Ali Alper ÇETİN
Kadı Burhaneddin, Oğuz Türkçesinin yanında Doğu Türkçesine de hâkimdir. Şiirlerinde, eski Anadolu Türkçesiyle birlikte Azeri ve Doğu Türkçesinin özellikleri de görülür. Ancak, o dönemde Osmanlı Türkçesi ve Azeri Türkçesi henüz kesin çizgilerle birbirlerinden ayrılmamıştır. Farsça tamlamalara çok az da olsa şiirlerinde yer vermiştir.
Şairin Türk halk şiirinde olduğu gibi cinaslı kafiyelere fazlaca yer verdiği tuyuğları da bulunmaktadır. Çoğu tasavvufi olan ve sade bir Türkçe ile yazılan bu tuyuğların bazıları ise cinassızdır. Kadı Burhaneddin’in yazdığı tuyuğlar ve yaptığı cinaslı kafiyeler, onun milli zevke bağlı olduğunu gösteriyor. Türk edebiyatında aruz veznini Türkçe’ye uygulayıp Divan şiirinin, Divan edebiyatı’nın ortaya çıkması sürecine öncülük eden büyük bir Anadolu şairi olarak anılması gerekmektedir.
Kadı Burhaneddin’in şiirlerinde, mücadelelerle geçen hayatından izler görmek mümkündür. Onun yaşadığı olayların etkisiyle kaleme aldığı şiirlerinde, gerçekçi olduğu kadar savaşçı, cesur ve haşin yapısı kendini gösteriyor.
Divânı’nı Türkçe yazmıştır. 600 sayfalık Türkçe divânı 14. ve 15. yüzyılda yazılmış en büyük, en hacimli divandır. (Türk dili şiir dünyasında, bu şekilde hacimli bir divan ancak 16. yüzyılda Zati ile görülecektir). Şâir Kadı Burhaneddin, 14. asırda Anadolu’da bir sanat abidesi gibi yükselmiş ve Batı Türkçesinin müşterek edebî dili ile güçlü şiir örnekleri vermiştir. Şiirlerinde mahallî unsurlara yer veren şair, Türk dilinin kıvraklığından ve anlam farklarından ustalıkla yararlanmıştır.
***
Ondördüncü yüzyılda Anadolu, Anadolu Beylikleri adıyla, bölge bölge kurulan Türk Beyliklerinin idaresi altındadır.
Selçuklu Devletinin çöküşünden sonra türeyen, her biri kendi başına buyruk, her biri bağımsız, büyüklü küçüklü bu beylikler, tek bir devlet gücüne bağlanıncaya kadar birbiriyle hep çatışmış, hep döğüşmüşlerdir. Aralarında birlik olmayınca Anadolu’da dirlik te olmamış, halk sürekli bir huzurun özlemini çekmiştir.
Hele iki beylik vardı ki, bunlar ötekilerden daha büyük, daha güçlüydüler. Biri Karamanoğlulları, öteki Osmanlılar… Bunlar devamlı çatışıyor, çevresindeki küçük beylikleri sık sık birbirleri aleyhine kışkırtıyorlardı. Anadolu’nun Kayseri, Sivas kesimini ellerinde bulunduran Eratna Beyliği bu küçük beyliklerden biriydi.
İşte bu yıllarda, Kayseri’de, Şemseddin Ahmed adında ünlü bir kadı vardı. Oğuzların Salur boyundandı. Adaletiyle, bilgisiyle tanınmış, sevilmişti. 1344 yılında Şemseddin Ahmed’in bir oğlu dünyaya gelmiş, bu sevimli çocuğa Burhaneddin adı verilmişti. Türk Edebiyatının büyük divân şairi, devrin seçkin bilim ve devlet adamı Kadı Burhaneddin bu çocuktu.
İlköğrenimini babasında yanında yapan Burhaneddin, daha 14 yaşlarındayken ana dil Türkçeden başka Arap ve Fars dillerini, mantık, hikmet gibi bilimleri, yaşından beklenmeyen bir ölçüde öğrenmişti. Kayseri’de öğrenimini yeter bulmayan Burhaneddin, bir gün azığını aldığı gibi yollara düşmüş, önce Kahire’ye, daha sonra da Halep’e gelerek öğrenim görerek 1362 yılında Şam’a geçmiştir. Burada Mevlânâ Kudbeddin Râzi ’nin derslerine 1.5 yıl devam etmişti. Onun gurbet hayatı 6 yıl sürmüş, 1364 yılında babasının ölüm haberini alır almaz Kayseri’ye dönmüştü. Kayseri’de babası Kadı Şemseddin Ahmed’in yerine oturacak, adaleti onun gibi ince eleyip sık dokuyacak kimse yoktu. Oğlu Burhaneddin 20 yaşındaydı…
Gençti, tecrübesizdi ama, bilgisi ve zekâsıyla herkesi cezbediyordu. Çok geçmeden Kayserililer onu babasının makamına oturtuverdiler. Kadı Burhaneddin, Kayseri Kadısı oldu.
O günden sonra Kadı Burhaneddin adını aldı. Bununla da kalmadı, Eratna Beyi Gıyaseddin Mehmed’e damat oldu.
Gıyaseddin Mehmed’in kısa süre sonra öldürülmesiyle Eratna Beyliğinin başına oğlu Alâeddin Ali Bey geçmişti. Alâeddin Ali Bey, genç eniştesi Kadı Burhaneddin’i kendisine vezir tayin etmede gecikmedi. Vezirliği 4 yıl sürdü. Kadı Burhaneddin bir yandan devlet işlerini yürütürken, öte yanda durmadan okuyor, öğreniyor, kitaplar yazıyor, tasavvuf ve edebiyatla uğraşıyordu. 1380 yıllarına doğru Eratna Beyi Alâeddin Ali Bey’in ölümüyle yerine 7 yaşındaki oğlu tahta çıkmıştı. Bu durum sürekli karışıklıklara sebep olmuş. 1381 yılında Kadı Burhaneddin, halk tarafından devlet naipliğine ( Sultan’ın çocukluğu döneminde onun adına devleti yöneten kişi) getirilmiş. Aynı yıl, Kadı Burhaneddin, halkın isteği ve ısrarı üzerine idareyi eline alarak bağımsızlığını ilân etmiş, Sivas’ta tahta oturmuştu. Adına hutbe okutarak Sultan makamı ile Kadı Burhaneddin Devleti’ni kurmuştu.
Bir yandan kendi devletinin iç bütünlüğünü sağlayıcı politikalarla uğraşırken, diğer taraftan komşu beylik ve devletler olan Akkoyunlular, Osmanlılar, Memlûklar ile uğraşmak zorunda kalmıştır. Kontrolü ele alana kadar sefere çıkmadı. Bir süre sonra Tokat emirini itaat altına almak için 1382 ilkbaharında burayı kuşattı. Aynı yıl ikinci bir defa yine Tokat’ı kuşattı ve Sivas’a döndü.
Tarihte, Türk’ün Türk ile kavgasına çok acı bir olay daha, Anadolu Türk beylikleri arasında savaş; Osmanlı Padişahı I. Bayezid’in eyalet askerlerinden kurulu öncü ordusu, I. Bayezid’in büyük oğlu Şehzade Ertuğrul’un komutasında, Kadı Burhaneddin askerleriyle savaşa girmesidir. Çorum sahralarında karşı karşıya gelmişler, Osmanlı’nın öncü ordusu yenilmiştir. Ne acı ki Şehzade Ertuğrul şehit olmuştur. Ardından Kadı Burhaneddin’in Moğol asıllı akıncı kuvvetleri Osmanlı topraklarını maalesef talana başlamıştır…
Kadı Burhaneddin’in 18 yıllık saltanatı, yine karışıklıklar, savaşlar, iç isyanlar içinde geçmiş, böyle olduğu hâlde, kılıç ve kalemini aynı ustalıkla kullanmış, 1500 gazeli, 119 tuyuğ ve rubaî’ yi içine alan Türkçe koca bir divan meydana getirmişti. Özellikle, Türk edebiyatında Tuyuğ denen şiir örneğini en çok kullanan Kadı Burhaneddin olmuş, tuyuğlarında yiğitçe kükremiştir.
Özünde şeyh gören serdâr olur
Enelhak dava kılan berdâr olur
Er oldur, Hak yoluna baş oynaya,
Döşekte ölen yiğit murdar olur.
Cana can vermeyenin ne canı var,
Can verenin adı ile sanı var.
Er kişinin matahı erlik olur.
Cevherinin lâl ile mercanı var.
Erenler öz yolunda er tek gerek
Meydanda erkek kişi mertek gerek
Yahşi yaman, katı yumuşak olsa hoş
Severim diyen kişi erkek gerek
Şiirlerinde adını yahut da takma adını kullanmayan Kadı Burhaneddin tekke şairleri gibi içine dönük değil, aksine hayata yaygın, Köroğlu misali, mertlik ve aşkı birlikte yaşatan, halka, halkın diliyle seslenen bir şairdir.
600 sayfalık Divanı’ından ayrı olarak yazdığı İksir-i Saadet adlı eseriyle de bilgi dağarcığını ortaya koyan Kadı Burhaneddin’in Tercihu’t-Tavzih adlı eseri de vardır.
Şeyh Müeyyed isyanı sırasında, 1389 yılında Akkoyunlu Türkmenlerinden Karayülük Osman tarafından Sivas’ta ani bir baskınla şehit edilmiştir. Şahadetinden sonra, kurduğu Kadı Burhaneddin Beyliği dağılmıştır. Türbesi Sivas’ta Kadı Burhaneddin mahallesindedir.
Bir gazelinde:
Şahâ senün cemalünü göreyim ondan öleyim,
Susamışam visaline ereyüm andan öleyim
Dün gice düşte ben seni, benim ile görür idim,
Bu düşümün tabirini yorayım andan öleyim.
diyerek, son nefesine kadar aşkı dilinden düşürmemiştir.
Türk edebiyatında aruz veznini Türkçe’ye uygulayıp Divan şiirinin, Divan edebiyatı’nın ortaya çıkması sürecine öncülük eden büyük bir Anadolu şairi olarak anılması gerekmektedir.
Anadolu’yu, öz dili, şiirleri ve eserleriyle aydınlatanlar arasında Kadı Burhaneddin’in yeri büyüktür.
Kadı Burhaneddin Türbesi – Sivas
KAYTNAKLAR
www.antoloji.com
www.edebiyatdefteri.com
Önder Mehmet: Anadolu’yu Aydınlatanlar, Başbakanlık Vakıflar Genel
Müdürlüğü Yayınları, 1998 Ankara