Ahu Gözlüm

Aşık Feymani Ağabey gezginci aşık olarak yetişmiş, sazı elinde köy köy, belde belde dolaşırmış. Kozan’ın Bucak köyüne varmış, orada bir aşığın kızını görmüş, sevdalanmış.
 
İstemişler sonra. Söz, nişan derken düğün olmuş.
 
Eskiden jipler çoktu ya, onlarla gelini almaya gitmişler. Ev yol kenarı. Gelini alıp gelmişler batı tarafından. Gelin jipin içinde. Feymani Ağabey’i çağıracaklar, o da gelinin yanına gidecek, jipten indirecek.
 
O sırada bir de bakmış ki bir asker arabası gelmiş, sanki tam da o anı bekliyor gibi. Komutan seslenmiş “Osman Taşkaya kim?” “Benim ” demiş Feymani Ağabey. Herhalde düğün işlerinde falan bir noksan var zannetmiş. “Gel ifaden var ” diye alıp götürmüşler. Tam otuz üç gün yatmış içeride, ama bu otuz üç gün otuz üç sene gibi gelmiş.
 
En son demişler ki “bir yanlışlık olmuş, gidebilirsin.”
 
Bu zamanlarmış işte, bir Haziran Ayı imiş. Köylüler geçmiş olsuna gelmişler Feymani Ağabey’in evine. Dut ağacının gölgesinde oturuyorlarmış. Feymani Ağabey heyecanla hanımların arasına bakıyor eşini görmek için ama yok, göremiyor bir türlü. Heyecandan ölecek. Sonra diyorlar “Sen gittin gelin geldi, gelin gitti, sen geldin.” Meğer kızın babası “benim hapiste yatana verilecek kızım yok” demiş, almış gitmiş kızını.
 
Ertesi günü o köye gidiyor Feymani Ağabey., kayınpederini görecek ve hanımını alıp gelecek.
 
Köyün kenarındaymış ev. Bir varıyor ev boşalmış, kapı pencere açık. Evi taşımışlar, nereye gittikleri de belli değil. Kime sorduysa gittikleri yeri bilmiyorlar. İki sene arıyor Feymani Ağabey ama bulamıyor bir türlü.
 
Feymani Ağabey’in köyünden Adana2da çalışan bir arkadaşı var, adı Hasan. O geliyor bir gün eve. Laf lafı açıyor ve diyor ki “Ben senin gelini Adana’da gördüm.” “Hangi mahallede?” diyor heyecanla Feymani Ağabey. “Mahallede değil Küçük Saat Semtinde.”
 
Küçük Saat denilen yer her Adana’ya gelenin muhakkak uğrayacağı bir yer. Hadi bir mahalle olsa aramak kolay. Feymani Ağabey doluyor tabi. Hasan’a “al eline kağıdı kalemi ve yaz” diyor, başlıyor söylemeye.
 
“Ahu gözlüm tut elimden
Vazgeçmeden emelimden
Aşkın beni temelimden
Yıkmadan gel yakmadan gel
Derde salmadan başımı
Noksan etmeden işimi
Damla damla gözyaşımı
Dökmeden gel akmadan gel
Göz değmeden yapımıza
Yıkılmadan tapımıza
Kara deve kapımıza
Çökmeden gel ıhmadan gel
Feymani’yim kaçma benden
Usanmadı gönül senden
Ecel tatlı canı tenden
Çekmeden gel çıkmadan gel.”
 
Bu esasında altı kıta imiş. Bu altı kıtalık şiiri bir zarfa koyuyor Feymani Ağabey ve Hasan’a veriyor. “Git, Küçük Saat’te bizim hanımı gördüğün yerlerde dolaş, görürsen bunu ver ve kaç. Yoksa yanında abisi, babası olur, akrabaları olur, seni hırpalarlar” diyor.
Nereden görecek gelini Hasan. Altı ay yolunu oralara düşürüyor ve sonunda görüyor, mektubu verip kaçıyor.
 
Eskişehir’de Yunus Emre Anma Toplantıları içinde Aşıklar Gecesi yapılırdı. ( Bu yıl Yunus Emre Yılı olmasına rağmen hiç bir faaliyet görmediğimi de not olarak yazayım.) Bu gecede sunucu da bizim Rasim Köroğlu idi. Rasim bir atışmadan sonra Feymani Ağabey’e bu türkünün hikayesini anlattırıp, türküyü okutturdu.
 
Gece program bittikten sonra otobüsle kalacakları yere doğru giderken bir grup otobüsün önünü kesiyor, tam da yol kesmelerin çok olduğu zaman. Araçtakiler korkuyor tabi. Saat gece on iki, tenha bir yer, on- on beş genç yolu kesmiş. Beş altısı otobüse çıkmış “Aşık Feymani kim?” diye. Usulca elini kaldırmış Feymani Ağabey, gençler sormuş “O hikâyenin sonu ne oldu?”
 
Haftaya bir başka türküsünü anlatalım nasip olursa Feymani Ağabey’in.
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen