DAĞLAR ARDI ŞİİRLERİ
ŞİİRİSTAN KAPISINDA
DİLEK
Şu serin masada oturacaktık
Başını hafifçe yana eğecektin
Mavi gözlerinde ışıl ışıl bir tebessüm
Saçlarını, gözlerine dökecektin….
Büyük yapraklı ağaçlar
Beyaz eteğini kıskanacaktı
Uysal ellerinde saatlerce
Tarancı’ nın güneşi olacaktı…
Bir ağaç hatırlattı dileğimi
Allah yapraklardan razı olsun
Olmayacak duaya amin demeyi
Kolay mı sanıyorsun?…
YALAN
Allah anamdan razı olsun
Bana sevmeyi öğretti
Yere serilen sofralarda
Kurumuş ekmeklerle, soğan yemeyi…
Bir dilim ekmek, bir salkım üzümle
Gün ışığını sofraya getirmeyi
Anam anlatmıştı, bir yaz günü
Bir bardak suya şükretmeyi…
Yağmurlu havalarda dua etmek
Bana anamdan arta kalmış
Yalnız “sev” dediği insanlardan
Sevgi beklemek yalanmış…
KARPUZ
Ağzıma yayılan gül kokusu
Dudağımda eriyen ışık
Güneşin sıcaklığıyla yuğrulmuş
Asil incilerle karışık…
Duru denizlerde eriyen şeker
Göklere sindirilmiş ferahlık
Baharda çırpınan kelebeklerle
Güllerden damlayan berraklık…
Kavruk topraklarda ilk yağmur gibi
Kızıla serpilen tatlı siyahlık
Hırçın yıldızları hapsetmek için
Yaratılmış bir parmaklık….
SALATA
Yağmurdan sonra güneş açınca
İçim içime sığmaz olur..
Ellerim ıslak çimenlerde dolaşır
Gözlerim, göklerin maviliğinde..
Ağzımda olmamış elmaların ekşiliği,
Çocukluğumu hatırlarım
Pırıl pırıl bir altın yağmurunda
Hatırlayamadığım, hatıralarım…
Ey, güzel günler için çırpınan insanlar!
Mutluluğu, altın kaşıklı sofralarda aramayın
Mutluluk, salatanın yeşilliğinde çırpınmakta
Mavi denizlerin derinliğinde…
YAPAMADIĞIM
Uzak dağlarını anlatacaktım, memleketimin
Saçlarını Fırat’ ta yıkayacaktım!
İri, siyah gözlerine saatlerce
Sarhoş gibi bakacaktım…
Sen istemedin!…
Sarhoş gibiysem masalarda, yapayalnız
Ve kör gibiysem geceleri…
Senden yana bakamıyorsam!
Dudağından bir alev düşmüştür, gözlerime
Sen, bilemedin!…
Dünyam nelerle değişti, anlatamam
Neler duman duman savrulup gitti!
Ve adına yazdığım şiirleri
Rüzgarlar ağaçlara dinletti…
Sen dinlemedin!…
YOKLUĞUNDA
Bir rüzgar esmektedir kapılardan
Rüyalar darmadağındır!
Türküler bir başka hüzünlü
Yalnızlık düğüm düğümdür…
Bir sıcak kar yağmaktadır, gönlüne
Gözlerin öylesine dolu,
Gönlün öylesine karadır!
Gözyaşın, sessiz geceler boyunca yapayalnız
Denize, denizlere uzanmaktadır!…
Bir sevgi kaynamaktadır içinde
Yağmurlar onunla yağacaktır!
O taşıp yağmur olmazsa!
Birgün seni boğacaktır!…
Bırak onu, yokluğunda yaşasın!
Var olduğu gibi ölmeyecektir!…
Kimseler bilmez iken varlığını
Herşey, yokluğunu söyleyecektir!…
BİR AVUÇ HÜZÜN
Ömrüm bir muammayı çözmeden mi geçecek?
Ben sana çok yakınım
Sen benden çok uzaksın!…
Giderken herşeyimi bir bohça gibi götür;
Yalnız, uykularımın çalınmışları kalsın!…
Ne kapılar kapanacak ardından
Ne kimse ayaklarına kapanacak!
Bir güvercin gibi sessiz ve güzel
Kaçacaksın!…
Yıllar yağmurlar gibi yağacak saçlarına
Birgün beni anacaksın!
Dudak bükmek, gülmek gelecek içinden ama
Ağlayacaksın!…
İZMİR MEKTUBU
Ben İzmir’ i tanımam küçük hanım
Denizi bana yabancı gelir
İzmir denince gözüme
Bir genç kız hayali serilir
Saçları kara kara gözlerine dökülmüş
Gözlerinde yarının mutluluğu okunan
Ve bir duru sevginin
Pınarında yıkanan
Güneş gözlerinden yükselir her sabah
Akşamlar saçlarıyla serinler
Beyaz etekliği denizi
Bir örtü gibi örter
Portakal onun kokusunu getirir
Yağan kar onun şarkısını söyler
Ve uzun geceler boyunca çocuklar
Rüyalarında hep o kızı görürler
Bir melek edasıyla gezinir denizde
Ayağı dalgalarla yıkanır
Salınır ta uzaklara gider
Martılar saçlarını kıskanır.
Denizden esince rüzgar uzatın ellerinizi..
Bir sıcaklık hissedersiniz
Geceleri pencereme vuran rüzgar
O kızın nefesi midir, dersiniz?
BİLMEDİĞİN
Ben senin bildiğin gibi katı yürekli değilim
Hele hiç acımadığım yalan!
Deniz değil, gözyaşım
Kıyılarda uzanan…
Ben çekerim çilesini, hep; hasta kadınların
Yoksul evlerin çorbaları bende kaynar!
Ağlamaktan gözleri şişmiş çocuklar
Bende uyurlar…
Serilir sofralara parça parça yüreğim
Bir Ramazan gecesi kenar mahallelerde
Ve ağlar nice dullar sarsılarak derinden
Kimbilir nerelerde…
Ben senin bildiğin gibi katı yürekli değilim
Hele hiç acımadığım yalan!
Tarak değil ellerim
Saçlarını tarayan…
BUGÜN
Martı kanadında ışıyan gün
Bir kibritle tüttürdüğüm sigara
Ben üzgünüm… onlar üzgün
Bugün benim sevdiğimi aldılar.
Bu sabah kahvaltı etmedim
Karnım acıkmış, ne çıkar..
Öğleyin camiye de gitmedim
Bugün benim benliğimi aldılar.
Ezanlar okunacak geceleri
Boynum utancımdan yana düşecek
Ve inecek nurlu evlerin pencereleri
Bugün beni karanlığa saldılar.
Gözleri aynı kalır mı dersiniz?
Beni görünce kızarır mı?
Ve dökülür mü, dudaklarından, bir:
‘‘Geceyi severmisiniz’’
Bugün benim düşlerimi yıktılar!…
BİR RÜYA GİBİ
Gözümde büyüyerek yükselen kanlı eller
Ve denizden yükselen nihayetsiz alevler..
Ben artık gözlerinin mahvolmuş esiriyim
Bir ölüm şarkısında çırpınan bir diriyim
Gözlerinden akarak bir havuzda biriken
Bir şarapta erimiş, bir hayal kişiyim ben
An olur, bir kadehle dudakların ıslatır
An olur, bir rüzgarla saçların dağıtırım
Kelebekler koşarken baharın kucağına
Bir güle diken olur, elini kanatırım..
Gönlümdeki bulut sen.. yağan yağmur gene sen
Bir rüya gibi gülen, bir dertli kişiyim ben!…
ŞU SEVDA DEDİKLERİ
GECEYLE GELEN
Karanlık, yatağımda bir beyaz çiçek gibi
Uzandı, uzanacak gönlümün baharına
Ki karanlık bir yeşil elbiseye bürünmüş
Atıldı, atılacak güneşin kucağına..
İnler gibi derinden, perdeler parça parça
Bir kartal pençesinde karanlık ağarmakta
Sular durgun ve sessiz.. Ağaçlarda hiç ses yok
Dudağım üç hecenin hasretiyle yanmakta…
Çamlar ruhumda diken… çamlar kulağımda ses
Erimek istiyorum ağzında nefes nefes
Ey taşları eriten cehennemler rüzgarı
N’olursun benim için birazda Güney’den es!
Yalnızlık, aşk sıçrattı kardan ak ellerime
Ben artık karanlıktan aşk bekleyen seyyahım
Yolları tesbih gibi gönlüme düğümledim
Ve her yolun başına bir yeşil peri saldım…
Varsın yollar uzasın, üstüste düğümlensin
Varsın hasret ağacı, günbegün yeşillensin
Kalbim o uzun yolun bittiği yer değil mi
Varsın o yeşil peri, pınarlarda dinlensin!…
CİNNET Mİ?
Ne yükselişi güneşin, bir karanfil demetinden;
Ne bir soğuk gecenin avuçladığı yollar!
Bir kesişen çığlıklar, denizinde herşeyim;
Gözlerim boşlukları, boşluklar beni kollar!…
Tepemde hançer gibi savrulan hıçkırıklar;
Avcumda gözlerimden bana kaçmış bir peri!
Bir şey var bu alemde, bilmediğim bir şey var
Uykum, sanki insafsız bir hekimin neşteri!…
-…………………………………………………………..!
Biliyorum, güneşsiz bir sonbahar akşamı
Herşey sıcak bir tütsü gibi tütecek gözlerimde
Ve birgün acımadan inatla çiğnediğim
Topraklar sevişecek çürümüş ellerimde!…
ARDIÇ DALI
Ardıç dalı, ardıç dalı!
Sen yalnızsın, ben sevdalı!…
Gece gündüz kırlangıçlar
Senin üzerinden uçar!
Nah göğsümün şurasında
Bir ağrı var, bir ağrı var!
Kar dökülür, yağmur yağar
Senin rengin aynı kalır!
Seninle konuştum desem
Kim inanır, kim inanır?…
‘‘Duydum, eyvah!… yarim, gitmiş gideli
Gökyüzünde iplik iplik bir yağmur
Kirpikleri ardıçlara dal olmuş,
Dal dal parmakları, yollara çamur!…’’
Sen benim dert ortağımsın
Sen benim aşk ocağımsın
Sen benim gençlik çağımsın!
Sensiz gönlüm, nasıl güler?!
Ardıç dalı, ardıç dalı!
Sen yalnızsın, ben sevdalı!
Söylesene ne yapmalı?!…
BİR GECİKMİŞ BAHAR
Duydum çiçeklerde bir ince sızı
Yapraklar yeşilden sarıya dönmüş!
Andım hayal meyal o vefasızı
Tel tel saçlarına bir ömür gömmüş!..
Koştum çeşme çeşme, pınar pınar sen
Hep benden çok önce geçip gitmişsin
Boş hanlara çıkar olmuş yollarım,
Hanları sen yudum yudum içmişsin!..
Bu sırlar ölüme kalmış
Yağmur yağmur çözülecek
Bir bulut dolanır durur,
Ölüm ha geldi, gelecek!…
KARANLIĞIN ÇEKİRDEĞİ
Her zerresi bir pınarda yıkanmış
Yalnız karanlığını gülüsün a gız!.
Tığ olsun teninden fışkıran renkler
Örsün yüreğimi yürüsün a gız!..
Gız sen şu başımın belası mısın?
Şu gönül evimin kirası mısın?
Hangi yola düşsem, varır yanına;
Şu gara bahtımın, garası mısın?..
Uzat ellerini, uzat öteden!
Al şu yüreğimi, ya bırak birden
Bırak emzirmeyi karanlıkları
Güneşler uçussun ellerimizden!…
Gözler, bilmecesi bu kainatın
Denizinde nice canlar boğulur!
Gız gözlerin oklarına dikkat et!
Her çekişte binbir feryat duyulur!..
Her zerresi bin pınarda yıkanmış
Yalnız karanlığın gülüsün a gız!…
Gülüsün, nurusun, sevdası lakin
Şu garip gönlümün neyisin a gız?!..
ZAMAN
Bilmem ki, yelkovanın süpürdüğü kadranda,
Alnımı hangi çizgi, ansızın parçalamış?
Hangi beyaz güvercin, küçücük kanadıyla
Tülden bir perde gibi bahtımı paralamış?..
En kuytu bir kaldırım köşesinde boy atmış
Hangi baldıran otu, kök salmış gözlerime?
Ve hangi kırlangıçlar gece gündüz durmadan
Bir yaşlı kaya gibi üşüşmüş ellerime?..
Bir sevgi bulutundan dalga dalga yayılan
Bir hüzün yağmurudur, gözlerimdeki mezar..
Bir kanlı hançer gibi kanla sevişen kalbim
Bir uysal sevgilide, ne bulur… neyi arar?
Artık kızıl bir tütsü, yaksın bedenimizi
Akşamlar, bir yarayı hançerlemekten bıksın
Bir sonsuz bekleyişte bulalım kendimizi
Saatler avcumuzdan nehirler gibi aksın…
KAPIM ÇALIĞINDA
Kapanan kapıların ardına kitlediğim
Bir engerek ağzında yolunu beklediğim
Zehrini kussun diye erirken bitmediğim
Bir anlık gözyaşıydı, ölüm, kirpiklerimde…
Dağlar engin ve karlı, bulutlar yorgan gibi
Bir yılanın gözünde aradım sevdiğimi,
Dağları bir şahinin gözüyle kucakladım,
Bir beyaz çekmeceye sakladım, herşeyimi…
Beklemek, artık bana bulutlar gibi serin
Bir Nisan yağmuruna karışmış şarkı gibi
Ve hasret, ellerimde yeşeren pırıl pırıl
Zambaklar gibi narin bir esrarlı sevgili.
Ölümüm bir kartalın ölümü olsun derim
Başım toprağa düşsün, gözlerim enginlere…
Ve yolculuk, sessizce sakin sakin başlasın
Sarı bir Eylül günü bilmediğim yerlere…
Güneşler hiç batmasın, bulutlar kapanmasın
Ayrılığın hüznüyle hiç kimse ağlamasın
Anamın ellerini öperken, yolculuğum
Başlamadan bitmesin… bitmeden başlamasın…
YALAN YANLIŞ AŞKIMIZ
YEMİN
Çağlayan sellere duvar olursam
Çorak topraklara seni sorarım..
Aşkın kumsalına düşte varımsam
Bir mecnun misali seni ararım..
GURBET VE ŞAİR
Bir dolap gıcırtısı, bir köhne han odası
Tavanda bir avize, yerde bir gaz sobası
Şairin gönlü zengin, derlerse; inanmayın!
Şairin gönlü için, çile; alınyazısı..
BİRŞEYLER DEĞİŞMİŞ
Bulutlar yorgan oldu, yağmurla ninni bize
Kavalın ahengini çobanlar verdi bize
Bastığımız çimenler acıdan inlemedi
Çimenler aynı çimen, şimdi ne oldu bize?..
O GÜNLER
Kah masallar söyledik, kăh elele tutuştuk
Çıralar sönmüş iken, bizler yanıp tutuştuk
Bir mavi göz içinde bir deniz aldı bizi
Ateşimiz sönmedi, yosunlarla tutuştuk!..
HEP BÖYLE OLUR
En yalnız kayalarda başladı ilk aşkımız
Bir deniz köpüğünde canlandı ilk aşkımız
Yıllar içimden aldı en güzel günlerimi
Solmuş bir çiçek oldu; ilk sevgi, ilk aşkımız!..
BİR ZAMANLAR
Bir pınardan su içip çölleri kıskandırdık
Yağmurlar bizim oldu, seller kıskandırdık
Kalbimizle yükseldik ufkun sırrına erdik
Büyüyen aşkımızla devleri kıskandırdık
BİR NANKÖR SEVGİLİ
Gözlerinden yol bulup, aşkın sırrını erdik
Bir çift mavi göz için herşeyimizi verdik
Derdimizle taşmadı toprak sıvalı damlar
Dertler bizde yaşarken, biz dertsizleri sevdik
YA BENİM GÖNÜL AYNAM
Masmavi gök kubbeye bir beyaz çizgi çizdin
En nadide gülleri sarı saçına dizdin..
Ölürken kıskanç güller saçının ışığında
Sen gönlümü bıraktın ak aynaları süzdün!..
BU RÜYA BİTMESİN
Mehtaplı gecelerde alemi seyre dalarız
Aşkın meze olduğu, sofralarda doyarız..
Bizler görünmez olduk bir aşkın büyüsünde
En güzel perilerin dudağını yalarız!..
AŞK ORDUSU
Dağların doruğunda parlayan ışık bizden
Güzelin dudağına erişen kaşık bizden
Bizler aşk pınarının yıkanmış kumlarıyız
Bir sarışın dilbere vurulan aşık bizden!..
TARİFİ ZOR
Siyah bir gölge bizi yıllarca bırakmadı
Ellerimizi kesti bir damla kan akmadı..
Esrarı çözmek için, kuşlara soru sorduk
Ağaçlar konuştu da, kuşlardan ses çıkmadı..
KENDİ SUÇUMUZ
Birkaç köhne bavulla gurbeti satın aldık
Neş’e parasız iken, dertleri satın aldık
En uysal sevgililer, bize hırçın gelirdi
Bir afete tutulduk, belayı satın aldık.
TÖVBE
Gözlerin aklıma geliyor
vursam mı? diyorum…
Allah, hayırlısını versin
Günaha mı giriyorum?…
HİKAYEMİZ
Sevdanın ateşiyle tutuştu ellerimiz
Tahtının ayağına kavuştu ellerimiz
Ömrümüzce yalvardık bir güzel dilek için
Hep boşluğa kavuştu boş döndü ellerimiz…
SENİN İÇİN
Bir bahara kapılıp, sonbaharlara geldik.
Gündüzler bize koştubiz akşamlara geldik.
Gönlümüze su serptik:nisan yağmurlarından
Sen çöllerin kızıydın Biz yağmurlara geldik…
İŞTE BÖYLE
Maviyi bir güzelin gözlerinde yaşadık
Güzeli bir şairi sözlerinde yaşadık
Ölümün korkusundan haberimiz olmadı
Bir kadına sığınıp ellerinde yaşadık
İNAT
Saçlarına tutunup bulutlara tırmandım
Ölümsüz günler için gözlerine tırmandım
Ellerim parça parça dizlerim tutmaz iken
Ümitlerle bezenmiş hayallere tırmandım…
KURTULUŞ YOK
En güzel şarkıların sözleri benden kopmuş
En güzel heykellerin gözleri benden kopmuş
Sana giden yolların her taşında ben varım
Kalbindeki kişinin elleri benden kopmuş.
HAKETMİŞİZ
Bir güzelin okuyla biz bu hallere düştük
Bir afetin ardından gurbet ellere düştük
Sırtımızda yağmurlar şarkılar söylüyorken
Yolumuzu şaşırdık sonsuz çöllere düştük…
SÖYLE
Seni görmek ölmek mi, yaşamak mı sevgilim?
Sensiz olmak sevmek mi, sevilmek mi sevgilim?
Bastığın topraklarda teninin kokusu var..
Toprak olmak anmak mı anılmak mı sevgilim!..
TEMİNAT
Bir aşk mağarasından kaynayacak suyumuz
Toprağı ezmeyecek. yıkmayacak suyumuz..
Kayıklar yapacağım sana gün ışığından
Tembel bir okyanusa varmayacak suyumuz!..
YOKLUĞUNDA SEN
Ellerim boşluğumu saracak, yıllar yılı?
Her papatya sende mi açacak yıllar yılı?
Sen yok diyerek, bin kerre reddetsen de
Dudağım saçlarında olacak, yıllar yılı!..
BİZ
Yalnız karanlıkların çıplak çocuklarıyız
Bir yıllanmış şarabın, toprak çanaklarıyız
Dudağını ıslatan şarapta bir hasret var
Biz hasret ağacının solgun yapraklarıyız.
ADANIN ÇAMLARI
Denize açılan çamlıkta yollar
Bir rüzgâr sesiyle gönlüme dolar
Adanın aşk kokan gecelerinde
Şarkılar kıskanır… seni, şarkılar. !..
ŞAİRİN DÜNYASI
Her karanlık sokakta yoksul bir şair ağlar
Uzayıp giden yollar onu gurbete bağlar
Ağlamak şairlere tanrının lütfu gibi
Mısraları gülerken, yoksul şairler ağlar..
OLMAYACAK KADIN
Mısralardan yontulmuş bir kadın arıyorum
Dalgalarla sevilmiş bir kadın arıyorum
Bir kadın ki göğsüne dört mevsim sığmayacak
Geceleri uyutmuş bir kadın arıyorum.
BİR YALNIZLIK ŞARKISI
Karla örtülü toprak ışığa susamıştı
Az önce şu köşede bir kadın ağlamıştı
Taşıyamaz olmuştu dertleri kanepeler
Yalnızlık orda doğmuş, orada yaşamıştı…
GURBETSİZ ŞİİR
Önümüz kesmez sular, ayırmaz dağlar bizi!
Bir sevgi denizinde erittik kendimizi!
Hasret yüklü bulutlar, gönlümüz gibi serin
Bir yağmurla götürür, her yere sevgimizi!…
BİR GÜN
Birgün toprağa yeşil yağmurlar yağacak göklerden
Ve ardından güneşin gözyaşları akacak göklerden..
Eller bir cehennemin sıcağıyla kavrulacak
Günahlar yağmurlar gibi savrulacak göklerden!..
DELİ DOLU
Ocak yaksam; dumanında tütersin
Dar günümde gözlerimde bitersin
Bir sen, sevda mısın canan mısın ne?
Bir sen, öldürmeye beni yetersin!..
YAPAMADIĞIM
Adına kitaplar yazmalıydım sayfalar dolusu
Saçlarını okşamalıydım, hiçbir şey düşünmeden
Akşamlar başlamadan bitmeliydi gönlümde
Ve sevincim taşmalıydı gündüzlerden, gecelerden..
SEN AĞLAMA
Duydum, dolu dolu gözlerinde ben
İşte ben; perişan, yapayalnızım…
Toprağa dökülse bir damla yaşın
Gözünde, inci ki; o an cansızım!..
BİR ARZU DÖRTLÜĞÜ
Her zerresi, bin bir hatırayı saklar gibi hırçın denizin,
Sathında bir alev gibi yanmaya hazır, günleri ansak.
Güvercin güvercin göklere sindirilen sevgimizin
Sinesine tutuşup seneler boyu yansak.
HEP ATEŞ
Yandım, korlar gibi, laleler gibi alevden
Sordum bir mecnun gibi o esmeri, elden!…
Gözyaşı, katre katre güneşle mi oynaşmış?
Ağlasa: dünyam kavrulur, erimiş kurşun gibi sellerden!…
KARA TALİH
Taş erir, toprak erir, taş yürekle erir de
Erimez şu bahtımın kara yazılı taşı!..
Aşk verir, neş’e verir, herşeyini verir de
Bahşetmez sevgisini, şu gönül arkadaşı!…
HEP SENİN İÇİN
Bir yakuta işledim gözlerin her birini;
Bir yağmurla yıkadım saçların her telini…
Sen her devrin çiçeği, her devrin güvercini!
Öpmeye kısa gelir, seneler; gözlerini!…
BİTMEYEN AŞK
Sevdim seni ruh çiçeğim, Leyla’yı severcesine!
Bir günahkar gecenin koynuna girercesine
Ağzımda kan, burnumda kan, gönlümde kan ne çare?
Kanmadım dudağına, kanını emercesine!…
HAKİKAT MI?
Ölmek senin içinse ölümden öte ne var?
Şu yalancı dünyada sevgiden öte ne var?
Sen içimde çağlayan tertemiz bir ırmaksın..
Kaynayan sularına denizden öte ne var!..
İTİRAF
Birinde gözlerini buldum
Birinde ellerini..
Hep senden eserdir diyerek
Sevdim;
Bu şehrin bütün güzellerini!..
VE HAKİKAT KONUŞSUN
YALAN ANLATTIĞIM HİKAYE YALAN…
Anladım, sevdiğim gözlerin değil
Yalan anlattığım bunca hikaye…
Ne sesin, ne elin, ne dudakların
Hepsi, hepsi duvar; bir başka şeye…
Gizli hasretliğim, onlarda şimdi
Saadet denizi onlarmış gibi…
Değil ruh çiçeğim, değil sevgilim
Hepsi yalan gibi birden eskidi!…
Bir ölsen diyorum, şimdi ansızın
Ellerin çok durmaz avuçlarımda.
Gözlerin kapanır, ışığı söner
Dudağım can bulmaz, dudaklarında!…
‘‘Yanında kalmak mı?’’ bu ne kelime?…
Ölümün taş duvar soğukluğunda!…
Demek ki, değilmiş güzelliğinin
Kaynağı gözlerin, kor dudakların!…
Aksine ölümün soğukluğunda
Kalbine bir hançer, aşıklarının!…
Ey her zamanımın çiçeği, güzel!
Sevdiğim, sevdiğim hiç sen değilsin!…
Belki yücelerden bir esrarlı bir el
Sevdiğim, sevdiğim hiç sen değilsin!…
Ve artık gönlümüz, bir çiçek gibi
Bir ışık, bir güneş, bir nur aşkıyla
Topraktan, topraktan yana eğilsin!…
AH BAŞIMA GELENLER!
‘‘Sen çiçeksin, yeşil gözlüm, bir çiçek!
Günler gibi, aylar gibi, yıllar gibi ölecek!…’’
Ne söylesem anlamıyor bu çiçek
Artık sözüm bir gelmemiş Bahar’ın!
Bilmiyor ki, kış herşeyi biçecek
Bilmiyor ki, yüreği yok karların!…
Çiçek, çiçek, güzel çiçek baksana!
Ben gönlümü yeşil-beyaz bir periye emzirdim!
Alıp onu bir dalına taksana!
Gör ki; seni nice yıllar ben başımda gezdirdim!
Çiçek, çiçek, güzel çiçek baksana!
Ne söylesem anlamıyor bu çiçek
Artık sözüm bir gelmemiş Bahar’ın!
Bilmiyor ki, kış herşeyi biçecek
Bilmiyor ki, yüreği yok karların!…
ANKARA YILLARINA
Yalanmış allı-pullu Ankara, yalanmış rüya
Bin kerre ölüme yenilmiş o Şehir, yalanmış!..
Döndüm hülya, döndüm hülya, gene döndüm: O hülya!
Belli ki: kanmış gönül, bir hayale aldanmış!…
GÜVERCİNLER UÇMASIN
Hangi badem çiçek açmış da gözünün üstüne
Yeşil dallar, ince ince; kara kara kaş olmuş?
Bir çiçekten bir çiçeğe, gözlerine yol uzun
Peki nasıl, güvercinler gözlerine yaş olmuş!…
ERCİYES
Kim öper eteğini, yeşil kırmızı sarı
Çiçeklerle iz kalır pak yürekli Erciyes!
Yıldızlara, doruğun; götürür mü yolları?
Eğilmemiş başında, ak çelenkli Erciyes!…
GÜL ARARKEN
Bin kerre secde etse yeridir, garip başım
Seni taştan, topraktan çıkarıp gönderene
Belki, seni görmeden dağılır mezar taşım
Ve belki Rabbim verir, gülünü; gül derene!…
HAYALİMDEKİ DENİZ
Tuz yalıyor dudağım, suya hasret kanıyor
Hayalimde bir deniz, bin bir nehir alıyor!.
Hayrettir: Bir yağmuru dudağıma çok görür
Bu deniz, huysuz deniz; canımdan kan çalıyor!…
SEVGİLİ NAZLANMASIN
Çocukluk, gönlüm hala, onu bir şey sanıyor
Kaşına, dudağına; düşünmeden kanıyor!…
Nihayeti toprak ya, bir bilinmez gecede
Bu canı, bu toprağa; kim alıp, kim salıyor!…
MAHPERİ SULTAN
Çiçek çiçek sevinmiş, bir bahar günü burda
Kayseri ortasında, ceylan gözlü bir güzel!…
Sevincin deli yeli, türbesinde durur da
Bir yeşil serinlikle, öper; saçını tel tel!…
GEVHER NESİBE SULTAN
Aşkın nurani hançeri, değmesin gönüllere
Eli değmez tabibin; yakar, eritir atar!
Saraylar, tahtlar, dünya; yaprak olur yerlere..
Güneş hüzünle doğar, gözyaşlarıyla batar!…
ÜÇ KÜÇÜK ŞİİR
1.
Ve bir gün sarsılarak canlansa hatıralar
Bir nahoş ürpertiydi diyecek, dudaklarım..
Bir hayal rüzgarında savrulan yıllarımla
Gözümde yeşerecek bir bir unuttuklarım..
2.
Bir yağmur sonrasında
Nasıl kokarsa toprak
Öylesine serin gel
Temiz gel öylesine…
Ne ümit ver, bir avuç
Ne bir tek, hayal götür
Toprak kok, yağmur yağmur
Çamur çamur, toprak kok!…
Gideceğin gibi gel,
Geldiğin gibi gitme!…
3.
Ölürsek bir fatiha dileğimiz
Kalırsak gönül rızası..
Başka dilek ne haddimiz
Şu dünyadan; yıkılası (!)
DAĞLAR ARDI ŞİİRLERİ
MAPUSANE AVLUSUNDAN ERCİYES
Elimde kelepçe, gözlerim donmuş
Döndüm, bulutların arasında Sen…
Erciyes, Erciyes… ruhuma konmuş
Bir beyaz güvercin, bir buzlu desen…
Ne oldu, diyorum; o soğuk demir
Taş duvar, ateşten çalınmış yorgan..
Kurşundan yontulmuş, beynimde, emir;
‘‘Yüreği cehennem taşlara dayan!…’’
Çaresiz, çağırdım; kar kuşlarını
Ayet-el Kürsiyle cehennemlere…
Kaleler çaldırmış ar taşlarını
Gediklerden korlar yağmış evlere…
Dalgalar boğulur, denizler biter
Sükutun donduğu bir mevsim gelir
Yürekte ateşler yakmadan tüter
Ve belki, kopmaya; hüzün incelir…
Elimde kelepçe, gözlerim donmuş
Döndüm, bulutların arasında Sen!…
Erciyes, Erciyes… ruhuma konmuş
Bir beyaz güvercin, bir buzlu desen…
GÜNLER GEÇİYOR
Çocukken göklere savurduğum ok
Dün düştü, göğsüme saplandı benim..
Kanım damlamamış gün yok, gece yok
Gölgesinden ağır gelmez, bedenim!…
Dostlar, kışta unutulmuş bir çiçek
Selamı, sabahı, renkleri donmuş…
Bir gelmez baharı kim getirecek
Dallara, şen şakrak serçeler konmuş…
Diyorum, çektiğim kendi gönlümden
Aynalara koştum hep, güneşleri bırakıp!…
Aksi, güneşlerin; bilmez halimden;
Bahşetmez nurunu, ardına takıp…
Gelsin artık, semaların kartalı
Pençesinde, çelikleri eriten
Yemyeşil, nur saçan bir tuba dalı..
Sulardan alevler yükseliyorken…
Çocukken göklere savurduğum ok
Dün düştü, ğöğsüme saplandı benim..
Kanım damlamamış gün yok, gece yok
Gölgesinden ağır gelmez, bedenim!…
ÜÇ AYLARIN İNCİSİ
1.
Rabbim üç aylara, ayca nur vermiş
Işığın raksı için Alem’e billur vermiş
Gönlü billur, kılıcı nur, gözü kan
Türk’ü İslam Bahçesi’ne sur vermiş!…
2.
Gün batmış, gece gitmez; bahtım kara neyleyim?
Bir değil üç ay için: nice eyvah eyleyim?!
Yarrabbi; üç ayları, rahmetinle nurlandır:
Bir yeşil rüya gibi, sana destan söyleyim!…
3.
Yarabbi; Kur’anın nuruyla yıka
Turan’ın bir karış toprağını da!..
Bir nurdan sevinçle al canımızı
Ve yükselt rüzgarın bayrağını da!…
GÖKLERİN BİTTİĞİ YERDEN
Karanlıktan ip eğerdim, dokudum
Bayrak yaptım, yosun tuttu ellerim.
Seherleri kubbe kubbe okudum
Gün çağırdım, kor eritti dillerim.
Kan damladı soframdaki tuzuma
Eller, ekmekleri bölüşemedi
Gözyaşım, üç öğün soframda katık
Bahtım, sevinçlerle kesişemedi
Göklerin bittiği yerden bir kapı!
Bir kapı zamanın donduğu yerden…
Bir buzdan sancağın Zafer Günü’nde
Güneşin bağrına koştuğu yerden!
Işıktan şarkılar, yeşilden rüya
Zamanı, sahraya kanayan yara
Sancakları rüzgârlarla yıkayan
Sevinçten, neş’eden, hazdan bir dünya!
Elmas çekmecede bir kanlı yürek
Damla damla gökkuşağı kanıyor..
Mermer şarkıların düğün gününde
Tuğlar, yıldızlara nisbet yanıyor!
Yanıyor, korların donduğu mevsim
Nur damlıyor kılıçların ucundan!
Kanat takmış kışlalara, Ezanlar
Rüzgar bekler olmuş, Zafer Burcu’ndan!…
BİTMEYEN DENİZ
Eyvah, deniz gözlerimde bitmiyor!
Bitmiyor, beynimi döğen dalgalar!
Denizler emziren derya içimde
Dalgalarda köpük köpük kayalar!
Turnalar, yarimin gittiği yerden
Bir bulut getirin, serin mi serin!
Ölüm, gözlerinde yaş olup gelsin
Kanadına gök değmemiş güvercinlerin!…
Ölüm, sen kar mısın şerbet tasında?
Sılada yar mısın gurbet yasında?
Ak oldun saçımda taşıdım seni,
Bir çiçek nar mısın dert ortasında?!…
Eyvah, deniz gözlerimde bitmiyor!
Bitmiyor, beynimi döğen dalgalar!
Denizler emziren derya içimde,
Dalgalarda köpük köpük kayalar!
BİR YILDIZ KAYMASI
Ölümün kokusu ekmeğe sinmiş
Kurşunlar asılmış kirpiklerime..
Gökyüzü nerdeyse alnıma inmiş
Bir hüzün bulaşmış sevdiklerime!…
Ana!, kayıp gitsem bir yıldız gibi
Ardımdan bir Yasin okunur mu ki?!…
Bir bitmez yolculuk, bir yeşil hasret
Bu acı dostlara dokunur mu ki?!…
Diken diken yollar güllere çıkar
Can bildiğim dostlar ellere çıkar
Bir gül koklamaya, bin bir dikenle
Kanayan gözyaşı, sellere çıkar!…
Ölümün kokusu ekmeğe sinmiş,
Kurşunlar asılmış kirpiklerime..
Gökyüzü nerdeyse alnıma inmiş
Bir hüzün bulaşmış sevdiklerime!…
BU GÖNÜL, BU YÜREK
Bakarsın bir beyaz duvakta sevinç
Bir bitmez gecede damla damla yaş..
Hüzün, çam sakızı ak saçlarında
Bu gönül, bu yürek böyle arkadaş!..
Yağmur yağmur durulansa geceler
Rüyalara oluk oluk kan gelir!…
Dertlerin taş yürek sokaklarında
Ölüm şerbetiyle bize can gelir!..
Uzak, yakın köyümüzün birinde
Her gece bir mezar ağlar derinden!…
Toprak saklayamaz gözyaşlarını
Her seher bir pınar fışkırır yerden!…
Kur’an: gökyüzünden yağan beyaz nur!
Turan: gözyaşını yıkayan yağmur!
Ve kan: son şehidin göz bebeğinde
Aslına uçmakta bir nurdan çamur!…
Bakarsın bir beyaz duvakta sevinç
Bir bitmez gecede damla damla yaş!..
Hüzün, çam sakızı ak saçlarında
Bu gönül, bu yürek böyle arkadaş!..
KUŞKONMAZA KUŞLAR KONDU
Önce ceylan gözlü kızlar, çaldı aklımı
Sonra günü çile, nurdan kadınlar…
Hep günahkâr çiğnedem kaldırımları
Kapılar, pencereler benden günahkar!…
Islatmadı göz yaşım, çileli toprakları
Bekleyenler kanmadı, sevincine hasretin..
Yakınlar çağırmadı, kan çanak uzakları
Kandan kuyular kazdı, yaralar derin derin!…
Yine efkar bastı gönlümü birden
Beyaz dağlar, al bayrak karardı!…
Nerde ekmek ekmek taşan bereket?!…
Neden sevinçlerin benzi sarardı?!…
Denizler gönlümü almaz bir göldü
Yelken yelken rüzgar olduğum çağlar!
Artık tutsaklığın yolu göründü
Ben ağlarım, anam ağlar, yol ağlar!…
Al beyaz bayrağın battığı yerden
Derviş Sultanların yattığı yerden
Tanrım, rahmetini gönder n’olursun?!
Yavuz’un okunu attığı yerden!…
‘‘Duvar yaptım aynalardan
Renkleri hapsedemedim!…
Biri gönül, biri ölüm
Biriyle başedemedim!…’’
Gene efkâr bastı gönlümü birden
Sevda öksüz, çile kısır, gün donmuş..
Gözüm kalkmaz oldu, bastığım yerden
Kuşkonmaza kuşlar konmuş, güz olmuş!…
‘‘Güneşli bir Mayıs günü, Eyüp Dayı ile Müşadiye’nin duvarı dibine oturduk.
Kadın gardiyanın yanında üç-beş yaşında iki kız, sessizce yanımızdan geçip duvar diplerinde boy atmış çiçekleri, çiçeklerin içinde kaybolarak toplamaya başladı.
Ben kadın gardiyanın çocukları zannettim…Anlattılar ki: orda doğmuş. orada büyümüşler!…’’
MAYIS ÇİÇEKLERİ
Sana Allah günah yazmaz Küçük Kız!…
Güvercinler bulutları incitmez!
Kahbe hançer, kahbeliğin yapsa da
Bilir toprak, haksız yere kan içmez!…
Bir karış gökyüzü, bir avuç Güneş
Burda sevinçlerin hepsi kırıktır!
Varsın çaylar soğuk soğuk satılsın
Isıtır yürekler, hepsi yanıktır!…
Sen çiçeği koparmışsın küçük kız!
Seni kimler koparmışlar duydun mu?
Baban Kur’an okuyorken köşede
Ana kucağında hiç uyudun mu?
Bakma sen kor olup tutuştuğuna
Demir, anasından soğuk doğmuştur!
Suçu yok Güneş’in, karanlıkların
Güneşi duvarlar burdan kovmuştur!…
Bileğimde kor halinde bir demir
Kelepçe olsa da bu günah benim!
Gökyüzünden Allah için bir emir
Yağmadan çekilen bütün ‘‘Ah’’ benim!…
Sana Allah günah yazmaz Küçük Kız,
Güvercinler bulutları incitmez!
Kahbe hançer, kahbeliğin yapsa da
Bilir toprak, haksız yere kan içmez!…
BİR ÇELİK ÇİÇEK
Kelebekleri kaybettim
Renklerin bittiği yerde..
Burda indi gök kubbeye
İnce tüller, perde perde…
Tülleri geçmek ne mümkün?
Tüller, senden geçmektedir!..
Dudağın ıslık ıslık ya
Sular, seni içmektedir!…
Bu sırlar, çelik bir çiçek
Aklım, yağmur olmuş sanki..
Nasıl olsa eriyecek!
Damlalar, öyle sıcak ki!
Kelebekleri kaybettim
Renklerin bittiği yerde..
Burda indi gök kubbeye
İnce tüller, perde perde…
ÇAPAKÇUR NUR DESTANI
Çapakçur Dağları’nda Nur, Bahar’da çiçek olur!
Ve analar, gecesinde Rahmet’in; Levh-i Mahfuzu okur
‘‘Hikmetim yolcudur, Ömer Ağa, gördüğüm nurdu gece
Alnından semalara, şavkı Murad’a vurur!…’’
Gözlerinde şehidin; ölüm, tebdili mekan!
Uyanmak bir rüyadan, yeşil, sessiz ve derin!
Ve demişsin ‘‘Cehennem!’’ küfrün köpeklerine!
Adlin Nur-ı İlahi, ya Malik-i Yevmiddin!
‘‘Haşre dek şimdi orda, Çapakçur Sırtları’nda
Tekbirler, ezanlarla; Rahmet-i İlahiden
Sofralar iner kalkar, şehitler dergahına!…
Tekbirler, ezanlarla; Rahmet-i ilahiden!…’’
Ve nur yüzlü müminler, yeminlerle fısıldar
Nurunu mezarlıklar üstündeki Kudret’in
‘‘Vallahi, bir ışık var; kabirde bir ışık var!…’’
Ve bir şey anlatılmaz!.. Sır ki, çetin mi çetin!
Çapakçur Dağları’nda Nur, Bahar’da çiçek olur!
Ve analar, gecesinde Rahmet’in; Levh-i Mahfuzu okur
‘‘Hikmetim yolcudur, Ömer ağa, gördüğüm nurdu gece
Alnından semalara, şavkı; Murad’a vurur!…’’
MEKTUP
Zaman, bir akrep gibi gönlüme aksın diye
Aldılar Anacığım, herşeyimi aldılar!…
Eritilmiş bir kurşun denizinde herşeyim
Herşeyimi, ansızın alev aldı sandılar!
Taş duvar, demir kapı, dünyadan kopmuş günler
Asırlık bir hasretle üstüme kapandılar..
‘‘…Ah anam, ah anam, ah iki gözüm
Gün gelir, gün geçer, Allah büyüktür!
Her ana taş basar bağrına bir gün.
Vatan borcu, namus borcu bir yüktür.
Kar’ı düşer, yeşil çimen üstüne
Şahini yel olur, düşman üstüne
Vatan bu, sevdalar sevdası bir şey
Çilesi gül olur, diken üstüne…
Sabah olur, akşam olur, gün batar
Kubbelerden damla damla nur akar
Bizim gönlümüzde üç çifte kayık
Bir batar, bir çıkar, bir yana yatar…
Gün gelir, gün geçer, Allah büyüktür!
Her ana taş basar bağrına bir gün
Vatan borcu, namus borcu bir yüktür!…
KUBBELER
Kubbeler, kubbeler, kurşun kubbeler!
Bir kurşun, bir namlu bir yürek deler!..
Hergün nakış nakış ördüğünüzü
Sonra delmek niye.. niye kubbeler?..
Bir yeşil tütsüdür kandilde zaman;
Ve kan, hançeriyle Yavuz’dan kalan!…
Karanfil karanfil bir serin yağmur
Ve kara toprakla okunan Kur’an!…
Bir tohumdan, bir çiçeğe sır mı var?
Bir yağmurdan, bir doluya kar mı var?
Yağmur tohumla dost, dolu neylesin!
Çiçeğin üstünde, taştan sur mu var..
Kubbeler, kubbeler, kurşun kubbeler!
Bir kurşun, bir namlu bir yürek deler!..
Hergün nakış nakış ördüğünüzü
Sonra delmek niye.. niye kubbeler?..
KERKÜK TÜRKÜSÜ
‘‘Bilen bilir pırlantanın kıymetin
Bilmeyene cam görünür, cam gelir…’’
Seni bilmez, seni görmez, seni duymaz yüreğim.
Sen ağla da Kanlı Kerkük, ben günahkar güleyim!
Gece bitmez, seher gelmez, gün ışımaz kim demiş?
Kim demiş ki ‘‘Bu yaralar, iflah olamaz’’ bileyim!
Güneşi görmeyen gözler ne bilsin?
Ne bilsin ışığın, buzda raksını…
Kerkük, bir türküdür dudaklarımda
Almış yüreğine, Türk’ün Harsinı!…
Hayın olur, ekinime el orağın çalması
Ağlar başak, gözyaşları tane tane dökülür
Böldüm soframdaki sıcak somunu
Her parçadan sıcak bir ‘‘Ah’’ dökülür!…
Seni bilmez, seni görmez, seni duymaz yüreğim.
Sen ağla da Kanlı Kerkük, ben günahkâr güleyim!
Gün gelir, üstüne düşer de Bayrak
Üstüne ansızın.. lakin, neyleyim!…
DAĞLAR ARDI ŞİİRLERİ
Kandım sevincine kahbe dünyanın
Kalem kılıç bir menzile giderim!
İki padişaha dar gelen Dünya
Gün olur senden de sual ederim!…
Çilesini bilmezsin buluttan duvarların
Ve dağların, türküler donduran soğuğunu…
Her çocuğun gönlüne, bayraklarla yazılmış
Dünyalar kadar geniş, bir ağaç kovuğunu!…
Ey, Turan’ın kardan ak, çileli insanları!
Elinizde buzlu su, yürekten daha sıcak!…
Nasıl yabancı kalmış, yoksul aşında balık?!
Denizlerde bereket ha taştı, ha taşacak!…
MEZİRE’DE ÜÇ ŞEHİT
İÇİMİZDE KAFİR VAR!
– Elhamdü Lillahi Rabbil Alemin…
‘‘- Lor peynürü, galın ekmek, duz getür
Çıh Harpudun tepesinden buz getür
Şehidime örtü için bez getür
Gız, daliken devrülesin tez getür!…’’
Ürek durmaz, gan gurumaz ruh ölmez
Buğdalardan başah başah saldurur
Nur-u Muhammed’den fermanımız var!
Bu can, bin ölümü bile galdurur
Sara Hatun Camii’nde bir ezan
Meleklerden taçlar gonmuş başına
Dertler yağmur olsun, dermanımız var!
Bin otağ gurarız mezar daşına
‘‘Çayda Çıra’’mızda üç alav düştü
Gakkoş, Allah kerim, Mevlam böyükdür!…
Gandan ala kesmiş, ummanımız var!
Gakkoş, Allah kerim, Mevlam büyüktür!
……………………………………………………………
Mezire: Halk dilinde Elazığ
DÜN BUGÜN YARIN KÖPRÜSÜ
‘‘Bir gece, bir yerde yıldız kayarsa
Soğursa bir kurşun, ciğerlerimde!…’’
O serin dağların çocuğuydum ben
Karların, yarların, gür ormanların!…
Gönül, bir güvercin yüceden yüce
Sevinci dünlerin ve yarınların!…
Aha, şuralarda kanar yaramız
Öyle sıcak, öyle derin, öyle kan!
Kandan kanatlanıp arşa uçarız
Öyle ırak, öyle serin, öyle can!…
Dursa, namlularda çırpınan yürek
Kurşunlar aksamasa ciğere sessiz:
Bir şeyler olacak, güneşler kadar
Aydınlık, şefkatli, sıcak, lekesiz!…
O serin dağların çocuğuydum ben
Karların, yarların, gür ormanların!…
Gönül, bir güvercin yüceden yüce
Sevinci dünlerin ve yarınların!…
AKIL YETMEZ BİR HASRET
Anamdan çok severdim, karpuzu o günlerde!…
Şimdi benim gibi binlerce çocuk!…
Akıl yetmez bir hasrettir damakta
Karpuzlara baka baka yolculuk!…
Ey mübarek bir yeşilde kırmızı
Karpuzu dillere gönderen toprak!
Dedemin kanı var kızıllığında
O nurdan karpuza bir de öyle bak!…
‘‘Bu efkar, gönüle damlayan ataş
Taş olmuş göklerde dualarımız!
Bir yağmur, bir yağmur, bir yeşil yağmur
Yağmasın, kapanır yaralarımız!…’’
Anamdan çok severdim, karpuzu o günlerde!…
Şimdi benim gibi binlerce çocuk!…
Akıl yetmez bir hasrettir damakta
Karpuzlara baka baka yolculuk!…
BİR METİN OLGAÇ DEĞİL
Yarı Açık Cezaevi, Kayseri
Toprak tozlu sıcak; Erciyes’te kar!…
Bir kilim sermiştik volta yoluna;
Ve sen ne demiştin: ‘‘Ölüme kadar!…’’
Mapusane görmüş saçların kısa…
Olamasa şu ölüm, ya duyulmasa!…
Silvan ne, Batman ne, Mardin neresi?
Olmasa şu ölüm, ya duyulmasa!…
‘‘Şimdi nerelerde salınır atın
Hangi kanatlarla akar gidersin?!
Bir ışıktan çizgi, ardında kalan..
Gönül gönül yakar; tozar gidersin!…’’
Yarı Açık Cezaevi, Kayseri..
Toprak tozlu sıcak; Erciyes’te kar!…
Bir kilim sermiştik volta yoluna;
Ve sen ne demiştin: ‘‘Ölüme kadar!…’’
ŞEHİDİN TÜRKÜSÜ
Bir kurşun, bir kurşun, bir kara kurşun!…
Şakağımda sıcaklığın duyduğum!..
Ansızın, dalgası nurdan bir deniz
Ve Allah!… ‘‘Adına gurban olduğum!’’
‘‘Sarı saçlım yasta mıdır?
Rüyaları hasta mıdır?
Kan tükürsem, ciğer gelir
Zemzem, kurşun tasta mıdır?!’’
Türk’üm: deryalara sığmaz bir nehir!
Başım Hak Yolu’na koymuş giderim!
Taşı cevher, dalgası kan; yürek pare ne çare?
Dünya safasına doymuş giderim!…
Giderim, giderim.. bir Kızıl Elma!
Nur-u Muhammed’den kokusun almış!…
Yıkıl bre, safasına yandığım
Yalan Dünya, üzerinde kim kalmış?!…
‘‘Sarı saçlım yasta mıdır?
Rüyaları hasta mıdır?
Kan tükürsem, ciğer gelir
Zemzem, kurşun tasta mıdır?!’’
SIRLAR ÇİÇEĞİ
Açsam gözlerimi: ben içindeyim,
Kapatsam gözümü: Dünya içimde!
Bu sır, kahredecek garip başımı
Her şey, bir şey amma başka biçimde!…
‘‘La İlahe İlla’llah’’ tır canımda,
Kanımda dolaşan sırlar çiçeği!
Çiçekler mi aşık etmiş kendine
Yaprak yaprak aşk arayan böceği?!…
‘‘Şehidimsin , bayrağımsın, yüceler
Yücesi yerlerde bir deli rüzgar!
Delerse yüreği, delsin kurşunlar!
Kurşunları kurşunlayan eller var!…
Açsam gözlerimi: ben içindeyim
Kapatsam gözümü: Dünya içinde!
Bu sır, kahredecek garip başımı
Her şey, bir şey amma başka biçimde!…
GÖRMEDİLER BİLMEZLER
Onlar kan görmediler, bilmezler gökyüzünü
Yağmur yağmur yıkayan Allah’ın Rahmeti’ni!
Ve gönlü secdelerde, alnı bayraklar kadar
Yücelerde çırpınan Yurdum’un kıymetini!…
Ey, şu garip Yurdum’un, ey garip insanları!
Bir yanda, oluk oluk toprağa akan kanlar!
Bir yanda kahbe kahbe o kanlara basanlar!
Ve kahbeler rahmet, o kanları satanlar (!)..
‘‘Uzak dağ köyünde, bir kerpiç evde
Bir ana, bir bacı gardaş mı kaldı!?
Ölüm, şu dünyada rahmet kapısı,
Lakin kalanların ömrü kısaldı!…
Onlar kan görmediler, bilmezler gökyüzünü
Yağmur yağmur yıkayan Allah’ın Rahmeti’ni!
Ve gönlü secdelerde, alnı bayraklar kadar
Yücelerde çırpınan Yurdum’un kıymetini!…
BİR KİLİM YAYDIM
Sevincim, gönlümden önce büyüyor
Nere baksam, nere gitsem; aynı göz!
Herşey beni bende iyi biliyor
Her dumanın yüreğinde aynı köz!..
Bir kilim yaydım ki; yeşilden yeşil!
Her ezan, her seher inci yağdırır!
Her secde anında gönül rüzgarı
Yalnız gecelere yıldız kaldırır!..
Yarabbi, verdiğin nimete şükür
İftar sofrasının bereketine!..
Seçtim duaların en güzelini
Türk’ün zincirlenmiş memleketine!…
Rahmetin bir deniz, damla şükrümüz.
Söylenmeden dilde kaldı türkümüz!..
Kayık yaptık, kubbelerden ne çıkar:
Karşı sahillerde kaldı Ülkümüz!…
Kabzalar Yavuz’un teriyle ıslak
Çiçekler nallarla boğuşmaktadır!
Ve hasret gecenin bir köşesinden
Sabahın bağrına uçuşmaktadır!…
Sevincim, gönlümden önce büyüyor
Nere baksam, nere gitsem; aynı göz!
Herşey beni bende iyi biliyor
Her dumanın yüreğinde aynı köz!..
İSTANBUL
Yağmurlar bir Avşar Kilimi gibi;
Fatih’ten bu yana, serilir durur!
Beş vakit ezanla kurulan yaylar,
Bilmem yücelerde kimleri vurur?
O yağmur kilimler şimdi üst üste
Bir yalan, adına deniz diyorlar!..
Yosunlar seccade, kandil balıklar;
Nallara hasretiz şimdi diyorlar!..
Peygamber nuruyla Eyüp Sultanlar;
Sultanlar; Sultanlar, Derviş Sultanlar!
Ak şeyhlerin ak kaftanı üstünde
Sırların sırrına ermİş Sultanlar
‘‘Bir güvercin uçurmuşum sılamdan,
Bir serçeyi kaçırmışım doğandan,
Kanadım yok, kartalım yok, yolum yok
Kan sağmışım, kan içmişim canımdan!…
Yağmurlar bir Avşar Kilimi gibi
Fatih’ten bu yana, serilir durur!
Beş vakit ezanla kurulan yaylar
Bilmem yücelerde kimleri vurur?
‘‘Kanlı Noel’’ de eşi ve üç yavrusu banyoda delik deşik edilen Nihat İlhan Paşa ilk defa konuştu. 28 Aralık 1982 TERCÜMAN
Nihat Paşa’nın gözleri dalıyor… 1963 Aralık’ında Kıbrıs’ın uğursuz gecesinde artık… “Onların şehit olacaklarını görmüştüm. Hem de bir gece evvel”.. Nihat Paşa’nın karısı ve üç yavrusunu delik deşik gören gözleri şırıl şırıl boşanıyor…
‘‘- Karıma bir beyaz tuvalet diktirmiştik. Onu giymişti. Murat ve Kutsi’nin ellerinden tutmuştu. Hakan nerede? diye sordum. Gökyüzünü gösterdiler. Uçuyordu… Sonra onlarda uçmaya başladılar… Beşparmak dağlarını aştılar. Adana’ya oradan da şimdi gömülü oldukları memleketim Elazığ’a doğru gittiler….’’
DÖRT GÜVERCİN BEŞ SEVİNÇ
Paşam, ne ki, can dediğin dünyada..
Bir bahar da yeşerecek dört çiçek!
Melekleri görmek olmaz rüyada
Hakan, bulutları yalnız geçecek…
Denize kavuşmuş balıklar gibi
Çağırsan; gelecek, çıkmayacaklar!
Rüya diyeceksin, gözlerin yaşlı
Sırrını, denizin açmayacaklar…
Harput Kalesi’ni seyreden beyaz
Güvercin kanatlı, yalnız bulutlar
Şehitler kervanı, içinden geçen
Rüzgarı rüyada nurlu kanatlar…
Birgün, dört güvercin; kapıyı çalar
Beş olur sevinçler, bulutlar akar..
Feza, derinlerde bir nokta olur
Harput sırtlarına o gün, nur yağar…
Paşam, ne ki, can dediğin dünyada
Bir baharda yeşerecek dört çiçek!
Melekleri görmek olmaz rüyada
Hakan, bulutları yalnız geçecek…
TAŞ VE DEMİR GURBETİ
Sen, gurbet uykularını bilmezsin
Bölünmüş parça parça geceler boyunca…
Ve bilmezsin, sızısını gurbetin
Sessiz sessiz bir kenara uzanmayınca!…
Önce ceylan gözlü kızlar gelir
Sonra ihtiyar kadınlar…
Sen ağlamazsın, ağlayamazsın ama
Taş duvar ağlar!…
‘‘Ak bir yemin üstüne bir damla kandır, Mamak!
Ve veliler sofrası, tuzu nur, ekmeği nur.
Yak, bir günah uğruna binlerce sevabı yak!
İsm-i Rahim, gün olur: ‘‘Kahhar’’ la bir okunur!
Katlanır her günü, biçilir; bir ateş kaftan olur!
Yağar nurani hayaller gözü yaşlı semadan…
Katleder sükutu çığlık, ekmeği taştan olur.
Kimse bilmez nice ah yüksektir, Ankara’dan…
İçten içe yanıyor eşya da, kimse bilmez!
Lav saçıyor ciğerim, sema bir kızıl yorgan..
Tenim ateş kanıyor; yol, buz olsa gidilmez!
Can kelebek ve fakat her çiçek burada kan!…
Sen gurbet uykularını bilmezsin
Bölünmüş parça parça geceler boyunca…
Ve bilemezsin, sızısını gurbetin
Sessiz sessiz bir kenara uzanmayınca!…
HAYAL VE HÜZÜN
Tahayyül ufkunu elbet, gezdim; kanadım kırık
Kıyısında yıkandım bir hayal denizinin
Her hayalin göğsünde hançer gibi hıçkırık
Ömrüm peşinde geçti bir bitmez kan izinin…
Dedi, nur yüzlü adam: Al tak kanatlarını
Feza kanatlarından bir nehir gibi aksın!
Yelesinden tut ve öp, Yavuz’un atlarını
Her secdene bir melek nurdan çelenkler taksın!
Bir deniz bu: Vücudun kaybolur kumsalında
Ve fakat gözlerinden beynine aksa akar!
-Bu kahraman ben miyim, bu peri masalında?
Kör devleri masalın, gözüme nasıl bakar?
“!…Su değil, biliyorum: Soframdaki ekmeğin
Yüreğini ıslatan, bir damla nurlu kandır
Su ağlar, toprak ağlar, buğday ağlar; değirmen
İnler durur derinden; seneler, asırlardır….’’
Tahayyül ufkunu elbet, gezdim; kanadım kırık
Kıyısında yıkandım bir hayal denizinin
Her hayalin göğsünde hançer gibi hıçkırık
Ömrüm peşinde geçti bir bitmez kan izinin…
YARIM GÜNLÜK BİR SAADET
Ben aylarca, şu ranzada; güneş doğunca uyurum
‘‘Güneşle adam asmazlar!…’’ yarım günlük bir saadet!
Her gece yatsıyla gelen, bir soğuk şey duyuyorum
‘‘Abdest al, güneşi bekle!…’’ böyle aylarca devam et!…
Suçum olsa, biliyorum; öpmez alnımdan melekler
Ve gözyaşlarıma konmaz o nurani kelebekler
Bu soğuk sessizlik te ne?… Ve niçin ana hasreti?
Niçin adım kimse bilmez? Hem nereden bilecekler?!…
Ses de, sükut da burada; hep ölümü hatırlatır.
Gelsin ‘‘Baş üzre yeri var;’’ ve fakat beklemek, bir tuhaf
Yüreğini şu tavanın, bilmem ki, kimler kanatır?
Ve niçin ateş perdeler, göz bebeklerimde saf saf?
‘‘Bir güvercin bir balık nasıl masum ölürse
Nasıl çatlarsa bir nar, cennetten bir tat için
Gelsin ölüm, yüceler yücesi Rabbimiz’den
Yaşanmaz, anlatılmaz bir yeşil murad için!…’’
Ben aylarca, şu ranzada; güneş doğunca uyurum
‘‘Güneşle adam asmazlar!…’’ yarım günlük bir saadet!
Her gece yatsıyla gelen, bir soğuk şey duyuyorum;
‘‘Abdest al, güneşi bekle!…’’ böyle aylarca devam et!…
ERCİYES VE BEN
Erciyes’te kar diyorum, bu akşam
Benim kadar terk edilmiş değildir..
Karanlığa yar diyerek sarılmış
Ümitleri benimkinden yeşildir…
Niçin olmasın ki: çiçeğin kanı
Erciyes’in doruğundan süzülür.
Bir pınardır Erciyes’in Yüreği
Kanar kanar, dudaklara dökülür.
Benim gibi bir vefasız yarı yok!
Kor ateşte erimeyen karı yok!
Her tanesi bir akrebin ağzında
Aşk dediği bir acayip narı yok!…
‘‘…Taş değirmen arasında bir yürek;
Taş incinir diye mahzun kanıyor!
Ümit, buzda kök salacak bir çiçek
Gönül devşirecek çiçek arıyor!…
Erciyes’te kar diyorum, bu akşam
Benim kadar terk edilmiş değildir..
Karanlığa yar diyerek sarılmış
Ümitleri benimkinden yeşildir…
GÖZLERDEKİ DÜNYA
Ne ki, Dünya dediğin?
Gözlerime sığıyor!…
Koca koca yıldızlar
Rüyalara yağıyor!…
Ey gözlerinde bir şey, birşeyler bulduğum yar!..
Bir kardan hayaline güneşler olduğum yar!
Bir güzelin gözünde kaybettim gözlerimi
Ot olsun kirpiklerim, bastığın yerlere yar!…
Ne ki, Dünya dediğin?
Gözlerime sığıyor!…
Koca koca yıldızlar
Rüyalara yağıyor!…
BİR ÖMÜRLÜK KIŞ
Şimdi bakıyorum, ömrümde çiçek
Her çiçek, mutlaka kışa yenilmiş!…
Ümit yeşertecek, hüzün biçecek
‘‘Devam et, kim bilir, belki…’’ denilmiş..
Her kış, bir baharın ak sevincidir
Bu ömür kışının baharı nerde?
Yalnızlık; denizde, inci incidir.
Burada yalnızlık, bir ateş perde
Gün olur, nur yağar, bu dert biter mi?
Bir mezarda yeşerir mi çiçekler?
Ağlar belki, lakin; o yaş yeter mi?
Mahzun mahzun iç çeker mi, çiçekler?
Bir avuç tohumda bir bahar saklı
Bir nurani emir, gelmeyi görsün..
Yol uzun, yol çetin; binbir konaklı
Sonunda bir Bahar, eleme küskün!…
NE SÖYLESEM
Ölüm dediğin ‘‘kuş’’ oğul!
Aşar dağdan, seçer seçer can alır!
‘‘Sevda’’ desen-bir aşınmaz taş oğul!
Coşar, candan; çizer çizer kan alır!
Süzülürse bir güvercin ‘‘Yüce’’ den
Kartal olsan fayda etmez, gidersin
Garip gönlün, yaş yaş olsa; gözlerden
Aksa gitse yürek yaksa neylersin!..
Korkunç nizam içinde, zerre zerre Kainat
Ve tesbihte, anbean; ‘‘Dergah-ı İlahi’de!
Adeta her zerrede nurani iki kanat
Çırpınıp zikrediyor, Nur-ı Muhammedi’de!…
Ölüm dediğin ‘‘kuş’’ oğul!
Aşar dağdan, seçer seçer can alır!
‘‘Sevda’’ desen, bir aşınmaz taş oğul!
Coşar, candan; çizer çizer kan alır!
GÜNAHKARIN LİSANI
Sükutu çığlıkların, hep denizlerde kaldı
Ellerimle yaktım ben, gemileri çaresiz…
Ömrüm gibi semanın derinliği kısaldı
Döner durur martılar, kıyılarda çaresiz…
Bir kar çiçeğiydi, sarı kız; güzel…
Buz tutmuş toprağa güneş busesi
Sevincimi biçen, hangi kanlı el
Beynimde çınlayan, kimlerin sesi?..
Aşkmış, çaresi yok; dermanı zehir!
İçtikçe hasreti devleşen pınar…
İçimde, denizi çağıran nehir
Denizlerin omuzunda, kayalar…
Toprakta çürüyen karanfil açar..
Çiçek çiçek çilesinin bahtını
Bir peri uzatır, sonra da kaçar
Rüya ülkesinin altın tahtını…
Sükûtu çığlıkların, hep denizlerde kaldı
Ellerimle yaktım ben, gemileri çaresiz…
Ömrüm gibi semanın derinliği kısaldı
Döner durur martılar, kıyılarda çaresiz…
HÜZÜN VE ÜMİT
İnsem gök kubbeden; hançer hançer yer..
Çıksam gök kubbeye; kanlı bulutlar!
Bir el hançerlemiş garip dünyamı
Sevincimi çalmış gaddar haydutlar!…
Elim hangi kapıya uzansa kor oluyor!
İliklerim yanıyor, beynimde kaynıyor kan!
Her anıma bir şeytan, bir günah yar oluyor
Böyleyken her anıma, semadan yağıyor can!
‘‘Hayal etmek bile seni, gönlüme çok geliyor!
Saçlarına dokunmak, bilirim: Öldürecek!
Bu yürek her dakika; zavallı, her dakika
Anar, durur ya seni; ölümü ne bilecek!…
İnsem gök kubbeden; hançer hançer yer
Çıksam gök kubbeye; kanlı bulutlar!
Bir el hançerlemiş garip dünyamı
Sevincimi çalmış gaddar haydutlar!…
ADALET VE HAKİKAT
Ve döner, semaların nuru pencerelerde
Karanlık nura akar, haykırır; Ömer (R.A.) nerde?
Taş yürekli duvarlar, buzdan sükûtu keser
Bir çiçekte kelepçe, haykırır; Ömer (R.A.) nerde!…