Necdet BAYRAKTAROĞLU
Kainatı, gökleri ve yeri, bu ikisi arasındakileri anlamlı ve amaçlı yaratan Yüce Allah, her türlü canlıları da farklı şekillerde meydana getirmiştir. Bitkisi ve hayvanıyla her canlıyı dişi ve erkek olarak yaratmış ve bu canlılar içinde en mükemmel olarak yarattığı insanı da dişi ve erkek olarak dünya hayatına kazandırmıştır. Birbirlerine karşıda sevgi, muhabbet, şefkat, merhamet gibi duygular vermiştir. İnsanların yaratılışı ve birbirlerini tanımaları konusunda: Kuranımız Hucurat Suresi 13. Ayetinde şöyle denilmektedir: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi millet ve kabileler haline koyduk ki, birbirinizi kolayca tanıyasınız.”
Yüce Allah bir erkekle bir dişiden yarattığı kullarına, kutsal aile yuvasını oluşturmaları için Nisa Suresi 3. Ayet, Nur Suresi 32. Ayette buyrulduğu üzere: “Evlenin”denilmiştir. Yüce Rab bu buyruğunda, insanların üreyip çoğalmalarını, evlenip aile yuvası kurmalarını ve dünyaya yayılmalarını istemektedir. Evlilik insan yaratılışının ve insan hayatının bir gereği olmaktadır. Hz. Peygamberimiz de bu hususta: “Gençler! Ailesini geçindirecek kadar geliri olanlarınız derhal evlensin! Çünkü evlenmek, gözü haramdan daha fazla sakındırır, nefsi daha fazla korur…” diye söylemiştir.
Aile, Türk Dil kurumunda. “Evlilik ve kan bağına dayanan, karı ve koca, çocuklar, kardeşler arsındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birliktir”diye bahsedilmektedir. En dar anlamda çekirdek aile ise, anne, baba ve çocuklardan oluşan en küçük insan topluluğudur. Geniş anlamda ise, aynı soya mensup kan ve akrabalık bağlarıyla birbirine bağlı olan, aralarında belirli hak ve ödevlere sahip, ortak değerleri olan bir kurumdur. Geniş ailede, anne ve baba, çocukların yanında ayrıca nine ve dede, amca ve hala, dayı ve teyzelerde, aileden sayılır. Evvelden çocuk doğunca, gözlerini dede ve ninenin olduğu böyle bir geleneksel ailede gözlerini açıyordu ve mensubiyet duygusunu fazla yaşıyor dini ve milli, kültürel ve ahlaki bilgileri ve hayat tecrübelerini daha fazla öğreniyordu. Geniş ailede, akrabalık bir nimettir. Türk milletinin tarihi dönemlerine baktığımızda, hep böyle geleneksel ailelerde yetiştirdiği nesillerle, güçlü ve kudretli olmuştur.
İnsanlar ilk çağlardan beri aileler halinde yaşamışlardır. Aile toplumun, milletin özüdür, temelidir. Çünkü milletler, birçok ailelerin birleşmesinden meydana gelmiştir. Ziya Gökalp aile konusunda: “Aile milletin küçük bir parçası, toplumun temel unsuru, değerlerin taşıyıcısı ve koruyucusudur”demektedir. Toplumun aile yapısı ne kadar sağlam olursa, o toplumun yapısı da o kadar güçlü olur ve hem aile ve hem de toplum huzuru ve saadeti yakalar. Charles Dıckens bu hususta: “Bir memleketin yükselmesi ev ve aile muhabbetine bağlıdır” diye söylemektedir.
Aile, bireylerinin en temel ihtiyaçları olan sevgi ve saygı, şefkat ve merhamet, güven ve sabır, şahsiyet ve aidiyet duygusunu kazandığı ve yaşadığı en önemli tek yerdir. Aile bilgi, ahlak, tecrübe, tertip, düzen ve iyi alışkanlıklar okuludur. Anne ve babaya, akrabaya, vatana ve millete, bayrağına ve memleketine vazife hislerini kazandığı yerdir. Aileyi güçlü tutan ve uzun ömürlü yaşatan bu değerlerdir. Kişi ailenin bir parçasıdır. Kişiyi dünyaya getiren, gülmeyi ve ağlamayı öğreten, hayatı tanıtan ailedir. Aile üyelerinin yaşadığı yerlere yuva denir. Aile yuvalarına, aile ocağı da denilir. Bu aile yuvası ve ocağında güven, rahatlık ve sıcak bir ortam yaşandığı için bu adlar verilmiştir.
Ailede bir eş, kadın veya erkek fark etmez, evinde eştir. Beraberce yaşama, paylaşma ile olur. Aynı yuvayı paylaşan eşler, yardımlaşmaya daha fazla muhtaçtırlar. Evlilik hayatı, eşlerin beraberce taşın altına ellerini koymaları ile kolaylaşır ve zorluklar aşılır. İşte zorlukları yenmenin, hayatı kolaylaştırmanın ve yuvayı mutlu kılmanın yolu fedakarlıktan geçer. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var”derler.
Aile, evlilik yolu ve nikah bağı ile kurulur. Evlilikte karı ve koca arasındaki uyum, sevgi ve saygı, güven, sadakat ve fedakarlık, ailenin geleceğini belirleyen en önemli faktörlerdir. Hz. Peygamberimiz bu konuda: “Müminlerin imanca en kamil olanları ahlakı güzel ve ailesine nezaketle muamele edenleridir”diye söylemiştir. “Tek kanatlı kuş uçmaz”derler. Birlik ve beraberlik sayesinde ailenin devamı ve mutluluğu sağlanır.
Ailenin, Türk toplumunda önemli bir yeri vardır. Ülkemizde aileye verilen önem, diğer ülkelere göre çok fazladır. Türk Medeni Kanununa göre, insanların evlik kurabilmeleri için kadınların 15, erkeklerin ise 17 yaşında olmaları gerekiyor. Bu yaşta değillerse, anne ve babanın rızası aranmaktadır. Evliliğin ilk adımı, sevdiklerimizin şahitliği ve katılımları ile yapılan düğün töreni ve şölenleri ile gerçekleşir. Düğünle, iki yeni hayatın bir yuvada birleştiği ve yeni bir ailenin kurulduğu ilan edilir. Aile hayatını yaşanılır kılan evliliktir. Hz. Peygamberimiz: “Namuslu bir birliktelik yaşamaya niyetlenip aile kurmaya çabalayana Allah mutlaka destek olur”diye söylemektedir.
Aile, hayırlı evlatlar istenen kutsal bir yuvadır. Yeni doğan her çocuk aile hayatına canlılık katacaktır. Her yeni evlilikler, yeni yeni nesillerin meydana gelmesini sağlayacaktır. Bu yeni nesiller, yeni aileler, akrabalıklar, yeni topluluklar ve toplumlar oluşturacaklar, rahat ve huzur içinde yaşayacaklardır. Aile fertleri arasında ve çocuklar üzerinde adaletli karar ve düşünceler ve anlayışlar hakim olmalıdır. Hz. Peygamberimiz: “Allah’tan korkun ve evlatlarınız arasında adil olun”diyerek, herkesin durumuna göre eşit davranılmasını istemiştir. Yine Peygamberimiz, aileye hizmetli ve adaletli olanı, iyilik yapanı överek: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı hayırlı olandır”diye söylemiştir.
Karı koca yuvanın, ailenin parçalarıdır. Birbirlerini tamamlamaktadırlar. “Tek taşla duvar olmaz” derler. Ailede kadın ve erkeğin rolleri bellidir. Kadın eş ve anne, erkek ise eş ve babadır. Kurulan evlilikte, yavrusu olunca kadın “anne”olur ve yavrusunu merhametiyle bağrına basar ve candan sevgi ve şefkatini verir. Ailede anne, ailesi, kocası ve çocukları için hizmet için koşan, çabalayan, yorulan ve emek verendir. Kocasının malının, ve çocuklarının koruyucusu, bekçisi ve evini idare edenedir. Hz. Peygamberimiz:“Cennet annelerin ayakları altındadır”diyerek, annenin önemini belirtmiştir.
Yavrusu olunca da erkek, “baba”olur ve yavrusu, asırlarca onun adıyla anılır ve ona ait, ona bağlı bir can, canı vardır. Hz. Peygamberimizin: “Ailenin senin üzerinde hakkı vardır” uyarısı ile üzerine yüklenilen sorumluluğu yerine getirebilmek için çırpınmaya başlar. Ailesine iyilik taşıyan, kötülükleri uzak tutan, işleri üstlenen, eline geçeni ailesiyle bölüşendir. Çocuklarını yarına şahsiyetli, faydalı ve başarılı şekilde yetişmelerini sağlayandır. Bu hususta Hz. Peygamberimiz: “Hiç bir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır” sözünü yerine getirip, aileye ve çevreye, vatana ve millete layık, temiz hayırlı birer evlatlar yetiştirendir. Ailede baba saygıdır ve güvendir, huzurdur ve berekettir. Hz. Peygamberimiz: “Babaların duası mutlaka kabul olunacaktır”diyerek, ailede babanın önemini ve yerini belirtmiştir.
Her milletin kendine göre, farklı sosyal ve kültürel, milli ve dini değerlere sahip olan aile yapıları vardır. Bu nedenle milletlerin aile yapıları birbirinden farklıdır. Her millet, kendi sosyal ve kültürel değerlerini, aileleri vasıtasıyla, yeni nesillerine aktarır.
İslam dini, aileye büyük önem vermektedir. Aile, insanın huzur bulduğu, neslinin devamının sağlandığı kutsal bir yuvadır. Bu durum Kuranımız Nur Suresi 32. Ayetinde: “İçinizdeki bekarları evlendirin” diye buyrulmuş, Hz. Peygamberimiz de:” Evlenin, çoğalın. Zira ben ümmetlere sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim” diye söylemiştir.
İslamiyet öncesi Türklerde aile, toplumun en küçük birimi idi. Aile, Türk Töre sistemi içinde yerini alırdı. Töre, Türk toplumunda hakim ve geçerli olan tek değerdi ve toplum hayatının her alanında uygulanırdı. Türkler törenin önemini “İl (devlet) gider, töre kalır”sözü ile ifade etmişlerdir. Törenin hükmünde adalet, iyilik, fedakarlık, eşitlik ve kişilik gibi değişmez prensipler vardır. Ailenin kurulması, korunması ve mensubiyet fikride, töre anlayışına göre düzenlenirdi. Ailenin devamlılığı töre ile güvence altına alınmış olup, ben ölünce eşim ve çocuklarım ne olur endişe ve korkusu yok idi.
Aile ve yuva kurma, Türk toplumunun temeli idi ve evlenme toplumsal bir görev idi. Bekarlık ayıp sayılırdı. Türklerde ailenin korunması ve bölünmemesine büyük önem verildiğinden, boşanma olayları pek fazla görülmezdi. Türk töresinden, devam eden gelen bir gelenekte, halen Anadolu’da düğünlerde uygulanan, gelin ve damat evine bayrak asılması vardır. Bunun anlamı ise, evlenen arkadaş şimdi evleniyorsun ve kendi devletini kuruyorsun, artık özerksin, seninde bir devletin var anlamına gelmektedir. Türklerin karakterinde ve inancında, ne kadar geleneksel Türk hanesi varsa, o kadar Türk devleti vardır.“Yeryüzünde bir tek Türk ailesi kalsa bile, Türk devletini yeniden kuracak bir çekirdek güce ve potansiyele sahiptir”düşüncesi hakimdir.
Türklerde aile ve ordu iki temel güç idi. Aile toplumun taşıyıcısı olup, aynı zamanda toplumun devamından sorumludur. Oğuz Türklerinde aile adına boy denirdi. Türkler, sağlam bir aile düzeni kurarak, sosyal yapısı ve milli olma karakterini asırlardır korumuşlardır.
Türkler, İslam’ı kabul ettikten sonra aile hayatındaki töre düzenlerini uzun süre devam ettirmişlerdir. Daha sonra kurulan çeşitli Türk devletlerinde ve devam eden farklı tarihi dönemlerinde, aile yapılarında ve kadınların giyim ve davranışlarında değişimler yaşanmaya başlamıştır. Aile örfi anlayıştan ziyade, Türk devlet yönetiminin İslami bakış ve kültürüne göre gelişmiş ve şekil almıştır.
İnsan soyunun geleceğe arı ve soylu olarak taşınabilmesi için aile zorunludur. İnsanın varlık sebebidir. Sağlam, sağlıklı ve güçlü, huzur ve saadet dolu bir aile, milli ve dini, ahlaki değerleri yüksek fertlerden kurulur. İki “Ben”in “Biz”olmasıdır. İki farklı insanın içine“sevgi, fedakarlık, hoşgörü, emek, sabır” gibi değerleri kattığı sıcak mekandır. Evlenirken, ailenin temelleri bu değerlerle sağlam atılması gerekir.
Ailede çocuk, geleceğe hazırlanması gereken bir emanettir. Hassas bir can olup, ilgiye, sevgiye, sevilmeye ihtiyaç halindeki bir yavrudur. Dualarla ve güzel bir isimle dünyasına başlamalıdır. İyiyi, doğruyu, güzeli ve sevgiyi benimsemeye doğuştan hazırdır. Anne ve baba kucağında bunları öğrenecektir. Aile, ilk eğitim yuvasıdır. Eğitimin ve gelişimin gerçekleştiği, milli ve dini, ahlaki ve örf ve adet değerlerinin öğrenildiği yer ailedir. Daha sonra çocuklar için ikinci dönem olan sıralı okullarda, eğitim ve öğrenim dönemleri ile ileriki yaşları için, bir program dahilinde bilgisi ve kişiliği gelişecektir. Hz. Peygamberimiz: “Çocuklarınıza iyi bakınız. onları güzel terbiye ediniz”diye nasihatta bulunmuştur.
