ABD’nin Suriye operasyonu ve muhtemel sonuçları

Operasyon, sürpriz olmayan bir biçimde, muhtemelen Rusya (dolayısıyla rejim) tarafından önceden bilinen ve boşaltılan, askeri açıdan büyük bir kayba neden olmayan hedeflere yönelik bir biçimde gerçekleşti.

*****

Doç. Dr. Serhat ERKMEN[i]

ABD, İngiltere ve Fransa’nın oluşturduğu koalisyon, 14 Nisan günü sabahın ilk saatlerinde, Suriye’de beklenen askeri operasyonu gerçekleştirdi. Operasyon hiç kimseyi şaşırtmadı. Ancak, yapılma biçimi ile kısa ve uzun vadeli etkileri, uzun süre tartışılacaktır.

Operasyonun niteliği

Operasyona neden olan süreç, 7 Nisan’da Doğu Guta’da Esed Yönetimi’nin kimyasal silah kullanmasıyla başladı. Olaya ABD’nin verdiği yanıt, kısa süre içinde bir askeri operasyon olacağını ortaya koymuştu. Sonrasında asıl tartışılan ise operasyonun stratejik amaçları, taktik hedefleri, kısa ve uzun vadeli etkileri oldu. Nihayetinde gece yarısı kısa süreli bir hava taaruzuyla “müttefikler”, Suriye’de bazı hedefleri vurdu. Ancak, operasyonun kapsamı, amaçları ve hangi hedeflerin vurulduğu konularında anlaşmazlık ve kafa karışıklığı yaratma çabası olduğu görülüyor. Sonuçta, Esed Yönetimi’ne orta karar bir mesaj göndermeyi hedefleyen, bir önceki yıl gerçekleşen operasyona göre daha büyük olsa da sınırlı bir etkiye sahip, asıl amacı kimyasal saldırıların sona erdirilmesi iddiası olan ancak el altından İran’a yönelik bir hamle de içeren bir operasyon gerçekleştiği anlaşılıyor.

Operasyon hedefine ulaştı mı?

Operasyon ihtimalinin ortaya çıktığı ilk günden itibaren temel hedefinin ne olabileceği konusunda iki temel görüş vardı: İlk görüş, ABD, İngiltere ve Fransa’nın iç ve dış politik nedenlerle sadece görüntüyü kurtaracak ve Suriye’deki çatışmaların gidişatını kökten etkilemeyecek bir operasyon düzenleyeceği yönündeydi. İkinci görüş, ABD’nin Suriye’ye gerçek anlamda müdahale etmeye niyetli olduğu ve Rusya’nın da buna karşılık vermesiyle bölge genelinde bir çatışmayı tetikleyecek son derece sert bir müdahalenin geleceğini savunuyordu. Dün gerçekleşen operasyon, bunlardan ilkine daha yakın olmasına rağmen bu iki görüşün arasında bir biçimde geçekleşti.

ABD’nin duyurduğu hedefler ve operasyon sonrasındaki açıklamaları, Esed Rejimi’nin gelecekte gerçekleştirebileceği kimyasal saldırıları engellemeye yönelik, tek seferlik, sınırlı bir alanda ve kısıtlı bir etkiye sahip bir operasyon planladığı ve uyguladığı yönündedir. Ancak, ABD’nin operasyona ilişkin açıklamaları ile basına ilk anda yansıyan ve daha sonra Rusya-Suriye tarafından ileri sürülenler arasında önemli çelişkiler bulunuyor. Bu çelişkiler, operasyonun hem etkinliğinin hem de hedeflerinin söylenenden farklı olduğunu düşündürüyor.

Operasyon, gerçekten Esed Rejimini caydırmayı ve kitle imha silahlarını yok etmeyi hedefliyorsa dahi, baştan itibaren sürpriz faktöründen yoksun bir biçimde gerçekleşti. Zamanı ve muhtemel yerleri kestirilebilen, hatta öncesinde televizyonlarda ve gazetelerde yayınlanan bu tür bir operasyonda, hedef tahtasına oturtulan tesisler, binalar ya da alanlar tamamıyla yok edilmiş olsa bile Rejimin kendisi için önemli materyal ve ekipmanları buralarda tuttuğunu düşünmek saflık olur. Operasyon öncesinde gelen haberlere göre Rejime bağlı güçler ve hatta potansiyel hedef olabilecek Hizbullah militanları, bulundukları kritik yerlerin çoğunu terk etmiş ve Rusya’nın koruması altındaki bölgelere sığınmış durumdaydı. Bu nedenle, ABD, dünyanın teknik olarak en “başarılı” füze saldırısını ya da hava taarruzunu yapmış olsa dahi açıkladığı hedefe ulaşma ihtimali en baştan yoktu.

Üstelik Rusya’nın, operasyonun gerçekleşeceği alan konusunda ciddi bir bilgi sahibi olduğu da anlaşılıyor. Her ne kadar ABD’li yetkililer, Rusya ile koordinasyon olmadığını ve önceden bilgi verilmediğini ilan etseler de operasyona katılan ülkelerden Fransa’nın Savunma Bakanı, Rusya’nın bilgilendirildiğini belirtti. Dahası, ABD’ li yetkililer kendilerine sadece Suriye tarafından yanıt verildiğini, bunun da başarısız olduğunu söylüyor.

Bir an için ABD’nin açıklamalarını doğru kabul etsek dahi karşımıza şu üç olasılık çıkıyor. Eğer Rusya füze saldırısına hiçbir karşılık vermediyse, ya defalarca tekrarladığı “sert karşılık veririz” açıklamalarını boşa yaptı veya ABD’nin nereyi hedef aldığını gayet detaylı olarak biliyordu ve karşılık vermemeyi tercih etti; ya da büyük bir risk alıp vurulan yerlerde kendi askerleri olmamasını bekledi. Eğer ABD’nin açıklamaları doğruysa, yukarıdaki olasılıklardan en gerçekçisi ikinci olasılık. Elbette, Rusya’nın genel anlamda bilgi sahibi olduğu ancak detayları bilmediği de ileri sürülebilir. Fakat böylesine bir ortamda, bu seçenek Rusya gibi bir devlet için fazlasıyla naif duruyor.

Bununla birlikte, ABD’nin açıklamalarıyla Rusya’nınki arasında, hatta ilk anda Amerikan basınına düşen bilgilerle, sonrasında resmi basın toplantısında dile getirilenler arasında önemli farklar bulunuyor. Muhtemelen operasyondaki hedefler, Humus civarındaki iki tesis ile Şam’daki Araştırma Merkezi ile sınırlı değildi. Yukarıda belirtildiği gibi ABD’nin hedeflerinin çoğu muhtemelen ya boştu ya da orta vadede yeniden inşa edilebilir. Fakat, aşağıda tartışılacak hedeflerin bazılarının önceden boşaltılmadığı anlaşılıyor. Bunların önemli bir kısmı da rejimin potansiyel kimyasal silah kapasitesinin bulunduğu yerler değil, daha çok kilit önemdeki bazı askeri birliklerden ibaret.

Büyük bir olasılıkla hedef alındığı ileri sürülen yerler ile başlangıçta adı geçen sonrasında bahsedilmeyen yerler arasındaki fark, bu operasyonun kilit noktasını ve açıklamaları tamamlayacak eksik halkayı barındırıyor.

Operasyonun başladığı anlardan itibaren gerek yerel kaynaklar gerekse uluslarası kaynaklarda patlama sesleri gelen ve vurulduğu iddia edilen yerlerin listesi yayımlanmaya başladı. Bu süreçte ilk açıklamalar arasında farklar belirginleşti. Şam ve Moskova kaynaklı haberlerde Şam’da Mezze Havaalanı ve üssünün, Dumeyr Havaalanı’nın, Berzeh ve Cemraye Bilimsel Araştırma Merkezlerinin, 4. Zırhlı Tümeni karargahının, Kalamun dağının doğusundaki Ruheybe yakınlarında askeri üssün, Cumhuriyet Muhafızları’nın 105. Alayı’nın, Kasyun dağındaki hava savunma üssü ve askeri birliklerin, Humus yakınındaki kimyasal depolar ile araştırma merkezlerinin, Hama kırsalındaki Masyaf’ta rejime bağlı askeri karargahların, Suveyda’daki Halhala Üssü’nün, Humus ile Lübnan sınırı arasındaki Kuseyr’de Hizbullah karargahının ve hatta Halep’te İran’ın etki alanında kalan bir bölgedeki Cumhuriyet Muhafızları birliğinin vurulduğu yazıldı. Bu hedeflerin bir kısmı, gece ABD’nin haber kanallarında da geçiyordu. Ancak sonraki açıklamalarda çoğu yer almadı.

ABD’nin basın toplantısında sadece üç hedeften bahsedilirken, Rusya kaynaklı haberlerde ABD’ye göre daha fazla noktanın vurulduğu iddia edilse de ilk gelen bilgilerden epey farklı oldu. Rusya kaynaklı haberler incelendiğinde başlangıçta belirtilenlerden Halep ve Suveyda dışındaki yerlerin vurulduğu yer alıyor. İki tarafın iddiaları arasında en dikkat çekici fark, ABD merkezli açıklamaların sadece kimyasal silah tesislerine odaklanan ve füzelerin hepsinin hedefini bulduğu şeklinde olmasına karşılık, Rusya merkezli açıklamaların kimyasal silah tesisleri dışında rejimin harekat kabiliyetini etkileyecek yerlerin de hedef alındığı, ancak bunların başarısız olduğudur. Her ikisinde de eksiklikler ya da yanlışlıklar olabilir; fakat farklı kaynaklardan gelen veriler, aslında rejimin hassas bazı noktalarının vurulmaya çalışıldığını (belki de vurulduğunu), özellikle kısa vadede Doğu Kalamun, Deraa Kırsalı ve Humus civarında gerçekleşmesi beklenen operasyonlara sekte vurmak üzere bazı kritik yerler ile Hizbullah’ın da hedef alındığını düşündürüyor. Ancak hedeflerin ne olduğu konusunda bile karışıklık varken ne kadar etkin vurulduğuna dair bağımsız kaynaklarca somut bilgiler gelmeden detaylı bir sonuca varabilmek çok güç.

Operasyonun olası sonuçları

Özetle, operasyon, sürpriz olmayan bir biçimde, çoğu önceden muhtemelen Rusya (dolayısıyla rejim) tarafından bilinen ve boşaltılan; askeri açıdan büyük bir kayba neden olmayan; rejimin imkan ve kabiliyetlerini çökertmeyen ancak bazı bölgelerde yürütülen operasyonları geciktirebilecek zararlar veren (Kalamun ve Deraa kırsalı gibi); kısa ve orta vadede maddi ve manevi olarak telafi edilebilecek hedeflere yönelik bir biçimde gerçekleşti. Böylece, hem operasyonu yürütenlerin hem de operasyona uğrayanların kendisine başarı ve zafer hikayeleri çıkarabileceği; bu hikayeleri her birinin iç politikada kullanabileceği bir savaş senaryosu ortaya çıkmış oldu. Bu operasyonu değerlendirirken İngiltere’de yapılacak yerel seçimi, ABD’de Başkan Trump’ın siyasi sıkışıklığını, Fransa’da Macron’un rüştünü ispat çabalarını unutmamalıyız. Fakat, operasyonun asıl önemli yani Suriye’de yakın gelecekte yaşanabilecekleri nasıl etkileyeceğidir.

Operasyonun ABD ve müttefiklerinin caydırıcılığını tesis etmeye katkısının sınırlı olduğu söylenebilir. Uluslararası ortamda endişe ve itirazlarla karşılanan, Avrupa’nın çoğundan ancak söylem düzeyinde destek alabilen, Rusya’nın güçlü itirazları sonucunda birçok tereddütle gerçekleşen bu saldırının, Esed Rejimi’ni ülkenin diğer kısımlarında sert bir biçimde güç kullanmaktan uzak tutması beklenmemelidir. Operasyon ile bir kırmızı çizgi çizilmeye çalışıldıysa da bu kimyasal silah kullanımına yönelik olmuştur. Bu da rejimin, kimyasal silah dışındaki metotlarına karşı bir tepki oluşmayacağını bir kez daha teyit etmiştir. Bu durum, Esed Yönetimi’nin saldırının ilk etkilerini atlattıktan ve muhtemelen taktik hareketlerini kısıtlayacak yaralarını sardıktan sonra ülke içindeki operasyonlarına daha sert bir biçimde devam edebileceğini göstermektedir.

İkinci olarak dikkat çeken nokta, eğer Kusayr, Kuteyfe ve Halep’te gerçekten hedefler vurulduysa (14 Nisan akşamı haberlere Halep civarındaki bir İran karargahının vurulduğuna dair teyitsiz haberlerin de düştüğü unutulmamalı) bu, Suriye ordusu kadar İran’ın Suriye’deki varlığının doğrudan ve Hizbullah üzerinden hedef alındığını düşündürür. Son dönemde bu olasılık ABD-İsrail-Suudi Arabistan üçlüsünün İran ile çatışmaya yöneleceği analiziyle birlikte okunduğunda, İran’ın dünkü operasyona verdiği sert tepkiyi daha net açıklar. Bu durumda, bu operasyonun Suriye’nin içinde olduğundan daha fazla Irak, Yemen ve Lübnan gibi ülkelerde yeni gerginliklerin habercisi olabileceği not edilmelidir.

————————————

Kaynak:

https://aa.com.tr/tr/analiz-haber/abdnin-suriye-operasyonu-ve-muhtemel-sonuclari/1118985

[i] Doç. Dr. Serhat ERKMEN, JGSA Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Anabilim Dalı öğretim üyesidir.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen