplar ile ABD arasında ciddi bir çatışma ihtimali yüksek görünmektedir. Nitekim binlerce ABD askerinin IŞİD sonrası Irak’ta kalmasının hiçbir gerekçesi olmadığını belirten Asaib Ehlul Hak’ın lideri Kays Hazali’nin, “parlamento ve Irak halkının iradesine uymazlarsa ABD’nin güç kullanılarak çıkarılacağını” söylemesi çatışmanın kaçınılmazlığına işaret etmektedir.
Irak’ı Bekleyen Zor Sınav
2018’in ilk aylarında dünyaya günlük 2,6 milyon varil ham petrol ve petrol ürünü ihraç eden İran’ın bu potansiyeli ABD yaptırımlarıyla birlikte yarıya düştü. Aralarında yaklaşık bin 500 kilometre sınır hattı bulunan Irak ile İran arasındaki ticari hacim 12 milyar dolardır. ABD’nin, elektriğinin yüzde 45’ini İran gazından sağlayan Irak’a, yaptırımlara uyması için verdiği sürenin mart ayında sona erecek olması ve siyasi alanda güçlenen İran destekli Şii grupların yabancı askerlerin ülkeyi terk etmeye zorlaması, kırılgan yapıya sahip Bağdat hükümetini zorlamaktadır. Göreve başlamasının üzerinden üç ayı aşkın bir zaman geçmesine rağmen hala kabinesini tamamlayamayan Başbakan Adil Abdülmehdi, ABD’nin Irak’ın yaptırımlara uyması konusundaki baskıya ve İran’ın ülkedeki etkisine karşı çıkacak güce sahip olmadığı görülmektedir.
Washington’a yakınlığıyla bilinen eski Irak Başbakanı Haydar El-Abadi, ABD’nin baskısı üzerine, 2016’da İran etkisini azaltmak için Haşdi Şaabi’ye yasal statü vererek Başbakanlığa bağlı Ulusal Güvenlik Müsteşarlığı içerisinde özerk bir birim haline getirmişti. Abadi, daha sonra Ulusal Güvenlik Müsteşarı Falih El-Feyyad’ı görevden almıştı. ABD ile İran’ın üzerinde anlaştığı iddia edilen yeni Başbakan Abdulmehdi’nin göreve başlamasının ardından mahkeme kararıyla Feyyad’a görevinin iade edilmesi ve İran yanlısı Maliki ve Amiri’nin Bina Koalisyonu’nun İçişleri Bakanlığı için desteklediği Feyyad konusunda ısrarcı olması gerilimi daha da tırmandıracaktır.
Feyyad konusundaki ısrardan rahatsızlık duyan ABD, Irak’taki Tahran etkisini kırmak için Haşdi Şaabi’ye yönelik tutumunu sertleştirebilir. Irak savaşında ABD’ye karşı ciddi ölçüde direnen Sadr’ın Sairun Koalisyonu, her ne kadar mayıs seçimlerinde birinci parti olsa da hükümet kurma sürecinde İran yanlısı Bina Koalisyonu’yla birlikte hareket etti; ancak Fayyad’ın bakan olmasına karşı çıkmaktadır. Yine Sadr’ın, ABD güçlerinin ülkeden çıkarılması konusunda da Bina Koalisyonu ile ortak hareket etmesi ve Trump’ın Irak’tan ABD askerlerinin “İran’ı izlemek” için kalması gerektiği konusunda Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih’ten izin istememesi mevcut denklemi derinleştirmektedir. ABD-İran geriliminin sıcak çatışmaya dönüşmesi halinde kısa vadede İran karşıtı Sadr gibi Şii liderlerin de ABD’ye karşı çıkacağı görülebilmektedir. Buna karşın, Haşdi Şaabi’yi tehdit olarak değerlendiren ve ABD ile ilişkileri daha iyi olan IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani, “IŞİD tehdidi devam ettiği sürece ABD güçlerinin ülkede kalması gerektiğini” söylerken, eski Irak Maliye Bakanı KDP’li Hoşyar Zebari, “İran’ın, Iraklı Şii liderlere meclis kararıyla ABD askerlerini Irak’tan çekmeleri için baskı uyguladığını” ileri sürmüştü.
ABD, IŞİD’le mücadele sürecinde Tahran’ın Irak’taki etkisine göz yumarken İran, ABD’nin Irak’taki askeri varlığına karşı çıkmaktadır. Son dönemde İranlı yetkililerin her fırsatta “ABD’nin Irak’ı terk etmesi gerektiğine” işaret etmesi ve Tahran destekli Iraklı Şii milis liderlerin artan tepkileri, İran’ın da ABD’ye askerî müdahalesinin olası gördüğünün işareti olarak görülebilir. ABD ambargosunun ardından yüksek enflasyon oranları ve ülkede protestolarla yüzleşen Tahran yönetiminin Washington’a karşı Irak’taki taşeronlarını kullanma ihtimali öne çıkarken, İran’ın Irak’taki etkisinden rahatsız olan Şii gruplara da yakınlaşabilir. Özellikle Uluslararası Kriz Grubu’na konuşan üst düzey İranlı güvenlik yetkilisi, Tahran’ın Ortadoğu’daki birçok ülkede etkisi olduğunu; ABD’ye karşı operasyon kabiliyeti olduğunu; ancak Irak’ın iki ülke arasındaki çatışmada en uygun sahne olacağını belirterek, “Irak bizim deneyim sahibi olduğumuz, ABD’yi vurmak için gerekli kapasitemizin bulunduğu ancak yine de bu eylemlerin sorumluluğunu rahatlıkla reddedebileceğimiz bir yer.” ifadelerini kullandı. Bu sözlerden de anlaşıldığı üzere Tahran-Washington arasındaki gerilimin Irak’ta yakın dönemde derinleşebileceğini belirtmek gerekir.
ABD ile İran arasındaki gerilimin derinleşmesi; güvenlik, siyasal ve toplumsal anlamda kırılgan olan Irak’taki problemlere çarpan etkisi yapabilir. ABD ile İran arasındaki gerilim, IŞİD’in yenilgiye uğratılmasının üzerinden 1 yıldan fazla süre geçmesine rağmen yerinden edilmiş 1,8 milyon kişinin olduğu ve 8 milyon kişinin insani yardıma ihtiyaç duyduğu Irak’ta yaşanan insani krizi artırabilir. Ayrıca, Feyyad’ın İçişleri Bakanı seçilmesi halinde, Haşdi Şaabi’nin ABD karşıtı refleksinin Irak’ta resmen kurumsallaşacağı ve böylelikle Haşdi Şaabi’nin Irak hükümetinde elde edeceği yaptırım gücüyle ABD ile yaşanan çatışmayı resmi kanallar üzerinden de sürdüreceği değerlendirilebilir. Bununla birlikte, kabineye Savunma ve İçişleri Bakanının hala seçilemediği dikkate alındığında, ülkedeki güvenlik sorunları kaçınılmaz bir biçimde tırmanacaktır. Hatırlanacağı üzere, Maliki’nin başbakanlığının son döneminde Savunma ve İçişleri Bakanlıklarına vekalet etmesi, Irak’taki güvenlik sorunlarını tetiklediği gibi, IŞİD’in güçlenmesine de yol açmıştı. Ayrıca, Irak’taki IŞİD tehdidinin sona erdirilmesinde ABD ve İran’ın IŞİD’e karşı yürüttüğü üstü kapalı işbirliğinin ne kadar etkili olduğu dikkate alınırsa, ABD ve İran arasında Irak’ta yaşanacak yeni bir gerilimin, IŞİD ve benzeri radikal örgütlerin ülkede yeniden güç kazanmasına yol açabileceği de beklenebilir. Dolayısıyla, Irak’ta IŞİD ve benzeri radikal örgütlerin alan kazanması da ülkedeki Şiiler ile Sünniler arasındaki ayrışmayı daha da derinleştirecektir.
——————————————————–
Kaynak:
http://orsam.org.tr/tr/abd-iran-savasinin-ilk-duragi-irak-mi/