Alaeddin Yavaşça-3

Alaeddin Yavaşça 1945 yılında İstanbul Erkek Lisesini birincilikle bitirir ve tıp fakültesi imtihanlarını kazanır, tıp tahsiline başlar.

Son sınıfta bir fasıl toplantısındadır.

İbnü-ül Emin Mahmut Kemal’in evindedir fasıl. Gelen misafirlerden bazıları şunlar; Ord. Prof. Tevfik Remzi Kazancıgil, Ord. Prof. Muzaffer Esat Güçhan, Prof. Kazım İsmail Gürkan, Ord. Prof. Fahrettin Kerim Gökay, Ord. Prof. Mükremin Halil Selçuklu, Prof. Fuat Köprülü, Yahya Kemal.

“Beyati faslı yapalım” diyor Alaeddin Bey. Peşrevden sonra Dede Efendi’nin “Bir gonca fem’in yâresi vardır ciğerimde” yi okuyorlar. Ardından “çıkmaz derûn-i dilden”, daha sonra yine Dede Efendi’nin ağır aksak şarkısı “Nice bir aşkınla feryad edeyim” le devam ediyorlar.

Misafirlerin bazısı fasla iştirak ediyor. Kadın doğumcu Tevfik Bey de sanki uyuyor gibi, arada gözlüğünün üstünden bakıyor, sonra yine uyuyor. Hâlbuki musikiyi çok sever diye isim yapmış bir zat Tevfik Bey. Sonra biraz da sohbet ediyorlar, sonra da dağılacaklar.

Alaeddin Bey anlatıyor;

“Ben efendi hazretlerinin eline vardım, öptüm, tam çıkıyorum; baktım bir el bileğimden yakaladı beni, Tevfik Remzi Kazancıgil’di Bana; ‘Sen neredesin ne iş yapıyorsun?’ dedi. Çok şaşırmıştım. ‘Sizde staj yapıyorum hocam’ dedim. Kendisi bana: ‘Peki ben sizi niye görmedim, niye haberim yok’ diye sorduğunda ‘Hocam sizi doçentleriniz bile göremiyor, ben boynu tüylü bir talebeyim, nasıl göreyim sizi’ dedim. Çok hoşuna gitti bu sözüm ve kahkahalarla gülerek ‘Cuma günü muayehaneye gel seninle konuşacaklarım var’ dedi.”

Muayehanede “O gece benim çok sevdiğim, Dede Efendi’nin ‘Nice bir aşkınla feryad edeyim’ eserini okudun. Çok güzel okudun. Bu işi köreltmemen, daha ciddi üzerinde durman lâzım” diyor.

“Mezun olduktan sonra hangi branşı istersen tavassut ederim, kadın- doğumcu olmak istersen bana geleceksin. Doktorlukla musikiyi beraber götürmeni sağlarım” sözlerini de ilave ediyor.

Kadın- Doğum ihtisasını yaptığı günlerde Tabipler Odası “Tıp mesleğine hakaret sayılan musiki icracılığı yaptığı, asistanlık yönetmeliğini ihlal ettiğini, bu yüzden cezalandırılarak görevine son verilmesi gerektiğini” söyleyerek rektörlüğe şikâyet ediyor.

Rektörlük yazıyı “gereği” için Kadın- Doğum direktörlüğüne havale etmiş. Cevabi yazıyı Tevfik Bey yazmış, demiş ki;

“Ettibba (Tabipler Odası) tarafından sanatkârlığı yüzünden cezalandırılması istenen Alaeddin Yavaşça, benim en güvendiğim ve çalışkan asistanlarımdan biridir. Ahlak-ı hamîde (yüksek ahlâk) sahibidir. Kendisine verilen görevleri hakkıyla yerine getirir, hekimlik konusunda da beklenenin üzerinde performans göstermektedir.

Sanat tarafına gelince; Türk Musîkisi mevzuunda çok büyük bir kabiliyete sahiptir, herkese nasip olmayan bir özelliği vardır. Ben onu asistanlığa sanatını da beraber götürmesi şartı ile aldım ve teşvik ettim. Eğer bu bir suç ise, o suçun muhatabı benim ve cezanın tarafıma verilmesi gerekir.” İmza Tevfik Remzi Kazancıgil.

Cevabi yazıdan sonra Rektör Bey geliyor “Koskoca Rektör o mevkiine ve yaşına rağmen bir asistandan özür diledi. O devrin adamları böyleydi, ben bu üstün vasıflı insanları tanımak fırsatını bulduğum için hep kendimi şanslı saymışımdır. Hepsine Allahtan rahmet diliyorum.”

Kadın Doğum uzmanı oluyor sonra. Şu hatırasını da diğerlerinden ayırırmış.

1954 senesinde Haseki Hastanesi’nde yeni asistanken Anadolu’nun bütün saflığını taşıyan bir köylü kadın geliyor doğum yapmak için. Zor bir doğum oluyor.

“Alnından ağzının kenarlarına kadar akan boncuk boncuk terlere aldırış etmeden kendi yöresinin şivesi ile bana;

‘Doktor Bey çocuğun göbeğini sen kes de, sesi seninki gibi güzel oluversin’ deyiverdi. Oradaki herkes gibi çok şaşırdım. Memnuniyetten bütün yorgunluğumu unutup, büyük bir keyifle bebeğin göbeğini kestim ve Tanrıya şükrettim. Çünkü, memleketimin her kesiminden insanı bizleri tanıyor, radyo dinliyor, yani Türk Musikisini seviyordu.”

Tabi fıkralar da üretiliyor hakkında.

Radyo Haftası mecmuasının 1954 ve 1955 yılından iki fıkra;

Alaeddin yavaşça Fransız Hastanesinde staj yapıyordu. Kendisine aynı zamanda bir başka görev verilmişti. Baştan aşağı Fransız olan hastabakıcı ve hemşirelere Türkçe öğretecekti. Dersler başladıktan bir süre sonra, Türk dostu bir Fransız meslektaşı Alaeddin Yavaşça’ya takıldı:

-Talebelerinize ‘sizi seviyorum’ demesini öğretebildiniz mi?’

Alaeddin Yavaşça cevap verdi:

-Hayır… Çünkü hangisine öğreteceğime henüz karar veremedim.

Doktor Alaeddin Yavaşça Nisaiye mütehassısıdır. Kendinin çok geveze bir hastası vardı. Kadın muayeneye geldiğinde uzun uzun konuşur, Yavaşça’yı meşgul ederdi. Doktor Yavaşça bu halden kurtulmak için, hastası geldiğinde muayeneye başlarken:

-Dilinizi çıkarır mısınız? dedi.

Hasta pekiyi dedikten sonra, Yavaşça:

– Tamam! Şimdi ben muayeneyi bitirene kadar sakın dilinizi içeriye sokmayın! dedi.

Az konuşanı var sanki de…

 
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen