Emine KABAKULAK
XV. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda otuz yıldan fazla saltanat hayatı yaşayan Fatih Sultan Mehmed, Osmanlı Devleti’nin sınırlarını genişleterek otoriteyi sağlamakla beraber refah bir ülke kurmayı başarmıştır. Bu başarısını kudretli ve çalışkan olmasına dayamakla beraber ilim severliğine ve zekiliğine de bağlamak mümkündür. Zira Fatih’i diğer hanedan-ı padişahlardan ayıran en önemli özelliği araştırmacı, bilime, sanata ve edebiyata verdiği önemdir. Ayrıca birçok dil bildiği hakkında da çok sayıda rivayete rastlamak mümkündür. Bunlar; Arapça, Latince, Rumca, Yunanca, Sırpça, İtalyanca vb. Eserimizde de bu konuyla alakalı müverrih Françez’in Fatih’in beş dili bilip konuşabildiğini ve onların da Türkçe, Farsça, Arapça, Rumca ve Latince olduğundan bahsetmektedir. Fatih Sultan Mehmed’in bilime olan merakı elbetteki kitaplarından ve kurduğu kütüphanelerden de anlaşılabilmektedir. Farklı dillerde yazılan ve orijinal el yazısı olan kitapları raflarda tutması o dönem için bizleri hayrete düşürmektedir. Fatih’in kütüphanesi birçok alanda yazılmış, farklı dillere çevrilmiş ve binlerce ciltten oluşan kitapların olduğu söylenmektedir. Bu kitaplardan gerek tıbbiye vakıflarına gerekse camilerde kurduğu kütüphanelere de bağışlarda bulunmuştur. Görsel sanata ise ayrıca büyük önem vermiştir ki işte asıl konumuzla alakalı olan kısım ise budur.
Ahmed Refik’in “Fatih ve Bellini” adlı eserinde Sultan II. Mehmed’in ilim ve bilim erbabı olmasının yanısıra resim, şiir gibi alanlarda da çokça başarılı olmasından bahsedilmektedir. Yalnız bu eserin (Fatih ve Bellini) müellifinin Ahmed REFİK olmadığı, orjinalinin 1888 yılında Bellini üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan L. Thuasne tarafından “Gentile Bellini et le Sultan Mohamet II” ismiyle Paris’te yayınlandığı belirtilmektedir. Ahmed REFİK ise bu eseri Osmanlıcaya çevirmiş ve eserin kendisine ait olmadığını da dile getirmiştir lakin eserin yazarı tarihçimiz Ahmed REFİK’miş gibi kapakta ismi yer almıştır. Değerli tarihçimiz Ahmed REFİK, bu eseri Osmanlıcaya çevirmesindeki amacının konu hakkında kıymetli bir çalışmanın bulunmaması ve bilinmeyenleri gün yüzüne çıkartmak olduğunu da dile getirmiştir. Evet ne yazık ki bizler bu konu hakkında pek bir şey bilmemekle beraber herhangi bir araştırma da yapmamaktayız. Eseri osmanlıcadan Latin harflere aktaran Önder KAYA ise bizlere okumamızda kolaylık sağlamıştır.
Fatih Sultan Mehmed’in bilgiye olan açlığı, onu din farkı gözetmeksizin her şeyi okumasına ve bu konular hakkında etrafındaki alimlerle tartışmasına sevk etmiştir. Sadece kendi tarihini değil, zamanın alimleri ve batılı elçilerin de onun Büyük İskender, Julius Sezar gibi isimleri okuduğunu, onlardan etkilendiğini söylemekteydiler. İskender’in fetih siyasetinden etkilendiği de görülebilir bir niteliktir ki zira II. Mehmed de birçok fetih hareketlerine girişmiştir. Bunların yanı sıra Atina, Sparta gibi şehir devletlerinin siyasi tarihini de merak eder ve okurdu. Fatih’i diğer padişahlardan ayıran diğer bir özelliği ise resim sanatına verdiği önemdi. Portre sanatı ilk defa onun zamanında değer kazandı fakat ondan sonra islamlıkta bu tür sanata sıcak bakılmadığından resimler ve tablolar yok olmuştur ki buna da aşağıda değineceğiz.
Sultan II. Mehmed, resim sanatını çok iyi bilen, insan tasviri yapabilen, bunun yanı sıra heykeltıraş ve madalyon yapabilen birini istediğini bir mektup aracılığıyla Venedik’ten istemişti. Venedik Meclisi, Fatih’in bu isteği üzerine bu sanatı en iyi yapanları araştırıp ve en uygun birini gönderip padişahı memnun etmek isterler. Gentile Bellini ise kendisinden iki yaş büyük ağabeyi Giovanni (Ciovanni) ile Venedik Meclisindeki toplantı salonunun süslemesi ile meşgul idiler. Giovanniye göre daha realist bir sanatı olan Bellini, işini fazlasıyla iyi yapan gayet kibar ve sakin biriydi. Kesinlikle maddiyatta gözü olmamış ve sadece eşyalarının karşılanmasını istemiştir. Mecliste yapılan oylama sonucu Bellini’nin İstanbul’a gideceği kesinleşir ve Bellini Eylül 1479 yılında yola çıkarak İstanbul’a gelir. Burada son derece memnun bir şekilde ağırlanan Bellini Fatih’in isteği üzerine resimler yapmaya başlar ve Fatih’in bunlardan oldukça memnun kalması üzerine kendisinden portresini çizmesini ister. Bu işin içinden alnının akıyla çıkan Bellini, ayrıca Fatih Sultan Mehmed’in izniyle portre çalışmasını yapma şansını bulan tek ressam olması da onu meslektaşları arasında ayıran bir özelliği oldu. Gerçekten de elimizde böylesine değerli bir ressamın Sultan II. Mehmed ile olan ilişkisini anlatan kaynağın bulunmaması üzüntü verici. Bu ikili ile alakalı bilgi az da olsa Jan Mari Anjiyolulu’nun basılmamış kitabından bulmak mümkün olacaktır ki ona ulaşmak çok zor olacaktır. Gentile Bellini İstanbul’da kaldığı 15-16 aylık bir zaman dilimi içerisinde gerçekten de muhteşem eserler ortaya koymuştur lakin bunların bir çoğu maalesef günümüzde yok olmuştur. Bellini sadece portre çizmekle kalmamış Teodosyus Sütununu, Fatih’in isteği üzerine doğduğu yerin resmini, saraydaki birçok devlet adamlarının da resimlerini çizmiş, ayrıca Fatih Sultan Mehmed’in özel dairelerini de süsleyerek yeteneğini ve becerisini ortaya koymuştur.
Fatih Sultan Mehmed’in İtalya’dan ressam getirterek yaptırdığı birçok portrelerini ve diğer resimleri kendisi öldükten sonra oğlu II. Bayezid’in İslami yönünün ağır basmasıyla tüm tabloları babasının siması olduğu dolayısıyla yırtmamış fakat çarşılara düşmesine sebep olmuştur. Bu yüzden İtalyan ressam Gentile Bellini’nin eserleri yaptığı yerde değil de Avrupa müzelerinde muhafaza edilip sergilenmektedir. Bu tabloların bir çoğu günümüze ulaşmamışsa da gerçek olduğu ile ilgili şüphe gösteren ve Bellini’nin Fatih’e yaptığı madalyona benzer bir tablonun hala korunduğu bilinmektedir. Bu tablo, Avrupalı tacirlerin eline geçmiş ve zamanla elden ele seyyah Layar’ın eline geçmiştir. Mamafih Fatih Sultan Mehmed’in bilge yönünün yanısıra resim sanatına da ayrıca duyduğu merak ve önem, ona İtalya’dan ressam getirtmiş, ilk defa portre çizdirmiş ve harikalar yaratan bu ressam, herhangi bir karşılık beklemediğini kendi ülkesinde de dile getirmiştir. Fatih Sultan Mehmed tarafından hem sohbetiyle hem de yaptığı işiyle fevkalade beğeni kazanan Bellini, 1480 yılında övgülerle ve hediyelerle ülkesine geri dönmüş, orada Fatih’in memnuniyetini dile getirerek eski işine devam etmiştir. Bellini, 1507 yılında kendi ülkesinde hayatını kaybetmiştir.