Aklın Serhaddi

İran coğrafyası, çok eski zamanlardan beri nizâma, devlet ve cemiyet disiplinine ters düşen militan grupları barındırmasıyla şöhret yapmıştır. Fransızcaya “assassin” kelimesini hediye eden Haşşâşîn teşkilâtı timleri, başta büyük vezîr Nizâmülmülk olmak üzere, pek çok tanınmış sîmâyı, düzenledikleri suikasdler netîcesinde öldürmüşlerdir. Alamut Kalesi’ni, terör karargâhı hâline getiren Hasan Sabbâh, serî cinâyetlerini işlettiği adamlarının, önce beyinlerini uyuşturuyor, sonra onları istediği şekilde kullanıyordu. Hattâ, bu uyuşuk beyinli insanlar topluluğundan bâzılarına, kendi gücünü ve cezbesini göstermek için, yalçın kayalıklar üzerinde kurulmuş Alamut Kales’nin burçlarından, aşağıya atlama emri veriyor, o zavallılar, damarlarına zerk edilmiş zehirli maddelerin tesiriyle, vaad edilen yalancı Cennetlere uçtuklarını zannederek, zevk ve şevkle aşağıya atlayarak hayatlarına son veriyorlardı. Herhâlde, günümüzde sık kullanılan canlı bomba tâbirinin, ilk numûneleri, bu Hasan Sabbâh fedâîleri idi.

Bir insanın, canlı bomba olabilmesi, felâket ötesi fâciâdır. Ölmeyi aklına koyarak yola çıkan kişinin, yapamayacağı, yeltenemeyeceği iş ve faaliyet olabilir mi? Bu kabîl bir yaratığa, insan denilip denilmeyeceği ise, ayrı bir zihin faaliyetine ihtiyaç duyuruyor. Yahyâ Kemâl, Açık Deniz isimli nefis şiirinin bir yerinde:

            “Gittim o son diyâra ki, serhaddidir yerin,
            Hâlâ dilimdedir tuzu engin denizlerin!”

diyerek, Dünyâ’nın serhaddini tasvîr eder. Canlı bomba olmayı kabûl etmiş mahlûkun da, aklın serhaddine ulaşması lâzımdır. Zîrâ, oradan ötesinin akılla, iz’ânla, irfânla, vicdânla hiçbir alâkası yoktur. Bu sayılan hasletlerin hepsi, insânî husûsiyetlerdir ve bu özellikleri taşıyan insan, aslâ canlı bomba olamaz. Buradan hareketle, memleketimizin bugününü pek yakından ilgilendiren canlı bomba hüviyetindeki, insanlık adına acınacak şahsiyetleri, hangi eğitim sisteminin yetiştirdiğini, derin derin düşünmek lâzımdır.

Hz. Yûsuf’un başından geçenleri, İlâhî üslûpla anlatan Yûsuf Sûresi, bizzat Yüce Yaratıcı tarafından “ahseni’l-kasas / hikâyelerin en güzeli” ilân edilmiştir. Her âyeti ve kelimesi insanlığa Rabb’imizin bir mesajını ileten bu sûrede, Hz. Yûsuf ile onu kuyuya atan kardeşleri, pek veciz bir insanlık tablosu çizerler. Bir yanda mazlûm Yûsuf, diğer yanda vicdân, akıl, iz’ân ve akıl fukarâsı kardeşleri. Bu iki evlâd cephesinin tam ortasında da feryâdına gözlerini kurbân eden Hz. Yâkûb. Hikâyelerin en güzelinde, Hâlık-ı Zü’l-celâl’in tasvîr ettiği Hz. Yûsuf’un kardeşleri, canlı bomba olmaya hazır durumdalar.

Eğitim sistemimizde, hikâyelerin bırakın en güzelini, en hacimsizini bile hazmedecek öğrenci kapasitesi kalmadı. Eğitimi böyle olanın, canlı bombası da çok olur…

 

Yazar
Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen