Kadim dünyanın merkezinde, ‘‘imparatorluklar bataklığı’’ olarak isimlendirilen bir coğrafyada bulunan Afganistan; Türkistan, Çin, İran ve Hindistan’ı birbirine bağlayan yolların kesişme noktasında yer almaktadır[1]. Afganistan coğrafi konumu nedeniyle en eski çağlardan beri kuzeyden güneye, doğudan batıya ve batıdan doğuya yapılan istilalar neticesinde birçok siyasi erkin hâkimiyeti altına girdi. Afganistan tarih boyunca Türkistan, İran ve Hindistan’daki siyasi güçlerin çıkar çatışmalarına sahne olmakla beraber jeopolitik konumunun verdiği üstünlük ile Gazne, Kabil ve Kandahar merkezli kurulan devletler gibi, Asya tarihinin en önemli siyasi güçlerine de ev sahipliği yaptı. Afganistan merkezli kurulan devletlerin başında Gazneli Devleti gelmekteydi[2]. Gazneli Devleti’nin çöküşünden sonra Afganistan sırasıyla Selçuklu[3], Harezmşah, Çingizli, İlhanlı, Timurlu, Babürlü ve Safavilerin egemenliği altına girdi[4].
Safevi hükümdarı Nadir Şah Afşar’ın 1747 yılında kendi beyleri tarafından öldürülmesinin ardından, Afşarlı sarayının kapıkulu ocağını oluşturan Abdali, Özbek ve Gılcay kuvvetleri eski Herat valisi Muhammed Zaman Han’ın mahdumu Ahmed Han Abdali’yi jirga (kabile) meclisinde ‘‘Şah’’ seçerek Ekim 1747’de Kandahar şehrinde ilk Afgan Şahlığı’nı kurdular[5]. İlk Afgan Şahlığının kuruluşunda Türk kültürünün tesirleri görülür[6]. Bazı araştırmacılar, 1747’de Ahmed Şah Dürrani tarafından, Kandaharda temelleri atılan Afgan Devleti’ni bugünkü Afganistan’ın ilk devleti ve ‘‘mutlak hâkimi olarak’’ olarak görmektedirler[7]. Halbuki, bu dönemlerde Ahmed Şah Dürrani liderliğindeki Afgan Şahlığı henüz devlet vasfı taşımamakla birlikte kuzey bölgelere de hakim değildi. Nadir Şah Avşar’ın ölünden sonra Hindukuşun kuzeyi ile Amu Derya’ın güney bölgelerinde birçok Özbek ve Türkmen hanlıklarının varlığı ve Ahmed Şah Dürrani döneminde zaman zaman sorunlar yaşadığı bilinmektedir[8].
Kendi arlarında siyasal birlikleri olamayan ve zaman zaman da bir birleriyle çatışmaya giren bu Türk hanlıkları, kuzeydeki Buhara Emiri Murad Beg ve Güneydeki Dürrani devletleri arasında adeta sıkışmış bir durumdaydı. 1770 yılında Ahmed Şah Dürrani, Buhara Emiri ile bir anlaşma yapmış ve söz konusu olan hanlıklar üzerine yürümüş ve bugünkü Afganistan’ın kuzeydoğusundaki Badahşan Hanlığı dışındaki diğer kuzey bölgelerine hakim olmuştu. Fakat yine de tam bir hakimiyet sağlayamamış, Özbek ve Türkmenler her şeye rağmen mücadelelerine devam etmişlerdir[9].
Ahmed Şah Dürrani’nin 1773’te ölümü ile ortaya çıkan taht kavgasında, Özbek ve Türkmenler, Ahmed Şah’ın büyük oğlu Süleyman Şah’a karşı küçük oğlu Timur Şah’ı desteklemişlerdir. Bazı tarihçilere göre bunun sebebi Timur Şah’ın hanımının Nadir Şah Avşar hanedanına mensup olmasından kaynaklandığını ileri sürerler[10]. Ahmed Şah Dürrani’nin ölümünün ardından tahta çıkan Timur Şah’ın kötü idaresinin bir sonucu olarak ülkenin temelleri büyük oranda sarsıldı. Timur Şah’ın bir veliaht tayin etmeden vefat etmesi ile Afganistan’da kaotik bir süreç başladı. Yaklaşık kırk yıl Timur Şah’ın oğulları arasındaki iktidar savaşları ile geçen süreç, Özbek ve Türkmenlerin destekledikleri Dost Muhammed Han’ın Afgan tahtına çıkmasıyla son buldu. Böylelikle Afganistan’da Sadozay Hanedanlığı son buldu ve Barakzay Hanedanlığı dönemi başladı[11].
Tarihi Arka Plan
Dost Muhammed Han, ülkesinin geri kalmışlığına son vermek için bir dizi reform ve modernleşme politikası yürüten ilk Afgan Emir’i idi. Afganistan tarihinde Avrupa tarzında oluşturulan ilk modern düzenli orduyu kurdu. Ordunun Avrupa tarzında eğitim alabilmesi için ilk defa Avrupalı uzmanlar görevlendirildi. Josiah Harlan, Lieanant Campbell, İngiliz Kervel, Argoo ve Colonel Leslie ilk Avrupalı uzmanlardan sadece bir kaçıydı. Avrupalı uzmanların çalışmaları sayesinde önemli ilerlemeler kaydedildi[12]. Lakin yeni kurulan modern/düzenli ordu, komşu ülke ordularıyla mücadele edebilecek düzeyde değildi. Dost Muhammed Han’ın modernleşme faaliyetleri Kabil ve çevresi ile sınırlı kaldı. Politik ve ekonomik entegrasyonu gerçekleştirmek istedi ise de bir sonuç elde edemedi. Dost Muhammed Han 1. İngiliz-Afgan savaşının patlak vermesiyle zor durumda kaldı[13]. İngilizler, Dost Muhammed Han’ı Rus yanlısı olmakla suçladılar, Afganistan topraklarını işgal ettiler ve Dost Muhammed Han’ı tahttan uzaklaştırdılar. Orta Asya’da ‘‘Büyük Oyun’’ olarak adlandırılan tarihi süreç de böylelikle başlamış oldu[14].
Dost Muhammed Han’ın vefatından sonra mahdumu Şir Ali Han Afganistan Emir’i olarak tahta çıktı. Emir Şir Ali Han, ülkede tam hakimiyet sağlamak için İngilizlerin desteği ile kuzeydeki Özbek ve Türkmen hanlıklarını ortadan kaldırmak istemiştir. Bu amaç doğrultusunda Katagan hakimi Şahmardankul, Belh hakimi İşan orak, Samangan hakimi Baba Bag, Andhoy hakimi Gazenfar Han, Taşkurgan hakimi Gencali Han, şibirgan hakimi Mir Hakim Han ve Seripol hakimi Muhammed Han gibi kuzeydeki Türklerin önde gelen liderlerini bir toplantı bahanesi ile başkent kabil’e davet etmiş ve hepsini öldürmüştür. Böylelikle Afganistan’ın bağımsız kuzey bölgeleri tam hakimiyet altına alınmış oluyordu.1869’da gerçekleştirdiği Hindistan ziyareti, Şir Ali Han’ın İngiltere ve Rusya gibi iki büyük güç tarafından çevrilmiş ülkesinin ne kadar geri kalmış olduğunu anlamasını sağladı[15]. Şir Ali Han, Hindistan’dan döner dönmez askeri, idari, iktisadi ve sosyal alanlarda modernleşme hareketi başlattı. Fakat ekonomik yetersizlikler, ülke içerisindeki siyasi çalkantılar, İngiliz-Rus rekabetinin olumsuz etkileri ve uzun süren iç savaş döneminde hazinenin boşalması gibi birçok olumsuz faktör modernleşme çabalarını doğrudan etkiledi. Şir Ali Han siyasi birliği yeniden tesis etme hususunda ise nispeten başarılı oldu. İngilizler, Şir Ali Han’ın Rusya ile yakınlaştığını ileri sürerek 1878 yılında Afganistan topraklarına ikinci kez müdahalede bulundu. 2. İngiliz-Afgan savaşında büyük bir yenilgiye uğrayan İngilizler 1880’de Afganistan’ı terk etmek zorunda kaldı[16]. 1838 ve 1880 yıllarında meydana gelen iki İngiliz-Afgan savaşı, Afgan toplumunda yabancı düşmanlığına (xenophobia) yol açtı[17].
Emir Şir Ali Han, projelerinin bir kısmında başarısız olsa da birçok ilke imza attı: Afganistan tarihinde ilk defa ‘‘ulus devlet’’ ve ‘‘Afgan vatandaşlığı’’ kavramlarına işlerlik kazandıracak reformlara girişti. Nispeten modern çizgilerle hükümeti/devleti yeniden organize etti. Bunun yanı sıra Afganistan tarihinde, ilk askeri okulu, ilk halk okulunu, ilk düzenli posta teşkilatını, ilk litoğrafik matbaayı, ilk kabineyi, ilk bakanlıkları teşkil etti. Afganistan’daki ilk düzenli gazeteyi çıkardı, üzerinde Afgan isminin yer aldığı ilk paraları tedavüle soktu ve dil reformunu gerçekleştirdi.
Emir Şir Ali Han’dan sonra Afgan tahtına Emir Abdurrahman Han çıktı. Sınırda yaşayan kabilelerin, ülkenin merkezindeki vergi ve askerlikten muaf büyük kabilelerin ve vilayetlerde valilik görevini yürüten hanedan üyelerinin başlattığı yaklaşık 40 isyanı çok sert bir şekilde bastırdı. Bu isyanlara en büyük desteği veren dini müesseselerin üzerine giderek Afganistan tarihinde ilk kez hükümete bağlı bir dini sınıf meydana getirdi[18]. Emir Abdurrahman Han’ın çabalarıyla hükümet atölyeleri geliştirildi ve Avrupa tarzı silahlar, fişekler, barutlar, mobilyalar ile mum, sabun ve ayakkabı gibi hem askeri hem de gündelik ürünlerin imalatına başlandı. Ayrıca 428 yabancı uzmanı Afganistan’ın gelişmesi ve modern endüstrinin kurulması için göreve getirdi. 1895’de Kabil’de Afganistan tarihindeki ilk kamu hastanesi ve kamu dispanserini açtı pek çok yeni kurum oluşturdu. Emir Abdurrahman Han serdarlar, toprak ağaları ve mollalardan oluşan bir genel danışma meclisi kurdu. Ayrıca bir yüksek meclis/seçilmiş bir yürütme kurulu vücuda getirdi. Lakin eğitim, bankacılık, dış ticaret, standart gümrük vergisi ve standart ölçü-ağırlık birimi gibi konularda somut başarı elde edemedi. Bunlara ilaveten, Emir Abdurrahman Han yaptığı anlaşmalarla kuzey ve güney sınırlarını yeniden belirledi ve bugünkü Afganistan sınırlarının ortaya çıkmasını sağladı. Fakat bu anlaşmalar tabii ve demografik sınırlandırma gözetilmeden imzalandığı için gelecek kuşaklara büyük problemler bıraktı. Nitekim 12 Kasım 1893 tarihli Durand Anlaşması ile belirlenen 2.400 kilometrelik Afganistan-Hindistan sınırı bugün dahi birçok probleme yol açmaktadır[19].
Emir Abdurrahman Han’ın 1901 yılında vefatından sonra iktidara gelen Emir Habibullah Han, babasının aksine daha ılımlı bir politika takip etti. Afganistan’da iç barışın tesis edilmesine yönelik önemli adımlar attı. 1902 yılında genel af ilan etti ve babasının iktidarında sürgün edilen aileler ve toplulukların Afganistan’a geri dönmesine izin verdi. Bu sayede pek çok eğitimli Afgan gencinin ülkeye dönmesini sağladı. Bu dönemde sanat, bilim, teknik, eğitim ve sağlık alanlarında önemli başarılara imza atan Afgan hükümeti dünyadaki gelişmeleri de yakından takip ediyordu.
Emir Habibullah Han’ın genel af ilan etmesinden sonra Afganistan’a dönen Serdar Mahmud Tarzi, ülkesinin İngiliz emperyalizminden kurtulması için büyük bir mücadeleye girişti. Serdar Mahmud Tarzi Osmanlı İmparatorluğu’ndan edindiği tecrübeleri ülkesinin sorunlarını çözmek için kullandı. İktidarın desteğiyle çıkardığı Siracü’l-Ahbar gazetesinde yayınladığı milli ruhu harekete geçiren yazılarıyla kısa sürede Afgan milliyetçiliği ve bağımsızlığının temellerini oluşturacak felsefi bir altyapıyı teşkil etmeyi başardı. Sirâcü’l-Ahbâr gazetesi; milliyetçilerin, aydınların, modernleşme ve meşrutiyet yanlılarının toplanma yeriydi.
Serdar Mahmud Beg Tarzi, Sirâcü’l-ahbâr Gazetesi ve Afgan Milliyetçiliğinin Yükselişi
Afganistan’da 1911-1918 yılları arasında haftalık olarak neşredilen Sirâcü’l-ahbâr gazetesi, o günün şartları içerisinde Afgan kamuoyuna yön veren en önemli süreli yayın olmuştur. Gazetenin kurucusu ve başmuharriri Serdar Mahmud Beg Tarzî, 1865 yılında Gazne’de dünyaya geldi. Babası Serdar Gulam Muhammed Han, hanedan üyesi idi ve Kandahar’da ikamet etmekteydi. 1878 yılında İngilizlerin ikinci kez Afganistan’ı işgali karşısında en sert muhalefeti sergileyen Gulam Muhammed Han, 1882 yılında ailesiyle birlikte Hindistan’ın Karaçi şehrine sürgün edilmişti. Karaçi’de üç yıl İngiliz hâkimiyeti altında yaşadıktan sonra Tarzî ailesi, 1885 yılının Mart ayı başlarında Basra üzerinden Bağdat’a geldi[20]. Gulam Muhammed Han, Bağdat’ta oğlu Serdar Mahmud’a, bir yandan Arapça dersleri aldırırken, diğer taraftan da vali Müşir Hidayet Paşa tarafından görevlendirilen Muhammed Efendi’den Türkçe dersleri aldırmaya başladı[21].
Tarzî ailesi, Bağdat’ta bir yıllık ikametten sonra Sultan II. Abdülhamid Han’ın özel izni ile Şam şehrine yerleşti[22]. Şam’dayken akıcı bir şekilde öğrendiği Türkçe sayesinde devrin Osmanlı aydınlarının siyaset, edebiyat, hukuk, ve sosyoloji alanlarındaki eserlerini okuyarak kendisini yetiştiren Mahmud Tarzî[23],1892 yılında babası ile birlikte Osmanlı padişahı Sultan Abdülhamid Han’ı ziyaret etmek üzere İstanbul’a gitti. Burada devlet adamları ve bürokratlarla görüşme imkânı buldu ve Şam’a dönüşü ile Osmanlı Devleti’nin taşra idaresinde memuriyete başladı[24]. Şam’daki görevi esnasında zamanının büyük bir kısmını Osmanlı aydınlarının siyasî yazılarını okuyup, tercüme ederek geçiren Serdar Mahmud Tarzî,[25] dönemin siyasî akımlarından İslâmcılık ve milliyetçilik cereyanlarının tesiri altına girdi.[26]
İslamcılık akımının öne çıkan isimlerinden Seyyid Cemaleddin Afganî’nin[27] İstanbul’a geldiğini haber alan Serdar Mahmud Tarzî, 1896 yılında bir kez daha İstanbul’a gitti ve burada yedi ay boyunca Seyyid Cemaleddin Afganî’nin sohbetlerine katılarak ondan şark milletlerinin, geri kalmışlıktan ve emperyalizmin pençesinden nasıl kurtulabileceğine dair dersler alıyordu[28]. Serdar Mahmud Tarzî, İstanbul’daki eğitimini tamamladıktan sonra bir kez daha Şam’a dönerek hem görevine, hem de ilmî faaliyetlerine devam etti. Serdar Mahmud Tarzî, 1901 yılında Emir Abdurrahman Han’ın vefatı üzerine Afganistan tahtına çıkan Habibullah Han’ın 1902 yılında sürgün edilmiş ailelerin geri dönmeleri için genel af ilan ettiği haberini duyunca ülkesine dönme kararı aldı[29].
Mart 1902’de Kâbil’e ulaşan Serdar Mahmud Tarzî, Emir Habibullah Han tarafından büyük bir memnuniyetle karşılandı. 20 yıla yakın bir süredir uzak kaldığı ülkesinin uzun süreden beri dış dünya ile münasebetinin kesik olmasından kaynaklanan gerileme emarelerine gören Serdar Mahmud Tarzî, Afganistan’ın uzun yıllardan beri kültürel ve entelektüel açıdan dış dünyadan izole edilmişliğinin zararlarına vurgu yaptı. Bu yüzden mevcut düzenin Afganistan’ın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğunu ileri sürerek, eğitim, ekonomi ve ulaşım alanlarında yeni hamlelere ihtiyaç olduğunu, mevcut durumun siyasî açıdan da iyi neticeler vermeyeceğini ileri sürdü. Fikirleri ile kısa süre zarfında geniş bir çevre edinen Serdar mahmud Tarzî, sarayın tercüme dairesine atanarak Avrupa’da ve İslâm dünyasında vuku bulan olayları Emir’in bilgisine sunmakla görevlendirildi[30].
Saray çevresinde kendisine iyi bir yer edinen Serdar Mahmud Tarzî, Emir Habibullah Han’a bilim ve fen sahalarında Türklerden istifade edilmesi gerektiğini söyleyerek onu bu yönde ikna etmeyi başardı. İstanbul’dan tanıdığı arkadaşlarını hizmet etmeleri için Afganistan’a davet etti. Bu davet üzerine matbaacı ve baskı ustası Mehmed Fazlı Bey, Ali Fehmi Bey, Hüseyin Hüsnü Bey, Doktor Münir İzzet Bey, Doktor Saadettin Vedat Bey, Eczacı Mehmed Efendi ve makinist Rıza Beylerden oluşan bir heyet Kâbil’e gelerek Afgan hükümetinin hizmetine girdiler[31].
Serdar Mahmud Tarzî’nin Afganistan’a döndüğü bu yıllar, Afgan milliyetçiliğinin yükselişiyle aynı döneme denk geliyordu[32]. Hindistan’daki İngiliz hükümeti ile Emir Habibullah Han arasında imzalan 21 Mart 1905 tarihli Nevruz Anlaşması ve 31 Ağustos 1907’de İngiltere ile Rusya’ın aralarında imzaladıkları St. Petersburg Anlaşması ile Afganistan dış politikada tam anlamıyla İngiltere’nin vesayeti altına girmişti. Nevruz Anlaşması ve St. Petersburg Anlaşması anlaşmaların neticelerinin kamuoyu tarafından öğrenilmesi, Afganistan’da emperyalizm karşıtı hislerin şiddetlenmesine neden oldu[33]. Aynı tarihlerde küçük bir Afgan aydın grubu, Cemiyet-i Sırr-ı Millî’yi kurarak bir yandan Afganistan’da meşrutiyet yönetimini tesis edip, sosyal ve siyasal alanda reformlar yapılmasına öncülük etmek, öte taraftan da dış politikada İngilizlerin vesayetinden kurtulmayı arzuluyorlardı. Ancak 1909 yılında monarşik düzeni yıkmak ve meşrutiyeti ilan etmek üzere harekete geçen grup, deşifre edilmiş ve Emir Habibullah Han tarafından dağıtılmıştı[34].
Bütün olanlara rağmen Afganistan’da milliyetçilik hareketleri yok olmadı ve bu grup, 1909’dan sonra Cevanân-ı Afgan (Genç Afganlar) adıyla yeniden organize oldu[35]. Üyelerinin çoğunluğunu yazarlar, öğretmenler ve devlet memurlarının oluşturduğu Genç Afganlar, bir an önce modernleşme yönünde adımlar atılması gerektiğini ve ülkenin, İngiltere’den tam olarak bağımsız olmasını amaçlıyordu. Kâbil’e geldiği ilk günden itibaren sahip olduğu düşünceleri çevresine telkin eden ve ülkesinde modernleşme programı başlatmak üzere büyük bir mücadelenin içerisine giren Serdar Mahmud Tarzî, Genç Afganların en büyük rehberi olmuştu. Serdar Mahmud Tarzî, tercüme bürosunda görevli olması ve hanedan üyeleriyle olan yakınlığı hasebiyle fikirlerini yönetim katında daha rahat bir şekilde dile getirme imkânı buluyordu. Dolayısıyla fikirlerini sadece saraya yakın çevrelerde yaymanın yeterli olmadığına kanaat getirmiş, Osmanlı ülkesinde görmüş olduğu siyasî ve teknik konuların Afgan kamuoyu tarafından bilinmesi ve bu uğurda atılacak adımlara destek sağlanması için daha geniş kitlelere ulaşmak gerektiğini dillendirmeye başlamıştı. Bunun için bir gazeteye ihtiyaç vardı ve hâlihazırda Afganistan’da süreli bir yayın yoktu. Serdar Mahmud Tarzî, Emir Habibullah Han’a haftalık bir gazete çıkarmak istediğini bildirdi[36].
Emir Habibullah Han, Serdar Mahmud Tarzî’ye iki haftada bir yayımlanacak bir gazete çıkarması için izin vermiş ve 9 Ekim 1911 (15 Şevval 1329) tarihinde Sirâcü’l-ahbâr-ı Afganiyye ismi ile gazetenin ilk baskısı yapılmıştı[37].
Serdar Mahmud Tarzî için Sirâcü’l-ahbâr gazetesi[38], siyasî görüşlerini, edebiyat, eğitim, fen ve teknikle ilgili modern düşüncelerini ve o günlerde ivme kazanmış olan milliyetçilik fikirlerini Afgan kamuoyuna yayacağı en önemli, en etkili araç idi. Serdar Mahmud Tarzî, gazetenin amaçlarını “…dünyadaki önemli olaylar hakkında bilgi vermek, halkın dinî ve millî şuurunu yükseltmek, vatandaşlarda vatan aşkını canlandırmak, millî birliğin savunuculuğunu yapmak, hükümdara karşı itaati yaymak, modern bilim ve eğitim kurumlarının yayılmasını sağlamak, halkı ahlakî kurallar, his dünyası, nezâket ve refahın artması yolunda teşvik etmek, İslâm dininin ve vatanının düşmanlarının halk tarafından bilinmesini sağlamak, millî hâkimiyet ve tam bağımsızlığın savunuculuğunu yapmak.” şeklinde özetlemiştir[39].
Serdar Mahmud Tarzî’nin başmuharrirliğini üstlendiği Sirâcü’l-ahbâr gazetesi, kısa süre zarfında Afgan milliyetçilerinin, modernleşme ve bağımsızlık yanlılarının toplanma merkezi haline gelmişti. İlk sayısından itibaren Afgan halkının gelişmesi ve medeniyet yolunda önemli adımlar atması yönünde yayınlar yapan Sirâcü’l-ahbâr gazetesi, kamuoyunun dikkatini bu yöne çevirmeye çalışıyordu. Bu dönemde gazetenin dış haberlerinin ağırlık noktasında ise Türk-İtalyan savaşı ve Balkan harpleri ağırlıklı olarak yer alıyordu. Serdar Mahmud Tarzî, ardı ardına yayımladığı makalelerinde özelde Afgan kamuoyunun, genelde ise bütün İslâm âleminin, bu zor günlerinde Osmanlı Devleti’nin yanında yer alması gerektiğini ifade ediyordu[40].
Avrupa’da 28 Temmuz 1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı’na Ekim 1914’te Osmanlı Devleti’nin de dâhil olması, Afgan kamuoyunda büyük heyecan uyandırmıştı. Zira Osmanlı Devleti ve Almanya’nın karşısındaki blokta yer alan Rusya ve İngiltere, hâlihazırda Afganistan’ın kuzey ve güney komşularıydı. XIX. yüzyıl boyunca Afganistan toprakları üzerinde düğümlenen İngiliz-Rus rekabeti, Avrupa’da Osmanlı Devleti ile Almanya’ya karşı ittifaka dönüşmüştü. Bu nedenle Afgan kamuoyu bu savaşı, dış politikada İngiliz vesayetinden tamamen kurtulmak için büyük fırsat olarak görüyordu. Oysaki Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile çok geçmeden Ağustos 1914’te Emir Habibullah Han, Avrupa’daki bu savaşın tarafı olmadıklarını ve tarafsız kalacaklarını duyurmuştu[41].
Buna rağmen Serdar Mahmud Tarzî, Afgan kamuoyuna yön veren Sirâcü’l-ahbâr gazetesinde Osmanlı Devleti lehinde, Rusya ve İngiltere aleyhinde peşi sıra makaleler yayınlamaya başlamıştı[42]. Sirâcü’l-ahbâr gazetesindeki bu yayınlar sayesinde kısa süre içerisinde Afgan milliyetçileri ve modernleşme yanlılarının Türkiye’ye olan sempatisi artmış ve Afgan kamuoyunda İngiltere ve Rusya’ya karşı Türk-Alman ittifakında yer alma yönünde bir temayül oluşmuştu[43].
Serdar Mahmud Tarzî, gazetesindeki yazılarında Osmanlı Devleti’nin emperyalist devletlerle olan mücadelesinde yalnız bırakılmaması, bütün İslâm aleminin Türklerin yanında yer alması gerektiğini, İngiltere ve Rusya’nın Afganistan’ın asıl düşmanı olduğunu vurguluyordu. Onun makalelerinde çoğunlukla tekrarladığı İngiliz karşıtlığı ve Pan-İslâmist düşünceleri, özellikle Afganistan-Hindistan sınırındaki aşiretler arasında büyük yankı bulmuştu. Afganistan-Hindistan sınırındaki hareketlenmeler, Hindistan’daki İngiliz hükümetinde büyük endişeye yol açmıştı. 14 Aralık 1914’te Hindistan genel valisi Lord Hardinge, Emir Habibullah Han’a gönderdiği mektubunda;
“Kâbil’de yayımlanan Sirâcü’l-ahbâr adlı bir gazetedeki yazılar, Avrupa’da yaşanan şu anki savaşla ilgili olarak çok yanlış ve kabul edilemez içeriklerinden dolayı ikazımızı gerektirmiştir. Yazılarda okuyuculara savaşın çıkması ve gelişmesinin sebebi olarak İngiliz hükümeti gösterilmiş ve böylece yanlış bir izlenim yaratılmıştır. Ben, bu gazetenin siz majestelerinin hükümetinin resmî bir yayını olmadığının ve majestelerinin hükümetine ait duyguları aksettirmediğinin çok iyi farkındayım. Fakat, bu gazetenin şu anda Hindistan’da saçmakta olduğu olumsuz tesirlerini göz önünde tutmak zorundayım. Çünkü yayımlanmış makalelerin haksız ve kötü tesirleri, cahil halkın zihninde siz majestelerinin hükümetinin duygularıymış gibi yanlış bir izlenim yaratabilir. Onların sizinle aramızdaki gerçek samimiyetten haberleri olmayabilir. Ülkenizin iç işlerine hiç bir şekilde en ufak bir müdahalede bulunmak gibi bir arzumuzun olmadığına emin olmalısınız. Ancak majestelerine bir dost olarak istenilmeyen durumların oluşmaması için bu gazetenin durdurulmasını ya da şu anki tonunun değiştirilmesini önereceğim.” diyerek onu alenen ikaz ediyordu[44].
Bu notaya rağmen Sirâcü’l-ahbâr gazetesinde İngiliz aleyhtarı yazılar yayınlanmaya devam ediyordu. Hindistan genel valisi Lord Hardinge, Kâbil hükümetine Mayıs 1915’te bir nota daha vermiş, Afgan hükümetini protesto etmişti. Emir Habibullah Han, İngiliz valisinin bu sert notasına karşılık, 2 Haziran 1915’te yazdığı mektubunda, “Ben de Sirâcü’l-ahbâr’da öyle kışkırtıcı kelimelerin yer almasını asla planlamamış ve istememiştim… Bu detayları esaslı bir şekilde Sirâcü’l-ahbâr’ın editörüne açıklamıştım ve kendisinden bundan böyle gazetesinin sütunlarında, sınırda ya da Hindistan’da sükûnu bozmaya yol açabilecek böyle metinler yayımlamaktan kesinlikle vazgeçtiğine dair yazılı bir mukavelename almıştım.” diyerek, gazete üzerinde baskı kurduğunu ifade ediyordu[45]. Bu ikazlara rağmen Serdar Mahmud Tarzî yönetimindeki Sirâcü’l-ahbâr gazetesinde, İngiliz karşıtı söylemler, azalmakla birlikte devam ediyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nın Avrupa’da tüm hızıyla devam ettiği bir evrede Enver Paşanın girişimleri sonucu, Almanya’dan yola çıkan Oskar Niedermayer, Werner-Otto von Hentig ve Kâzım Bey’den oluşan bir Türk-Alman heyeti, İstanbul üzerinden önce Bağdat’a, oradan da Tahran üzerinden 2 Ekim 1915’te Kâbil’e gelmişti[46]. Heyette ayrıca Mahandra Pratab ve Mevlevî Berekâtullah gibi İngiliz karşıtlığıyla meşhur olan Hindistanlı milliyetçiler de bulunmaktaydı. Türk-Alman heyeti, başta Emir Habibullah Han ve Serdar Mahmud Tarzî olmak üzere, Afgan milliyetçileri tarafından oldukça sıcak bir şekilde karşılandı. Heyetinin esas gayesi, Kâbil hükümetini Osmanlı Devleti ve Almanya’nın yanında Rusya ve İngiltere’ye karşı savaşa dahil etmek ve Asya’da yeni bir cephe açmaktı. Bu suretle İngilizlerin ve Rusların Hindistan ve Türkistan’daki ordularını Avrupa’ya kaydırmasının önüne geçmeyi hedeflemişlerdi. Afgan yetkilileriyle yapılan görüşmelerde şayet Afgan hükümeti İngilizlere karşı savaşa girecek olursa, bu ülkeye ihtiyaç duyulan her türlü silah, teçhizat ve para yardımı yapılacağını, ayrıca Türk ve Alman askerlerden seçkin bir gurubun da bölgeye intikal ettirileceğini vaat ediyorlardı [47]. Ayrıca İran’ın da bu savaşa gireceğini umduklarını, böylelikle bütün Müslümanların birlik halinde Ruslara ve İngiliz karşı savaşacaklarını bildirdiler[48].
Emir Habibullah Han, Türk-Alman heyetini elinden geldiğince iyi ağırlamış olmasına rağmen onlarla bir anlaşma yapmakta oldukça tereddüt etmişti. Ancak kardeşi Naibu’s-saltana Nasrullah Han, şehzadeler İnayetullah ve Amanullah Hanlar ile Serdar Mahmud Tarzî, bir an evvel Osmanlı Devleti’nin yanında Ruslara ve İngilizlere karşı savaşa girilmesini istiyorlardı[49]. 1916 yılının ilk yarısı boyunca Afgan kamuoyunu bilgilendirmeye çalışan Türk-Alman heyeti, dinî liderler ve büyük aşiretlerin reisleri ile de görüşme fırsatı bulmuşlardı. İlaveten Türk-Alman heyet üyelerinden Mevlevî Berekâtullah Han, Sirâcü’l-ahbâr gazetesinde misafir editörlük görevini üstlenmiş, Raca Mahendra Pratab ise bu gazetede halkı İngilizlere karşı galeyana getirecek makaleler kaleme almıştı[50] .
Türk-Alman heyetinin çabaları ve Sirâcü’l-ahbâr gazetesinde ardı ardına yayınlanan makaleler ile Afgan kamuoyunda Ruslara ve İngilizlere karşı oluşturulan hava, Arapların İngiltere ve Fransa ile ittifak ederek Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklandıkları ve Erzurum’un Ruslar tarafından işgal edildiği haberlerinin Kâbil’e ulaşmasıyla bir anda bozulmuştu. Bu haberler heyette büyük moral çöküntüsüne yol açerken, Emir Habibullah Han da Almanya ve Osmanlı Devleti ile bir ittifak antlaşması yapmaktan vazgeçti ve Türk-Alman heyeti 22 Mayıs 1916’da Kâbil’den ayrıldı[51].
Türk-Alman heyetinin amacına ulaşamadan Afganistan’dan ayrılması ile başta Serdar Mahmud Tarzî olmak üzere bütün Afgan milliyetçilerini hayal kırıklığına uğratmıştı. Zira onlar, Afganistan’ın dış politikasını kontrol eden İngiltere’ye karşı harekete geçmek için elverişli bir dönem olduğunu ve bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğini düşünüyorlardı. Serdar Mahmud Tarzî, Emir Habibullah Han’ın tarafsız kalma kararına rağmen davasından dönmedi ve Sirâcü’l-ahbâr gazetesinde yayınladığı 16 Temmuz 1916 tarihli makalesinde Osmanlı Devleti’ne karşı isyan eden Mekke Şerifi’ni hain ve Müslümanların arasına nifak sokan bir kişi olarak ilan ediyordu[52].
Bu tarihten sonra Serdar Mahmud Tarzî, Sirâcü’l-ahbâr gazetesinde yayınladığı makalelerinde bütün dikkatini Afganistan’ın bağımsızlığı konusuna ayırıyordu. Güçlü milliyetçi hisleriyle savaş boyunca Osmanlı Devleti’ni müdafaa etmek için çabalayan Serdar Mahmud Tarzî, aynı zamanda İngiliz karşıtı söylemlerini güçlendirmekteydi. Onun milliyetçiliğini en yoğun şekilde ifade eden “Bağımsızlık için ayağa kalkmak” başlıklı makalesinde Afgan gururunu heyecanlı bir şekilde ayağa kaldırmak ve bütün ahaliyi İngilizlere karşı harekete geçirmek için alenen tüm toplumu İngilizlere karşı isyana davet eden cihad çağrıları barındırır. Serdar Mahmud Tarzî, bu yazısında: “Zafer için ayağa kalk ey soylu Afgan milleti! İtibarını ve şerefini korumalısın. Devletinin bağımsızlığını korumalısın. Cesaret, gurur ve büyük bir imanla yaşayan Afgan milleti, Müslüman olmayan yabancı bir milletin himayesini ve hakimiyetini kabul etmemelidir.” diyerek düşüncelerini beyan ediyordu. Gazetenin bu sayısı okuyuculara ulaşmadan önce Emir Habibullah Han’ın emri gereğince derhal tenkit edildi ve Serdar Mahmud Tarzî “vaktinden önce namaza çağrı yaptığı” için azarlanmıştı.
Serdar Mahmud Tarzî, bütün bu uyarılara rağmen inandığı davadan dönmedi ve 1917-1918 yılları arasında gazetesinin sütunlarında azalmak ile birlikte İngiliz karşıtı makalelerine yer vermeye devam ediyordu. Afganistan’ın geri kalmışlığının en büyük nedeni olarak gördüğü İngiliz kuşatmasına karşı Afgan halkını sıklıkla isyana davet etti[53]. Serdar Mahmud Tarzî’nin çalışmalarından oldukça rahatsızlık duyan Hindistan’daki İngiliz yönetimi, Mayıs 1918’de Kâbil’deki temsilcisi vasıtası ile Afgan hükümetini bir kez daha uyarıyordu. Emir Habibullah Han, İngilizlerin talepleri karşısında bir yandan Serdar Mahmud Tarzî’yi ikaz ederken,[54] diğer taraftan da baskılara daha fazla dayanamayarak, Sirâcü’l-ahbâr gazetesinin kapatılmasını emretmişti. Nihayetinde Aralık 1918’deki yayını ile gazetenin basımı durduruldu[55]. Sirâcü’l-ahbâr gazetesinin kapatılmasından iki ay sonra, 20 Şubat 1919’da Emir Habibullah Han, Celalabâd’da çıktığı bir av esnasında öldürüldü[56]. Yerine oğlu Amanullah Han, 28 Şubat 1919’da Kâbil’de Afganistan tahta çıktı[57]. Bu gelişme Afganistan tarihinde yeni bir dönemin de başlangıcı olmuştu. Amanullah Han, Serdar Mahmud Tarzî’nin hem damadı, hem de fikirlerinin en ateşli taraftarlarından birisiydi. Afganistan’ın bağımsızlığını kazanması ve modern dünyanın bir üyesi haline gelmesi için derhal yeni kabineyi oluşturan Amanullah Han, Serdar Mahmud Tarzî’yi de dışişleri bakanlığına tayin etmişti. Yeni hükümet, uluslararası siyasette ilk kararını alarak, Afganistan’ın tam bağımsız bir ülke olduğu ilan etti[58] Bu tarihten itibaren bütün mesaisini Afganistan’ın bağımsızlığına ve gelişmesine adayan Serdar Mahmud Tarzî, 1928 yılına kadar dışişleri bakanlığı görevini sürdürdü. bu süre içerisinde yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile iyi ilişkiler kurmaya da azamî özen göstermişti.
Sonuç olarak, “Afgan bedeni içerisinde bir Osmanlı” olarak kendisini tarif eden Serdar Mahmud Tarzî, 1902 yılında döndüğü ülkesinde Osmanlı Devleti’nde edindiği birikimi, tecrübeyi, ülkesinin meselelerine aktarmak için hızla faaliyete geçmiş, tüm mesaisini dış dünyadan tamamen izole edilmiş olan ülkesinin geri kalmışlığına son verecek reformlar için kamuoyu oluşturmaya ve iktidarın desteğini sağlamayı hedefleyen çalışmalara ayırmıştır. Sekiz yıl aralıksız yayınlanan Sirâcü’l-ahbâr gazetesinde, yayınladığı millî ruhu harekete geçiren yazılarıyla Afgan milliyetçiliği ve bağımsızlığının temellerini oluşturacak felsefî bir altyapı oluşturmada başarılı olmuştu.
Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz yönetiminin bütün hiddetini üzerine çekmesine rağmen, emperyalizm karşıtlığı ve bağımsızlık yanlısı yazılarına bir an olsun ara vermeyen Serdar Mahmud Tarzî, Afganistan’ın yanı sıra, özelde Osmanlı Devleti’nin, genelde ise bütün İslâm dünyasının sözcülüğünü üstlenmiş, ülkesinin ve İslâm dünyasının siyasî, teknik ve hukukî alanlarda geri kalmışlığının son bulması için yazıları ile yol göstermiş, rehber olmuştu. Afganistan’ın tam bağımsızlığını kazanmasında Emir Amanullah Han’a ve Afgan kamuoyuna derinden etkileyen Serdar Mahmud Tarzî, Amanullah Han iktidarında üstlenmiş olduğu dışişleri bakanlığı görevini 1928 yılına kadar sürdürürken dahi ülkesinin modernleşmesi ve bağımsızlığını müdafaa etmesi için büyük mücadele vermişti. Bugün hâlâ “Afganistan’da modernleşmenin ve gazeteciliğin babası”[59] olarak kabuledilen Serdar Mahmud Tarzî, Sirâcü’l-ahbâr gazetesindeki makaleleri ve yayımladığı diğer kitaplarıyla Afganistan’daki modernleşmenin karakterini ve izlenecek yol haritasını belirleyen en önemli şahsiyetlerden biri olarak görülmektedir.
KAYNAKLAR
Adamec, Ludwing W. (1967), Afghanistan, 1900-1923, Berkeley: University of California Press.
Durak, Neslihan (2002), ‘‘Gaznelilerin Kuruluşuna Kadar Afganistan’da Türkler’’, Afganistan Üzerine Araştırmalar, (Haz. Ali Ahmetbeyoğlu), İstanbul: Tatav Yayınları, s. 27-46.
Erman, Kubilay (2014), Türk Milli Mücadelesinin Gizli Cephesi Afganistan, İstanbul: Gece Kitaplığı.
Gregorian, Vartan. (1967), “Mahmud Tarzî ve Saraj-ol-Akhbar: Ideology of Nationalism and Modernization in Afghanistan”, Middle East Journal XXI/3, (Summer), s.345-368.
Gregorian, Vartan. (1969), The Emergence of Modern Afghanistan, California: Stanford University Press.
Gubar, Gulam Muhammed, (1967). Afganistan der Mesir-i Tarih, Tahran: İntişarat-ı Cumhurî.
Habibî, Abdulhay (1372),Conbeş-i Meşrutiyet der Afganistan, Kâbil.
Hughes, Thomas L. (2002), “The German Mission to Afghanistan”, German Studies Review XXV/3, (Oct.), s.447-476.
Kakar, M. Hassan (2006), A Political and Diplomatic History of Afghanistan 1863-1901, Boston: Brill Academic Publishers.
Kocaoğlu, Osman (1929), ‘‘Afganistan’da Terakki ve İngiliz Rus Rekabeti, Yeni Türkistan, S.9-10(22), Y.3, (Haziran 1929), s. 1-11.
Kiddie, Nikki (1997), Cemâleddin Efgânî, (Çev. Alaaddin Yalçınkaya), İstanbul: Bedir Yayınevi.
Fazlı, Mehmed (2008), Afganistan’a Seyahat, (Yay.Haz. Ali Ahmetbeyoğlu), İstanbul: Selis Kitaplar.
Nawid, Senzil K. (1997), “The State, the Clergy, and British Imperial Policy in Afghanistan during the 19th and Early 20th Centuries”, International Journal of Middle East Studies XXIX/4, (Nov.), s.581-605.
Tarzi, Ömer (2014), İki Kral Bir Lider, İstanbul: Paloma Yayınevi.
Nawid, Senzil K. (2011), “Tarzî and Emergence of Afghan Nationalism: Formation of a Nationalist Ideology”, http://www.bu.edu/aias/nawid_article.pdf, (Erişim Tarihi: 05.05.2011), s.1-17.
Özcan, Azmi. (1992). Pan-İslamizm: Osmanlı Devleti Hindistan Müslümanları ve İngiltere 1877-1914, İstanbul: İsam Yayınları.
Özcan, Azmi (2002), ‘‘Nadir Şah ve Afganistan’’, Afganistan Üzerine Araştırmalar, (Haz. Ali Ahmetbeyoğlu), İstanbul: Tatav Yayınları, s. 47-50.
Özmen, Süleyman. (2008). Mahmud Tarzî’nin Hayatı, İnkılapçılığı ve Faaliyetleri, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.
Rubin, Barnett R. (1988). “Lineages of the State in Afghanistan”, Asian Survey XXVIII/11, (Nov.), s.1188-1209.
Sirâcü’l-ahbâr (15 Şevval 1329 – 5 Şevval 1335), Kâbil: İdarehâne-i Matbaa-yı der Maşinhâne Darü’s-saltana Kâbil.
Schinasi, May. (1979), Afghanistan at the Beginning of the Twentieth Century: nationalism and journalism in Afghanistan, Naples: Istituto Universitario Orientale.
Sims-Williams, Ursula (1980), “The Afghan Newspaper Siraj al-akhbar”, Bulletin (British Society for Middle Eastern Studies) VII/2, s.118-122.
Saikal, Amin (2004), Modern Afghanistan: A History of Struggle and Survival, London: I.B. Tauris&Co Ltd.
Nahiz, Muhammed Hekim (2015), Afganistan Coğrafya Ansiklopedisi, (Haz. Ali Ergün Çıınar-Sayed Ali Moujani) Ankara: Tika.
Esmail, Ebrahim M. (2014), Trajik Afganistan, İstanbul:Tarih Düşünce Kitapları.
Balık, İbrahim (2005), Ortaçağ Tarihi ve Medeniyeti, Ankara: Gazi Kitapevi.
Yazıcı, Orhan (2010), ‘‘Afgan Devleti’nin Kuruluşunda Türk kültürünün Tesirleri’’, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilgiler Dergisi, C.9, S.2, s. 331-344.
Saray, Mehmet (1997), Afganistan Ve Türkler, İstanbul: Kitapevi.
Kakar, M. Hassan (2006), A Political and Dıplomatic History of Afghanistan, Leıden-Boston: Brıll.
Yazıcı, Orhan (2011), Modern Afganistan’ın Kuruluşu, Malatya: Mengüceli Yayınları.
Lal, Mohan (1846), Life of the Amir Dost Mohammed Khan of Kabul, V. I, London: Longmans.
Forbes, Archibald (1892), The Afgan Wars 1839-42 and 1878-80, London: Seely and Co. Limited.
Fisher, Frederick H.( 1878), Afghanistan and the Central Asian Question, London : James Clarke &Co.
Cevat, Mehmet (1934), Afganistan, (yayın ismi yok): Ankara.
Bayur, Yusuf Hikmet (1987), Hindistan Tarihi, C.III, Ankara: TTK.
Walker, Philip Francis (1881), Afganistan; A Short Account of Afganistan, Its History, and Our Dealins with It, New York : E. P. Dutton and Co.
Gregorian,Vartan (1969), The Emergence of Modern Afganistan, California: Stanford Universty.
Yazıcı, Orhan (2010), ‘‘Emir Abdurrahman Han’ın Merkezi Otoriteyi Tesis Etme Çabaları, Orta Doğu Araştırmaları Dergisi, C.IV, S.1, Elazığ Ocak, s. 113-114.
Munshı, Mir (1900), The Life of Abdur Rahman Amir of Afganistan, V.II, John Murray, London, 160-164.
Wheeler, Stephen (1895), The Amir Abdur Rahman, London: Bliss, Sands and Foster.
Yazıcı, Orhan (2011), ‘‘Afganistan’ın Bağımsızlığını Kazanmasında Mahmud Tarzî ve Siracü’l-ahbâr Gazetesinin Rölü’’, Türk Dünyası Araştırmaları, C.97, S. 193, (Temmuz –Ağustos 2011), İstanbul, s. 210-214.
Özmen, Süleyman (2013), Afgan Aydınlanmasının Mimarı Serdar Mahmud Tarzi Han Ve Anıları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.
Gregorian, Vartan (1967), “Mahmud Tarzî ve Saraj-ol-Akhbar: Ideology of Nationalism and Modernization in Afghanistan”, Middle East Journal XXI/3, (Summer), , s. 345-376.
Yazıcı, Orhan (2014), ‘‘Jön Türklerin Afganistan’daki Yansıması’’, İttihatçılar ve İttihatçılık Sempozyumu Bildiriler C.I, Ankara 25 Kasım 2014, s. 169.
Rubin, B.R. (1988)‘‘Lineages of the State in Afghanistan’’, Asian Survey, XXVIII/11, (Nov. 1988), s. 1188-1209.
Saikal, Amin (Saikal9, Modern Afghanistan: A History of Struggle and Survival, London: I.B. Tauris&Co Ltd.
[1] Afganistan coğrafyası hakkında ayrıntılı bilgi için bknz. Muhammed Hekim Nahiz, Afganistan Coğrafya Ansiklopedisi, (Haz. Ali Ergün Çıınar-Sayed Ali Moujani), Ankara 2015.
[2] Neslihan Durak, ‘‘ Gaznelilerin kuruluşuna Kadar Afganistan’da Türkler’’, Afganistan Üzerine Araştırmalar (Haz. Ali Ahmetbeyoğlu), TATAV Yayınları, İstanbul 2002, s. 37-40; Mohammad Ebrahim M. Esmail, Trajik Afganistan, Tarih Düşünce Kitapları, İstanbul 2014, s. 33.
[3] İbrahim Balık, Ortaçağ Tarihi ve Medeniyeti, Gazi Kitapevi, Ankara 2005, s. 102
[4] Osman Kocaoğlu, Afganistan’da Terakki ve İngiliz Rus Rekabeti, Yeni Türkistan, S.9-10, Yıl 3, Haziran 1929, s. 1-3;Mehmet Saray, ‘‘Afganistan’’, TDVİA, C.I, İstanbul 1988, s. 401-408.
[5] Azmi Özcan, ‘‘ Nadir Şah ve Afganistan’’, Afganistan Üzerine Araştırmalar (Haz. Ali Ahmetbeyoğlu), TATAV Yayınları, İstanbul 2002, s.47-50.
[6] Bknz. Orhan Yazıcı, ‘‘Afgan Devleti’nin Kuruluşunda Türk kültürünün Tesirleri’’, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilgiler Dergisi, C.9, S.2, s. 331-344.
[7] Mehmet Saray, Afganistan Ve Türkler, Kitapevi, İstanbul 1997, s.34.
[8] M. Hassan Kakar, A Political and Dıplomatic History of Afghanistan, Brıll, Leıden-Boston 2006, s. 106.
[9] Gulam Muhammed Gubar, Afganistan der Mesir-i Tarih, Matba’ah-i Dawlati, Kabul 1336, s. 372.
[10] Gulam Muhammed Gubar, a.g.e, s. 374.
[11] Orhan Yazıcı, Modern Afganistan’ın Kuruluşu, Mengüceli Yayınları, Malatya 2011, s. 31.
[12] Mohan Lal, 1846, Life of the Amir Dost Mohammed Khan of Kabul, V. I, Longmans, London 1846, s. 240.
[13] Bknz. Archibald Forbes, The Afgan Wars 1839-42 and 1878-80, Seely and Co. Limited, London 1892, s. 10.
[14] Ayrıntılı bilgi için bknz. Frederick H. Fisher, Afghanistan and the Central Asian Question, James Clarke &Co, London 1878.
[15] Mehmet Cevat, Afganistan, Ankara 1934, s. 51; Yusuf Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, TTT, C.III, 1987, s. 417; Philip Francis Walker, Afganistan; A Short Account of Afganistan, Its History, and Our Dealins with It, E. P. Dutton and Co, New York 1881, s. 54.
[16] M. Hassan Kakar, a.g.e, s. 39-41.
[17] Vartan Gregorian, The Emergence of Modern Afganistan, Stanford Universty, California 1969, s. 90.
[18] Orhan Yazıcı, ‘‘Emir Abdurrahman Han’ın Merkezi Otoriteyi Tesis Etme Çabaları, Orta Doğu Araştırmaları Dergisi, C.IV, S.1, Elazığ Ocak 2010, s. 113-114.
[19]Mir Munshı, The Life of Abdur Rahman Amir of Afganistan, V.II, John Murray, London, 160-164. Ayrıca bknz. Stephen Wheeler, The Amir Abdur Rahman, Bliss, Sands and Foster, London 1895, s. 207.
[20] Orhan Yazıcı, ‘‘Afganistan’ın Bağımsızlığını Kazanmasında Mahmud Tarzî ve Siracü’l-ahbâr Gazetesinin Rölü’’, Türk Dünyası Araştırmaları, C.97, S. 193, (Temmuz –Ağustos 2011), İstanbul 2011, s. 210-214.
[21] Senzil K. Nawid, “Tarzî and Emergence of Afghan Nationalism: Formation of a Nationalist Ideology”, http://www.bu.edu/aias/nawid_article.pdf, (Erişim Tarihi: 05.05.2011), s.1-17.
[22] Süleyman Özmen, Afgan Aydınlanmasının Mimarı Serdar Mahmud Tarzi Han Ve Anıları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2013, s.128.
[23] May Schinasi, Afghanistan at the Beginning of the Twentieth Century: nationalism and journalism in Afghanistan, Istituto Universitario Orientale, Naples 1979, s. 53.
[24] Süleyman Özmen, a.g.e, s.125.
[25] Mahmud Tarzî, Osmanlı entelektüel muhitine olan aşinalığını şöyle belirtmektedir: “Edebiyat ve bilim hakkında öğrenme arzusu içinde, Osmanlı düşünürlerinin ve edebiyat adamlarının eserlerini günler ve geceler boyunca okudum. Osmanlı yazarlarının yazılarına daha çok aşina hale geldim. Onlar sayesinde vatan aşkı ve ülkeme olan bağlılığım daha da arttı. Bir Afgan bedeni içerisinde olmakla birlikte kültürel olarak bir Osmanlı’ydım. Bu iki ülke ve iki necip millet arasında kültürel ilişkiler ve yakın bağlar kurmak gibi büyük fikirlerin rüyasını görmeye başlamıştım.” Bknz. Senzil K. Nawid, a.g.e, s. 3.
[26] Serdar mahmud Tarzî, Şam’da bulunduğu sırada çok değerli Türk dostlarının olduğunu ve bunların kendilerine “Jön Türkler” adını verdiklerini anlatmaktadır. Bu kişilerle Türklük ve Türk milliyetçiliği konularında uzun uzun sohbetler ettiğini ve bu asil dostları sayesinde kendisinde Afgan milliyetçiliği yaratma düşüncesinin oluştuğunu söylemektedir. Bknz. Süleyman Özmen, a.g.e, s.120.
[27] Seyyid Cemaleddin Afganî’nin fikrî ve siyasî hayatı hakkında geniş bilgi için bkz. Nikki Keddie, Cemâledin Efganî, (Çev. Alaaddin Yalçınkaya), Bedir Yayınevi, İstanbul 1997, s.