Çocuklarda ailelerine, ana ve babalarına karşı sevgi ve saygı, itaat ve sadakat içinde olacaklardır. Kuranımız İsra Suresi 23. Ayetinde: “… Anaya ve babaya iyilik ediniz… ” diye buyrulmaktadır. Çocuklar ailede bağ, tutkal ve birleştirici olacaklardır. Bu görev, ailenin temelini ve geleceğini güçlü tutar.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 15 Mayıs gününü Uluslararası “Aile Günü”olarak ilan etti. Fakir aileler, evsiz aileler ve aileyi oluşturan bireylerin ilişkileri, aile ilkeleri, eşitlik ve adalet ve toplum dayanışması gibi etkinliklerin gerçekleştirilmesi için, daha sonra “Aile Haftası”olarak kutlanmaya başladı.
Dünyada olduğu gibi, ülkemizde de hızlı bir şekilde toplumsal değişim yaşanmaktadır. Bu değişimle birlikte, aile binaları da çatırdamaya ve çökmeye başlamıştır. Az gelişmekte olan bölgelerden, sanayi ve ticaretin ağırlıklı olduğu bölgelere göç akını vardır. Yeni yerleşim yerlerinde, değişen şartların etkisiyle, geleneksel ve geniş aile yerini, çekirdek aileye bırakmıştır. Bu çekirdek ailede ilişkiler ve görev paylaşımı, ebeveynler ve çocuklar arasındaki iletişimler her geçen gün bozulmaya ve kopmaya başlamıştır. Bu değişim her geçen gün, Türk aile yapısında ve ailevi değerlerinde bozulmayı artırmıştır.
Aile direği yıkılmış, bozulmuş milletler ayakta duramazlar. Son birkaç asırdır Türk düşmanları olan emperyalist güçler, Türk milletini yıkmaya, ailelerimizi bozmaya ve parçalamaya dönük faaliyet ve proje içindedirler. Modern hayat tarzı adı altında, yaşam tarzı ve düşüncesini benimseyen bir anlayışı, toplumuza hakim kılmak istemektedirler. Aile içinde bencil, kendini düşünen, çıkar ve hesap güden bireyler oluşturulmaktadır. Kişiyi tek başına ele geçirmek, aileden koparmak ve aile üyelerini birbirinden ayıracak tohumlar ekerek, aileyi zayıflatmak amacı güdülmektedir.
Son yıllarda bu yıkıcı çalışmalar büyük hız almış, her tarafımızdan saldırı halindedirler. Köy ve şehirde, sokakta, evimizin içinde, televizyon ekranlarında, gazetelerde, internet ve bilgisayar ve cep telefonlarında, ırz, namus ve ahlaki değerlerimizi ve milli ve manevi yapımızı bozacak biçimde gizli ve açık çalışma içindedirler. Ekranlarında, her türlü ahlak ve namus değerlerimizi bozucu, imrendirici, ilgi ve dikkat çekici filim ve dizi ve oyun, gösterimlerle kanallara kilitleyip kadınımızın, genç kızımızın ve erkeğimizin ananevi yapısını, huyunu ve psikolojisini bozmaktadırlar. Özel ve mahremiyet sınırlarına tecavüz, birbirini aldatmalar, kötü alışkanlıklar, normaldir ve uygundur anlayışı ile sunulmaktadır. Bu şekilde kadınımızın, erkeğimizin ve çocuklarımızın aile bağları koparılmaktadır.
Teknoloji ve iletişim, her geçen gün ailelerimizin içine müdahale ederek, yıkıcı bilgi kirliliği ile esir aldı. Aile içinde herkes yalnızlaştı. Anne, baba ve kardeşler, akrabalar sohbete, bir çift söze hasret kaldı. Evlerde herkes reklam arasında yaşıyorlar, birbirinden kopuk ve yabancı haldeler. Anne dizi, baba futbol maçı seyretmekte, kız elinde cep telefonunu Facebook, WhatsApp takibinde, oğlan kendini kaptırmış, dalmış bilgisayar oyunundadır. Birbirine yakın fakat birbirinden habersiz bir yaşantının benimsenmesi, farklı dünyalarda yaşıyor olmaları, aynı aile içinde bölünmüş ve ayrı hayatların oluşmasını sağlamış bulunmaktadır. Yaşanan böyle aileler “Bir aile”değil, “Bir evi paylaşan”kişilerdir. Aile bir yuva , sığınak olmaktan çok, bir otel, bir misafirhane görevini yapmaktadır.
