Nuri GÜRGÜR
Prof.Dr. Ahmet Haluk Dursun elim bir trafik kazası sonucu dar-ı fenadan dar-ı bekaya irtihal eyledi. “Bu coğrafyada herkes bilsin ki Malazgirt’ten beri biz bizeyiz dediği” yerlerde Hakk’a yürüdü.
İlmiyle amelini buluşturan, hayatını inanç ve değerleri ekseninde yaşayan, derin bir muhabbetle bağlı olduğu vatan topraklarını ve kadim kültür coğrafyamızı dağlarıyla, köyleriyle ırmaklarıyla adım adım dolaşıp halkıylaiç içe olmaktan haz duyan çağdaş bir Evliya Çelebi’ydi. Tuna’nın hüznünü gönlünde yaşayıp yazmıştı. İstanbul’a “bir tepeden” bakarken duygularını Yahya Kemal gibi şiirleştirmese de “İstanbul’un Tarihi Mekanları’nı etraflı şekilde yazıp anlatacak kadar Belde-i Tayyibe” sevdalısıydı. Türk Milleti’nin varlığını oluşturan ruh ve imanın, estetik değerlerin, şiir, musiki ve mimarinin, coğrafyanın anlamını müdrik milli şuur sahibi örnek bir münevver, mesleğinin erbabı kültür ve medeniyet tarihçimizdi.
Akademik ve idari görevlerini, başta sorumluluk gerektiren Ayasofya Müzesi Müdürlüğü olmak üzere başarıyla yürüttü. Bakan yardımcılığı sıfatıyla Kültür Bakanlığı’nda bir çok önemli projenin hazırlığı içindeydi. Siyasetle dirsek teması durumunda olsa da günlük politikaya, polemiklere hiç karışmadı. Medeniyetleri amellerin oluşturduğunu söyleyen Nevzat Kösoğlu’nun tezini doğrulayan bir çizgide Türk milliyetçiliği fikriyatına hizmet etti.
Bu üslubuyla, tarzıyla her zaman yararlanılması gereken mükemmel bir örnek teşkil etmiştir. Günümüz gençliğinin, özellikle gereğinden çok fazla siyasallaşıp mefkûrenin özünden uzaklaştığını fark edemeyen, duyguların anaforu içerisinde giderek birbirine yabancılaşan milliyetçi grupların Haluk Dursun’un tavrını ve tarzını düşünmeleri keşke mümkün olabilse.
Sevenlerini engin bir hüzüne bürüyerek ebedi aleme intikal eden değerli alim, bilge kişi, kamil insan, örnek milliyetçi Ahmet Haluk Dursun’un menzili mübarek, makamı ali, mekanı inşaallah cennet olsun.