[28] Afganî’nin Tarzî üzerindeki güçlü tesiri, onun İstanbul’da Afganî ile görüşmelerini içeren yazılarından da anlaşılmaktadır. Tarzî, “Allame Seyyid Cemaleddîn ilmin merkeziydi. Onunla bu yedi aylık sohbetimiz yetmiş yıllık bir seyahate eşdeğerdi. Her gün onun huzurunda ilmî, fıkhî, siyasî, felesefî ve içtimaî konular konuşuluyor ve onun her cümlesi ve ibaresi, kitaplar ve risaleleri dolduruyordu.” diyerek onunla geçirdiği zamanın nasıl geçtiğini anlamadığını beyan ediyordu. Bknz. Süleyman Özmen, a.g.e, s.125.
[29] Ömer Tarzi, a.g.e, s. 104.
[30] Vartan Gregorian, “Mahmud Tarzî ve Saraj-ol-Akhbar: Ideology of Nationalism and Modernization in Afghanistan”, Middle East Journal XXI/3, (Summer),1967, s. 376.
[31] Mehmed Fazlı, Afganistan’a Seyahat, (Haz. Ali Ahmetbeyoğlu), Selis Kitaplar, İstanbul 2008, s. 27-29.
[32] Vartan Gregorian, The Emergence of Modern Afganistan, s. 165.
[33] Vartan Gregorian, “Mahmud Tarzî ve Saraj-ol-Akhbar, s. 349.
[34] Orhan Yazıcı, ‘‘Jön Türklerin Afganistan’daki Yansıması’’, İttihatçılar ve İttihatçılık Sempozyumu Bildiriler C.I, Ankara 25 Kasım 2014, s. 169.
[35] Genç Afganlar tabiri, Jön (Genç) Türkler örnek alınarak kullanılmıştır. Bknz. B.R. Rubin, ‘‘Lineages of the State in Afghanistan’’, Asian Survey, XXVIII/11, (Nov. 1988), s. 1195; Orhan Yazıcı, ‘‘Jön Türklerin Afganistan’daki Yansıması’’, s. 171.
[36] Senzil K. Nawid, a.g.m, s. 4.
[37] Sirâcü’l-ahbâr, 15 Şevval 1329: 1.
[38] Emir Habibullah Han’ın himayesinde, Eşik ağası Ali Ahmed’in sorumluluğunda ve Mahmud Tarzî’nin müdürlüğü ve başmuharirliğinde yayımlanan Sirâcü’l-ahbâr gazetesinin ilk sayısı, matbu, on iki sayfa ve üç bin nüsha olarak neşredilmiş ve ekonomik durumu yerinde olan ahaliye abone ücreti aylıklarından düşülmek kaydıyla gönderilmiştir. Bknz. Gregorian, “Mahmud Tarzî ve Saraj-ol-Akhbar, s. 346. Ayrıca gazetenin basım işinde Çinkografî ve matbaa ustası olan Mehmed Fazlı Bey, Tarzî’nin en yakın çalışma arkadaşı idi. Bknz .May Schinasi, a.g.e, s. 67; Mehmed Fazlı, Kâbil’de her nevi kitap, dergi, gazete, posta pulu vs. basacak mükemmel bir matbaa ile taşbaskı yapan bir litograf matbaasının olduğunu ifade etmektedir. Bknz. Mehmed Fazlı, a.g.e, s.79. Sözü edilen matbaa, Emir Şir Ali Han döneminde (1863-1879) ithal edilerek, hizmete sokulmuştu. M. Hassan Kakar, a.g.e, s.21.
[39] Senzil K. Nawid, a.g.m, s. 4.
[40] Amin Saikal, Modern Afghanistan: A History of Struggle and Survival, I.B. Tauris&Co Ltd, London 2004, s. 42
[41] Azmi Özcan, Pan-İslamizm: Osmanlı Devleti Hindistan Müslümanları ve İngiltere 1877-1914, İsam Yayınları, İstanbul 1992, s. 259
[42] Senzil K. Nawid, a.g.m, s. 12.
[43] Vartan Gregorian, The Emergence of Modern Afganistan, s.217
[44] Ursula Sims-Williams, “The Afghan Newspaper Siraj al-akhbar”, Bulletin (British Society for Middle Eastern Studies) VII/2, (1980), s.119.
[45] Ursula Sims-Williams, a.g.m, s. 120.
[46] Kubilay Erman, Türk Milli Mücadelesinin Gizli Cephesi Afganistan, Gece Kitaplığı, İstanbul 2014, s.72.-77.
[47] Bkz. Thomas L. Hughes, “The German Mission to Afghanistan”, German Studies Review XXV/3, (Oct.2002), s.447. 24 Ocak 1916 tarihinde Hentig tarafından hazırlanan bir antlaşma taslağında; Afganistan’ın bağımsızlığı Almanya tarafından tanınacak, Kâbil’de Alman İmparatorluğu’nun büyükelçiliği açılacak, siyasî görüşmelere Hindistan, İran ve Türkistan’ın bütün ahalisi dahil edilecek, Almanya tarafından Afgan ordusunun modernizasyonu için 100.000 tüfek, 300 top ve diğer ekipmanlar sağlanacak ve Emir’e 10.000.000 pound sterlin ödenecekti. Buna karşılık Afganistan, Almanya’nın yanında İngiltere ve Rusya’ya karşı savaşa girecekti. Bkz. Thomas L. Hughes, a.g.m, s. 470.
[48] Ludwing W. Adamec, Afghanistan, 1900-1923, University of California Press, Berkeley1967, s. 83.
[49] Thomas L. Hughes, a.g.m, s. 470.
[50] 22 Haziran 1916 tarihinde Kâbil’den Hindistan valiliğine çekilen bir telgrafta “Emir’in vaadine rağmen, gazete küçük bir düzeltmeden sonra tehlikeli bir şekilde İngiliz karşıtlığına devam etmektedir. Berekatullah fitnecisi, editör Mahmud Tarzî Türk-Alman heyetinin temsilciliğini yaptığı müddetçe, editörlük görevini üstelendi. Mahendra Pratab ise kendi imzasıyla bir makale verdi.” diyerek, Kâbil’deki ahvalin İngilizler aleyhine nasıl tezahür ettiğini bildiriyordu. Bknz. Ursula Sims-Williams, a.g.m, s. 120.
[51] Vartan Gregorian, The Emergence of Modern Afganistan, s.223.
[52] Senzil K. Nawid, a.g.m, s. 14.
[53] Vartan Gregorian, The Emergence of Modern Afganistan, s.224.
[54] Haziran 1918’de Kâbil’deki İngiliz temsilcisi, Hindistan hükümetine göndermiş olduğu raporunda; “Birkaç kaynaktan daha duydum ki, Kâbil’deki Sürâcü’l-ahbâr’ın mutaassıp editörü Mahmud Afgani, son zamanlarda sadece ciddi bir şekilde azarlanmamış, aynı zamanda geçimini temin etmek maksadıyla Afgan hükümeti tarafından bağlanan aylığının önemli bir bölümü kesilmek suretiyle gerçekten cezalandırılmış. Emir tarafından cezalandırılmasının sebebi, dost İngiliz hükümeti ile politik konulardaki görüşmeler ele alınırken gazetesinde münasebetsiz bir üslûp kullanması sebep olmuş.” diyordu. Bkz. Sims-Williams, a.g.m, s.121.
[55] Vartan Gregorian, “Mahmud Tarzî ve Saraj-ol-Akhbar, s. 345.
[56] Ömer Tarzi, a.g.e, s.190.
[57] Ömer Tarzi, a.g.e, s.194.
[58] Orhan Yazıcı, Modern Afganistan’ın Kuruluşu, s. 211
[59] Amin Saikal, a.g.e, s. 43.