Kilis’te lise olmadığından, ablası ve dayısı Konya’da bulunduğundan birinci sınıfı Konya’da okur Alaeddin Yavaşça. Uzun süren bir hastalık döneminden sonra İstanbul’da okuması istenir ve İstanbul Erkek Lisesine kaydolur.
Edebiyat Öğretmeni Hakkı Süha Bey’dir. O sıralarda Artaki Candan’dan kanun dersleri almaya başlamış Alaeddin Yavaşça.
Bir derste Hakkı Süha Bey kanun sazından bahseder ve “bu sazın bemol ve diyezlerini sağlayan madeni şeyler vardır” der. Talebe Alaeddin “Mandal efendim” deyince dersten sonra kendisini görmesini ister.
Dersten sonra konuşurlar. Hocası evinin adresini verir, Salı ve Cuma akşamları fasıl olduğunu ve bu fasıllara katılmasını istediğini söyler.
Babası ile beraber gider. Faslı tanburi Dr. Selahattin Tanur yönetmektedir.
Tanburi Cemil Bey’in peşrevi ile başlayan Şedaraban faslıdır. Tanburi İshak ve Hacı Sadullah Ağa’nın birer bestesi, yine Hacı Sadullah Ağa’nın ağır semaisi, aynı makamdan çeşitli şarkılardan sonra, Tanburi İshak’ın yürük semaisi ve Cemil Bey’in saz semaisi ile o günkü fasıl sona erer.
Hanendelik hayatı burada başlamış oluyor Alaeddin Yavaşça’nın ve repertuarını inanılmayacak güzellikte geliştiriyor.
Bu fasıllara zaman zaman İbn-ül Emin Mahmut Kemal, Muhittin Erev, Prof. Osman Şevki Uludağ, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar da katılıyor.
Fasıl bittikten sonra çaylar içilirken de kritiğini yaparlarmış.
Hocası, neyzen Emin Bey ile de tanıştırmış. Yanına gittiklerinde oldukça rahatsızmış Emin Dede ama şöyle söylemiş Hakkı Süha Bey’e;
“Demek senin şakirdin (Talebe, çırak), o halde teberruken (hediye olarak) ney üfleyeyim de hatıra kalsın.”
Elini öpmüş ve “musiki hayatımda unutamadığım hatıralardan biridir.” demiş Alaeddin Bey.
Prof. Dr. İhsan Sarıkardaşoğlu ile sınıf arkadaşı imişler. İhsan Bey Eskişehir’li, daha doğrusu Sivrihisarlı.
Zübeyde Abla da Sivrihisar’lı, aradım “tanıyor musun?” diye, “tanımam mı, akrabam. Bize gelirdi, çok bilgili bir insandı. Bir ara Cide’ye tayin oldu. Hadi ilim irfan konuşalım derdim, o anlatır biz dinlerdik, bazen de güle güle ölürdük. Mezarının üstünde de ne uzun ne kısa bir şey yazılmıştı, onu yazayım dedim ama yazamamıştım.” başka hatıralarını da anlattı Zübeyde Abla.
“Bunu şunun için soruyorum Alaeddin Yavaşça ile İhsan Sarıkardaşoğlu sınıf arkadaşları imiş, okuduğum kitapta öyle yazıyor” deyince Alaeddin Bey’in “Boğaziçi Şen Gönüller Yatağı” şarkısını çok severim. Hepsi ayrı güzel de bu başka güzel” diye de ilave etti.
Derslerden birinde bir talebe soruyor “sen nerelisin?” diye. “Sivrihisarlıyım” demiş İhsan Bey. Hiç duymamış tabi burayı arkadaşı. “Ben de Kilisliyim” demiş ardından. Kilis’ide İhsan Bey duymamış. Bozulmuş tabi.
Aradan zaman geçmiş, bir okul eğlencesinde çok farklı bir ses duyuyor ve salondaki nefesler aniden kesiliyor. Bakıyor ki söyleyen o bozulduğu çocuk.
Şöyle anlatıyor Alaeddin Bey’i İhsan Sarıkardaşoğlu;
“Onu hiç kravatsız görmedim. Daima takım elbiseli ve ceketi düğmeli gezerdi. Kahkaha attığını, yüksek sesle konuştuğunu hiç duymadım. Sadece dinletmesini değil dinleme sanatını da bilen bir talebeydi.
Araya yıllar girdi. Kıymetli, vefalı, umut yüklü, ağır başlı yıllar. O bizden birisiydi ama bir başkaydı. Aynı zamanda sanki hidayete ermiş gibiydi. Yaradan öylesine özenmişti ki, ruhunu ve bedenini bir çok güzellikler ile tezyin ederken, dünyanın bütün insanlarını içine alacak kadar bir de gönül vermişti.
…Onu insan olarak düşünemediğimizden, üzüntülerini, birikimlerini ve dertlerini de bir kere olsun sormayı akıl edemedik.
Hiç birimizin O’nun iç dünyasını araştırmaya gücü ve sabrı kâfi gelmez. Zira onun sevinçleri kadar ızdırapları da makamının iktizasıdır. İçimizde hâlâ en büyük O’dur ve O’nu aşmaya niyetli değiliz. Çünkü büyüklük O’na yakışmıştır.
Ben O’nunla Tıp ilminin son derece başarılı ve haysiyetli bir hekimi olarak, musikimizin büyük üstadı olarak, benim ölçülerime göre Türk Musikisinin iki asrı kapsayacak dehası olarak iftihar ederim.
O, ülkemizi aydınlatan renklerin sekizincisidir. Acaba analar bir Alaeddin Yavaşça’yı daha ne zaman doğuracak?”
Prof. Dr. İhsan Sarıkardaşoğlu’nun uzun yazısından bir kısmı böyle.
İhsan Sarıkardaşoğlu’nun mezarı da çok sevdiği Sivrihisar’da.