İlahiyat Fakültelerinin medreseleştirilmesi ve felsefe, sosyoloji, psikoloji, dinler tarihi ve din eğitimi gibi derslerin yavaş yavaş ders saatlerinin azaltılıp kadrolarının daraltılması projesi tam gaz devam ediyor.
Bazı fakültelerde bu alanlardaki anabilim dalları bilim dalına dönüştürülerek tek bir “Din Bilimleri” anabilim dalının altında toplanıp kadro daraltılmasına bahane hazırlanıyor. Son yıllarda, yeni açılanlar da dâhil olmak üzere, Temel İslam Bilimleri bölümünün öğretim elemanı sayısı Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü’nün en az iki, bazen üç veya dört katı. Ayrıca Temel İslam Bilimleri Bölümlerindeki, Arap Dili Öğretimi hariç, Arap dünyasından gelen hocalara ve bunların sayılarının giderek artmasının getireceği sonuçlara hiç girmiyorum. Bazı fakültelerde neredeyse Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü’nde her alanda dersi verecek bir hoca bile yok. Ama YÖK, geçtiğimiz günlerde İlahiyat Dekanları ile toplandı ve YÖK Başkanı, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü’nden kadro isteğinde bulunulmamasını, buna olumlu cevap verilmeyeceğini, ihtiyaçların başka fakültelerden (Edebiyat fakültelerinin; felsefe, sosyoloji, eğitim fakültesi ve psikoloji bölümleri) karşılanmasını istedi. Daha da ilginç olanı, aynı dışarıdan karşılama emrinin, her İlahiyatta giderek artan Arap Dili hocaları için istenmemesi. Ya da bütün İlahiyatlarda haddinden fazla şişmiş olan Temel İslam Bilimleri Bölümü kadroları için bunun söylenmemesi. Doğruysa Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Ali Köse dışında itiraz eden olmamış (içinden itiraz edenlerin ve arkadan konuşanların epeyce olduğunu bilsem de burada belirtmem uygun değil). Bu durum, Türkiye’nin 18. Yüzyıldan bu yana yaptığı yenileşme gayretlerinin tersine doğru gitmek anlamına geliyor.
Bir taraftan İslami İlimler isminin ısrarla ve zorla İlahiyatlara kabul ettirilme çabalarının da hâlâ bitmediğini görüyoruz. Diğer taraftan, İlahiyat dışındaki fakültelere gücü yetmeyenlerin İlahiyatlarda kız-erkek ayrı sınıf/koridor/kantin vb. çabaları da bitmiş değil. Dini ve zihni yönden, tarihte görülmemiş bir “İslam Orta Çağı” ve selefi bir yapı yaratılmaya çalışılıyor. Ehl-i hadis merkezli akıl düşmanı bir din ve fıkıh yorumu Türkiye’de her geçen gün hâkim kılınmaya çalışılıyor. Beğenmediğimiz Batı kadar bile insani hak ve özgürlüklere, bilime, adalet ve liyakata dayalı bir toplum yapısı kuramamanın sebeplerini araştıracakları yerde, bu sebepleri araştırabilecek ilimleri İlahiyatlardan yok ediyorlar. Durum, gerçekten endişe verici.
Buradaki “medreseleşmeden” kastımız tarihi görevini tamamlamış olan skolastik bir eğitim modelinden daha gelişmişi olan bir modele geçememe sendromudur. Bunu Osmanlı’nın son üç dört asrından beri çözmeye çalışıyoruz.. Ama mutaassıp bir zihniyet buna müsaade etmiyor. Osmanlı’nın yenileşme ruhundan bile geriye gidiyoruz.
Beka’dan bahsedenlerin biraz da esas beka sorununun temellerine inmesi gerekiyor. Biz, sadece kayıtlara geçmesi için uyarıyoruz. Bizden söylemesi.
Prof.Dr. İbrahim MARAŞ; Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi