Esat ARSLAN
Yaşamın her alanında, en çok beğendiğim ve takdir ettiğim yaptırımlardan biridir, “Mütekabiliyet İlkesi”. Sana ne yapılıyorsa, aynıyla mukabele et. Sanki bir nevi İslam Şeriat Hukukundaki “kısas” gibi. Öyle uzun boylu anlatmaya gerek de yok sanırım, bu ilke Dışişlerinin de son derece önemli ve kritik adı konmamış yasalarından biridir. Siyasal Bilgilerin ünlü hocalarından Prof. Dr. Seha L. Meray’ın ünlü sözüdür, “Eğer güçlü bir devlet isen, sana yapılanı misliyle mukabele edeceksin!” Mütekabiliyet konusu gerçekten ciddî bir konudur, hiç bir şekilde sulandırmaya da gelmez. Yok, canım bunu bilerek yapmamıştır, ülke içinde birilerine gözdağı veriliyor, laflarıyla da geçiştirilemez. Yâda başka bir biçime sokulamaz, şunu söylemeye çalışıyorum, efendim, teröre karşı su, ya da petrol silahını kullanayım ve bu şekilde mesela “Ey Suriye seni petrol ile terbiye edeyim.” Bunun en basit anlamı nedir, biliyor musunuz? Suriye, şu anda senin en çok ihtiyaç duyduğun şey, enerji yani petrol. O zaman Petrolle ya terbiye ol ya da terörize! Bence bu hareket tarzı bütünüyle yanlış, ya da konuyu hiç anlamamakla eşdeğerdir. İran’ı, petrol satışını sıfırlayıp ekonomik çöküşe sürükleme stratejisiyle bağlantılı olarak, Suriye’yi kıskaca alabilirsin, ama hemen arkasından hem de “Muhaberat İstihbarat Örgütü” yani istihbarat servis eksenli terör faaliyetleri gelir ki, hatta bunlar öylesine yaygın bir şekilde olur ki, bir de bakarsın bir anda dünyanın her yanını kapsamış. Unutmayalım, bir Türk atasözüdür. “Aç köpek fırın deler.”Bu konuda askerlerin hemen her sahada geçerli olan bir kanunu vardır. Düşman sana hangi silahla saldırıyorsa, onunla karşılık vereceksin, diye. Yani “tanka karşı tanka, topa karşı top, havana karşı havan, yâda obüse karşı obüs” tür. Bunun tersi aklın köşesinden bile geçmez, askerin mantığına aykırıdır. Güç aynı alanda gösterilir, geçmişten günümüze mitolojinin, efsanelerin, metafizik dinsel öğretilerin dikte ettirdiği de budur. Kısaca bunun adı “kısas”tır, zarara kim neden olmuşsa, aynı usul ve miktarda ona zarar verilmesine dayanan bir yaptırımdır. Yani, yanisi şu:; kısasa kısas; mukabele-i bilmisil; misillemede bulunmaktır. “Göze göz, dişe diş”özdeyişi de bu anlamlı tekerlemenin dilimizdeki adıdır. Bütün bunları ne için söylüyorum biliyor musunuz? Trump işbaşına gelmesinden bu yana ABD’nin biraz kodaman olmaya başladığından bu yana dış politikasına egemen olan “ambargo yeniden icat oldu, mertlik bozuldu” da ondan.
Anımsayınız, ABD’de Barack Obama yönetiminin iş başında bulunduğu dönemde, 2015 yılında “P5+1” (BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi olan ABD, Çin, Rusya, Fransa ve İngiltere ile Almanya)ve İran arasında imzalanan anlaşma ile İran, uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında tartışmalı nükleer faaliyetlerini sınırlandırmayı kabul etmişti. IMF verilerine göre imzalanan bu anlaşmanın ardından 2016’da İran ekonomisi yüzde 12,5 büyümüş ve yaptırımlar kaldırılmadan önce günlük 1,1 milyon varil ihraç eden İran, Mart 2019 verilerine göre günde 2,71 Milyon varile çıkmıştır.
Bu anlaşma ile eleştirilerine başlayan 2016 yılında da Cumhuriyetçileri adayı olan ve seçim kampanyasında nükleer anlaşmadan çekileceğini ABD seçmenine vaat eden ABD Başkanı Donald Trump, göreve başlamasının ardından da sadece“İran’la yapılan felaket anlaşmadan çekileceğim”açıklamakla kalmamıştır. Bir de üstüne üstlük yapılan nükleer anlaşmayı ‘ABD için büyük bir utanç’olarak nitelemiş ve 07 Mayıs 2018 tarihinde de anlaşmayı yürürlükten kaldırmıştır. İsrail’in yakın markajında ve desteğindeki ABD ekonomik ambargoyla İran’ı terbiye edebilmek için şunları amaçlamıştır: “Her şeyden önce İran’ın Ortadoğu’daki etkinliğini sonlandırmak, İran’ın ticaretini sıfıra indirmek, bunun dolaylı bir sonucu olarak ABD’deki vahşi kapitalizmin stüdyo projesi olarak ekonomik güç haline geldiğini iddia ettiği Çin’in petrol ticaretine darbe vurmak ve İran’dan doğacak boşluğu, Suudi Arabistan ve BAE ile doldurmak olarak belirlemiştir. Peki, İran’a yapılacak ambargonun içeriği ne şekilde belirlenmiştir? Her şeyden önce İran, petro-doları tartışmaya açtığı için, ABD doları satın alamayacağı, alandaki deneyimlere bakılarak da, altın ve değerli madenlerle ticaret yapamayacağı içerik kapsamına alınmıştır. İlginç kargo ve yolcu taşımacılığında neredeyse tekel bir kuruluş olan dünyanın en büyük sivil ve askeri uçak ve helikopter üreticisi Boeing (The Boeing Company)şirketi üzerinden İran’ın yolcu uçakları ve uçak parçası ithalatının engellenmesi de ABD Hazine Bakanlığınca yaptırım olarak bağıtlanmıştır. Ayrıca İran’ın çelik, kömür, alüminyum ticareti ile otomotiv sektörüne kısıtlamalar uygulanmasıyla İran’da üretilen el yapımı halı ve gıda ürünlerinin ihracatı ve İran’ın dış borcuna bağış yapılması ve satın alınması yasaklar listesine alınmıştır.
ABD’nin İran’a yönelik ilk aşama yaptırımlarının 7 Ağustos 2018 tarihinde yürürlüğe girmesinin ardından, ikinci dalga yaptırımlar da 3 Kasım 2018 tarihinde devreye girmiştir. İkinci dalga yaptırımların en önemli özelliği ise, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu İran’la ticaret yapan Çin, G. Kore, Hindistan, İtalya, Japonya, Tayvan, Türkiye, Yunanistan dâhil sekiz ülke altı ay süre ile yaptırımlardan muaf tutulmuş olmasıydı. Ancak bu ulus devletlere verilen bir uyarı niteliğindeydi. Bununla beraber, ayrıca aralarında büyük bankaların, petrol ihracatı şirketlerinin ve deniz taşımacılığı şirketlerinin de bulunduğu 700 birey, tüzel kişilik, gemi ve uçağa yaptırım gelmiştir. Son derece kararlı bir tutum izleyen ABD Hazine Bakanlığı, Brüksel merkezli, bankacılık işlemlerinde özellikle uluslararası işlemlerde döviz cinsinden elektronik fon transferi standardını sağlayan bir kod sistemi olan Swift için de İran bankacılık sistemi ile ilişkilerinin kesilmesi konusunda da uyarı yapmıştı. Bu uyarı karşısında İran’la ticaret yapan 700 birey, tüzel kişilik, gemi ve uçak şirketi bu yaptırım kararına doğrudan uyum göstermişler, İran’la ticaretlerini deyim yerindeyse tam anlamıyla askıya almışlardı. ABD’nin İran yaptırımlarından muaf tuttuğu ülkelerin hepsi Kasım’dan beri İran’dan aldıkları petrolü azaltmışlar; kaynaklara göre farklı bilgiler olmasına karşın, muaf ülkelerden Yunanistan, Tayvan, G. Kore ve İtalya Mart 2019 ayında İran’dan hiç petrol ithal etmemişler yine Japonya, Türkiye, Çin ve Hindistan da İran’dan ithal ettiği petrolü azaltmışlardır. Türkiye her ne kadar azaltmadığını iddia etse de veriler bu tabloyu doğrulamaktadır.
Nihayet beklenen gün gelmiş, ABD 2 Mayıs 2019 tarihinden itibaren tanımış olduğu muafiyetler sona erdirmiştir. Peki n’olmuştur? Trump petrol fiyatlarında yaşanacak yükselişi önleyebilmek için OPEC üyesi ülkelere petrol üretimlerini arttırmalarını söylemesine karşın, petrol piyasası başta olmak üzere tüm sektörler muafiyetlerin kaldırılmasından doğal olarak etkilenmişlerdir. Bir başka deyişle Trump’ın bu adımı piyasaları rahatlatmak için yeterli olmamış, ham petrol fiyatları biraz da kriz-fırsat çarkı nedeniyle, İran’la geniş hacimli bir petrol ticareti yapan Türkiye, Çin ve Hindistan gibi ülkeler durumdan en fazla etkilenen ve gelecekte de en çok etkilenecek ülkeler olmuşlardır. Kuşkusuz, İran’la petrol ticareti yapan benzeri ülkeler yaptırımlara uyarsa, petrol ihtiyacını başka ülkelerden karşılama cihetine gitmesine giderler de bu durumun petrol fiyatlarının daha da yükselmesine neden olabileceğini pek de akıllarına getirmemektedirler. Onların tuzu kuru da ondan. Çünkü OPEC örgütünde en büyük petrol rezervine sahip ülke olan Venezüella’da ve Libya’da yaşanan krizler nedeniyle bu ülkelerle yapılan petrol ticaretinde ayrıca sorunlar yaşanması durumu daha da vahimleştirmektedir.
ABD de, Trump’ın yapmış olduğu konuşmaların tırnak içi değerlendirmeleri yapıldığında ise; kısaca Türkiye karşıtlığı ve düşmanlığı üzerine oluşturmaya çalıştığı Mısır ve Suudi Arabistan güdümündeki Arap NATO’su ile birlikte İsrail’in İran’a saldırmasını istemekte olduğunu bir yerlere not edelim. ABD’nin İran yaptırımları, Suudi Arabistan’ın Irak’ı kendine yaklaştırması, bağımlı kılması ve birlikteliği sağlama alması için etkili işletilen önemli bir araç halinde kullanılmaktadır. Bölgedeki “ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM)-PeKaKa” birlikteliği Suriye ve Kuzey Irak’ta da Suud ve BAE tarafından açık seçik desteklenmektedir. İran yaptırımları Irak bakımından da ilginç bir olaydır. ABD Irak’ta öncelikle geniş kitlelerin en kritik ihtiyacı olan elektrik üretimini İran’dan bağımsızlaştırmak için uygulaması da yaptırımlar meyanındadır. Şöyle ki, Irak’ta elektrik üretimi İran doğalgazına aşırı bağımlı olduğundan yaptırımlar nedeniyle, İran doğalgaz ve üretim santral kapasiteleri devre dışı bırakılması gündemdedir. İlginçtir, Irak yönetimine tanınan müddet sadece 45 gün olarak belirlenmiştir. Bir panik yaşayan Irak yönetimi, Suud yönetimiyle Irak’a elektrik temini için müzakereye geçmiş durumdadır. Bu arada söyleyelim, benzer durum Türkiye’yle de aynı paralellik arz etmektedir. Kısaca ABD tarafından başta Suriye olmak üzere Irak’a da şu nasihat da bulunulmaktadır. “İran’la bağlantıyı kes, Haşdi Şaabi ve Hizbullah’ı gönder, Filistin’le ilgilenme, Filistin’in İsrail içerisinde erimesini hazmet, Suriye için açıktan Golan’ı tamamen gözden çıkar ve İsrail’e düşmanlığa son ver.” ve bütün bunların karşılığında, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” hesabı Irak’a aba altından sopa göstererek, “Ey Suriye bütün bu yapacakların karşılığında diplomatik köprüleri kuralım, sana Arap Birliği’ndeki koltuğunu iade edelim ve her şeyden önemlisi de yeniden inşa sürecine destek olalım.”Eğer bunları yapmazsan “yeniden inşa sürecini imkânsız hale getiririz, ekonomik çöküşü daha da hızlandırırız ve sana boyun eğmekten başka şans bırakmayız.” Yaptırımların bence özü bu, “yakarız, seni ölüme mahkûm ederiz.” İstanbul Büyükşehir Seçiminin iptali ile çok fazla iç politikaya daldığımızdan hemen yanı başımızdaki uzak ülke konumundaki Suriye ve Irak ile ilgilenemiyoruz, örneğin ABD uygulamaya soktuğu ‘2019 Caesar Suriye Sivil Koruma Yasası’ ile Suriye’de petrol krizi başlamış ve halk petrol bulabilmek için uzun kuyruklar oluşturduğunu pek de farkında değiliz.
Şimdi bütün bu değerlendirmelerden sonra, yanıtlanması gereken en önemli soru “İran Yaptırımları”nın Türkiye’yi nasıl etkileyeceği meselesidir?Kuşkusuz ABD’nin İran yaptırımların en olumsuz etkilenecek ülkelerden biri Türkiye’dir. Verilere dayalı bir değerlendirme yapıldığında petrol fiyatlarındaki artışlardan nispeten büyük ekonomilerde Hindistan’dan sonra en fazla olumsuz etkilenen ekonominin Türkiye olabileceği tebeyyün etmeye başlamıştır. Her ne kadar Ankara, ABD’nin İran yaptırımlarına uymayacağını defalarca ifade etmesine karşın, diplomatik müzakereler sağduyunun gereği olarak devam etmektedir. ABD’nin İran yaptırımları, Türk halkı tarafından enflasyonist baskı olarak yavaş yavaş hissedilmeye başlanılmıştır. Reel politik olarak bu durum petrol fiyatlarının artmasına neden olduğundan Türkiye’de hayatın tüm alanlarını etkileyebileceği kuşku götürmez bir gerçek olarak belirginleşmeye başlamıştır. Türk ekonomisi için çok belirleyici bir pazar olmazsa bile, İran pazarı Türkiye’nin güçlü olduğu bir pazardır ve İran ekonomisinin yaptırımlardan göreceği büyük zarar doğal olarak bizim pazarımıza da zarar verebilecektir.
Bu arada söylemekte yarar var, petrol fiyatlarının artması başta Türk Varlık Fonu olmak üzere Türk varlıklarının cazibesini düşürürken, uluslararası piyasada benzer açılımlarla kendini hissettiren Brezilya ve Rusya varlıkları Türk varlıklarına göre daha cazibeli duruma gelmeye başlamıştır.
Evet, sevgili okurlar, şimdi size sorarım? 1980 Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi temsil eden 23 puanla 15. olan Ajda Pekkan’ın o ünlü şarkısı Petrol’ün şu dörtlüğü aklınıza gelmiyor mu? Hani dilimden düşmüyor desem yeridir. Yine söyleyelim, İran’ın yeri OPEC tarafından doldurulamaz. Haydi, hep birlikte söyleyelim.
“Aman petrol, canım petrol
Artık sana sana muhtacım petrol
Elinde petrol, sonunda petrol
Artık dizginlerim senin elinde petrol”
Yine Ajda’nın dizesi ile seslenelim:”Sensiz ne kadar zormuş meğer ne güçmüş hayat” ve yaşamak…