Böyle ailelerde mutlu ve huzurlu, muhabbetli ve işbirliği içinde bir ortam var mıdır? Yok. Birbirine uzak, kopuk aile bireylerinin oluşturacağı gelecekteki aile yapısını bir düşünün. Ne fecidir değil mi?
Bu nedenle milletimiz ve temel direği olan ailelerimizi korumak için canlı, uyanık, bilgili ve güçlü olmalıyız. Aile içindeki her fert milli ve dini, ahlaki ve kültürel değerlerini iyice öğrenerek, sevgi ve şefkat, sadakat hisleri ile birbirlerine bağlanacak ve azim, fedakarlıkla aile düzenini koruyacaklar ve üzerlerine düşen vazifeyi bileceklerdir. Britanyalı düşünür Fletcher Christian bu hususla ilgili olarak: “Vatanınız için kan, arkadaşınız için göz yaşı, ama aileniz için ter dökün”demektedir.
Aileye yeterince önem vermeyen batıda, gençleri “kendin kazan, kendin ye, yaşa”anlayışı ile sokağa bırakmış, bu suretle aile bağları zayıflamış ve aileyi sarsan yıkıcı faaliyetler aile yapılarını bozmuştur. Aileler bunun acısını ve ızdırabını sıkıntılı yaşayıp çekmişler. Bu durumun farkına varan batı, son yıllarda kiliselerinde katkı ve çabaları ile tekrar aileye önem vermeye ve ailelerine sımsıkı sarılmaya başlamışlardır.
Aileleri güçlü kılacak bir eğitim ve kültür hamlesi yapılması gerekir. İdeal aileyi meydana getirmek için, yeniden bir ruh, düzen ve yapılanma verilmeli ve aile olma bilinci artırılmalıdır. Ferdin huzuru ve mutluluğu ailenin sağlıklı olmasına bağlıdır. Ailenin bilgili, eğitici ve yetiştirici gücü, millet yapısını kuvvetli tutar. Aile bir terbiye ocağıdır. Bu ocağın iyi korunması gerekir. Bunun yerini farklı kötü, yıkıcı, ahlaki değerleri bozucu düşünce ve davranışlar, adetler almamalıdır. Ailenin yerine başka bir anlayış ve yaşantı girmemelidir. Çocuklarımız aile içinde sevgisiz, ilgisiz ve eğitimsiz bırakılıp, olumsuz ortamların ve güçlerin eline bırakılmamalıdır. Aileyi tahribe yönelik her davranış, eylem ve faaliyet, toplumun tahribine yönelmiş demektir.
Bu nedenle değerli anne ve babalar, çocuklarınıza bırakacağınız en iyi miras, güzel ahlak ve güzel bir terbiyedir. Böylece, dünyada ve ailemizde huzur ve saadeti yakalayarak ve yaşayarak, Yüce Allah’ın rızasını kazanıp, ebedi hayata kendimizi hazırlamış oluruz. Kuranımız Tahrim Suresi 6. Ayetinde: “Ey iman edenler, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun… “denilerek, aile fertlerine ve herkese uyarı yapılmaktadır.
KAYNAKLAR
İmam Gazali – İslam’da Evlilik ve Aile – Kahraman Yay. – İst. 2014
Prof. Dr. Nevzat Tarhan – Son Sığınak Aile – Nesil Yay.- İst.2018
Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir – Mutlu Bir Yuva – Tahlil Yay. -İst. 2011
Prof. Dr. Hayrettin Kahraman – Aile İlmihali – Timaş Yay. – İst. 2011
Mustafa Yazgan – Aile – Adıyaman Belediyesi Yay. – 2006
Doğan Cüceloğlu – Başarıya Götüren Aile – Remzi Kitabevi – İst. 2016
Dr. Zekiye Demir – Aile Huzuru – Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. – Ank. 2009
Mehmet Hulisi İşler – İslam’da İzdivaç ve Aile – Türdav Yay. – İst. 1979
Hasan Çalışkan – Evlilik ve Aile Hayatı – Çelik Yay.- İst. 2011
Mehmet Oruç – Huzurun Kaynağı Aile – Arı Yay.- İst. 2017
Hadislerle İslam – Heyet – Diyanet İşleri Başkanlığı Yay.- Ank. 20014